Zweig’ın menkıbelerinde hikâye edilen kişiler Tanrı’yı ve kendilerini ararken hayatlarının anlamını bulacaklarına dair umutlarını her daim korurlar. Yazar Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor ’da Rahel ile Yakup’un Eski Ahit ’teki hikâyelerini Kutsal Kitap’taki anlatım biçimini anıştıran bir üslupla ve elbette kendi yorumunu katarak aktarır. Üçüncü Güvercinin Hikâyesi’ni de Nuh Tufanı’ndan esinlenerek kaleme almıştır. Nuh’un tufandan sonra suların çekilip çekilmediğini anlamak için gönderdiği üçüncü güvercin geri dönmez. Ancak Zweig’ın öyküsünde güvercinin dönmeyişinin nedeni Eski Ahit ’teki gibi toprağın kuruması değil; her yerde ölüm ve felaket görmesidir. Esin kaynağı Bhagavad Gita olan Ölümsüz Kardeşin Gözleri ise Virata adlı bir savaşçıyla ilgilidir. Bir savaşta bilmeden öldürdüğü ağabeyinin gözleri Virata’yı her yerde izler. İnsanlardan uzakta; günahtan arınmış olarak yaşamını sürdürmeye çalışsa da, eylemlerinin başka insanların yaşamlarını etkilemesine engel olmayacaktır.
İçindekiler;
Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor Üçüncü Güvercinin Hikâyesi Ölümsüz Kardeşin Gözleri
Stefan Zweig was one of the world's most famous writers during the 1920s and 1930s, especially in the U.S., South America, and Europe. He produced novels, plays, biographies, and journalist pieces. Among his most famous works are Beware of Pity, Letter from an Unknown Woman, and Mary, Queen of Scotland and the Isles. He and his second wife committed suicide in 1942. Zweig studied in Austria, France, and Germany before settling in Salzburg in 1913. In 1934, driven into exile by the Nazis, he emigrated to England and then, in 1940, to Brazil by way of New York. Finding only growing loneliness and disillusionment in their new surroundings, he and his second wife committed suicide. Zweig's interest in psychology and the teachings of Sigmund Freud led to his most characteristic work, the subtle portrayal of character. Zweig's essays include studies of Honoré de Balzac, Charles Dickens, and Fyodor Dostoevsky (Drei Meister, 1920; Three Masters) and of Friedrich Hölderlin, Heinrich von Kleist, and Friedrich Nietzsche (Der Kampf mit dem Dämon, 1925; Master Builders). He achieved popularity with Sternstunden der Menschheit (1928; The Tide of Fortune), five historical portraits in miniature. He wrote full-scale, intuitive rather than objective, biographies of the French statesman Joseph Fouché (1929), Mary Stuart (1935), and others. His stories include those in Verwirrung der Gefühle (1925; Conflicts). He also wrote a psychological novel, Ungeduld des Herzens (1938; Beware of Pity), and translated works of Charles Baudelaire, Paul Verlaine, and Emile Verhaeren. Most recently, his works provided the inspiration for 2014 film The Grand Budapest Hotel.
"Bana güç vermeyin, Yüce Kralım; çünkü güç eylemi çeker kendine ve söyleyin bana Yüce Kralım hangi eylem adildir ve karşı çıkmaz kadere? Size savaş önerirsem ölüm ekmiş olacağım..." (s.49)
Menkıbe tarzında yazılmış bir Zweig eseri ile başlıyorum bu pazar günüme. Kedilerimiz Sufle ve Puding'in bir türlü enerjilerinin bitmediği ve yerlerinde duramadıkları uykusuz bir gece neticesinde güne ancak saat birde başlayabildim. Bir Çöküşün Öyküsü kitabına yazdığım yorumda nasıl temin ettiğimi anlattığım Zweig setinin ikinci kitabı, Rahel Tanrı'yla Hesaplaşıyor.
