This book is aimed at those interested in archaeology and ancient history. It contains detailed information on the main sites to be read before visiting. The plans and photographs provide concise information concerning each site which can be read on the spot. It covers all civilizations and ruined sites from 7000 BC to the beginning of the 20th century. It would be difficult to think of any single volume that covers such a period of time in such a practical form.
Hayfa kentinin Tulkarem kasabasında doğdu. Ailesi, o henüz çocukken İstanbul’a taşındı. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Bu sırada bir arkeoloji bursu kazanarak 1932’de Almanya’ya gitti. 1940 yılına kadar ünlü arkeolog Gerhart Rodenwaldt’ın yanında klasik arkeoloji öğrenimi gördü. Türkiye’ye döndüğünde, yazılı tezle doçent olan ilk kişi unvanını aldı. Asistan olarak akademik kariyerine başladığı A.Ü Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 1957’de ordinaryus profesör oldu. Aynı fakültede 1958-59’da dekanlık görevinde bulundu. 1948’de kazılarına başladı. Foça, Çandarlı ve İzmir antik kentlerini buldu, Eriythrai antik kentini ortaya çıkardı. Avrupa’da İngilizce, Almanca, Fransızca ve İtalyanca olarak yüksek tirajlı eserleri yayımlandı. 1956 yılında Türk Sanat Tarihi Kürsüsü’nü kurulmasına öncülük etti. Princeton, Berlin ve Viyana üniversitelerinde birer yıl konuk profesör olarak ders verdi. Ekrem Akurgal; Federal Almanya Büyük Liyakat Nişanı Yıldızlı Rütbesi, Goethe Madalyası, T.C Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü, İtalyan Commandatore Nişanı ve Fransa Cumhurbaşkanı tarafından verilen Légion d’Honneuer Officier Rütbesi sahibiydi. 1960’lardan bu yana İngiliz, Fransız, Alman, Yunan, İspanyol televizyonlarında söyleşilerde ve belgeselllerde yer aldı. Son yıllarda yaşamını sürdürdüğü İzmir’de vefat etti.
Aslında 5 yıldızı hakkeden bir eser fakat yayınevinin özensiz çalışması, redaktör yüzü göstermeden 3. baskıyı yapması sebebiyle 4 yıldız!
Ekrem Akurgal'ın gerek eserin başında kitabın bizlere ulaşım sürecini anlatması gerek sonda kendi yaşam öyküsünü vermesi eserin içerik değerini arttırmış. Hocanın alandaki uzmanlığını söylemeye zaten gerek yok. İçerikteki illüstrasyonlar ve sona eklenmiş kaliteli görsellerle su gibi akan, Türk Arkeoloji tarihi adına yüz akı bir çalışma.
Ekrem Akurgal Anadolu Uygarlıkları'nda, Anadolu'nun M.Ö.2500 - M.S. 395 tarihleri arasında var olmuş uygarlıklarını ayrıntılı bir biçimde ele alarak, bu kadim uygarlıkların Bizans, Selçuk, Osmanlı kültürlerine etkisini ve Osmanlı üzerinden devraldığımız bu kadim mirasın bizlere bıraktıklarını, bu mirasa ülkemiz ve daha ötesi tüm insanlık için neden ve nasıl sahip çıkmamız gerektiğini toplu bir bakış çerçevesinde sunarak bize aktarır.
Akurgal bu kitabında; Sümer, Hitit, Urartu, Luvi, Hurri, Pala, Hattuşi,... gibi Anadolu medeniyetlerinin, birbirlerine ve tüm dünya medeniyetlerine etkilerini ele alınarak Anadolu medeniyet mirasının önemini son derece önemli arkeolojik bulgular, sanat eserleri ve görseller eşliğinde gözler önüne seriyor. Böylece dünyadaki her bir kültürün kendisinden önceki ve çağdaşı olan kültür ve uygarlıktan etkilendiğini ortaya koyuyor. Bütün dünya uygarlıklarının, bilim ve teknik yönünden olduğu gibi kültür, yani felsefe, yazın, sanat alanlarında da birbirlerini etkilediklerini, yenilerin, eskilerin üzerine kurularak onların mirasçıları olduklarını gözler önüne seriyor ve bütün bu uygarlıkların ortak bir kökenden kaynaklandığını gösteriyor.
