Bedenimin içindeki canı gör, sadece etimi değil. Gözlerimin içindeki hayatı gör, sadece bakışımı değil. Hissettiklerimi gör, sadece tepkilerimi değil. Beni gör.
Derinliğimde boğulmadan, Sorularımda kaybolmadan, Korkularında yok olmadan, Gör Beni.
Bir fısıltıya koydum kendimi. Kalbine soruyorum yerimi: Başarabilir misin beni görmeyi? Cesaretin yeter mi? Topla cesaretini ve Gör Beni.
Birileri bizden fırtına bekliyor, onlara gökkuşağı vermeye hazır mısınız?
Yazar Azra Sarızeybek Kohen 1979 yılında İzmir’de doğmuştur. İstanbul Üniversitesi Radyo Televizyon Sinema bölümünden mezun olduktan sonra Kanada Ottawa Üniversitesi Üçüncü Dünya Ülkelerine Yardım Ekonomisi bölümünde 3 dönem eğitim almış, daha sonra Liverpool Üniversitesi Uygulamalı Psikoloji bölümünde yüksek lisansını tamamlamış, İngiltere Writtle Üniversitesi'nde Sürdürebilir ve Rejeneratif Tarım Sistemleri üzerine çiftanadal yapmaktadır. İyi derecede İngilizce ve İtalyanca konuşan Azra Kohen evli ve bir çocuk annesidir. Ülkemizde yayınlanan Fİ-Çİ-Pİ isimli üçlemesi, AEDEN ve GÖR BENİ isimli eserlerin yazarıdır. Üçleme kitapları dizi olarak işlenmiş ve Fİ ve Çİ adı altında izleyici ile buluşmuştur. Azra KOHEN, BİZ bilincindedir. Evrendeki her canlının birbirine bağlı ve birbirinden sorumlu olduğu ve bir bireyin bile doğru davranarak dünyayı değiştirebileceğine ve hakiki insan olmak için her an evrimleşebileceğine olan inancı ile eserlerini yazmakta, konferansları, projeleri ve sosyal, toplumsal bilinci yükseltmek amacı ile hazırladığı özgün videoları ile insanoğlunun tekamül yolculuğuna katkıda bulunmak için her an çabadadır. Hayat yolculuğunda OKU’manın en iyi rehber olduğuna inanır.
Azra Kohen’in parolası : Hayata katkımız olsun!
---------------------------------------------------- Azra Kohen Author Azra Sarızeybek Kohen was born in Izmir in 1979. After graduating from the Department of Radio, Television and Cinema at Istanbul University, she studied for three semesters in Canada at Ottawa University’s Department of Aid Economies for Third World Countries, and then she went on to complete her master’s degree in Applied Psychology at Liverpool University. Currently she is working on a double major in Sustainable and Regenerative Agricultural Systems at Writtle University College in the United Kingdom. Azra Kohen, who speaks English and Italian well, is married and has one child. She is the author of the trilogy Phi-Chi-Pi, which was originally published in Turkey, as well as the novels Aeden and Gör Beni (See Me). The trilogy was adapted as a television series and broadcast under the titles Phi and Chi. Azra Kohen is deeply aware of the notion of “We.” All of her works are based on her belief that all living beings in the universe are interconnected and responsible for one another, and also her conviction that even an individual can change the world with the right behavior and evolve into a unique human being. She constantly strives to contribute to humanity’s journey towards development through her projects, conferences, and the original videos she creates with the aim of raising social awareness. She believes that reading is the best guide on life’s journey.
Azra Kohen’s motto: May we all contribute to life!
Azra Kohen'in temel isteğinin Türk edebiyatına katkıda bulunmak değil de okurlarında bazı farkındalıklar oluşturmak olduğunu biliyorum. Bunun için de kurgu sosuna yedirilmiş bilgi kümeleri yerleştiriyor kitaplarına. Kitabı okumaya başlarken zaten bunu bilerek başladım. Baştaki "kronolojik hatalar aramakla zaman kaybetmeyin" uyarısını tüm iticiliğine rağmen dikkate aldım. 1920'ler ve 30'larda geçen bir kitapta üslup ve yaşayış şekli olarak uyumsuzluklar olmasını bu sebepten görmezden geldim (örneğin baş karakterin Osmanlı torunu olmakla övünürken evden "hızlı bir duş alıp" çıkması gibi). Yazım yanlışlarını, "yapıcam", "edicem" yazım şekillerini okuma zevkimi etkilemez diye yok saydım.
