He graduated from the Faculty of Political Science at Ankara University and worked in the finance sector for many years. He is one of the pioneers of Turkish literature who aims at bridging traditional Islamic beliefs and modern poetic techniques. He sees three essential elements for a poet. These three elements he calls Peer Gynt’s triangle, according to Karakoç, exists in Henrik Ibsen’s play, Peer Gynt. These three elements are: Poet must be himself. To be himself a poet must transform. Second element: a poet must be self content. Poet must love his art while being transformed by it. Thirdly, to be self-content, one must feel joy. This joy comes not from living but from letting live.
Sezai Karakoç (d. 22 Ocak 1933, Ergani, Diyarbakır), Türk şair, yazar, düşünür ve siyasetçi.
Karakoç şiirle ilgili görüşlerini yazmaya başladığı dönemlerden itibaren şiir anlayışını da yazmıştır. Bu konudaki düşüncelerini Edebiyat Yazıları adını verdiği 3 kitapta toplayan Karakoç'un Türk şiirinde son derece özgün bir yeri vardır. Onun şiiri metafizik bir şiirdir. Türk şiiri geleneksel yapısı itibariyle aslında metafizik bir şiirdir. Ancak bu özellik Tanzimat'tan sonra değişir. Sadece A. Hamit'te metafizik bir ürperti söz konusu olur. Onunla tekrar başlayan bu anlayış Cumhuriyet'in ilk yıllarında Necip Fazıl Kısakürek'te ve Ahmet Kutsi Tecer'de kendini gösterir. Bunlardan başka Yahya Kemal ve Asaf Halet Çelebi'de de metafizik anlayış görülür. Fakat bu metafizik unsurlar adı geçen hiçbir şairin şiir anlayışını açıklamaz, anlatmaz.
YTÜ Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Ali Yıldız'ın tespitiyle Türk şiirini metafizik bir esasa oturtan şair Sezai Karakoç'tur. Sezai Karakoç bunu modern şiirin diliyle yapmıştır. O, Batı edebiyatını da iyi incelemiş bir şairdir. Modern sanattaki soyutlamanın İslam anlayışına uygun olduğu düşüncesindedir ve şiirlerini bu yönde geliştirmiştir.
Karakoç geleneksel şiire de yaklaşır, ancak dili farklıdır. O, modern şiirin diliyle şiirlerini yazmıştır. Poetikasını anlattığı ikinci yazı Soyutlama ile ilgilidir. Nitekim modern sanat genel anlamda soyutlamaya dayanır. Ona göre şair, şiiri soyutlamada bırakırsa eksik bırakmış olur, tamamlanması için şairin tekrar somutlaştırması yani soyutlaştırdığı şeyi tekrar yeni bir bağlama oturtması gerekir. Bunu da Diriliş kavramına bağlar.
Sezai Karakoç, şairin genel çizgilerini, pergünt üçgeni dediği üç ilkeyle anlatır. Peer Gynt, Norveçli yazar Henrik İbsen (1828-1906)’in en ünlü oyunlarından biridir. Karakoç, Pergünt’ün, hayatında bu ilkeleri yaşadığını belirtir ve bu ilkeleri şiire tatbik eder: Şair, Kendi Kendisi Olmalı: “Şairin kendi kendisi olabilmesinin biricik yolu, değişmek, başkalaşmaktır.”
Şair, Kendine Yetmeli: "Eserinin tohumunu ve geliştirecek iklimini, şairin kendi varlığından alması anlamına gelir yeterlilik ilkesi. Yâni fildişi kuleyi biz dışına çeviriyoruz; evren şaire bir fildişi kule olmalı; şafakta kaybettiği güvercinleri, şair, bir ikindide bulabilmeli."
