“Human history began with an act of disobedience, and it is not unlikely that it will be terminated by an act of obedience.”—from On Disobedience One of the great psychological and social philosophers of the twentieth century, Erich Fromm expounded on the importance of disobedience and the authentic voice of the individual in modern culture. As relevant now as when it was first published, On Disobedience is a collection of provocative essays, including the title entry, which suggests the very act of dissent—the choice to refuse to conform, to speak "no" to those in power—is essential to a humane society, both to ensure humankind's preservation and to allow for one person to reclaim a genuine sense of self. In times of crisis, the great works of philosophy help us make sense of the world. This book is part of the Harper Perennial Resistance Library, a special five-book series highlighting short classic works of independent thought that illuminate the nature of truth, humanity's dangerous attraction to authoritarianism, the influence of media and mass communication, and the philosophy of resistance—all critical in understanding today's politically charged world.
Erich Fromm, Ph.D. (Sociology, University of Heidelberg, 1922) was a German-American social psychologist, psychoanalyst, sociologist, humanistic philosopher, and democratic socialist. He was a German Jew who fled the Nazi regime and settled in the United States. He was one of the founders of The William Alanson White Institute of Psychiatry, Psychoanalysis and Psychology in New York City and was associated with the Frankfurt School of critical theory.
Fromm explored the interaction between psychology and society, and held various professorships in psychology in the U.S. and Mexico in the mid-20th century.
Fromm's theory is a rather unique blend of Freud and Marx. Freud, of course, emphasized the unconscious, biological drives, repression, and so on. In other words, Freud postulated that our characters were determined by biology. Marx, on the other hand, saw people as determined by their society, and most especially by their economic systems.
just sat here and read this front to back in one sitting, if you are looking to get into the philosophy of humanism/ humanistic socialism or even just try out erich fromm then this is a perfect 80 page introduction.
Ok Erich go off???? Way to completely convince me that humanistic socialism is the way by verbalizing so many of my qualms with capitalism and posing a viable and non-exploitative solution while recognizing its weaknesses and and also building hope to tackle those weaknesses?????????
“we are poor in spite of all our wealth because we have much, but we are little.' As a result, the average man feels insecure, lonely, depressed, and suffers from a lack of joy in the midst of plenty. Life does not make sense to him; he is dimly aware that the meaning of life cannot lie in being nothing but a 'consumer.' He could not stand the joylessness and meaninglessness of life were it not for the fact that the system offers him innumerable avenues of escape, ranging from television to tranquilizers, which permit him to forget that he is losing more and more of all that is valuable in life.”.
Erich Fromm … ladies and gentlemen!
This book is very short, and very perceptive. One can’t get enough of Fromm really! He’s ever enjoyable.
Este libro, compuesto por nueve capítulos, recopila diversos ensayos que se pueden leer a modo de artículos, de uno de los pensadores más destacados del siglo XX. La frase anterior no significa precisamente poco, y, a pesar de que todo lo presentado se fecha entre 1960 y 1970, resulta no solo atractivo por su prosa y su interés histórico, sino también por su actualidad.
Podría parecer paradójico que, unos artículos tan centrados en su tiempo, con la clave de fondo de los bloques capitalista-comunista, y del miedo a la destrucción de la humanidad por una guerra nuclear, pudieran resultar tan necesarios hoy. En cambio, solo se demuestra una vez más que no hemos cambiado tanto y que somos los herederos de los profundas transformaciones y de las brutales heridas que nos legó el siglo pasado, del que por desgracia, creíamos haber aprendido algo, pero según pasa el velo del tiempo, se muestra más palpable que, en cualquier caso, no aprendimos lo suficiente.
Es cierto que algunos capítulos tienen más interés y actualidad que otros, pero me maravilla, el caudal de conocimiento filosófico, psicológico y antropológico que muestra Fromm, y, aunque se desprende de su pensamiento una pátina de optimismo y de utopismo que está muy lejos de nuestro crudo mundo actual, resulta revelador un horizonte que marca; quizá esté soñando al plantear esta posibilidad, vendrá a decir en el capítulo donde habla sobre un desarme nuclear, pero quizá así invite a otros a soñar y a crear las condiciones de posibilidad de hacer el sueño realidad.
مقالات مجموعة. أهمها وأنفعها -بالنسبة لي- المقالان الأولان.
عن العصيان؛ كان الأول. وفيه حديث عميق عن السلطة وأنواعها، والعصيان وأنواعه، والطاعة وأنواعها، وعن الشخصية المؤسسية وعيبها الأهم.
وثانيهما عن الأنبياء، ويقصد بهم المؤمنين العاملين بأفكارهم. والكهنة، ويقصد بهم الأتباع المنتفعين بالأفكار الساهرين على النص وتجويده أو شرحه، أكثر من اشتغالهم بالفعل والعمل بها.