İnsanlık tarihi ile ilgili bölümlerde gerçekten akıcı bir dille ilgi çekici bilgiler veriliyor. Bunu inkar etmem. Ancak sonrasında bu bilgiler bıçak gibi kesiliyor. Azra hanımın ilgisini çeken kısım sadece Yahudi tarihi miymiş acaba diye düşünmeden duramıyor insan. Cumhuriyet döneminde arka planda yaşananlarla ilgili bölümler ise Cumhuriyet tarihini hiç bilmeyenler için yeni ve ufuk açıcı olabilir.
Bazı "kötü" karakterlere bazı cinsel yönelimlerin atfedilmesi beni rahatsız etti. Günümüze yapılan kör göze parmak göndermeleri çok amatörce buldum.
Azra Hanım Everest Yayınları'na geçtiğinde en azından editoryal anlamda iyileşeceğini ummuştum ama maalesef yine hayal kırıklığı. Bilgi kümelerini saran aşk hikayesi ise çok özür dilerim ama hiç mi hiç ilgimi çekmedi. Tarihi aşk romanı okumak istesem Nermin Bezmen gibi bir membaa var Türkçe edebiyatta mesela.
En çok merak ettiğim konu ise, halkı "bilgilendirmek" konusunda bu kadar istekli iken neden Azra Hanım kurmaca yazmakta ısrar ediyor? Neden kurmaca olmayan, dümdüz derdini anlattığı kitaplar yazmıyor? En çok satanlar rafında olmazsa dikkat çekmeyeceğinden endişeleniyor olabilir mi?
Sözün özü 500 sayfayı geçen romanı zamandan yana şanslıysanız okuyun ama onun dışında okunmayı bekleyen binlerce kitap varken değmez.
Hayatımda ilk defa bir kitabın basımını gözledim, çıkar çıkmaz sipariş verdim. Ve beklediğim o zamanların, heyecanın kat kat karşılığını verdi Azra Kohen. Kitap inceleme videom: https://youtu.be/jVK65t2BofQ Etrafa öyle güzel ışık saçıyor, aydınlatıyor ki. Anlamlarda buluşuyoruz onunla, bilgime bilgi katıyor ve önyargılarımızdan, doğru bildiğimiz yanlışlardan sıyırıp çıkarıyor bizi. İnsan olarak bu evrende varoluş sebebimizi arama yolunda, doğru ve sürekli yenilenen bilgiye ulaşma yolunda örnek aldığım bir insan. Yine bana birçok konuyu araştırmamda öncü oldu, bilgiye ulaşmak için çabada olmayı bir kez daha hatırlattı. Gör Beni’de, dinler tarihi, insanlık tarihi, Cumhuriyet kurulurken toplum ve arka planda oynanan oyunlar ve tüm bu karmaşa içinde tüm naifliğiyle bir aşk. Gerçek insanın nasıl olması gerektiği ama buna karşılık kötülerin, parazitlerin, hayattan anlam çalan insanların da bulunduğu bir kaos. Sen hangisi olmak istersin? Hayata anlam katmak mı yoksa onu yağmalayıp, evrenin paraziti olmak mı? . Youtube kanalım: https://www.youtube.com/user/ayseum
Gercekten kotu. Karakter derinlikleri cok yetersiz. Kitap fazlasiyla mesaj icerikli. Cumhuriyet, dinler tarihi, anadolu medeniyetleri, kadin haklari ve feminiz, hayvan haklari falan fila. Dolu dolu. Herseyi ayni anda soylemeye calismis. Dogal olarak 590 sayfa yetmemis. Omurgayi olusturan bir hikaye yok. Selim ile Ülkü ne zaman aşık oldu? Selim neden Osmanlici? Ülkü neden Cumhuriyetci. Bu iki ana karakterin derinlikleri nerede? Orhan neden Selim'e sırt cevirdi. Hop diye oluveriyor hersey. Fred hocanin dersleri inanilmaz yapay. "Peki bunu biliyor musunuz?" diye ders anlatan hoca mi olur? Ohooo ben daha neler biliyorum. Hocayim olm ben:) Mufredat falan yok. Sagdan soldan anlatiyor hoca. Goerge Loyd'la Robert'in konusmalari cocukca. Ulkelerin sinirlarini belirleyen adamlar bunlar.