Şair, Kendinden Memnun Olmalı: "Eserin şairini sevinçle titretmesi demek bu. Şair, eserini sevmeli. Onu okşamalı, ama yaramazlıklarına da göz yummamalı. Beğenmediği davranışlarını gücendirmeden ona anlatmalı onu kendini düzeltmeye kandırmalı ve bunu da inandırmalı ona. 'Beni andırıyor, ah, beni o' demeli."
Memnunluk ilkesinin temeli, sevinçtir. Yaşama sevinci değil “yaşatma sevinci”dir.
Neredeyse her cümlenin altını çizdiğim, sayfa sayısı olarak az fakat pahada hayli ağır bir kitaptı. Kendi adıma söylersem; üzerinde derinleşmek, diriliş çağrısına katılabilmek için sıklıkla okumam gerek diye düşünüyorum. Ve tabi ki -haddim olmayarak- tavsiyedir.
Dünya görüşü farketmeksizin bu topraklarda yaşayan her şahsın özenle, dikkatle okuması gerektiğini düşünüyorum. Karakoç fikirlerini aktarmakla kalmıyor, insana kimliğini sorgulatıp nerede olduğunu hatırlatıyor.
"İnsan, aksiyonla varlığını belirtiyor." "Şair bizden birkaç yüzyıl ileride yürür." "Ordusuz savaş, başsız ordu, sabırsız zafer olmaz."
Kitap, Nisan 1966 ile Mart 1967 arası Diriliş Dergisi başyazılarından oluşmakta. İslami düşüncenin ve İslam medeniyetinin gelişimini sistematik bir biçimde gözler önüne seriyor, geleceğe dair öngörülerde bulunuyor Sezai Karakoç.(İlk baskısından bu yana 50 sene geçmiş. Üstadın ne kadar haklı çıktığını fark etme imkanı buldum böylelikle.) Fikir insanı nasıl olur bunun cevabını veriyor Üstat. İslami dirilişten kastettiğinin İslami prensipler değil, İslam halklarının dirilişi olduğunu ifade ediyor. İslami prensiplerin ezeli ve ebedi olduğunu vurguladıktan sonra, bu dirilişin dünya üzerindeki durumunu ayrıntılı olarak irdeliyor. Devamında ise safha safha düşüncede, inanışta, edebiyatta, sanatta, aksiyonda dirilişin nasıl olacağını izah ediyor. Kitabın sonunda ise İslamın çağrısını tüm insanlığa yineliyor.
Bitirirken eklemem gerekirse; bir başucu eseri İslamın Dirilişi. Okumanızı tavsiye ederim.
sezai karakoç’un okuduğum ilk kitabıydı. karakoç’un neden bir “düşünür” olarak anıldığını anlayabildim kitabı okurken. bu kitabında ciddi bir seslenişi var. belki tüm kitaplarında böyle bir sesi vardır ama ben henüz bilmiyorum. bu sesle birçok insanı zihin dünyasının içine çekebilir pek tabii. kitap iki ana başlıktan oluşuyor, islamın dirilişi ve islamın çağrısı. islamın çağrısı bölümü bahsettiğim o seslenişin hakkını veriyordu, bilhassa “insana çağrı” başlığı adeta bir şiirdi. karakoç, islamın dirilişi bölümünde ise avrupa, asya ve afrikanın durumunu analiz ediyor. bunlarla birlikte düşüncede, inanışta, aksiyonda, edebiyat ve sanatta dirilişi ele alıyor. kitapta yine bilmediğim kelimeler mevcuttu ve bu durum okumaya engel olmadığı sürece geliştiren bir zorluk olması sebebiyle beni mutlu ediyor.
sezai karakoç kitaplarına devam edeceğim inşallah. allah ondan razı olsun. böylesi biricik yazıların bizim milletimizden çıkması ne kıymetli.
gelelim muazzam sesine ve şiirine…
“islam, insanı bir kere daha çağırıyor. bakalım insan, bu çağrıya yabancı ve ilgisiz kalacak mı? hemen bir dağa bitişik aydınlık bir kasabada çeşmelerin gün doğmadan insanı çağırışı gibi, baharda tarlaların çiftçiyi çağırışı gibi, şubat ayında sonsuz kar ovasının gece yarısında oyuna doymamış çocukları, arkadaşlarının dili ve sesiyle çağırışı gibi, martın çağrışı gibi, haziranın çağrışı gibi, islam, insanı çağırıyor.”