Kitap içerisinde üç menkıbeyi içeriyor. Bir de önsöz var. Önsözden bahsetmeden geçemeyeceğim. Yalnızca ben miyim kitabın içeriğini önceden anlatan önsözlerden nefret eden? Bu önsöz de kitabın içeriğini önceden açık ettiğinden kitaba biraz neşesiz başladığımı söyleyebilirim.
Kitaptaki üç menkıbenin ilki kitaba adını da veren Rahel Tanrı'yla Hesaplaşıyor. Bu menkıbede Rahel karakteri üzerinden ilahiyata yönelik sorgulamalar üreten Zweig'in kitaptaki ikinci menkıbesi olan Güvercin menkıbesinde dünya barışına yönelik bir mesaj verme kaygısı hissediliyor. Kitabın zannımca en vurucu ve derin felsefi metne sahip olan öyküsü üçüncü öykü.
Ölümsüz Kardeşin Gözleri başlıklı bu üçüncü öykü bence tüm hukuk mezunlarına, siyasal alanlar mezunlarına okutulması gereken bir öykü. Adalet felsefesine yönelik sorgulamalar o kadar derin, o kadar anlamlı ki! Bazen benim de aklıma gelen "insana ceza verme yetkisi"nin aşırılığı üzerine Zweig çok güzel yorumlar getirmiş. Öykü ilerledikçe insana kendi fikirleri üzerinde bir farkındalık kazandırıyor. "Bu açıdan hiç bakmamıştım" dedirten felsefi sorgulamalar var. Bu öykünün yalnızca hukuk mezunlarına değil, tüm lise öğrencilerine okutulması gerek hatta!
...."gördüm ki bir insanı öldürmek aslında kardeşini öldürmek demektir. Ben savaşta ordularımızı yönetemem, çünkü kılıç güç demektir, güç de adaletin düşmanıdır. Öldürmek günahtır ve kim bu günaha ortak olursa o da katildir aslında." (s.34)
Şu metindeki güzelliğe bakın! Savaşları kahramanlık destanları olarak anlatan bir tarih yazımına karşı aklıma Sadi Şirazi'nin o meşhur dizelerini getirdi:
"‘be-merdî ki mülk-i ser-â-ser zemîn niyerzed ki hûnî çeked ber zemîn’"
"Bütün dünyanın mülkiyeti Bir damla kanı yere dökmeye değmez" dememiş miydi Sadi?
Kitabın önsözü çok başarılı. Hikayelerin tarzları Zweig’in psikolojisi ile eşleştirilerek kısaca açıklanmış. Kitabı bitirdikten sonra önsözü tekrar okumanızı tavsiye ederim.
Zweig’ a hayran olduğum için ne yazsa beğeniyorum. Bu nedenle objektif bir yorum yazamayacağım. Özellikle üçüncü hikayenin beni çok etkilediğini söyleyebilirim. Bilgelik ve adalet üzerine herkesin okuması gereken bir menkıbe.
Her ne kadar menkıbelerden sıkılsam da konu Stefan Zweig olunca okunur mu okunur dedim ve elimden bırakamadan okudum bitirdim. Yine enfes bir kitap olmuş.
Birbirinden etkileyici, birbirinden düşündürücü üç hikaye. İnsanın eylemlerinin neden ve sonuçları üzerine usta yazılmış, dini ögeleri usta bir şekilde kaleme almış üç hikaye.
Rahel Tanrı'yla Hesaplaşıyor, Zweig'ın üç menkıbesini içeriyor. İlki, kitaba ismini veren "Rahel Tanrı'yla Hesaplaşıyor". bu menkıbe, çocuklarını korumak adına Tanrı'ya merhametini hatırlatmaya çalışan, Yakup Peygamber'in karısı Rahel'in hikâyesi üzerine kurulu. İkincisi, Nuh Tufanı'nın ardından Nuh Peygamber'in yeryüzüne gönderdiği; ancak dünyaya dalıp dönmeyi unutan üçüncü güvercinin anlatıldığı "Üçüncü Güvercinin Hikâyesi". Üçüncü menkıbe "Ölümsüz Kardeşin Gözleri" ise kitaptaki en uzun menkıbe. Bu menkıbede ise ağabeyini öldürdükten sonra hayatını adil olmaya adayan, bunun için pek çok çile çeken ve Zweig'ın bir anlamda "adil olan nedir" sorusuna yanıt ararken ona yardımcı olan savaşçı Virata'nın hikâyesi anlatılıyor.