Azra Kohen çok sevdiğim bir yazar; tüm kitaplarını çok severek okudum. Ancak “Gör Beni” diğer kitaplarından da açık ara önde oldu benim için; kitabın hem kurgusunu hem de ‘söylemek istediği şeyi söyleme şeklini’ çok beğendim. Her ne kadar kitabı okumadan önce kitap hakkında okuduğum pek çok eleştri bunun tam aksini söylese de: kronolojik hatalardan, tarihsel yanlışlardan bahsediyordu bir dolu yorum. Ve de Azra Kohen’in ‘bestseller’ olma kaygısı ile bilgi ile kurguyu harmanladığını belirtiyorlardı. “Keşke bu kaygıyı duymasa ve direkt tarih kitabı yazsa, söylemek istediklerini dolandırmadan söylese“ diyorlardı. Ben ise tam tersini düşünüyorum. Ancak böylesine güzel bir kurgu ile bir dolu bilimsel ve tarihsel gerçek toplum içerisinde yerini bulabilecektir. Ancak bu şekilde tarih kitabı okumayan kitle bazı gerçekleri en azından sorgulayabilecektir. İyi ki yazmışsınız bu kitabı Azra Kohen, iyi ki..
Günümüzde yaşadığımız kitlesel pek çok sorun; Türkçülük, Kemalizm, İslami Düzen dayatması, Kürt sorunu, içi boşaltılan Devlet, ... hepsinin ve daha fazlasının tohumlarının Kuvayi Milliye döneminde nasıl ekildiğini, tarih ve kültürümüzün o günlerden bugüne nasıl katledildiğini gözümüze sokuyor. Hindistan’ın tarih ve kültürünün nasıl katledilerek yıllarca sömürülüşü üzerinden örnekleyerek/ destekleyerek.
Dinler Tarihini, birbirini yüzyıllar sonra tekrar eden onca dini bilgi ve gerçekliği, Sümerlere ve Hititlere dayanarak bir bir göze sokuyor.
Ben bu kitap sayesinde kendime 28-30 tane not aldım, herbirini ayrı zamanlarda araştırmak ve özümsemek üzerine!
“Ancak, yeniden doğmayı göze alabilenler, mutlak kabul ettirildikleri şeylerden soyunmaya karar veripgerçeğin peşine düşmeye cesaret edebilenler, sonunda kendine kavuşacaklardı. Çünkü insan katman katmandı ve kendine soyunmadan, önyargılarını kurban etmeden öze inmek belki de imkansızdı.”
“Kıyametler sakinlikten doğduğunda, devrimlere yol olurdu.”
Azra Kohen'in eserlerini hiç bir zaman klasik edebi kriterler kapsamında değerlendirmedim. Kendisini söylemek / farkındalık yaratmak / ateşlemek istedikleri olan ve bunun için kurgu tekniği ile hikaye anlatıcılığını seçen biri olarak görüyorum. Bu açıdan bakıldığında da hem Aeden'i hem de Fi/Çi/Pi üçlemesini keyifle okudum.
Ancak son kitabı, şimdiye kadarki kitaplarına göre o kadar farklı bir yerde kalmış ki... Kuru, didaktik, yukarıdan bakan bir öğretmen edası... Az betimlenen karakterler ve ortam... Duygu ve düşünce betimlemeleri ise tekrarlardan oluşuyor adeta. (Kitabın son kısımlarında yaşananlar ise zaman baskısı ile yapılmış ödevleri hatırlattı. Selim gittiğinde neler oldu? İki zıt kökenli aile, nasıl aradaki derin ön yargıları aşıp can ciğer kuzu sarması oldu? Sadece bir ilaç kutusunun hayrı ile özetlenemez ki bunlar...) Ek olarak, müzik ve araştırma önerileri de diğer eserlerine göre çok az geldi. Kısacası şaşırdım ve üzüldüm.
Umarım bir sonraki kitabında araç olarak kullandığı hikaye anlatıcılığının teknik ustalığını geliştirmiş olur ve tekrara düşmeden, zengin bir dil ile bizim ufkumuzu açmaya devam eder.