“kur’an, canlı, diri ve kutsal diliyle çağırıyor kadim yapraklar arasından. namaz, vücutlardan ve ruhlardan bir cebrail nefesi gibi geçerek çağırıyor. oruç, bir ilkbahar bulutu gibi şehirlere iniyor ve suya hasret insanları çağırıyor. kabe, anıt bir meşale gibi, yolların en birikmiş kavşağında çağırıyor. buyruk çağırıyor, yasak çağırıyor. farz ve sünnet, hazır ve gayb çağırıyor. islam çağırıyor. israfil'in surundan daha keskin bir sesle islam çağırıyor. ama allah'ın sağırlaştırdığı kulağa kim sesini işittirebilir?”
“insansa, kutlu rüyalardan bile uzakta uyumaktadır. şafak gelmiş kapıya dayanmış, bıçak boğazda, güneş ırmakta, kuzu annesinin memesine yaklaşmakta, yine de insan uyumaktadır. dağların, kağıt tomarları gibi bir toplanmadığı kalmış, suların bir yedi kat yerin dibine batmadığı kalmış, buğday başaklarının bir saman bitkisi olmasına ramak kalmış. makinayla insanın ikiz kardeş olması gün meselesi. insansa, kurtarıcı çağrıyı duymamakta direniyor.”
Kitap müslümanların zorlu imtihanı olan kapitalizm, sosyalizm ve buna benzer vesairelerden yoğun bir şekilde bahsediyor.
İslam inancı öyle bir canlılık içindedir ki yalnız bulunduğu yeri değil uzağındaki bataklık içinde olan yeri bile aydınlatır,ışığını her yere saçar.
"Kapitalizmin aksiyonu ezmek, komünizmin aksiyonu zincire vurmak, hıristiyanlığın aksiyonu ışığı söndürüp karanlığın büyüsünde uyuşturmak, puta tapıcılığın aksiyonu evren şarabıyla kızıştırıp uçuruma koşturmaktır insanlığı. Yunan medeniyetinin aksiyonu puta tapıcılık aksiyonunun, Roma aksiyonu da kapitalizmin antik modelleridir. İslam aksiyonu ise Yaratıcı insan evren arasındaki sulhu getirmek ve hayata ebedi barışın kanadını germek, anlamın en yaşanabilir sevincini aşılamaktır."
Kitap hacim bakımından ince olmasına rağmen veciz bir içeriğe sahip.İlk basımı 1966 senesinde yayınlanan kitabın dili günümüz Türkçesine de uygun bir nitelik taşıyor. Aynı zamanda yazarın o yıllarda ileri sürdüğü öngörülerin bugün gerçekleşmiş olduğunu görmekteyiz. Kitabın bazı noktalarının özellikle tahlil edilip üzerinde konuşulması gerektiğini düşünüyorum.Konu hakkında farklı bir yaklaşım taşıyan kitabı ilgi duyan arkadaşlara tavsiye ederim.
--Başlamadan önceki yorum-- Bu kitabı seçmemin sebebi uzun zamandır okumayı düşündüğüm kitaplardan biri olmasıdır.Aynı zamanda Sezai Karakoç da çok merak ettiğim ama henüz kitaplarıyla tanışmadığım bir yazardır.Bu vesileyle yeni bir düşünce dünyasına adım atacağımı düşünüyorum.
ilk baskısının 1967 yılında yapılmış olduğunu gördüğümde biraz şaşırdığımı itiraf etmem gerek. ne diyebilirim ki, gerçekten kıymetli bir eser olmuş. iyi ki okumuşum dediğim kitaplara bir yenisi daha eklendi! yazarın diğer kitaplarını okumak için sabırsızlanıyorum ayrıca.