Kitapta aynı zamanda hikâyelere esin kaynağı oluşturan eserler ve olaylar ile hikâyeler arasında bağlantı kuran kısa; ancak faydalı bir önsöz yer alıyor. Genelde önsözler, -ne yazık ki- kitapların içeriğini ortaya sermekten başka bir işe yaramıyorlar; fakat bu kitaptaki kısa önsöz okuyucu için yararlı olmuş (arzu ederseniz kitabı bitirdikten sonra son söz niyetine de okuyabilirsiniz).
Doğruyu söylemek gerekirse, menkıbe ilgimi çeken bir tür değil. Bu sebeple de bu Zweig'ı okumak için aceleci davranmadım. Bununla birlikte şayet sizin de benim gibi çekinceleriniz varsa onları bir kenara koymanızı tavsiye ederim; çünkü Zweig'ın anlatımı her tür konuyu merakla okunası yapmaya yetiyor.
Öykü denince Gorki ve Zweig diyorum, yine muhteşem.
-Rahel Tanrı'yla Hesaplaşıyor- "Sınırsız Güce Sahip Olan Sen, bizlerin sadece birer damlası olduğumuz Okyanus Olan Sen, Sen merhamet etmek istemiyor musun? Biliyorum benim çocuklarımın halkı çok inatçıdır ve Senin kutsal boyunduruğuna isyan ediyorlar, fakat Sen Tanrı'ysan, her şeyin Efendisiysen o zaman hoşgörünün onların kibrinden, merhametinin onların hatalarından büyük olması gerekmez mi?"
- Üçüncü Güvercinin Öyküsü- "...sonra Nuh'a geri dönmek, ona zeytin yaprağını götürüp müjdeyi vermek istemiş. Fakat o günlerde zeytin yaprağını da hiçbir yerde bulamamış; felaket tufanı gittikçe daha da yükselmiş ve insanlığın üzerine çökmüş, gitgide daha da yayılmış yangın. Ne yazık ki bugün bile dinlenecek bir yer bulamadı givercin, insanlık da barışı bulamadı; fakat güvercin aradığını bulamadan evine dönemez, bulamayınca da sonsuza kadar dinlenemez."
-Ölümsüz Kardeşin Gözleri- "...(yargıca) sensin en büyük suçlu, çünkü ben öfkeliyken aldım insanların canını, tutkumun esiriyken işledim cinayet, oysa sen soğukkanlılıkla alıyorsun hayatımı benden, ellerinin tartmadığı, dehşetini hiç bilmediğin bir ölçüye dayanarak."
"Yurdu olmayanın dünyadır yurdu, bağları olmayan bağlıdır yaşamın tümüne, günahsız olan ise sahibidir sonsuz barışın."
"Neyin gerçek, neyin yanlış olduğunu öyle uzaktan, insanların sana anlattıklarına bakarak nasıl bilebilirsin ki?" • Ne yazık ki modern klasikler serisinin son iki Zweig kitabı benim için ciddi birer hayal kırıklığı oldu. Zweig'ın düşünce yapısını biraz hastalıklı buluyorum ama üslubunu garip bir şekilde sevdiğim için tüm kitaplarını okumak istiyorum. Bu kitabında o sevdiğim üslup da olmayınca nasıl sevmedim düşünün.
Kitap üç menkıbeden oluşuyor. Her biri birbirinden kısa olmasına rağmen okurken sıkıldım ve kitapları yarım bırakma taraftarı olmadığım için bitirdim diyebilirim. Tavsiye edeceğim bir Zweig kitabı değil.