This is seriously one of the best books I’ve ever read. Period. Erich does an amazing job laying out the argument for not laying down and taking it. The intellectual discourse that occurs over just a hundred pages reads like the most important hundred pages to have been written. It feels like a hushed whisper and urges people to fricken wake up and start living and appreciating life. Reminds me of an extended monologue from Frankensteins monster. This book was written in the 80s during the height of the Cold War and it is so interesting that it sounds like it could have been written right now. The parallels are jarring.
Erich Fromm'un 4 parçadan oluşan bu eserinin ilk kısmında okuyucuya eserin devamında rehber olması için bazı kavramların açıklaması yapılıyor. Devamındaki 2 kısımda sorular ve sorunlar üzerine yazıları okurken son kısımda yazarın önerdiği çözüm hakkında bilgi ediniyoruz.
Burada dikkat etmemiz gereken bir husus var. Erich Fromm sovyet sosyalizmini reddeden ancak sosyalist bir düşünceyi benimseyen bir şahıs olmakla birlikte kendisini ve eserlerini bu yönünden daha çok eleştirel okula olan katkısı ön plana çıkarmaktadır. Bu kapsamda bu eseri yorumlarken yazarın sunduğu çözüme odaklanarak basit bir propaganda yazısı gibi görmek en basit ifade ile aymazlıktır.
Fromm'un önerdiği çözüm yolunda hem fikir olmak zorunda değiliz. Ben de tam olarak katıldığımı söyleyemem. Ancak burada asıl düğüm 2. ve 3. bölümde yöneltilen sorulardır. Yani Fromm'un çözüm önerilerini beğenmediğimiz için bahsettiği sorunu yok saymamız mümkün değildir.
Peki nedir bizim burada üzerine düşünmemiz gereken ve bu kitabın adını "Sosyalist Kurtuluş" yerine "İtaatsizlik Üzerine" yapan?
Yazıların yazıldığı döneme istinaden nükleer karşıtlık üzerinden, mevcut düzen ve insan hayatı üzerinden örnekler verilse de eserdeki her sorunun bugün de geçerliliğini koruduğunu çok rahat bir biçimde görebiliyoruz. İkinci kısımda; "Toplumsal sistemlerin çoğunda, itaat, en önemli erdem, itaatsizlik ise en önemli günahtır." yargısı irdeleniyor. 17. ve 18. yy'dan sonra kraliyet otoritelerine karşı kendi hak ve özgürlükleri için savaşan insan yığınlarının bu zaferden sonra kendilerini tekrar farklı isimlere sahip sistemler içerisinde benzer otoritelere teslim etmelerinden bahsediliyor. Yani otorite aslında ortadan kalkmamış sadece nitelik değiştirmiştir.
"Birey çalışma saatleri sırasında bir üretim ekibinin parçası olarak yönlendirilir. Serbest zamanlarında ise nelerden hoşlanması gerektiği söylendiyse onlardan hoşlanmasına rağmen kendi zevklerine göre yaşadığı yanılsamasını taşıyan mükemmel tüketici olmak üzere yönetilir ve yönlendirilir....... Eleştirel düşünce çok azdır, gerçek duygular çok azdır. Böylece bireyi yalnızlıktan ve kaybolmuşluğun dayanılmaz duygusundan ancak diğerlerine uyum sağlamak kurtarabilir." Bu tespitte günümüze, içinde bulunduğumuz topluma dair bir şeyler görmemek nasıl mümkün olabilir? Bunun cevabı da yazarın Bertrand Russell'dan yaptığı alıntının içerisinde mevcut bence;
"İnsanı geride tutan korkudur, el üstünde tuttukları inançlarının yanılgı olacağı korkusu, içinde yaşadıkları geleneklerin zararlı olduğunu görme korkusu, kendilerini varsaydıklarından daha az saygın olduklarını anlama korkusu."
Bir şeylerin farkındalığına ulaşma korkusu insanı gördüğü, okuduğu şeyleri yok saymak için anlamsız bahaneler üretmeye yöneltebilir. Mesela bu kitabın basit bir sosyalist propaganda aracı olduğunu söylemek gibi. Ancak insanın, cevapları canını sıkması muhtemel olan sorunlardan kaçınması bu sorunların gerçekliğini etkilemez. Sadece boşluk içerisinde daha çok debelenmelerine sebep olur. İnsan, en çok övündüğü düşünebilme kabiliyetini hayatının nasıl olduğu, nasıl olması gerektiği, amacı vb. gibi konular üzerinde kullanmayacaksa bütün bu yazılanların, yaşanılanların, kollektif hafızanın, bireysel deneyimlerin vs. ne anlamı var? Bütün bu kaçış mekanizmasının insanı götürdüğü nokta da eserde belirtilmiş. Yazarın da dediği gibi ve içinde bulunduğumuz toplumda, yakın çevremizde ve hatta belki de bizzat kendimizde gözlemleyebileceğimiz bir durum var ortada ve durumu şu şekilde ifade etmiş yazar;
"Sonuçta ortalama bir insan kendini güvensiz, yalnız, bunalımlı hisseder ve bolluk içerisinde mutsuzluk çeker. Onun için hayatın bir anlamı yoktur. Hayatın anlamının sadece bir "tüketici" olmaktan ibaret olamayacağının belli belirsiz farkındadır. Eğer sistem ona, hayatta değerli olan her şeyi giderek daha çok kaybettiğini unutmasını sağlayan, televizyondan sakinleştiricilere kadar uzanan sayısız kaçış yolları sunmasaydı, hayatın anlamsızlığına dayanamazdı."