Herkes okusun istiyorum. Herkese ulaşabilsem, herkese okutabilsem... Çıkın o önyargılı ruh hallerinizden, ruhunuzu görün, bırakın o size ait olmayan sahte dünyayı, görün istiyorum... Azra Kohen yine yine beni zekasına, araştırmacı kişiliğine ve kalemine hayran bıraktı. Hani bazı şeyler vardır çok değerlidir sizin için, bilinsin istemezsiniz, sanki çok kişi ile paylaşsanız o büyüsü bozulur, sizde saklamak istediğiniz kutsalınızdır o. Bu kez bulduğum kitap hem büyüledi, hem de benliğimin dışına taşıp paylaşma isteği doğurdu. Kurtuluş Savaşı’nda tek yumruk olmuş bir milletin torunu olduğumu yeniden hatırladım. Bir tarafta savaşı izleyenler ve diğer tarafta savaşın içinde olanlar... Atalarımla bir kez daha gurur duydum. Atatürk’ün kalbimdeki yeri doldurulamaz sevgisi, bir kez daha canlandı. Ne Osmanlı İmparatorluğu’nun torunu olduğumu inkar edebilirim ne de bu yüce milletin bir ferdi olduğumu. Sürekli kutuplaştırılmaya çalışılan bizler bir arada öyle güzeliz ki, medeniyetimize, kültürümüze ve bize ait olanlara sahip çıksak, bilgi ile donansak, ilerlesek .... Kitap iki devrin hikayesi ama genelleme yaparsak tam bir Türkiye portresi. Her dönem aynı şeyler yaşandı bu topraklarda... Bizi kurtaracak olan tek şey tüm önyargılarımızdan arındırılmış katıksız sevgi... Ötekileştirmeyelim birbirimizi... Kitapta alıntı yapabileceğim öyle çok cümle vardı ki; ama kitabı çizmeye kıyamadım. Minicik bir kağıt iliştirmişim birine; onu paylaşayım. “Uç oğlum! “ demişti babası, “Kimseyi bekleme, sen uç. Aynı cinsten olmayan kuşlar nasılsa birlikte uçamayacak. Sen kime layıksan o gelecek, yanında seninle seyir alacak. Herkes kendisi gibi olanı bulacak. İsterse aynı mahalleden olmasınlar, hatta aynı şehirden. Ruhları aynı kaynaktan gelenler bu zamanda birbirlerini mutlaka bulacaklar, yeter ki sen yola çık, o yol ki ilerlemek, yani yolculuğun kendisini getirecek sana senin olanı, sen yeter ki uç.” @kitabimkahvem instagram 📚
"Toplumları doğuran kadınları kişi olarak göremeyen, karanlığa iten toplumlar, mazeretleri ne olursa olsun, yok olmaya, yağmalanmaya ve köle olmaya mâhkumdurlar, çünkü kölelik anneden geçer."
Gör Beni’de, insanlık tarihi, dinler tarihi ve Cumhuriyet tarihi ile ilgili çok çarpıcı ve faydalı bilgiler var. Arka planında bolca araştırma var. İngiltere devlet arşivlerine kadar inilerek ülkemiz üzerinde oynanan oyunlara ve özkaynaklarımızın sömürülme planlarına değinilmiş. Azra Kohen, aktarmak istediği bilgileri, klişe bir zengin oğlan, fakir kız hikayesi üzerinden kurgulamış. Kurtuluş savaşında canını dişine takarak savaşmış, her şeyini kaybetmiş, yakılan köylerini çok acı hatıralarla terk etmek zorunda kalıp İstanbul’a yerleşmiş, Cumhuriyetçi bir ailenin kızı Ülkü. Diğer kutupta ise Osmanlı devrinde sadrazamın oğlu Selim, o güne dek öğrendiği ve doğru kabul ettiği her şeyin elinden alınmasına ve geleneklerinin yok edilmesine kızgın. Nasıl olur da bunca insan delirmiş gibi yüzlerce yıllık Osmanlı hakimiyetine karşı çıkıp bir hain(!)in peşine takılır aklı almıyor. Ülkü ve Selim arasında filizlenen aşk bazı gerçeklerin daha iyi kavranmasına yol açıyor. Bana hikaye fazla sündürülmüş gibi geldi. 600 yerine 400 sayfa falan olsa tadından yenmezdi. Spoiler 👇🏻 Bir de belki bazı karakterlerin gerçek olamayacak kadar abartılı duygu geçişleri (Selimin annesi gibi, başta safi kötü rolünden bir anda can ciğer kuzu sarmasına dönmesi gibi), aynı şekilde Selim’in gidip geldikten sonra fikrini bir anda değiştiren şeyin ne olduğunun yeterince açık olmaması, karakter betimlemelerinin yok denecek kadar az olması benim hikayeye girmeme engel oldu. Ayrıca sık sık devrik cümlelerle yargı belirtme ve aforizma yaratma çabası itici geldi. Araştırma & geliştirme takdir edilesi 👍🏻 fakat Aeden’den sonra kurgu, dil ve akıcılık hayal kırıklığı 👎🏻
Birçok insanın da bahsettiği gibi verilen bilgiler ve bunların aktarılma şekli en başta gayet güzel olsa da iyi yazılmış edebi bir metin niteliğini taşımayan bir kitap olmuş. Kullanılan kelimeler cümle içerisinde estetik kazalara yer açmış. Metin aralarında yazarın sesini bu kadar duymak ve vermek istediği mesajları böylesine acemi bir şeffaflıkla okumak beni rahatsız etti. Karakterler üzerinde daha çok çalışılmalıydı. Duygusal yoğunluğu ve bunların ifade edilişini beğensem de bu kadar sık tekrar etmese daha iyiydi. Genel olarak hikayeyi sevdim, merak ettim ve bitirdim ama o kadar.
