Tuncay Birkan büyük bir emeğin ürünü olan kitabında 1930-1960 yılları arası çıkan gazete ve dergileri tarayarak, kitaplaşmadan, okura sunulmadan kalmış satırlar arasında gezerek Cumhuriyetin erken dönemlerinde –Refik Halid, Peyami Safa, Halide Edip, Necip Fazıl, Nahid Sırrı, Nurullah Ataç, Sabiha Sertel gibi– yazarların devlet ve piyasa karşısındaki tutumlarını ortaya koyuyor.
“Edebiyatta, sanatta, bilimde, düşüncede, yanlış veya eksik öncüllerden yola çıkmış olsalar da, bir şeyler kurmaya, kurulanı daha insani hale getirmeye çalışmış, içlerinde hakikaten memleket sevgisi olan” bu insanların, “düne kadar memleketin tek hâkimi olduğu iddia edilen ‘İttihatçı-Kemalist zihniyet’ denen asli aktörün figüranları derekesine düşürülemeyecek kadar karmaşık tepkileri, arzuları, hayalleri, kanaatleri, fikirleri ve toplumsal bağlılıkları” olduğunu hatırlatıyor bize.
“Geçmiş, olgulardan oluşan statik ve tamamlanmış bir tablo değil, hem olguları hem de olgulara dair yorumları içeren, belli perspektiflerden, belli değer yargılarını öne çıkararak bakıldıkça sürekli değişen ve hep bir yerleri soluklaşıp silindiğinden asla tamamlanamayacak hareketli bir resimdir. Aynı şey geçmişten tevarüs edilen miras için de geçerli,” diyerek yola çıkan Birkan, “geçmişe bakışımızı taşlaştıran, orada sadece yeknesak bir çoraklık, devasa bir çöl gören toptancı perspektiflerin hegemonyasını sarsmayı”, “yeni kuşak okurlarda, kendi acılı ve kasvetli tarihimizden işlenebilecek bir mirasın tohumlarını bulma arzusunu kışkırtmayı” hedefliyor.
öncelikle tuncay birkan'a teşekkür etmek gerekiyor. müthiş bir çalışma, harika bir kitap, türk edebiyatına ve türkçeye dev hizmet.
türk edebiyatına gazete yazıları üzerinden bakarak çığır açıcı denebilecek sonuçlara ulaşıyor birkan: modern türk edebiyatının gazete yazılarında kurulduğu düşüncesi en başta. bu düşünceye ikna etmeyi başarıyor. hem dönemin gazete yazıları şaşırtıcı derecede önemli, değerli. hem de bu yazıların besleyip büyüttüğü bir tartışma alanı mevcut. birkan belli temalarla bu tartışma alanından ilerleyerek bir modern türk edebiyatı anlatısı oluşturuyor. bugüne kadar okuduğumuz basmakalıp anlatıdan daha esaslı, daha zengin ve daha renkli bir anlatı.
kitapla ilgili önemli bir diğer husus, edebi eserlerine bakarak küçümsenen, hafife alınan edebiyatçılarımıza haklarını teslim etmesi. net olarak görüyoruz ki 1930-1960 dönemindeki edebiyatçılarımız düşünceleriyle, düşüncelerini ifade biçimleriyle ve zor şartlar altında, "devlet ile dünya arasında" mücadeleriyle büyük bir saygıyı hak ediyorlar. daha önemlisi hem bizzat dönem yazarlarının dile getirdiği hem de tuncay birkan'ın gösterdiği üzere bu isimler türk edebiyatının altın çağı olan 1960-1990 döneminin hazırlayıcıları. hazırlayıcılığı çok da haklı sebeplerle misyon olarak benimsemişler ve başarılı olmuşlar. (1990'lardan başlayıp günümüzde devam eden çözülme sürecinin de bu güçlü altyapıdan uzaklaşılmasıyla bağlantısı var şüphesiz.)
daha fazla uzatmadan tavsiye noktasında bu kitabın türk edebiyatına bakışınızı değiştireceğini, muhtemelen türk edebiyatını öncesinde olmadığı kadar sevdireceğini söyleyebilirim. en azından bende tam olarak böyle oldu. bir de uyarıda bulunmuş olayım: dönemin gazete yazılarının bağımlısı olabilirsiniz. tuncay birkan'ın bir başka büyük hizmet olarak yayımladığı ve bir anlamda bu kitabın yazılmasına da vesile olan 18 ciltlik refik halid karay'ın memleket yazıları'na tahmin edemeyeceğiniz kadar kendinizi kaptırabilirsiniz. oradan iki cilt vâ-nû'ya ve binlerce, on binlerce gazete yazısı yetmez diyerek kütüphanelere, arşivlere belki.
