Bir türlü çalıştırılamayan aile yadigârı bir transfer makinası, dünyayı dev bir et besi çiftliği olarak gören uzaylı bir yaratık, sigaranın tamamen yasaklandığı Dünyadan kaçan bir tiryaki, insanoğluna âşık olan bir peri kızı, tüm yaşayanların acısını çekmesi için yapılmış bir robot, başka bir olasılık düzeyinden gelen ve Dünyalı erkeklere bayılan bir kadın, uzaydan geldiğini iddia eden bir ayyaş, dünyanın yok olan yüzeyinden yeraltına kaçan ve orada “mükemmel” bir düzen kuran insanlar... Son Tiryaki’nin masal-bilimkurgu evreninde tanışacaklarınızdan bazıları. “Hardcore” bilimkurgudan peri masalına, Aziz Nesin hikâyelerinin tadını andıran ve son derece Türkiye’ye özgü mizahi bilimkurgu öykülerinden karanlık bir anti-ütopyaya kadar değişik alt türlerde yirmi üç öykü. İlk kez 1996’da yayımladığımız kitabın bu genişletilmiş basımı özellikle yeni kuşak okurlarımız için...
Müfit Özdeş, 1943'te Ankara'da doğdu. Çocukluğu ve gençliği İstanbul'da geçti. ODTÜ'de Elektrik Mühendisliği ve Ekonomi okudu; ancak 1960'lı yıllardaki gençlik hareketlerine katılarak öğrenimini yarım bıraktı. 12 Mart 1971'den sonra bir süre Beyrut ve Oslo'da yaşadı. 1975'te Türkiye'ye döndü. Bu tarihten beri serbest ticari çevirmenlik yapmaktadır. Evli ve iki çocuk babası olan Özdeş, İstanbul'da yaşamaktadır.
Bilimkurguya ilgisi 1940'lardaki "Baytekin" filmleriyle ve 1950'lerde Çağlayan Yayınları tarafından yayımlanan "Yeni Dünyalarda" dizisiyle başlar. İngilizce öğrenimiyle birlikte Amerikan bilimkurgu dünyasıyla tanışmış ve son kırk yılını bir "fan" olarak geçirmiştir. 1983'ten beri bilimkurgu, fantazi ve masal türlerinde yazmaktadır. Bugüne kadar bir masal / fantezi kitabı (Kimin Ağrır O Bağırır, 1991, Kor Yayınları) ile Metis'ten çıkan Asker Kaçağı ve Remzi Kitap tarafından basılan "Bilimkurgu Öyküleri" başlıklı derlemelerde birer öyküsü yayımlanmıştır. Son Tiryaki ise Müfit Özdeş'in ilk bilimkurgu kitabıdır.
Hakikatten, kim? Bilmiyorum. 1943 yılında doğmuş, senelerce bilimkurgu okumuş-izlemiş belki. Bilmiyorum kim. Ama Bülent Somay'ın da dediği gibi iyi bir adam, iyi bir öykü yazarı. Hele de Türkiye'deki bilimkurguyu düşünürsek, çok çok iyi bir bilimkurgu yazarı.
Kitaptaki öykülerin hepsi ustalıkla yazılmış, klişe olanlar mizahla çok iyi süslenmiş, klişe olmayanlar ise zaten klişe değil. Ayrıca yaşadığımız kültürle çok iyi bağdaştırılmış, öykülerin tamamı.
Ha bir de enteresan öngörüler var kitapta. Misal, tam da bu kitabı ve kitaba ismini veren "Son Tiryaki" öyküsünü okurken, şu haber çıkıyor karşıma, yeni bir haber: http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/...
Öte yandan öykülerdeki özgürlük, baskı vesaire gibi konular bilimkurgularda olması gerektiği kadar mevcut.
Neyse. Çok sevdim bu kitabı.