Üç hikayenin de farklı mesajlar içeren bir konusu var. İlk hikayeyi sevmedim. İkinci ve üçüncü hikayeler çok güzeldi, anlamlıydı. Eğer genel kurgu ilk hikaye üzerinde olsaydı sanırım puanım bir ya da iki olurdu. Son hikaye için okumaya değer. Her bir hikayenin detaylı yorumu için; https://kitaplarinsenfonisi.blogspot....
Zweig hər oxuduğum kitabından sonra məndə daha da dərin iz buraxmağı necə bacarır anlamıram, amma hər dəfəsində ona daha çox heyran oluram.
Normalda Zweig'dən oxuduğum dini məzmunlu əsərləri çox sevməzdim, lakin bu kitabda toplanan 3 hekayə də məndə ayrı bir iz buraxdı, lakin ən çox "Ölümsüz kardeşin gözleri" adlı sonuncu hekayəni sevdim.
İlk hekayəmiz kitaba da adını verən "Rahel Tanrı'yla hesaplaşıyor" oldu və çox bəyəndim, həmçinin hekayə sayəsində yəhudi inanclarına dair bəzi yeni məlumatlar da almış oldum. İmansızlıqları və çirkin əməlləri ilə Tanrının qəzəblənməsinə səbəb olmuş insanları Tanrı cəzalandırmağa və yox etməyə qərar verir və bu sırada Yaqub peyğəmbərin ikinci həyat yoldaşı olan Rahel Tanrı ilə danışmaq üçün cəhd göstərir və ona öz hekayəsindən yola çıxaraq mərhəmətli və bağışlayan olmasını xatırlatmağa çalışır. Hekayə olduqca anlamlı idi və mərhəmət və bağışlamanın təkcə qarşındakı üçün deyil, sənin üçün də daha yaxşı ola biləcəyini gözəl çatdırırdı. Bundan başqa da hekayədən çıxarılacaq anlamlar var, lakin onları oxucuların öhdəsinə buraxıram👌🏻
İkinci hekayə olan "Üçüncü güvercinin hikayesi" isə Nuhun gəmisi ilə bağlı hadisədən təsirlənərək yazılıb və Nuhun xəbər gətirməsi üçün göndərdiyi üçüncü göyərçinin azadlığa qovuşduqdan sonra geri qayıtmağı unutmasından və daha sonra geri qayıtmaq istəsə də dünyadakı müharibələr, əzablar bitmədiyi üçün geri qayıda bilməməsindən bəhs edən bir hekayə idi.
Üçüncü hekayə "Ölümsüz kardeşin gözleri" isə çoxdandır oxumaq istədiyim və görəsən tam olaraq nədən bəhs edir deyə marağımı cəzb edən bir əsəri idi Zweig'in. Kitabda mənə ən çox təsir edən və mütləq hər kəsin, xüsusən də fəlsəfə, hüquq və siyasət oxuyan insanların oxumalı olduqları bir hekayədir məncə. Bəzən məni də düşündürən bir çox suala Zweig'in maraqlı izahlarını və obrazla birlikdə girdiyimiz sorğulama mərhələsini çox sevdim. Həqiqətən də hərəkətlərimiz qədər hərəkətsizliyimizlə də insanların və dünyadakı hansısa bir canlının həyatına təsir etmiş oluruq və bundan qaçmağımız mümkün deyil, insanın təkcə var olması belə müəyyən şeylərə kiçik də olsa təsir edir. Hər nə qədər ədalətli və vicdanlı bir həyat sürməyə çalışsaq da, əlimizdə olmadan kimlərəsə pislik etmiş, ya da onların həyatına təsir etmiş oluruq. Bundan başqa baş obrazımız Virata'nın timsalında əlində güc olan, başqalarının həyatı haqqında qərar verə bilən insanın tamamilə qaça bilməyəcəyini, insanların həyatları haqqında verdiyi hər qərarında bir ədalətsizlik payı ola biləcəyini də göstərirdi.