Hem bu yazıların yazıldığı dönemde hemde içinde bulunduğumuz dönemde bence geçerliliğini koruyan kitaptaki en büyük yargılardan biri de "Sistemimiz, ihtiyaçlarına uyan insanları oluşturmak zorundadır; sorunsuzca işbirliği yapacak çok sayıda insan yaratmalıdır; daha çok tüketmek isteyen insanlar; zevkleri standartlaştırılmış ve kolayca öngürülüp etkilenebilen insanlar yaratmalıdır." ifadesidir. Maalesef ki bu sorun hala geçerliliğini korumakta. İnsanlar kendi kendilerini mahkum ettikleri bir çember içerisinde dolap beygiri misali her gün aynı günü yaşamakta, herhangi bir varoluşsal farkındalıktan sistemin önümüze sunduğu uyuşturucuların da yardımıyla kaçınmaktadır.
Burada kitapta önerilen çözümü değil sorunu tartışıyoruz. Önerilen çözümlere bağlı kalmak zorunda değiliz, insan zihni kendini belli düşünce kalıplarına hapsettiği için bugün bu sorunlar varlığını hala sürdürebilmekte zaten. X sisyasi görüşü ya da Y siyasi görüşüne mensup diyerek insanların tartışılması için gün yüzüne çıkarttığı meseleleri görmezden gelerek kendi kendimize oynamamız için bize bırakılan bir alanda debelenerek sistemin tam olarak istediği, kendi hayatlarımızdan çalan insanlar olarak varlığımızı sürdürüyoruz. Bunun üzerine düşünmek bizi kollektif bir sonuca ulaştırmayabilir ancak zihnen özgürleşen bir insanın kendi hayatını ve isteklerini başkalarının ya da toplumun isteklerine göre değil gerçekten kendi isteklerine göre şekillendirmesine fırsat verebilir. Yani sadece toplumsal bir hareket bekleyerek hayatlarımızı çürütmek yerine kendi yaşamımızı sorgulayarak hayatımıza anlam katmaya yönelik adımlar atabiliriz. Farklı olduğu için ötekileştirilen, ilgi alanları popüler olmadığı için tuhaf olarak değerlendirilen, herkesin yaşadığı hayatı yaşamayı reddeden insanlara sorunlu olmadıklarını, asıl sorunun sistemin kendilerine dayatılanları farkında bile olmadan benimseyerek kendi hayatını başkalarının istediği şekilde yaşayan ve farklı olanları yok etme ihtiyacı hissedenlerde olduğunu gösteren metinlere sahip bir kitap bu. Bunun da şu şekilde ifade edildiğini görüyoruz eserde;
"İktidarsız adam (cinsel iktidarsızlığı kastetmiyorum), bir yaşam yaratamaz, ama yok edebilir. Böylelikle ondan üstün olabilir. Yaşamın içindeyken ölümü sevmek, en büyük sapıklıktır."
Bütün bunların dışında Fromm'un sosyalizmin kendisine dair eleştirileri de kayda değer. Sosyalizmin zaman içerisinde amacından uzaklaşarak kapitalizm ile aynı paydada buluşması ve daha da önemlisi bu ideolojinin felsefi yönünün ihmal edilmesi vurgulanıyor. Fromm'un sosyalist hümanizm fikirleri ve önerileri özellikle sosyalist sistemlerdeki sorunlar ve sovyetlerin çöküşü ile ilgilenenler için ilgi çekici olabilir. Sosyalist sistemlerin felsefi temellerinden uzaklaşılması sonucunda yıkıma mahkum olduğunu söyleyen Fromm'u okurken Gorki'nin sovyet hümanizminin kurulamaması sonucunda sovyetler birliğini yarısı saray yarısı çöplük olan bir eve benzetişi geliyor insanın aklına. Bu iki eşsiz aklın farklı zamanlarda aynı soruna işaret etmesi gerek sosyalist yönetim yapılarının gerekse de farklı isimler taşıyan çeşitli ideolojilerin "tüketici"nin değil "insan"ın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik temellere sahip olmadığı sürece yıkılmaya mahkum olduğunu gösteriyor.