kitap okurken bir şeyler düşünmek benim dikkatimin dağıldığına işarettir genelde. ama bu kitapta yazarın cümlelerini okudukça kendim de bir yandan farklı şeyler düşündüğümü fark ettim. ama dikkatim olması gereken yerdeydi ve yazarı anlıyordum. anlamakla kalmayıp "üzerime ne düştüğünü" muhakeme etmeye çalışıyordum bir yandan. çünkü islamın dirilişi bir şuurla olacaktı elbet. bir şeylerin farkına vararak, bir olarak, müteşekkir olarak. ve her şeyden önce müslüman olarak. "müslüman, islamı öyle sağ ve diri, canlı yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin." demiş yazar. ben üstüne ne ekleyebilirim ki? umuyorum elimizdekilere sahip çıkabilen, sahip olduklarımızın hakkını verebilenlerden oluruz. okuyacak herkese istifadeli okumalar diliyorum.
Yazar, İslam Halkları nasıl yeniden dirilebilir? sorusuna yanıt aramaktadır. Bunun da düşüncede, inanışta, edebiyat ve sanatta ve son olarak ta aksiyonda diriliş ile mümkün olabileceğini ifade etmektedir. Ve İslam'ın insana, müslümana, yahudiye, hristiyana, doğululara ve afrikalılara ve de inanmayanlara ayrı ayrı çağrısını ifade etmektedir.
“Düşünce köklerimiz ve düşünce kaynaklarımız kireç bağlamış gibi, içine girdiğimiz hiçbir değişme oluşunu kritik etmiyoruz. Her değişme kendini kritikten korumak için her yola başvuruyor. Sonunda düşünmeye ve kritik etmeye karşı kanunlar konuyor. Düşünme yasakları, peşin redler, alışılmışın dışına çıkanı aforoz etmeler, totemler ve tabular sistemi kuruyoruz.” syf. 25
it is about islamic matters. if you has information of islam you can read. it contains historical information about eastern and western history. its language a little hard but i think if you read you will like it.
Müslümana çağrı kısmı tekrar tekrar okunmalı. Düşüncede Diriliş ve Aksiyonda Diriliş kısımları ise her gün yanımızda taşınacak ve dönüp bakılacak bir işaret dileği niteliğinde. Baskısı ve yazı karakterini de nostaljik buldum ve beğendim.
Güzel adamlardan biri Sezai Karakoç. Kitapları ise başka dünyalara kapı açmakta çok etkili. Her cümlesiyle insanın düşünce dünyasında akıl almaz bir etki bırakıyor. Fikir bombardımanına maruz bırakıyor ve bundan zevk aldırıyor. Yer yer kendinizi, yaşayışınızı ve anlayışınızı sorgulatan ifadelerle yüzleştiriyor. Efsane bir kalem, bu yazarın okuduğum ilk kitabıydı ve son olmayacağı kesin. Okunmalı okutulmalı! İNSANLIĞIN DİRİLİŞİ ANCAK İSLAMIN DİRİLİŞİ İLE OLUR.
Daha iyi ve daha somut. Yalnız çağda sevmediğimiz ne varsa İslâm'ın antitezi olarak adlandırılması ve buna sebep gösterilmemesi söylemi biraz havada bırakıyor. Bir de sağcılığa vurgu var: Defteri sağından verilenler. Komünistlerden bir korku var, üç kez kapitalizm ezer deniyorsa altı kez komünizm zincirler diyor. Üslup iyi üslup süper de açar şiir okurum amcacığım. Bakalım sonraki kitaplara belki anlarım.
Dilan özaltığ Bu kitap bana çok fazla şey kattı gerek İslamın doğuşu gerek o sıra Türkiyenin durrumunu diğer ülkelerin durumunu çok iyi anlattı çok beğendim.