Bizim Orta Asya steplerinden Anadolu’ya gelince; orta Asya, İran, Arap, eski Anadolu uygarlıkları ve Bizans yoluyla gelen yunan ve roma uygarlıklarının bir sentezini yaptık. Bugün bir kültür sentezi yapacaksak, doğu sentezi, islam sentezi ile kendimizi sınırlamamamız gerektiğini; çünkü 15.yy’dan beri İran, Arap medeniyetinin çöküş ve yozlaşma içinde olduğunu, 16.yy’dan beri bizim de aynı durumda olduğumuzu gösteriyor. Eğer bugün bir sentez söz konusuysa bunun Türk-Avrupa sentezi, Atatürk’ün öngördüğü üzere Türk-Batı sentezi olması gerektiğini ifade ediyor.
Dolayısıyla bütün dünya medeniyetlerinin beşiğinin , özgür düşüncenin, bilimin, sanatın, felsefenin, sorgulamanın kökeninin Anadolu'da yaşamış medeniyetler olduğunu, bizim gerek millet olarak, gerek insanlık kültür mirasının bir parçası olarak bu mirasa sahip çıkmamız gerektiğini; ilerlemenin, yükselmenin ancak bu mirasa sahip çıkarak ve üstüne eserler ekleyerek mümkün olabileceğini, bu muazzam eserle bizlere gösteriyor.
Harika bir kitap. Ekrem Akurgal alanında uzman bir isim. Türkiye’nin en üretken akademisyenlerinden biri. Kitap adından da anlaşılacağı üzere Anadolu’da iz bırakmış uygarlıkları ele alıyor. Tarih öncesi devirlerden başlayıp sırasıyla Hatti, Hitit, Hurri, Troya, Urartu, Frigya, Lidya, Karya, Hellen, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı uygarlıklarının sanatı, mimarisi ele alınıyor (Hatti, Hitit ve diğer eski uygarlıkların tarihlerine değiniliyor). Eski Anadolu kentlerine ayrı bir bölüm ayrılmış, ki bu bölüm antik şehirleri gezmek isteyenler için mükemmel bir kaynak. Kitapta sık sık kabartmalara, kazılarda bulunan birtakım eşyalara gönderme yapılıyor. Bu eşyaların fotoğrafları kitabın sonunda kuşe kağıda basılı halde eklenmiş. Sadece bilgi vermiyor, görsel materyallerle (kabartmaların çizimleri de mevcut) öğrenmenizi sağlıyor. Tabii Hoca Göbeklitepe’nin keşfine yetişemediği için tarihi değiştiren bu buluş kitapta yok. Bunu saymazsak muhteşem bir eser olduğunu düşünüyorum.
Anadolu’nun, eski çağ tarihinde hangi uygarlık ve kavimlere ev sahipliğini yaptığını ve hangi kültür ve tarihi merkezlerin, yapıların hangi uygarlıklar tarafından yapıldığını anlamak için bu kitabı okumanız özet olarak anlayabilmeniz için isabetli olabilir. Bu kitapta beni en çok etkileyen şey, bu kadar çeşitli kavimlerin, çeşitli kültürel zenginlikleriyle Hellen, Roma ve Bizans estetiği ve mimarisine epey etki edebilmesi ve mit-mitolojilerinin bile esasında Anadolu kaynaklı olduğunun ispatını sunabilmesi. Anadolu’daki uygarlıklar hiçbir zaman göç etmedi, bu topraklarda savaşarak bu potada eridi ve biz de öyle olacağız günün, ayın, yılın, yüzyılların sonunda. Öyle bir yer ki Türkler gelene kadar tümüyle hiçbir uygarlığın tam olarak sahip olamadığı bir coğrafya. Kitabı okuyup sindirebildiğiniz an diyorsunuz ki; keşke bu Anadolu’nun güzelliğinin farkına bazı insanları da vardırabilsek ve bu muazzam ülkede birlikçe, insanca yaşayabilsek. Gerçekten Anadolu medeniyetin beşiği diye boşuna dememişler. Bol zamana yayıp not alarak, çizerek, üzerine düşünerek okudum bu kitabı.
A fascinating read that takes the reader along a wondrous journey into the distant past of ancient Anatolia (modern day Turkey/Turkiye). The book goes into deep details about the various civilizations that once inhabited Turkiye, from the ancient Hittites, Lydians, Greeks and Romans.
What I particularly liked about this book is the various structural designs and sketches included in each chapter, which served as a tool to help readers better understand the architecture and culture associated within each various stage of civilization.
If you're a lover of history and interested in learning more about the ancient wonder of modern day Turkiye, then this is the perfect book to read.
Due to time constraints (the book was on a short loan) I couldn't do much more than skim; but what I read put this book on the top of my "add to my collection" list.
This is a sweeping survey of the ruins to be found in Turkey and the cultures that left them. From the dawn of agriculture through to the Hittites all the way to the fall of the Roman Empire, this work catalogs the major sites.
Far more archeology than history, the included maps and sketches really bring these places to life. A great companion when reading the cultural history of Anatolia.