"'İçmeyenler de içmiş gibi oluyor,' diyordu bunlar. 'Böyle birşeye izin verilemez. Tamam, nihayet kendi bilecekleri iş, ama ortalık yerde de olmaz ki. Kamuya açık yerlerde et yemek nasıl yasaklandıysa, sigara içmek de yasaklanmalı. Çocuklarımızın ahlakı bozulacak yoksa.'"
teee 96 yılında, benim "özhakiki" edebiyatsever bir ergen olmam dolayısıyla bilimkurguyla çok da ilgilenmediğim bir dönemde yayımlanmış son tiryaki. metis'in bilimkurgu dizisini elbet biliyor, ne yaparlarsa iyi yaptıklarını düşünüyordum ama dediğim gibi takip de etmiyordum. bugün yeni basımına 8 yeni öykü eklenmiş ki sosyal medya, metro istasyonları gibi detaylardan hangi öykünün yeni olduğunu anladım genelde. ne de olsa çok hızlı bir değişimin yaşandığı kuşaktanız. kitaba adını veren öykü olsun, son öykü yeraltı insanları olsun daha matrix'in olmadığı, sigara yasağının bilinmediği bir dönemde yazılmış ve o kadar isabetli bir gelecek öngörüsü var ki hayran oldum. bunların dışında tam bizden masallar da kitabın bir başka tadı. yerliliğin, bize has ilişkilerin, hani aslında türk işi bilimkurgunun nasıl olacağının tam anlamıyla cevabı "son tiryaki". pek de güzel bir cevap. kitap hakkında agos'a yazdım. http://tembelveyazar.blogspot.com/201...
Bilimkurguya hiç ilgim olmamasına rağmen hakkında yazılanlardan ötürü alıp ve de keyifle - yer yer tebessümle, hatta kahkahayla - okuduğum bir kitap oldu Son Tiryaki. Bu öykülerin en büyük özelliği gerçek anlamda yerel nitelikte olmaları. Müfit Özdeş, bilim kurguyla kültürümüzü ustaca harmanlamış. Bunu batmadan, ucuza kaçmadan yapmak beceri, zeka istiyor. Bazı öykülerde masal formunu da çok iyi kullanmış. Mizah gücü ise müthiş. Dili gayet akıcı. Kitabın diğer bir dikkat çekici yönü cinselliğin sıklıkla ama etkileyici bir şekilde kullanılmış olması. Sonuç olarak, bazı öykülerdeki distopik, karanlık temalara rağmen, zeki ve yetenekli bir yazarın elinden çıkma eğlenceli ama pek de hafif olmayan bir şeyler okumak istiyorsanız bu kitabı gözardı etmeyin derim.
1996 yılında yayımlanan onbeş öykü içeren versiyonu okudum. Fantastik, masalsı öyküler dışında kalanları daha çok beğendim. İki Kısa Bir Uzun, Nostura'nın Öyküsü, Yeraltı İnsanları ve Nergisler Kan Kızılı en çok keyif aldığım öyküler oldu. Matrix'ten dört yıl önce yayımlanmış olmasa Yeraltı İnsanları filmden baya etkilenmiş derdim. Kısa sayılabilecek bir hacimde çok iyi bir dünya yaratmış yazar.
Dünyanın gidişatından yana umudunuzu yitirmeye mi başladınız? Ya da çok sıkıldınız her geçen gün aynı adımları atmaktan? Güzel şeyler okumak istiyorsunuz örneğin, sizi düşündürecek ve bir o kadar da yüzünüzü gülümsetecek? Ben ki bilimkurgu konusunda cehaletten muzdarip bir beşerim, dedim ki okuyayım. Ki ne güzel etmişim.. . Dünyanın sonuna dair teorilerden tutun da insan ilişkilerindeki gelgitleri dek geniş bir ağa takıyor bizi Müfit Özdeş.. Yirmi üç öykü var bu kitapta.. Bazılarının hayal gücüne bazılarının sonuna vuruldum. Hepsi de bir iz bıraktı ama dimağımda. Öyle nükteli ki bu hikayeler. Hayal gücünün gerçekle başladığını kanıtlar cinsten. Hatta ne kadar sert ve acımasızsa bu gerçekler daha da sarsıyor okuyucuyu.
Müfit Özdeş, 33 kitaptan oluşan Metis Bilimkurgu Dizisi‘nin içinde yer alan tek Türk yazar. Son Tiryaki ise onun tek kitabı.
İçinde 15 adet bilimkurgu öyküsü barındıran kitabı okumak bir hayli keyifli. Türkiye’de yazılmış en iyi bilimkurgu öykülerinin bazılarının da yine bu kitapta yer aldığını düşünüyorum. Müfit Özdeş’in Son Tiryaki haricinde başka bir kitabının olmaması gerçekten çok üzücü.
Ülkemizden çıkan nadide bilimkurgu eserlerinden olduğu, dahası, öncü olduğu için, Son Tiryaki’nin yeri her zaman ayrı olacaktır. Fakat bu durum, kitabın engin edebiyat okyanusunda kaybolduğu ve ulaşmanın çok zor olduğu gerçeğini değiştirmiyor ne yazık ki.