Erich Fromm fikirleri itibariyle kendime yakın bulduğum müthiş bir kalem.. Bu kitabı da özellikle Hümanist Sosyalizm bölümü müthiş ifadelerle dolu..insanlık adına harika tespitler/fikirler..
Fromm, bu eserinde itaatsizliği bireysel özgürlük açısından değerlendiriyor.
İtaatsizliğin, yaratıcı düşünce ve toplumsal ilerleme için ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Fromm'a göre, itaat ve otoriteye körü körüne boyun eğmek, bireysel ve toplumsal gelişimin önündeki en büyük engellerden biri. Bu eser, bireyin özgürlüğünü ve sorumluluğunu koruması için itaatsizliğin nasıl bir erdem olabileceğini ele alıyor.
Erich Fromm'un "İtaatsizlik Üzerine" kitabında hümanist sosyalizm başlığı altındaki fikirleri/tavsiyleri, insanın özüne ve doğasına uygun bir toplum düzeni arayışı olarak ele alınabilir. Fromm'a göre, hümanist sosyalizm, bireyin özgürlüğünü, yaratıcılığını ve insani potansiyelini en üst düzeye çıkaran bir toplumsal sistem.
Fromm, hümanist sosyalizmin, insanın doğasına uygun bir toplumsal sistem olduğunu ve insanlığın özgürleşmesi, adaletin sağlanması ve yabancılaşmanın üstesinden gelinmesi için gerekli olduğunu savunuyor.. Bu düşünce, kapitalizmin ve totaliter rejimlerin eleştirisi üzerinden şekilleniyor ve insancıl bir alternatif sunuyor.
Hepsi de katıldığım keşke gerçekleşebilse dediğim fikirler..
The good parts are a rehash of Fromm's more seminal work Escape from Freedom applied to the Cold War instead of fascism, and the bad parts are a prettily reasoned, but unrealistic fantasy.
This is an essay written in the 60s but it feels like it was written for today. The final chapter is Fromm’s solution (humanistic socialism) which seems naive with modern eyes. However the first chapters lay out clear issues and problems that we are still dealing with in western cultures. Just gotta change that last chapter to ‘how Islam can solve for these problems’ 🤠
Fromm’ın dört adet denemesinden oluşan bu kitap, bu sitede yapılan yorumlara baktığımda hayli etkileyici ve anlaşılır görülmüş çoğunluk tarafından ama bana göre dişli bir tarafı olmayan, etkileyiciliği derinliğinden değil basitliğinden zuhur eden ve bolca sosyalizm övgüsüne yer verilmiş bir çalışma.
İlk denemelerde daha çok itaatsizlik eyleminin kökenine inerek bizleri Prometheus’a kadar götürüyor. Biz insanların neden akıllı olmamız ve doğru kararlar vermemiz gerektiğini bunun sonucunda da neye itaat etmemiz gerektiğinin ayırdında olmamızı anlatıyor, arada Bertrand Russell’a da uğruyor. Kitap böyle devam ederken elbette kendini geride gizleyerek usulca gelen bir düşünce silsilesi vardı, işte bu da sosyalizmdi. Yazar bir yerde itaatsizlik eyleminin en doğru şeklinin sosyalizm yanlısı olmakla uygulanılabileceğini söylediği noktaya varıyor. İşte tam burada ben sıkılmaya başladım. Kitapta değindiği hümanist sosyalizm hakkında da epeyce konuşmuş ve maddeler sıralamış ama tüm bu yazılanlar beni kitaptan daha da soğuttu diyebilirim.
Bir davayı, ideolojiyi kendisinde yaşam savaşı hâline getiren insanları, günümüz koşullarında okumak bana göre son derece sıkıcı. Bu kitaptan sıkılmamın esas sebebi de ideal yönetim ve mutlu olma biçiminin sosyalizm olarak gösterilmesi. Hani hep sorarız ya ideal yönetim biçimi nedir diye? Sahi nedir, var mı bunun cevabını bilen? Demokrasiyi övelim desek Churchill diyor ya “Demokrasi bütün yönetim biçimlerinin en kötüsüdür, bütün diğer yönetim biçimleri hariç.” diye, işte durum bence bu kadar ironik. Günümüzden bakılınca isim vermeye kalkışırsak ideal yönetim biçimi diye bir şeyin olmağını çok net görebiliyoruz. Sosyalizm de nasibini alıyor elbet. Hatta kendi zamanının düşünülmüş en iyi yönetim biçimi o zamanın ütopyası olmakla birlikte, bana göre, gelecek zamanının da distopyasıdır diyerek biraz ileri gideyim. Bunu birçok felsefeci veya siyaset felsefecisinin fikirlerinden görebiliyoruz.
