Asıl adı Tahir olan Fakir Baykurt 1929 yılında Burdur’da doğdu. 1948’de Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra köy öğretmeni olarak çalışan yazar, 1955’te Gazi Eğitim Enstitüsü’ndeki eğitimini tamamladıktan sonra Sivas, Hafik ve Şavşat’ta Türkçe öğretmenliği yaptı. Demokrat Parti yönetimi tarafından öğretmenlikten alınarak pasif bir göreve getirildi.
1958’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ilk romanı Yılanların Öcü nedeniyle hakkında kovuşturma açıldı. 1960 yılındaki askeri müdahalenin ardından ilköğretim müfettişliğine getirildi.
1962-63 yıllarında ABD Bloomington Indiana Üniversitesi’nde ders araçları konusunda uzmanlık eğitimi gören Baykurt, Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) ve Türkiye Öğretmenler Dernekleri Milli Federasyonu’nun (TÖDMF) genel başkanlığına seçildi.
1969 yılında Türkiye çapındaki ilk öğretmenler boykotuna katıldığı için bir kez daha açığa alındı ve 12 Mart 1971’deki askeri darbeden sonra uzun süre tutuklu kaldı.
Edebiyata şiirle adım atan Fakir Baykurt, yazın hayatını toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla yazdığı kısa öyküler ve köy notlarıyla sürdürdü. Yeditepe, Varlık, Cumhuriyet, Evrensel ve Yön gibi dergi ve gazetelerde çeşitli yazıları çıkan Baykurt, 1955’te öykülerini derlediği ilk kitabı Çilli’yi yayımladı. Bunu, köy yaşamını, köylünün arzularını, sıkıntılarını ve çelişkilerini dile getirdiği hikâye kitapları ve romanları izledi. Yalın, şiirsel bir dil kullanan yazar, eserlerinde halka mal olmuş deyişlere ve deyimlere de sıklıkla yer vermiştir. Tırpan ile 1970 TRT ve 1971 TDK ödüllerini, Can Parası (1973) ile Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, Kara Ahmet Destanı’yla Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanan yazarın Yılanların Öcü adlı yapıtı 1961’de Metin Erksan, 1985’te Şerif Gören tarafından filme çekildi.
11 Ekim 1999’da Almanya’nın Essen kentinde vefat eden Fakir Baykurt’un cenazesi, 1977’den beri yaşadığı Duisburg’da düzenlenen bir törenden sonra İstanbul’a getirilerek Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü (1958), Irazca’nın Dirliği (1961), Onuncu Köy (1961), Kamlumbağalar (1967), Amerikan Sargısı (1967), Tırpan (1970), Köygöçüren (1973), Keklik (1975), Kara Ahmet Destanı (1977), Yayla (1977), Yüksek Fırınlar (1983), Koca Ren (1986), Yarım Ekmek (1998), Eşekli Kütüphaneci (2000) adlı romanları yanında, onlarca hikâye, şiir ve çocuk kitapları yayımlanmıştır. Kitapları çeşitli dillere çevrilmiş, Türkiye’de ve çevrildiği ülkelerde birçok ödül almıştır.
---------------------------------------
Fakir Baykurt, who wrote under various pen names such as Osman Akpürçek, Tarik Kirat, Yasar Yalçin, and Mehmet Gazi, was born on June 15, 1929 in the Burdur province of Turkey. In his works, Baykurt deals with the problems and the conflicts that rural folk experience. Yet he is not a mere onlooker, but also an activist who strived to change both society and individuals.
Baykurt claimed that the importance of literature came not from its subject matter, but from the language that it used. His works featured the same natural, plain Turkish that the people used. In his own words, “I have always written with the beautiful words I heard from my mother, from my aunt, and from my villagers. And then they became my own words. I have never been an extreme nationalist, yet when it comes to language I am more king than the king — if such a thing can be measured. In other words, I would sacrifice my life for language. Language is a confidant, and it is the source of my courage. That is where the light is.” Hence, his works featured plain and familiar language that could easily appeal to various groups within society. In his works, he frequently used proverbs, idioms and regional words that he had collected from Turkish folk literature.