Cumhuriyet tarihi mi, insanlık tarihi mi yoksa bir aşk hikayesi mi olduğunu anlayamadığım ama merak ettiğim için bitirdiğim bir kitap oldu. 5 üzerinden 2..
Her Azra Kohen kitabını okuduktan sonra gelen ortak his: Bu kitabın bu kadar uzatılmasına gerek var mıydı??
Fi-Çi-Pi üçlemesine göre daha dolu, bilgi verici ve tarihle iç içe oluşu, nispeten olumlu hislerle ilerlememi sağladı. Ancak son kısımda olaylar apar topar bağlanınca yine bir duraksama anı, bu olmasaydı iyiydi.
Genel konuları itibariyle şahsıma geçen çok bir hissi olmasa da, her kitabında ustalıkla altı çizilecek öyle güzel kısımlar verilmiş ki. Sanırım bu kitapları yegane okuma sebebim bundan başkası değil.
Önceden dinlediğim bir TED konuşmasından dolayı ön yargılıydım yazara karşı. Kitabını da Bolu Kitap Kulübü olmasaydı muhtemelen alıp okumazdım.
Genel olarak betimlemeleri çok çok başarılı olmasa da, dili çok akıcı olmasa da, değindiği konular, uyandırdığı merak, sorgulatma amacı ile benim ilgilimi çekti.
Sümerler, Eski uygarlıklar, Tabletler, Tarihin değiştirilerek bizlere öğretilmiş olabilmesi ihtimali, Milli mücadele döneminde sokaklarda yaşananlar, Yabancı devlet ajanları, Tüm kitap boyunca verdiği kaynaklar (özellikle İngiliz devlet arşivleri)
bu konular hakkında daha detaylı okumalar yapma isteği uyandırdı bende.
Şekilden çok, içeriğe önem verenler için okunabilecek bir kitap. Ayrıca, bu kitaba bir tarih kitabı olarak bakmamak lazım.
Azra Kohen’in okuyabildigim ilk kitabi. Fi’yi ve Aeden’i elime alip, okuyamamistim. Kitaplarin benim icin zamani degildi belki de. Gor beni’yi pek begendim. Dersine iyi calismis, cok iyi arastirma yapmis yazarlari cok begeniyorum. Kitap kronolojik yanlisliklar, tarihsel hatalar sebebiyle cokca elestirilmis. Bence kitap keyifli bir roman kurgusu icinde okuyucuya gerek dinler tarihi, gerek din- siyaset iliskisi, gerekse ayni seye bakip farkli seyler gorenlerle ilgili oyle guzel farkindaliklar kazandiriyor ki... Bence tam da bu sebeple amacina hizmet ediyor. Azra Kohen’i Gor Beni ile yerden yere vuranlar ise, sanirim yazarin daha iyisini, daha hatasizini yazabilecegine inaniyorlardi. O yuzden ben bu elestirileri de yazar namina pozitif olarak aliyorum:) Bravo Azra Kohen!
Önce insan olacaksın, sonra Müslüman ya da Hristiyan ya da Yahudi... Tüm bu dinler, insana insanlığı öğretebilmek için sunulmuşlardır. Sen insan olmayı başarabilmek için doğduğunu anlamadıysan, hangi dine inandığının hiçbir anlamı yok. Çünkü din gidilen bir yoldur, varılan yer değil.
Gör Beni sindirerek okuduğum ve hâlâ sindirmeye ihtiyaç duyduğum bir okuma oldu benim için. Azra’nın diğer kitaplarına kıyasla oldukça kaliteli, sade bir kitap olmuş. Kitabın gerçekliği o kadar net ve –yer yer- o kadar acımasız ki yazar bu kitabında çok fazla kelime oyunlarına girmemiş fikrimce.