Eğer olur da Son Tiryaki’yi bir yerlerden bulursanız, hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkarsa, aman ha sakın kaçırmayın.
Çok sevdim ki hemen bitmesin diye araya birçok başka kitap soktum:) Bazı hikayeler Selçuk Erdem ya da Özer Aydoğan'ın uzay temalı karikatürlerini hatırlatınca daha çok kıkırdadım:)
Son Tiryaki, tesadüf eseri haberdar olduğum ilginç mi ilginç bir bilimkurgu öykü derlemesi. Doğrusu bu kadar hoşuma gideceğini de ummamıştım. Öykülerin tamamı kusursuz değil tabii ama özellikle kitaba ismini veren “Son Tiryaki”, “Yeraltı İnsanları”, “İki Kısa Bir Uzun” ve “Nostura’nın Öyküsü” o kadar iyiler ki derlemenin kalitesini oldukça yukarı çekiyorlar. Türk işi bilimkurgu nasıl olur diye sorsalar, bu kitabı illa örnek gösterirdim. Gerçek anlamda bir kült eser. Umarım daha çok kişi tarafından okunur.
Son hikayeyi okumadan önce kitaba vermeyi düşündüğüm puan 3.5 üzerinden 3 idi lakin Müfit abi -kitabı bitirdikten sonra kendisini hiç tanımasam bile abi diyecek denli yakın hissettim kendimi adama- kitabın en iyi hikayelerini son bölümlere serpiştirerek (gerçi bu editörün tercihi de olabilir ama Müfit abi'ye de elbet danışılmıştır diye düşünmekteyim) muhteşem bir karar vermiş bana soracak olursanız. Kitabın yerli bilimkurguya ait sayılı -kaliteli- eserlerden biri olmasına müteakiben çoğu insanın kitabı olduğundan daha yüksek bir noktada konumlandırmasını kısmen anlayabiliyorum, bunu şahsen halkımızın kendini amerikalı ve avrupalı peer'larından çoğu konuda aşağıda görme konusunda bitmek tükenmek bilmeyen huylarına bağlıyorum. "Abi yerli arthur c. clarke bu adam!!" geyiğine kaptırmazsanız kendinizi birkaç vasat hikaye hariç gayet de başarılı bir eser kendi alanında. Müfit abi'nin ellerine sağlık, rousseau'dan selamlar.
Kitaptaki en iyi 3 hikaye: 1) Firar 2) Son tiryaki 3) Yeraltından notlar
Müfrit Özdeş’in mizahi üslubuyla, birbirinden keyifli bilim kurgu öyküler... Üstelik de bu topraklarda geçiyor, yaşansa gerçekten böyle olur dedirten, zaman zaman kahkahalarla okunan nefis bir kitap... İlk öyküden, son öyküye her biri ayrı değerli...
Beğendiğim hikayeler ve fikirler olmasına karşın genel olarak kitabın dilini fazlasıyla cinsiyetçi buldum. Çokça olan kadın bedeni ve sevişme tasvirlerini de biraz abartılı olarak değerlendirdim. Bakış açısı olarak ilham verici ancak dil olarak yetersiz bir kitaptı benim için.
I'm an immigrant Turk - I know Turkish to the point where mainland Turks wouldn't bat an eyelash at me, or think negatively of me in any sort of way. (I've been asked once "Can you read Turkish" because I pronounced Stefan Zweig in the correct German way, whilst buying a book, but I'll ignore that.) So I've been lucky to see Turks on television and comprehend Turkish in all forms of media. It's been invaluable for me. Turkishness is my armor with which I've defended myself for so many years against even the slightest form of racism. And then there's my preferences in media: my love for slow, syrupy dream pop, dizzying walls of guitar, and addictive, rushing trap; my desire to see particular forms of characters and bonds breaking, the reconstruction of the human personality; and my preferred genre of reading and writing, science-fiction. It didn't matter if there was a handsome and talented Turkish actor on screen, because for as loud as my need to be seen was, I wasn't actually seen. I was represented, but not my tastes. And that's a particular, odd dissonance that I've had all my life.
Well, until I found the only book by a Turkish author in the SF/F-bookshelf of a Turkish library in Izmir. And man, this book? It's the exact marriage of me and my tastes. Özdes isn't writing American characters in Turkish prose; those are Turkish characters, specific Turkish cultural cues, set in Turkish locations... all of this is in Turkish, for Turks. For that alone I'd shelve it in my tastes shelf with no rating. How are you even supposed to rate something that validates you this deeply?
