What do you think?
Rate this book


456 pages, Paperback
First published January 1, 2008
Ancak yine de Balzac’ın azim konusunda takdire değer bir yanı vardı. Üstünde keşiş cüppesi ve içtiği bol miktarda kahveyle artık günün on beş saatini yazarak geçirmeye başlamıştı. (Balzac’ın kullanmadığı neredeyse tek uyarıcı tütündü. Tütünün kuvvetten düşürdüğünü düşünüyordu.) Balzac partilere katılarak romanları için malzeme topluyordu. Bu partilerde kulak misafiri olduğu tek bir sohbet, çoğu zaman insanlık Komedyası’nda bir bölümü doldurmaya yetip de artıyordu. (25)
Balzac’ın edebi üretkenliğini tetikleyen şey neydi? Ne olacak, milyonlarca insanın şu bitmek bilmez akşam toplantılarını atlatmasını sağlayan şey: bildiğimiz yüksek oktanlı kahve. Gecelerini gündüzüne katan Fransız yazar, günde yaklaşık elli adet koyu Türk kahvesi içiyordu. Starbucks’ın olmadığı bir çağda bu miktarda bir tüketim, hakiki bir maharet gerektiriyordu.
Kahvesini pişirilmiş halde önüne getirtemediği zamanlarda yazar, Limbaugh stiline başvurarak bir avuç çekirdeği .ğütüp ağzına atıyordu.“Kahve benim hayatımda muazzam bir güçkaynağı,” diye itirafta bulunmuştu Balzac.“Üstümde muazzam etkileri olduğunu gözlemledim.” Kahvenin cefasını da çekmedi değil. Aşırı miktarda tükettiği koyu kıvamlı kahve midesinde kramplara neden oluyor tansiyonunu yükseltiyor ve kalp büyümesine yol açıyordu. Kahve zehirlenmesi, doyumsuz yaşam tarzı ile birlikte, Balzac’ın henüz elli bir yaşında gelen erken ölümünün başlıca nedeni oldu. (26)
Romanları seri olarak yayımlamanın yanı sıra, eserleri birbirinden farklı “özel baskı” larla, kimi zaman birden çok kez yayımlamak tamamen Dickens’ın fikriydi ve bu fikirler yazarı zengin bir adam yaptı. Romanlarının çok uzun oluşu bile maddi gelire katkı sağladı. Dickens kitaplarını seri olarak yayımlıyor ve b.lüm başına para alıyordu. Ne kadar çok bölüm yayımlanırsa, kurnaz yazarın cebine o kadar çok para giriyordu. (40)
Ne yazık ki o son günler, dondurucu b ir tren istasyonunda geçti ve yazar ateşler içinde ve soğuktan titreyerek yere de vrildi. Şuurunu kaybetmiş ve sakalı donmuş Tolstoy 20 Kasım 1910 ’da istasyon şefinin bürosunda yere yığılarak yaşamını yitirdi.
1891’de, The Strand adlı yeni bir dergi Holmes maceralarını seri olarak yayımlamaya başladı. Conan Doyle’un kısmen eski üniversite hocası Joseph BelI’i temel alarak yarattığı zeki, kasıntı dedektif karakteri Viktoryen okuyucuların bam teline dokundu ve Conan Doyle’un kariyeri yükselişe geçti. (114)
Conan Doyle dünyanın en ünlü dedektifine ilk başta verdiği Sherringford Hope ismini tutsaydı, -sadece Ingiliz dili değil- edebiyat tarihi şimdikinden hayli farklı olacaktı. [“Hope (Ümit)” yazarın özellikle düşkün olduğu bir balina avı teknesinin adıydı.] Dedektifin ismini korkunç bulan Doyle’un eşi Louisa, yazarı başka bir isim seçmeye ikna etti. Bunun üzerine Doyle en sevdiği müzisyen olan kemancı Alfred Sherlock’un ismindeki “Sherlock” ile kısa süre önce kriminal psikoloji üzerine bir kitap yazmış olan ünlü hukukçu Oliver VVendell Holmes’un ismindeki “Holmes” u birleştirdi. (116)
Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi ü.lemesi bugüne dek dünyada yüz milyondan fazla sattı. Kitap tüm zamanların en çok satan kurgu eseri ve İncil ile Mao Zedong alıntılarından sonra, en çok satan ü.üncü kitabı oldu. Hayatının ilk kırk yılını dil çalışmalarıyla geçirmiş, tüvit ceketli, pipolu bir Oxford profesörü için hiç de fena bir başarı sayılmaz bu. Tolkien'in annesi küçüklüğünde oğluna Latince, Fransızca ve Almanca öğretti. Tolkien ise kendi isteğiyle Yunanca, Orta İngilizce, Eski İngilizce, Eski Norveççe, Gotça, modern ve ortaçağ Galcesi, Fince, İspanyolca ve İtalyanca öğrendi. Ayrıca Rusça, İsveççe, Danca, Norveççe, Hollandaca ve Lombardiyacası (o da her ne ise) da fena değildi. Tolkien var olan dillerden sıkıldığında yeni diller icat etti; tam sayı vermek gerekirse, alfabeleriyle birlikte on dört dil. Yazar uydurma harflerle günlük tutmaya bile başladı. Alfabeler ayrıntılı mitolojilerin önünü açtı ve sonunda Orta Dünya doğdu.
Sartre daha da soru işaretleri uyandıran bir konuşmasında kendi felsefesinden neredeyse tamamen döndü. "Ümitsizlikten bolca söz ettim ama saçmalıktan başka bir şey değil o” dedi, Levy’e. “Söz ettim çünkü konuşulan şey oydu; moda oydu... Ben şahsen ümitsizliği hiç tecrübe etmedim ve hiç de kendime ait bir özellik olarak görmedim.”
Sartre’ ın bu “Kusura bakmayın millet, ben sadece sizinle kafa buluyordum” itirafı karşısında çok sayıdaki takipçisinin cesaretini yitireceğinden korkan de Beauvoir çabucak yaşlı sevgilisinin fikir değişikliğini tekzip ederek, bunu “bir bunaklık eylemi” olarak niteledi. Sartre gerçekten de hayatının sonuna gelmişti ve 15 Nisan 19 8 0 ’de uykusunda, kim bilir nerelere gitmek üzere hayata gözlerini yumdu. Cenaze töreninde Paris sokaklarında elli bin kişilik bir kalabalık vardı. (224)
“İçerik üstüne bir not: Bu türde bir kitabın sübjektif olması kaçınılmazdır ve elinizdeki kitabın, dünyanın en büyük yazarları hakkında ayrıntılı bir inceleme sunmak gibi bir amacı yoktur.”