Elbette mantık hataları vardı. Birleştiremediğim parçalar, yavan bulduğum sayfalar da oldu. Ama genel olarak -önceki kitapların yazım tekniklerine kıyasla- Gör Beni'yi gerçekten sevdim. Azra Kohen gardını biraz da olsa indirmiş.
Tarih ve Din üzerine okuma yapıyoruz bu kitapta. İşte kitabın en güzel noktası burada başlıyor. Sadece Müslümanlığı ya da Türk Tarihini değil, Dünya Tarihini ve Dünya Dinlerini okuyoruz. Yolda duysam inanmayacağım şeyler okudum ki o bilgilerin peşine düşmek ve doğruluklarını kendimin keşfetmesi farz oldu. Mesela ilk kurulan medeniyetin Sümerler ya da Mezopotamya değil de Hintlilerin olduğumu öğrenmek beni biraz duraklattı. Ya da İsa'nın bir Yahudi olduğunu öğrenmem ve daha nicesi... Böyle bunları kuru kuru yazmak çok duygulu gelmiyor ama hikayenin içinde o bilgilere ulaşmak kesinlikle daha etkili.
Selim ve Ülkü’ye gelirsek yaşadıkları aşkı tam dozunda okuduğumuzu düşünüyorum. Olayı cinselliğe indirgemeden, aşk duygusunun gerçekten içini doldurarak kaleme alabilmiş yazar bu sefer.
Bu kitapta çok net bir şekilde yazarın yazarlığının gerçekten gelişme kaydettiği hissettim. Yazarın ilk kitabı olan Fi-Çi ve Pi’nin yazım tarzlarını düşünüyorum da ‘Arada fark yok.’ demek haksızlık olur. Her şeyden önce farklı bir kurgusu vardı. Fi-Çi-Pi çok fazla hayal dünyası ile yazılmış bir seriydi. Aeden başka bir gezegende başlayan ve Dünya’da olması gerekenlerle biten, ideal dünyanın bir ürünüydü. Ama Gör Beni ayakları kanlı canlı yere basan, çok fazla gürültü içermeyen bir kitaptı. Ayaklarınızı yerden kesen bir kitap değildi. Tam tersine havadaki ayakları yere indirip, neler olduğunu apaçık gösteren bir kitaptı. Tabi ki yazarın her ince ayrıntıyı derinlemesine yazıya dökme ve bu döküntüleri devrik cümlelerle yazma olayı devam etmiş ama daha önce bu yazarın 4 tane kitabını okumuş birisi olarak o kadar da gözüme batmıyor artık.
Dinle Beni’yi de Nakar’ı da gerçekten bekliyorum ama daha vakitleri var hissediyorum.
İçi aforizmalarla dolu bir kişisel gelişim kitabı mı okudum, somut bir olay geçmeyen sadece soyut felsefelere ve duygulara yoğunlaşmış bir roman mı okudum, yoksa asabi bir tarih öğretmeninden ders mi aldım, anlamadım.. Yazarın okuyanlara üstünlük taslayarak bir çok dipnotta okuyunuz, araştırınız eklemeleri yapması rahatsız edici. Hikayede havada kalan kısımlar var, örneğin Selim nerelere gitti, nasıl farklılaştı, herşeyi detay detay anlatan yazar buraları boş bırakmış. Selim yokken annesi ile Ülkü nasıl bir anda yakınlaştılar, iki farklı kültürün ailesi nasıl birkaç hafta içinde canciğer oldu.. Aşkın hissettirdikleri sıkıcı olacak derecede tekrar etmiş, o kadar ki tamam yahu anladık kavuşun artık dedirtircesine insanı sabırsızlandırıyor. Tarih kaymalarını iki ayrı yerde belirtip, sanki insanlar özellikle bunu önemseyecekmiş gibi kompleks yapıp, tarihlere takılacağınıza hikayeye bakın, çok güzel yazdım ama tarihlere odaklanırsanız bu güzelliği kaçırırsınız demiş sanki:) Ha, gereksiz bilgi karmaşasından söz etmek bile istemiyorum, zaten okuyunca alakasız yerlerde bilimsel bazı öğretilere rastlayıp allah allah neden burda bunu anlatma gereği duymuş ki diyeceğinize eminim. Neden 3 puan? Çünkü, herşeye rağmen akıcı ve merak ettirici (sonunda yeterince tatmin etmese de) bir hikaye anlatılıyor. Kitabın ilk 200 sayfasında insanlık ve dinler tarihine dair güzel bilgiler veriyor. Cumhuriyetçi ve Atatürkçü biri için gururla okunacak savaş anılarına değiniyor. Yine de diğer kitaplarını okuyacağımı sanmıyorum.