By reading through the book, of course.
There's good stuff in there. The title story had potential, but kinda fell flat to me. Yeralti Insanlar felt most realized, but had this 1984 kind of end to it that I... am not a fan of (feels deflating). Everything inbetween ranged from the first draft of a thought experiment to a sketch. The author seemed more keen to bring on these ideas and how Turks would react to said future science, rather than delving more deeply into the characters' psyches or relationships. I didn't hate any story, per se, but I felt blown away by very few, if that makes sense.
I think the best way to describe this book is to call it "Black Mirror as imagined by an Istanbulite," which is not at all an insult here. A good book, a fantastic thought experiment - I can't stop thinking about Murat Yildirim in a particular expansion of the short story Krrcysk - but not godtier nor a formative tastemaker.
(If anyone's curious why this review is in English, it's because I needed to make a case via the first two paragraphs to my friends.)
Türkçe yazılmış bir bilim kurgu kitabı olması ve ilginç konsepti olan hikayeler içermesi açısından değerli ve güzel bi kitap olduğunu düşünüyorum. Ancak gerek kitabın uyumunu bozan ve sonradan eklenmiş gibi gözüken birtakım hikayeler, gerek ekseriyetle akıcı olmayan bir dil kullanılmış olması, bu kitabın okunuşunu zorlaştıran özelliklerden birkaçı. Bilim kurgu özelliği taşımadığını düşündüğüm bazı hikayeleri bir kenara koyacak olursak, kalan hikayelerin de bir kısmının bilim kurgu parodisi olması, kitabı varsayılan kategorisi için dedeğerlendirmeyi zorlaştırıyor. Bu parodi gibi gözükme yanı biraz da konsepti güzel olan hikayelerin kısa olması ve bu konseptlerin daha iyi şekilde geliştirilememiş olmasından kaynaklanıyor olabilir.
Son olarak, bilim kurgu külliyatına hakim bir tanıdığıma önerebileceğim bir kitap olduğunu ifade etmeliyim, fakat bu edebiyata pek alışık olmayan birisine tavsiye edeceğimi zannetmiyorum.
Zannediyorum ki daha önce bilimkurgu romanları okuduysam da (bilimkurgu) öyküleri okumamıştım. Bu yüzden de daha önce okumadığım bir türü okuyormuşum gibi hissettim okurken. Çoğu oldukça tanıdık gerçeklikler, kimi zaman masalsı kimi zaman da toplumcu gerçekçi bir dille, titizlikle aktarılmış bana kalırsa. Bazı öyküler kitaptan tam şu anda çıkarılsa yokluklarını yadsımayacağım gibi, bazılarının varlıklarını ise unutumam tam aksine. Örneğin, kitabın son öyküsü "Yeraltı İnsanları" bütün kitaba dört değil de beş yıldız vermeme sebep olacak kadar önemli benim için.
Gelelim favori öykülerime: Vesvese Gazı, Peri Kızı Nurcihan, Kimin Ağrır O Bağırır, Telek Dün Gece Oldu, Nostura'nın Öyküsü, Firar, Son Tiryaki ve Yeraltı İnsanları. (Her birinin üzerine uzun uzun konuşmak istesem de adlarını yazmakla yetineceğim şimdilik.)
"'Biliyor musun,' dedi, 'aslında ben senin tiryakin değilmişim... Özgürlüğümün tiryakisiymişim... Seçme hakkının, hayatımın, kendimin tiryakisiymişim. Sana değil, bağımsızlığıma bağımlıymışım. Son tiryaki mi? Hayır. Başkaldırmanın, isyanın ve meydan okumanın tiryakileri hep olacak. İnsan insan olduğu sürece.'" (sf. 189)
Çok merak ettiğim, okumaya heveslendiğim bir kitaptı Son Tiryaki. Müfit Özdeş’in öykülerinde yarattığı karakterleri ve olayları çok sevdim. Bazı öyküler bitmesin istedim. Bilhassa Telek’in, Nostura’nın, Cimcim’in, Osman’ın öyküleri iz bıraktı kalbimde. “Dante’nin cehenneminden farksız” Dünya tasvirleri çok güçlüydü.
Arka kapağı okur okumaz “bu kitabı almam lazım” dedim ve beni kesinlikle utandırmadı. Yazarın annemle yaşıt olduğunu düşündükçe daha da sevdim sanırım. Gayet güzel kurgulanmış bir Türk işi bilimkurgu, tavsiye edilir.