Buradan hareketle eski akımların her ne kadar fraktal bereketinde bitmemecesine neo yanları türese de, bu akımdakiler bence görüşlerinin ütopya olduğunu kabullenmeli. Bir şeyi dikte ederek onu ön plana çıkarmaya kalkışmak sanırım diktatörlüktür, hem de kötü olarak. Sosyalizme de biraz bulaşmış olacağım ama diyeyim yine de; sosyalist sistemin zorba yanlarını biliyoruz hatta günümüzde kâğıt üzerindeki koşullarına baktığımızda dahi kendini pek güzel belli ediyor. Diyor ya filozof “Marksizm Marksizmden öldü,” diye, daha ne denilebilir. İdeal yönetimi bulamadık ama bu konuyu Popper çok güzel özetliyor: “Aslında sadece iki devlet biçimi vardır: bir hükümetten kan dökmeden bir seçim aracılığıyla kurtulmanın mümkün olduğu ve bunun mümkün olmadığı devletler.”
Çok da uzatmak istemiyorum. Kısaca diyebilirim ki ortada sıradan bir kitap var, hatta vasat bile diyebilirim. Kesin ülkücülüğe bağlı fikir insanlarını kendisini tutamayıp arkasına bakan Orpheus’a benzetirim hep. Bunlar zamanlarına ışık tutarlar ama ellerindekilerinin ütopya olduğunu kabul etmedikleri için çok zaman sonra o ışık sönüp kül olur. İyisi mi hep iyimser budala olalım, belki böylesi daha iyidir.
Ama dediklerim yazarın sadece bu kitabı için geçerli. Genel düşüncesi ve diğer kitapları için bir şey demiyorum, ya da birazcık diyorum. Neyse, son bir alıntıyla bitireyim.
“You can curse the darkness... or you can just light a candle.”
Fromm'un yazdıklarını okuduğumda her zaman şunları gözlemliyorum: Açık ve berrak bir düsünce sistematiği var. Uzak ve yakın tarihten verilen örneklerle okuyucu meseleyi iyi kavrıyor. Var olan problemli durumun giderilmesi için okuyucuya açık bir perspektif sunuyor.
İtaatsizlik üzerine de böyle bir kitap. Ayrıca kısacık ve okuması çok kolay. Şahsen aslında kitaptan bilmediğim bir bilgi edinmedim. Kafamda bölük pörçük duran düşünceleri birleştirmeme olanak sağlayarak ufkumun açılmasını sagladı bu kitap.
İnsanın tarihi itaatsizlik eylemleriyle başlamışsa (bakınızİbranilerin Adem ve Havva, Yunanlıların Prometeus mitleri) itaat de tarihin sona ermesine sebep olabileceğine dair açıklamalarla başlıyor kitap. İtaatinin ekonomik-psikolojik-tarihsel nedenlerini irdeliyor. iTaat (bir yanıyla durumu kabullenme hali) penceresinden yapılan kapitalizm analizi, insanın nasıl nesneye dönüştüğü sade bir dille anlatılıyor. Kapitalizmin 'insan' sorununa karşı geliştirilen sosyalizm uygulamalarındaki yanlışları ortaya koyup sosyalizmin 'insan'ı niçin nesne olmaktan kurtaramadığını anlatılıyor. İnsanın özgürleşebileceği ve kendi olarak var olabileceği ekonomik-sosyal bir sistem önerisiyle de bitiyor.
some really interesting ideas! I thought the third essay (let man prevail) was most thought provoking. one quote that stuck out: "the average man feels insecure, lonely, depressed, and suffers from a lack of joy in the midst of plenty. life does not make sense to him; he is dimly aware that the meaning of life cannot lie in being nothing but a "consumer." he could not stand the joylessness and meaninglessness of life were it not for the fact that the system offers him innumerable avenues of escape, ranging from television to tranquilizers, which permit him to forget that he is losing more and more of all that is valuable in life" (50-51)
I felt like there were some contradictions, ie wanting efforts towards decentralization but also suggesting more funding for national/international bureaucracy? also I thought the last essay on humanistic socialism read like an unrealistic wishlist?
A collection of four dated, idealistic and theoretical essays. Fromm makes the case for 'obedience' as the realm of the reactionary and 'disobedience' as that of the pioneer.
From the first essay, Disobedience as a Psychological and Moral Problem: "Human history began with an act of disobedience, and it is not unlikely that it will be terminated by an act of obedience."
From the second essay, Prophets and Priests: "They are skeptical toward everything which cannot be caught in an intellectual formula, but they are naively unskeptical toward their own scientific approach."
From the third essay, Let Man Prevail: "With the bureaucratic management of people, the democratic process becomes transformed into a ritual."