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Baştan söyleyeyim, ben bu kitabı sevemeyenlerdenim, o yüzden yorumum olumsuz olacak. Yazar, edebi bir iddiası olmadığını, bir mesaj vermek için yazdığını ifade etmiş konuşmalarında, ama bunu keşke kurgu değil inceleme yazarak yapsaymış. Cumhuriyetin ilk yıllarında dış mihrakların oynadığı kirli oyunları, dinler ve medeniyetler tarihinden ilginç bilgilerle donatarak bir roman kurgusunun içinde anlatmaya girişmiş, ama malesef bunları birbirinin içinde iyi eritememiş. Hem döneme uymayan detayları var (1930larda acele duş alıp çıkmak, asansörden inip arabaya atlayıp gitmek pek yaygın olmasa gerek) hem de bir yerden sonra bu bilgi seli yerini vıcık vıcık bir aşk hikayesine bırakıyor. Gereksiz cinsellik, sığ betimlemeler, derinliksiz karakterler, tekrar eden cümlelerle okuyucuya geçirilmeye çalışılan hisler, mantıksız olaylar, hele hele “araştırınız” diye biten dipnotlar benim için hayli itici oldu. “Onu maruz gör” ve “yukarıya istirham eder misiniz” gibi hataları saymıyorum bile. Öte yandan bazı sahnelere eşlik eden müzik önerileri iyiydi. Yer yer anlatılanları merak ettiğim oldu, kitap bu bağlamda amacına ulaştı yani. Ama en güzel şey, yazarın sadece 9 kitap yazacağını ve sonra yazarlığı bırakacağını söylemiş olması bence 🙄
Eski medeniyetler, dinler tarihi, kurtuluş savaşı sonrası İstanbul, cumhuriyetçiler, Osmanlı aristokrat kalıntıları ve aradan gizlice filizlenen aşk. Baş karaktere de güçlü bir femen savaş donanımı giydirilmiş.
Romanin yarısından sonra olaylar hızlı çekim film tarzında koşarak ilerlemeye basliyor. O ana kadar tahlili yapılan karakterlerin dönüşümleri de bu hızlı çekim etkisinden muaf olamıyor...
Romanda o kadar çok altı çizilecek cümle var ki, çizmeden sayfa atlayamiyoruz. Ayrıca olayların akışına göre yazar dipnotlarda müzik önerileri de sunmuş ki hepsi harika.
Özetle beğendim, severek okudum. Etkilendim. Romanın verdiği mesajlar çok güçlü. Tavsiye ediyorum.
Azra Kohen benim yolumu aydınlatanlardan. Yazdıkları ve hissettirdikleri ile, bir cümlesi, bir kelimesi ile farkındalığımı arttıranlardan. Bu kitabı da çok karaladım. Çok notlar çıkardım kendime. Bütün önerdiği şarkıları, müzikleri telefonuma indirdim ve hala büyük bir keyifle dinliyorum. Hayata katkısı olması dileği ile Gör Beni nin yolu açık, okuyucusu bol olsun. Gelişenlerle gelişelim.
Azra Kohen’in okuduğum ilk kitabı. İnsanlık tarihi, dinler tarihi, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kalkınma ve yapılanma çabaları, sömürgecilik, yıkma hedefli plan ve projeler kaynakçalarla desteklenerek derin bir anlatımla sunulmuş. Keşke bunlara daha çok yer verseydi, Ülkü-Selim aşkından ziyade keşke Fred’i daha çok dinleseydik diye düşünmeden edemedim bitirirken.