Müfit Özdeş, yerli bilimkurgunun en büyük temsilcilerinden ve ayrıca mizahı da bilimkurguya çok güzel yediren biri. İnsan arada bir kendi coğrafyasından detaylarla bilimkurgu okurken karşılaşınca biraz daha samimi içten şeyler hissediyor.
Yerli bilimkurgu nasıl olsun? İşte böyle olsun. Baştan sona bütün öyküler muhteşemdi. Mizahsever biri olarak, dozunda kullanılan mizah unsurları beni epey eğlendirdi. Metis'e kitabın tekrar baskısını yaptığı için ayrıca teşekkür ederim. Kitabı daha önce aramış, bulamamıştım.
Müfit Özdeş'in Son Tiryaki öykü kitabı ile bir arkadaşımın tavsiyesi ile tanıştım. İlk iki öykü mizahi uslubü ve sıra dışı konuları ile dikkat çekici idi. Sonrakiler ise bilim kurgu'dan çok fantastik masal demek yerinde olacak. Araya serpiştirilen bazı bilimsel terimler ve sosyolojik/ideolojik kuram isimler ise çok yüzeysel kalmış. Bir Ursula Le Guin veya R. Bardbury derinliği bekliyorsanız, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Kitabın en iyi öyküsü bence de ismin veren "Son Tiryaki". Kimbilir, belki de, benim de hayatım tiryakiliklerle dolu olduğundandır. Gene de kitabı sevdim, ama Müfit Özdeş'ten başka bir kitap okumam biraz zaman gerektirecek...
Metis Yayınları tarafından hazırlanan Bilimkurgu serisinin şimdilik elimdeki tek kitabı Son Tiryaki. İçinde Türk usulü bilimkurgu öykülerini barındıran kitabı okuması çok eğlenceliydi. Elime aldım ve okudum bitirdim. ✔ Öyküler içinde en çok sevdiklerim İki kısa bir uzun, Niyazi ve tabiki Son Tiryaki oldu. Kitabın içinde kimi tam Türk işi, kimi peri masalı, çoğu mizahi toplam 23 öykü mevcut.
'' Yin ile Yang dünyaya indiler. Yin gece oldu, Yang gündüz, yıllarca birbirlerini kovaladılar. Yin dişi oldu, Yang erkek. Çiftleştiler. Çocukları oldu, torunları, torunlarının torunları... Yin ateş yaktı, Yang av avladı. İşi bölüştüler. Yin yer oldu, Yang gök. Yin ile Yang milyonlarca yıl mutluluk ve neşe içinde oynayıp dünyanın altını üstüne getirdiler. ''
Genişletilmiş baskısını değil de 96da ilk yayınlandığı halini okusam daha çok severdim hissi aldığım, bilim kurgu/fantastik türde yazılmış kısa öykülerden oluşan kitap. Kitap içerisinde eski tarihte yazılmış olduğunu hissettiren nostaljik hava birden bire “sosyal medya”ya yapılan atıfla bozulabiliyor; “İçimsu” ismiyle yapılan mizah klişe ve zorlama gelebiliyor.
Türk bilim kurgu olması sebebiyle ilk başta merak ederek ve aslında birazda çekinerek aldım, nasıl bir içerik çıkacağını bilemiyordum çünkü. Lakin çok beğendim kitabı, yazarın kalemini. Absürd olması çok hoşuma gitti, okunmasını öneririm..
Öykülerin işleniş şeklini de dilini de sevmedim. Ama yiğidi öldürdüğümüzde illa hakkını vereceksek, karakterlerin kişilik özellikleriyle yaşadıkları vasat arasındaki absürt kontrast hem okumayı keyifli hale getiriyor hem de bazen damakta buruk bir tad bırakıyor.
O son tiryaki benim. Keşke Bitlis tütününü ben de tüttürebilsem diye düşünmedim değil. Öyküler genelde plot-twist şeklinde bitiyor, alışıyorsunuz yine bizi ters köşe yapacak diye fakat sırıtmıyor.
En beğendiğim öykü sanırım yapay zeka tarafından yönetilen yer altı şehirleriydi.
Sanki roman yazmak istemiş de üşenmiş o kadar yazmaya, 300 sayfalık hikayeler 15-20 sayfada bitiyor. Bütün hikayelerin arka planı anlatılıyor sayfalarca. Yine de yaratıcı bir damar var, okurken keşke diyor insan, keşke her biri bir roman olsaydı...