Fakir baykurtun okuduğum ilk romanı keklik, belleğim de unutulmayacak hatıralar bıraktı, yazar Anadolu'yu kelimeleriyle ve tamamen yöreye özgü şivesiyle anlatmış kolay kolay her yazarın yapabileceği bir iş değil bu kadar ustaca anlatmak, fakir baykurt anadoluyu özümsemiş bir yazarımız, keklik ise yüreğime dokunan bir hikayeye sahip, bu coğrafyanın insanını ve acılarını iyi niyetlerini samimiyetini masumiyetini biri ilmek gibi dokumuş, bu roman mutlaka ama mutlaka okunmalı
Mükemmel, tek kelime ile mükemmel bir öykü, mükemmel bir anlatım. Fakir Baykurt hiç kuşkusuz Keklik'te bir anlatım ve kurgu sihirbazı olduğunu defalarca kanıtlıyor. Her karakterin hakkını fazlasıyla vermiş. Beni en çok etkileyen karakterler Elvan Ağa ile Gülcan oldu. Turgut da hiç fena değil aslında, Yaşar ve Seyit de öyle. Karakterlerin ötesinde, kurgu bütünlüğü olağanüstü. Okunmalı mutlaka okunmalı diye nitelendirebileceğim 5-10 eserden biri Keklik. Henüz okumadıysanız, bugün en yakın kitapçıya uğrayıp satın almanızı veya Internet'ten sipariş etmenizi öneririm.
Fakir Baykurt'un eserlerinde işlediği konular birbirine benzer doğrudur, ancak; Fakir Baykurt gerçekten İç Anadolu'yu çok iyi biliyor. Birçok roman ve hikayesinde bunu daha ilk satırlarda fark edersiniz...
Keklik ise, konu bakımından, yazıldığı dönemin siyasî, toplumsal ve ekonomik gelişmeleriyle de çokça ilgili. Küçük bir çocuğun "elcik" olan kekliğine olan tutkusunun; yaşadığı köyden çıkıp tüm başkentte, hatta yurtta, yankılanması farklı bir olay. Roman bu yönüyle köy romanından bir adım öteye gidip; toplumsal gerçekçi bir eser haline dönüşmüş.
Romanda anlatım tekniği olarak çoğulcu bakış açısı kullanılmış. Bu da anlatımı tek düzelikten çıkartıp ilginç bir hale getiriyor. Romandaki birçok kişinin bakış açısından görüyoruz yaşananları.
Fakir Baykurt'un diğer bir yeteneği de yerel ağızları çok akıcı ve hakiki şekilde kullanabilmesi. Okurken o yörenin ağız özelliklerini kualğınızda duyabiliyorsunuz.
Öznel olarak Keklik benim çok beğendiğim bir roman oldu.
Keşke, siyasî fikirlerinden ötürü, Fakir Baykurt'u Türk edebiyatında gizlemeyip; daha erken tanıtsalar. Adının diğer bilindik yazarlarla pek anılmaması çok acı.
Başlarda kitap beni hayal kırıklığına uğratacak gibiydi. Tırpan ve Onuncu Köyü okudum ve beklentilerim kitaba başlarken yüksekti. Başlarda düşündüğümün aksine belli bir yerden sonra bu kitap da aldı götürdü beni. Kurgusu ve edebi kısımları bir yana, kitabı okurken köylünün, hatta genel bir ülke problemi olan misafire kendinde olanın tümünü, hatta daha fazlasını vermeye çalışma kültürü, çocukların ve kadınların genel olarak değersiz görülmesi, çoğu zaman "elalem ne der" baskısının insanın kendisinden bile üstün olması, genel yoksulluk ve daha birçok şey kitapta güzel yansıtılmış. Betty, Elvan Çavuş, Gülcan, İsmihan ve öğrenciler gibi karakterler de hissedilen olumsuz havayı bir nebze dağıtıyorlar. Anadolu insanını çok güzel bir şekilde yansıttığını da söylemezsek olmaz.