Qısası əsas da bu sonuncu hekayə üçün bu kitabı oxumağa dəyər Hekayə mənə o qədər təsir etdi ki, uzun müddət təsirindən çıxa bilməyəcəm yəqin ki.💔💫📚
💫💫💫
"Sevdiğimiz birinin acı çektiğini gördüğümüzde, yüreğinin alev alev yandığını hissettiğimizde, onlara karşı ördüğümüz duvar yıkılır."
“Zaman geçtikçe yaşlanırken, beklemeyi nasıl öğrenelim, bir gecede ölüp giderken nasıl sabredelim, zaman sönmeyen ateşiyle peşimizdeyken nasıl yanmayalım, ölüm arkamızdan koşarken nasıl acele etmeyelim?„
"Ne yazık ki bugün bile hâlâ dinlenecek bir yer bulamadı güvercin, insanlık da barışı bulamadı hâlâ."
“Öldürmek günahtır ve kim bu günaha ortak olursa o da katildir aslında. Fakat ben insanlara korku salmak istemiyorum, bana gönderilen işareti inkâr edip, öldürmek günahına ortak olmaktansa, bir dilencinin ekmeğine ortak olurum daha iyi.„
"Çünkü darbe yiyen bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil, sadece acı çeken bilir acının ne olduğunu."
"Bir insan, sahip olduğu bir canlının bedenini ya da hayatını paramparça ettiğinde günahsız olabilir miydi?"
"Hiçbir şey yapmayan da onu yeryüzünde suçlu, günahkâr yapan bir eylemde bulunabiliyormuş."
Okuduğum en iyi ve en bilgi sahibi önsözlerden biri bu kitaptaydı. Çok farklı şeyler öğrendim. Hem kitapta anlatılan hikayeler anlamında hem de Zweig hakkında. Tavsiye edebilirim.
Kesin artık bu kitapta Zweig bi açık verdi diye düşünsem de çok yanıldım. Her seferinde ve her konuda bu kadar sürükleyici bir yazar daha tanımıyorum. Yine çok başarılıydı.
Zweig’ın bu kadar net hümanist bir bakış açısına sahip olduğunu ilk defa bu kitabıyla fark ettim diyebilirim. Diğer okuduğum kitaplarında bu kadar net bir bakış açısına sahip olduğunu fark etmemiştim. Bir diğer tarafıyla normlara karşı çıkan bir kitap, adından da anlaşılacağı üzere ama aynı zamanda kesinlikle tavsiye edeceğim de bir kitap Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor. Üç hikayeden oluşuyor. İlk ikisi (Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor ve Üçüncü Güvercinin Hikâyesi) Eski Ahit’ten ve Nuh Tufanı’ndan esinlenerek kaleme alınmış. Üçüncü hikaye olan Ölümsüz Kardeşin Gözleri ise Bhagavad Gita’dan esinlenilmiş. Özellikle adalet kavramını sorgulayan ve sorgulatan bir kitap. Merhamet ve barış kavramlarını da unutmamak gerekir. Benim favori Zweig kitaplarımdan biri oldu.
“Fakat Yüce Tanrım sabretmek yarattığın biz kulların için ne kadar da zor, çünkü yanan yüreği canlı bedenimize Sen koydun ve yeryüzündeki ömrümüzün ne kadar kısa olduğu bilincinin ve korkusunun tohumlarını derinlerde bir yere Sen yerleştirdin. Bizler biliyoruz Yüce Tanrım, ömrümüzün sonbaharı çok yakındadır, ilkbaharının yazı ise hiç uzun değildir; bu nedenle büyük bir açlıkla uzanır ellerimiz sevdiğimizi almaya ve fani şeylere bile hemen sevinmeye; zaman geçtikçe yaşlanırken, beklemeyi nasıl öğrenelim, bir gecede ölüp giderken nasıl sabredelim, zaman sönmeyen ateşiyle peşimizdeyken nasıl yanmayalım, ölüm arkamızdan koşarken nasıl acele etmeyelim?
"Barışı bulmak için dünyamızın üstünde uçup durmuş, fakat ne tarafa doğru uçtuysa sadece bu yıldırımları ve insanların şimşeklerini görmüş, dünyanın her yerinde savaş varmış."