Karanlik da gerekliydi, ışık gibi. Çünkü karanlıktan gelmişti insan, beden karanlık bir suyun içinde hücre hücre dokunmuştu ve doğum, ışığa kavuşup duyu organlarımızın dünyaya açılması ilr başlasa da, ana rahminden çıkınca bitmiyordu asla, anbean devam ediyor, ölene dek sürüyordu. İnsan her an ya doğmaya ya da ölmeye devam ediyordu. Her deneyimle birlikte yeni bir hal alıyordu... ta ki varlığı hayata hizmette bir yol olana kadar. Yaralandığında, yolundan saptığında, öz merkezinden uzaklaştığında karanlık gerekliydi insana, yüzleşmek, iyileşmek, öz yoluna dönmek, kendi merkezinde durmak için karanlık insanlar giriveriyordu hayatımıza, bizi silkeliyor, anlamaya hazırsak neyin daha önemli olduğunu bize hatırlatıyor ve özümüzü korumak için mücadeleye sokuyorlardı bizi. Bu kitabı hangi kelimelerle anlatabilirim? Şu an aklımdan geçenleri, kalbimde oluşan duyguları nasıl anlatırım? Çok dolu bir kitap okudum, yer yer beni sarıp sarmaladı, umutlandırdı, gururlandırdı ama yeri geldiğinde gerçekleri tokat gibi yüzüme vurmayı da bildi. Biz kimdik? Nasıldık? Neden böyle olduk? Birlik olmamız için ne eksik? Hepsi bu kitapta. Tarih hep tekrar ediyor mu? Evet ediyor.. ama hiç bir kötülük sahibini bulmadan es geçmiyor bu hayatta. Çok fazla soru işaretleri, ne kadar az biliyorum hissi, bu dünyada ki zamanımı en iyi şekilde kullanmalıyım paniği ile bitirdim bu kitabı.. kitap bitti ama bazı şeyler benim için yeni başladı..
Turk yazarlardan en sevdigim yazar olmasina ve tek nefeste okudugum tum kitaplarina ragmen, bu kitabinda beni hayal kirikligina ugratip hatta sogumama neden olan konu, “esinlenme” boyutunu asmis olmasidir. Fi ve ozellikle Pi’de Ayn Rand “Atlas Shrugged” kitabindan yogun esinlenmelere ragmen harika eserler oldugunu dusunmustum, cunku felesefeden esinlenme kabul edilebilir bir seydi. Ancak bu kitabinda, Jane Austen “Gurur ve Onyargi” kitabinin en vurucu sahnesini, tamamen diyaloglari kelime kelime ve kisilerin duruslarinin, bakis ve hissettiklerinin tasvirine kadar alinip, esinlenmenin dozunun kacmis olmasi beni uzdu ve aklimda “Acaba okumadigim baska kitaplardan da mi alintilar var bu kitapta?” sorusunu icime dusurmus olmasindan dolayi hayal kirikligi yaratti. Buna ragmen arastirmalarini ve savundugu felsefeyi yansitisindaki tarzini tqkdir ediyorum ama daha ozgun olmasini diliyorum.
Daha önce Fi'yi okumaya çalışıp yazarın üslubunu ve anlatmak istediğini fazlaca basit bulduğum için bitiremeden bırakmıştım. Ancak bu kitabı o kadar methettiler ki yazara bir şans daha vermek istedim. Oysa daha kitabın başında yazarın kendisinin "üsluptan çok anlama" bakmamızı öğütlemesi zaten kendisinin de harika bir iş çıkarmadığının farkında olduğunu hissettiriyor. Okudukça da bunu kendiniz de görüyorsunuz. Kitapta anlatılmak istenen konular (ki bunlar da ancak bu konularda tamamen bilgisizseniz ilginizi çekebilecek temel seviyede aktarılmış) o kadar basit ve sıradan bir kurguyla anlatılmış ki okurken kendimi sanki çok eski bir Türk filmi seyrediyormuşum gibi hissettim. Açıkçası insan 600 sayfalık bir kitabı eline aldığında hem edebi hem de kurgusal anlamda daha fazlasını bulmayı umuyor.
Fi, Pi, Çi ve Aeden bunları beğenmesem de farklı bir amaç ve hikaye vardı , Gör Beni ise göz kanatacak hatalarla dolu hem tarihsel hem de mantıksal. Yine de şans verip yazarın dilini geliştirdiğini umarak başladım. Ama sayfalar geçtikçe anladım gerçeği, Esinlenilmiş! (ama esin kaynağından hiç bahsedilmemiş) öykülerle, bu yazar bir PR harikası! Okurken bu kitabı, bu haliyle bunu basan bir yayınevi, okuyan bir sürü kişi, para kazanan bir kitle ve öte yandan harika eserleri olan ası bilinmeyen bir dolu gerçek yazar aklıma geldi. Hüzünlendim ve pazarlama harikası bir yazarımsı ile ne yazık ki karşıkarşıyayız dedim. Umarım bir gün gerçekten yazabilenler hakkettiği değeri görürler