From the fourth, and most comprehensively programmatic, essay, Humanist Socialism: "The individual must be protected from fear and the need to submit to anyone’s coercion. In order to accomplish this aim, society must provide, free to everyone, the minimum necessities of material existence in food, housing, and clothing. Anyone who has higher aspirations for material comforts will have to work for them, but the minimal necessities of life being guaranteed, no person can have power over anyone on the basis of direct or indirect material coercion."
Well-considered and lucid as well as eloquently and clearly written. Also, so short, but with no shortage of excellent lines - I had to physically restrain myself from underlining everything. I’ll be coming back to this. There is so much here! While this is clearly a product of its time (early 60s) and written with an eye specifically toward impending nuclear disaster, I found it to be startlingly prescient and highly appropriate to the current moment as well. The ideas here concern the human condition, addressing the eternal question of how to live well. They stand the test of time.
I wonder what Fromm thought of the counterculture (became the culture) of the late sixties. A potential further avenue of exploration…
This was my first encounter with Fromm, but hands-down some of the best political theory I’ve ever read.
"Karşı gelmek için kişinin yalnız kalmaya, hata yapmaya ve günah işlemeye cesareti olmalıdır." s.14
Yine mükemmeldi.
Fromm'un hümanist yanı göz yaşartacak derecede naif.
Sosyalizmle ne kastedildiği üzerine yanlış bilinenleri düzeltme hali güzeldi.
Büyük karmaşaları sade ve yalın bir şekilde çözümleyebilen ve bunları en dolaysız halde anlatabilen bir yazar olduğu için çok seviyorum Erich Fromm'u; fikirlerini bilmeye ihtiyaç duyduklarım arasında kendisi.
İnsan,itaatsizlik eylemleriyle evrimleşir. Düşünür,klişelere ve kamuoyuna itaatsizdir,mantığa ve insanlığa itaat eder.Çünkü mantık evrenseldir,tüm ulusal sınırları aşar ve mantığın peşinden giden düşünür,bir dünya vatandaşıdır;onun konusu,şu veya bu kişi değil,şu ya da bu ulus değil,insandır.Ülkesi,doğduğu yer değil,dünyadır.
3/4 lucid thinking on humanism, 1/2 paean to Bertrand Russell, and 1/4 naive socialist clusterfuck. In other words, good reading for its age. Some uncanny reading-between-the-lines about the then nuclear age and seeing our own internet age.
The book is a collection of four essays. The first, which is the namesake for the book, is incredibly interesting. Basically a brief look into the psychology of obedience. And unfortunately from there it went downhill, culminating in an essay on socialism.
I really enjoyed parts of this. I found myself pulled to this text because of the current atrocities in Palestine and the first half of the book was a great meditation on the human tradition of disobedience.
For the parts I enjoyed, it felt like philosophies I've lacked words to express had been illuminated. In the first essay, Fromm outlines well what he means by disobedience and its roots in humanism and human history, context and definitions which I really appreciated. This includes a wonderful definition of human conscience, wherein humans have intuitive knowledge of what is human and inhuman because they know what is conducive to and what is destructive of life. It also includes the definition of rational vs. irrational authority, priests and prophets.
Fromm, having fled Nazi Germany for New York, is haunted by Nazism and fascism throughout this text, as well as the fear of atomic war. He is inspired by Bertrand Russell, a man who loves life, and is also deeply troubled by the bomb. The warnings against the limits of science and horrors of fascism unfortunately ring truer than ever today: do men cling to life, as you think they would, when they are threatened, or are they willing to die simply to get over boredom, and because they lack a positive alternative ? Drawing on Lenin, Fromm connects this to the concentration of capital, and the bureaucratization of public life and private enterprises. And while his prescription - humanistic socialism - is a worthy one, the vagueness in its realization, and the simplistic solutions lost me a bit, or rather, left me wishing for more (though I do recognize the point of this text was not to have finished aims).
Nevertheless, the ending essay does contain my favorite passage, which I will end with, regarding what education should look like under humanistic socialism: "In the sphere of education, the main aims are those of helping to develop the critical powers of the individual to provide a basis for the creative expression of his personality - in other words, to nurture free men who will be immune to manipulation and to exploitation of their suggestibility for the pleasure and profit of others. Knowledge should not be a mere mass of information, but the rational means of understanding the underlying forces that determine material and human processes."
Conjunto de artículos ensayados que combinan marxismo y psicoanálisis sobre la esencia de la desobediencia en el ser humano, la implementación de un socialismo humanista en las sociedades modernas, y la garantía de la paz en tiempos de la Guerra Fría.
En el artículo sobre la desobediencia, Fromm destaca el ejemplo de personajes como Bertrand Russel y Unamuno y ensalza como con su espíritu crítico y no dejándose llevar por las corrientes predominantes de sus entornos, supieron oponerse al autoritarismo de su tiempo y ejercer la desobediencia, siendo así consecuentes con ellos mismos.