“Zweig’in elinden ne çıksa okurum” diyen bir okurum ben. Çok özgün ve kaliteli bir tarzı var çünkü. Bugüne kadar büyük bir hayranlıkla öykü, roman, biyografi ve novella türlerinde okuduğum eserlerine bugün menkıbeleri (dini hikayeler) de eklenmiş oldu. Bu kitap, Zweig’in yazmış olduğu beş menkıbeden üçünü içeriyor.
1. Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor 2. Üçüncü Güvercinin Hikayesi 3. Ölümsüz Kardeşin Gözleri
Aslında hikayelere geçmeden önce kitabın önsözüne bir övgüm var, ondan da bahsetmeliyim. Sevgili Gülperi Sert tarafından yazılan önsözde menkıbeler; Zweig’in hem bu eserdeki felsefik yaklaşımı hem de bu yaklaşım ile diğer edebi türlerdeki yaklaşımı arasındaki kıyas çok net, anlaşılır bir şekilde ele alınmış. Şimdiye kadar okuduğum en duru, en açıklayıcı önsözlerden biri diyebilirim.
Kitapta üç ayrı başlıkta ele alınan hikayelerden ilkinde merhamet ve hoşgörü; ikincisinde dünya barışı, huzuru; üçüncüsünde ise adalet konuları işleniyor. Savaşın, şiddetin, öldürmenin acımasızlığına yapılan vurgu, karakterlerin kendilerine ve Tanrı’ya yönelik arayışları üç hikayede de ortak. Hikayelerin ilk ikisi kutsal kitaptan, üçüncüsü ise kutsal bir hindu metninden (Bhagavad Gita) esinlenerek yazılmış. Bu kaynaklardan alınan orjinal hikayeler, bir noktadan sonra Zweig’ in kendi hayal dünyası ile birleşiyor; ancak Zweig bu hikayeleri öznel bir yargı ile bağlamak yerine, hikayelerde geçici çözümler ortaya koyarak bizleri kendi bakış açımızı netleştirmeye yöneltiyor. Ben üç hikayeyi de çok beğendim.
Stefan Zweig’dan yine çok akıcı, psikolojik derinliği olan, kısa ve bir oturuşta bitirilebilecek; sizi hem düşündürecek hem bilgilendirecek bir eser. Herkese tavsiye ederim.🎈
Stefan Zweig'in dini mətnlərdən təsirlənərək ərsəyə gətirdiyi 5 hekayədən 3-nü özündə əks etdirən kitabdır. Nəysə ki kitabın tərcüməçisi Gülperi Sert hekayələrin dinə və xalqlara aid olan tərəflərini sadə şəkildə izah edib, oxuyanda çətinlik çəkmədim, əksinə onların həyatına aid yeni məlumatlar əldə etdim.
Arasında ən çox bəyəndiyim "Üçüncü Güvercinin Hikayesi" oldu. Yaşanan bütün fəlakətlərə, qətliamlara baxmayaraq sülhü axtaran göyərçinin timsalında insanlığın çarəsizliyini həmişə kimi o qədər gözəl təsvir edib ki..
"Ne yazık ki bugün bile hala dinlenecek yer bulamadı güvercin, insanlık da barışı bulamadı hala, fakat güvercin aradığını bulamadan evine geri dönemez, bulamayınca da sonsuza kadar dinlenemez.."
Satranç ve Amok Koşucusu'ndan sonra tat aldığım ender Zweig eserlerinden biri oldu
Kitapta 3 öykü var, üçü de yoğun dini ögeler ve düşünceler içeriyor. Hem dini bilgiler öğrenmekten hem de doğru-yanlışı ayırt etme yolculuklarından keyif aldım.
Dili Zweig'a göre biraz daha yoğundu, biraz daha şekilliydi diyebilirim. Normalde duygusal eserleri duygusal dille yazan Zweig bu sefer daha nötr ve düşünsel bir dil kullanmış.
Kitap hakkında görüşlerim sadece bu kadar, şimdi challenge'ın son kitabını okumaya gidiyorum.