Birkan’ın ayrıntılı araştırmalar ile ortaya çıkarıp, rahatça okunur hale getirdiği tarihsel İlişkiler düşünen, yazıp çizen hele de muhalif olanların başına gelenleri kronolojik olarak ele alıyor. Günümüzde yaşananlarla benzerliklerin verdiği rahatsızlıklara rağmen, merakla okunan bir araştırma...
Emek-yoğun bir kitap "Dünya ile Devlet Arasında Türk Muharriri". Cumhuriyet'in ilk yıllarından çok partili dönemin yerleşiklik kazanması ve '60 Darbesi'ne kadarki dönemin kültür-sanat dergilerinin, gazetelerinin taramasıyla yola koyulmuş Birkan. Pek çok liberal solcunun devlet-birey ya da sivil toplum çelişkisini ele alış klişesine düşmemiş olmasını önemli buluyorum metnin. Bunda da Birkan'ın meseleye "memleket" kavramsallaştırması çerçevesinden bakmasının katkısı olduğunu düşünüyorum. Örneğin, Nâzım'ın komünistliğine gereken hakkı teslim ediyor yazar ve bunun bu memleketi sevmekle eşdeğer olduğunu öne sürüyor. Bununla birlikte, kültürcü bir yaklaşım sınıfsal perspektifin üstünü örtüyor ve metnin sağlamlığına halel gelmesine, onun Marksizm'le olan ilişkisinin çetrefilleşmesine yol açıyor. Tek başına dönemin aydınları arasındaki tartışmalar vs. açısından dahi okunması gereken bir kitap.
başlangıçta söylemek gerekir bu kitap ciddi bi emeğin ve yoğun bi çalışmanın ürünü. arşivde geçirilen günleri düşünmek bile takdir edilesi hale getiriyor.
tuncay birkan kitap isminde geçen yıllardaki adı artık anılmayan "muharrir ve edipler" ve bugün de bildiğimiz ünlü isimlerin 150liklerin affı, türk edebiyatı, yazarların örgütlenmesi gibi konulardaki fikirlerini toparlıyor. zaman zaman biçimin dışına taşan tarzı onlarca ismin ve ayrıntının arasında keyifli.
Türkiye'de bir "aydın sorunu" tartışması ezelden beri var, fakat bu tartışmaya girenlerin pek azı akıl verdiği, yol gösterdiği, hatta kavga edip ölümünü ilan ettiği şu "aydın" denen kişinin ne yediğini, ne içtiğini, etiyle kemiğiyle neye benzediğini tanımlamaya tenezzül ediyor. Bunun yerine muhayyel olduğu ölçüde muğlak, köşeli ve hatta karikatürize bir "aydın" tiplemesini "analiz etmek" kolayına geliyor herkesin. Bu nedenle, bir "aydın sosyolojisi" yapılacaksa en azından materyalist metotlarla yapılması gerektiğini her fırsatta vurgulamak gerekiyor. Bu kitap bu sorunlu analizlerin karşısına epey (hem de epey) çok sayıda kanlı, canlı aydın tipini detaylarıyla gözler önüne sermesi bakımından çok kıymetli. Bundan böyle aydın sorununa dair yazacak olanlara kerteriz alması için gösterebileceğimiz bir çalışma var elimizde.
Yıllardır neden bu kadar az hatta hiç yazmıyor diye hayıflandığım bir isimdir Tuncay Birkan. Entelejansiyamızda bu kadar savruk ve ne idüğü belirsiz pek çok metin dolaşırken metne ve en arı anlamıyla onu içerimleyen tüm kültürel kodlara bakışını ayartan ayrıksı bir inceliği ancak ve ancak Tuncay Birkan gibi sahici bir kalemden beklemek tek tesellimiz... Dünya ile Devlet Arasında Türk Muharriri onun Memleket Yazıları'nı yayıma hazırlarken tanıklık ettiğim ayrıntıcılığının ve özenli çalışmasının bir ürünü. 1930-1960 dönümünü Refik Halid Karay, Peyami Safa, Halide Edip, Necip Fazıl, Nahid Sırrı, Nurullah Ataç ve Sabiha Sertel gibi muharrirlerin karşısında mevzi alarak aslında bir taraftan da edebiyat kanonu meselemize fazlasıyla ışık tutuyor.