En el siguiente artículo el autor se muestra especialmente afectado por la posibilidad de una guerra nuclear, que en los tiempos de la realización del libro entraba dentro de las posibilidades en la política internacional del momento. Por otro lado, resulta un libro de tremenda actualidad después de observar la subida al poder de los gobiernos autoritarios a lo largo del globo.
En el artículo que sigue, Erich Fromm realiza un análisis sobre el sentido de los dos sistemas económicos conocidos en los años ochenta, a saber, el capitalismo y el socialismo soviético, llegando a la conclusión de que ninguno de los dos ha conseguido llevar a cabo el idea del socialismo marxista de corte humanista que pretende liberar al hombre de los vicios de la economía y de un sistema productivo basado en el puro beneficio, ya que tanto el uno como el otro ponen el foco en la producción de materias, si bien desde distintos postulados, pero con similares consecuencias, y propone repensar el modo de implementar el socialismo para enfocarlo hacia una concepción más humanista del mismo y no tanto poniendo el acento en la producción. Describe los objetivos últimos que debería seguir la implementación de un socialismo humanista así como el proceso que se debería seguir desde un sistema de producción capitalista, detallando los puntos que se deberían cumplir para no caer en los problemas que acuciaron a otros intentos socialistas como el soviético:
"Pero para evitar los peligros de la planificación central y de la intervención estatal, tales como la creciente burocratización y el debilitamiento de la integridad y la iniciativa individual, es necesano: a) que el Estado se someta al eficiente control de sus ciudadanos; b) que se neutralice el poder social y político de las grandes corporaciones; c) que desde el comienzo mismo se promuevan todas las formas de asociaciones descentralizadas y voluntarias en la producción, el comercio y las actividades sociales y culturales."
Concluye el artículo sobre el socialismo humanista con la siguiente fascinante frase:
"El socialismo debe ser radical. Ser radical es ir a las raíces; y la raíz es el Hombre."
En el último artículo sobre la paz trata de desmontar el argumento del instinto destructivo que posee el hombre y por causa del cual se esgrime el razonamiento de que el hombre no puede luchar contra su instinto para conseguir una paz sin necesidades de la amenaza del armamento.
La única crítica que haría al libro sería quizás que se trata de un ensayo un tanto desactualizado históricamente, ya que basa la mayoría del discurso sobre la paz y el desarme, en el equilibrio existente en la Guerra Fría entre la Unión Soviética y Estados Unidos, pero como hemos comentado más arriba, de tremenda actualidad en última instancia.
Overall it was a very digestible read but I feel that the short length held it back from greater elaboration. It probably requires a reread at some point but I did enjoy every chapter.
في مجموعة المقالات هذه، يصب فروم استيائه ونقده على جدار الجهل الحاجب إدراكنا.. كأغلبية مسحوقة في دوران تروس الروتين اليومي، الذي هو نتاج ثقافة استهلاكية ضاربة بجذورها في كافة جوانب حياتنا..
بقدر أو بآخر، يتوهم الإنسان أنه حر.. ربما لجهله برد زوربا على المعلم: لست حراً.. كل ما في الأمر أن الحبل المربوط في عنقك أطول قليلاً من حبال الآخرين.. والواقع يؤكد أن الإنسان مقيد بالفعل، بل ويخشى الحرية.. ربما اختلف نوع الحبل أو طوله، وسواء كان خشناً مؤلماً أو ناعماً كأطواق كلاب الأثرياء؛ فذلك لا يغير من حقيقته في شيء إلا بقدر توهمنا !!..
الدين والمال والعادات والسلع والوظيفة والتعليم ونظام الحكم.. كلها ليست في الغالب سوى أصنام يسحر الناس بهالاتها المصطنعة.. حتى زيادة الإقبال على الاحتياجات الأقل مادية الكتب والفن وغيرها هي في الأساس ناتجة عن زيادة وحدة وكآبة إنسان المجتمعات الهالكة بفكرة الاستهلاك، وحاجته لما يسد به جوعه الروحي..
وكما آمن أورويل بأن الثورات لا تكاد تقضي على الظلم وإنما تبدل طاغية بآخر.. يقول فروم أن هذا تماماً ما تفعله البشرية في مسار تقدمها المزعوم؛ حيث تمدن أساليب الطغيان، مستبدلة قوة الدبابة والبندقية بسطوة السلعة ووهم الحاجة..ما لا يعي الإنسان البائس، حتى في أكثر المجتمعات رقيا، أنه يفقد الحياة في سعيه المحموم إثر سرابها .. يشيأ ويصير دابة لا تنفك عن الركض خلف جزرة..أي جزرة !!.. ولا يدرك حقيقة فراغه الروحي إلا بخروجه من سجلات الفئات العاملة، شيخاً متقاعداً لا يملك معتقداً ولا فكرة في مواجهة خوائه ..
من خلال تحليله هذه العلل وغيرها من المستأصلة في البنى الفكرية للمجتمعات، تطرق الكاتب للحل.. ما يراه ممكناً في حركة تنويرية تستهدف الوعي الجمعي.. وبالنظر لتأكيده على التمييز بين المتمرد والثائر، وبين محاولات التغيير السطحية وتلك الأكثر تعمقاً، فقد رأى الأمل في الأخيرة، في محاولة توعوية تمتد للجذور،وإعادة تكوين ثقافة إنسانية حقيقية تمكن المجتمعات من خلق قواعد اقتصادية وفق مثلها، محكومة بفكرها لا حاكمة له.. حيث ينبه لأن أي تغيير فعال يجب أن يبدأ تصاعدياً من القاعدة، المتمثلة في الأفكار..
وذلك ما أكد فروم توفره في ما أسماه " اشتراكية إنسانية "، فلسفة ماركس في فكرها الخام بعيداً عن كل ما طرأ عليها من "تعديات" وما نسب لها من نماذج واقعية سببت المعاناة لملايين البشر.. وطرحها كمشروع يمكن أن يشكل بديلاً عملياً بشرط اقترانه بدراسة جدية لعلم النفس الاجتماعي، والتي عدها أساسية للتوصل لصيغة أكثر مواءمة لاحتياجات البشر ( المادية والروحية).. وهذا شبيه بما حاول جارودي تقديمه،في مقاربة عملية بين الإسلام والفكر الماركسي كما كان أدركه وجرب الدعوة له كنهج إصلاحي في مسار المادية الحديثة أيام انتمائه للحزب الشيوعي الفرنسي..قبل طرده بالطبع!!..
لكن فروم على العكس من جارودي - بحد فهمي على الأقل -لم يمنح الدين حيزاً كاف في أطروحته.. بل رأيته أكثر ميلاً لتجنيبه - كتابوه- مع البحث عن بديل أكثر تناسباً مع الحقائق وأقل إخضاعاً للإنسان، كمحاولة لسد الاحتياج الروحي.. وهو بالتأكيد لم يستطع النظر له كمعتقد أكثر شمولية من مجرد الأطر المتصدرة المشهد، وذلك مما استغربته..
الكتاب دسم وجيد في العموم، لكنه كالعادة لا يمكن الاستفادة منه إلا بقراءة نقدية مقارنة..
İnsan boyun eğer ve itaatsizlik yapmazsa, o bir köledir, yalnızca karşı gelebiliyor ama itaat ediyorsa, bir asidir. Köle, tam teslimiyette ve bunu da erdem olarak görmektedir. ilk üç bölüm güzel bir derleme içerirken sonrasında kitap, kapitalizm, komünizm ve hümanist sosyalizim tartışmasına giriyor. Kapitalizmin bizi nasıl birer "sayılan kafa"'ya dönüştürdüğünü anlattığı kısımlar güzel açıklanmış. Çocukluğumuzdan beri yetiştirilişimizin "kendini güvensiz, yalnız, bunalımlı hisseden ve bolluk içinde bir türlü mutlu olamamak" üzerine programlandığını öğrenmek, hissedilenin güzel bir betimlemesi olmuş..
Certainly idealistic and full of acknowledged areas where further research and study is needed, there is still here found a glowing rational pronouncement of a society that resides in potential within the imminent spirit of humanity. Fromm does not merely offer critiques of current dehumanizing elements but details a clear alternative that is founded upon the principle of a disobedience to irrational and power-hierarchical systems. There is no greater hope than that found in freedom to pursue progress with humanity as its center.
الكتاب يضم مجموعة من المقالات المتنوعة والهامة، ربما كان يحتاج الى تدقيق فى بعض الصياغات لكن هذا لا يقلل من أهمية الكتاب وما يضمه من مقالات هامة لم تترجم الى اللغة العربية من قبل من المقالات المهمة مقالة الشيخوخة، رؤية اريش فروم للماركسية وعلاقة الجدل ما بين هو ثقافى واقتصادي متضمن ما هو اجتماعي تقديم رؤية حول برنامج اشتراكي يتضمن تلبية الحاجات الانسانية الاساسية تضمن الكتاب رؤية حول هلاقات الهيمنة فى اطار العمل وتاثيرها النفسي على العاملين تحية لدار روافد والمترجم على امل بطبعة جديدة دون استعجال
While I don't particularly agree with his arguments for socialism, or socialism itself, his breakdown of the importance of disobedience to unjust authority and critique of consumer culture are cutting and succinct. Great read for anyone opposed to authoritarianism or with a general interest in political science.