Birkan başlangıçta, 150'liliklerden biri olan Refik Halit Karay'ın affedilmesi etrafında kurduğu anlatısını ardından 1930'dan 1960'a kadar Türkiye'deki önemli edebiyatçılar, yazarlar, şairler çoğu kez de gazetecilik ile de iştigaller üzerinden dünyaya ve devlete bakışlarını, polemiklerini, ortak ve farklı bakışlarını çoğu kez eleştirel bir dille yorumluyor.
Öncelikle şunu söylemek lazım. Tuncay Birkan (yayıncılık tecrübesi sayesinde sanırım) üslup, kurgu ve araştırma materyalini kullanma açısından mükemmel bir kitaba imza atmış. Yakın zamanda, romanlar da dahil, bu kadar kendimi kaptırıp okuduğum bir kitap olmamıştı.
Her şeyden önce Metis’in genel yayın politikasının dışında bir kitap. Ele aldığı yazarların düşüncelerini ön plana alan, onlara teorik bir çerçeveye tıkıştırmaya çalışmayan, dönemin entelektüel ortamını yargılamaya değil anlamaya çalışan bir kitap. Bu açıdan umut verici bir çalışma. İnşallah bu tarz çalışmalar yaygınlaşır.
Yine de kitabın önemli kısıtlılıkları var. Daha çok gazete yazarlığı üzerinden gitmiş. Bu yüzden herhalde Berkes, Boratav, Boran üçlüsü ve mesela Hilmi Ziya Ülken gibi düşünce adamları kitapta yok gibi bir şey. Diğer yandan bazı anı kitaplarına gereğinden fazla yaslanıyor gibime geldi. Kaldı ki kitabın Refik Halid’in sürgünden dönüşünü anlattığı bölümde anı kitaplarının yanıltıcılığına kendisi dikkat çekmişken üstelik. Bir de bu bölüm diğer bölümlerden daha çok öne çıkıyor ve (iyi manada) ayrılıyor. Aynı performansı sonraki bölümlerde sergileyememiş yazar.
Birkan kitapta temel olarak dönemin hümanizm tartışmalarını milliyetçiliğe karşı bir dayanak olarak kullanmak üzere gün yüzüne çıkarmaya çalışmış. "Pozitif yorumsama" dediği bu yaklaşım yer yer biraz zorlama olmuş. Bugünden o döneme projeksiyon yapmış. Muhtemelen o dönemde milliyetçiliği de hümanizmi de bugünkü anlamlarından çok farklı anlıyordu dönemin yazarları. Kendisi de bunu teslim eder sanırım. Yine de kendini bu ideolojik yaklaşıma kapılmaktan alıkoyamamış gibi duruyor.
yani hakikaten ne kadar övülse az. türkçede okuduğum en iyi kurgu dışı eser sanırım. kolay kolay da geçileceğini sanmam.
bir ufak not düşeceğim yalnız. yani böyle bir kitapta, az sayıda da olmayan "refik halid peyami safa'ya cevap verdiği yazısında" şeklinde cümleler var. o iki ismin arasına virgülü nasıl koymak bu kadar zor değil ya. başka yerler hadi özen göstermiyor o kadar da, metis'te bari görmeyelim böyle şeyleri.
Özellikle birinci cumhuriyeti merak eden, heba edilmiş on yılların sebebini anlamak isteyen okurlar için muazzam bir araştırma olmuş bu kitap. İlk 100-150 sayfası Refik Halid tekrarlariyla sıksa da daha sonra diğer önemli yazarlar da kitaba giriyorlar ve anlatı daha akıcı hale geliyor.
Parantez içi cümleler bazen denileni anlamayı zorlaştırıyor. Bir de uzun bir kitap ve tüm notları alıp bitirmesi zaman alıyor. Kolay gelsin!