İnsan... İnsan arayış demektir. Yolcu demektir... “Çokluğunu” bulmak için “yokluğunu” arar bu hayat yolculuğunda... Ve o, tüm hayatı boyunca hayallerini dışarıda zannederken karşılaştığı acılarda da aldığı yaralarda da başka bir istikamete değil aslında hakiki kendine, “öz”üne yolculuk ettiğini fark eder bir gün. Hayallerinin, özlemlerinin ve herkesin peşinde olduğu Kafdağı’nın ardındaki o meşhur “hazine”nin izini sürerken, aslında aşılması gereken tek Kafdağı’nın kendi nefsi olduğunu fark eder. İşte bu yolda ilerlerken insan, onu bekleyen HAZİNENİN SAHİBİNİN, ona “kelam”ıyla, “elçi”leriyle İŞARETLER bıraktığını görmeye başlar. Ve her şeyin onun için çok önceden büyük bir sevgi ve şefkatle hazırlanmış ve düşünülmüş olduğunu...
Eğer ki inşa ettikleriniz sarsılıyorsa... Eğer ki hayatınızdan vazgeçilmez sandıklarınız uzaklaşıyor, kayıp sandıklarınız artıyorsa... Bilin ki aslınıza Hicret’tesiniz; giden herkes ve her şey, sizin HAZİNENİN TEK SAHİBİ Allah’a, kanatlanıp uçmanıza yük olan ağırlıklardır. Bırakın gitsinler... Rüzgâr ve ruh birbirine benzer. Eğer kendinizi O’nun nefesine, ruhuna bırakırsanız O size yeni kanatlar verir ve kanatlarınız altındaki rüzgâr olur. Çünkü O’nun her şeye gücü yeter...
Eski bir basketbol ve tenis oyuncusu olan Deniz Erten, aynı zamanda da yurtdışında hukuk eğitimi almıştır. Şimdi ise hem avukatlık hem de bestecilik yapmaktadır.
İstanbul doğumlu olan Deniz Erten, son yılların en popüler şarkıları "Aşk Kaç Beden Giyer", "Rota", "Seyyah", "Melek" ve "Aşkistan"ın bestecisi ve söz yazarıdır.
Deniz Erten, tarafından kaleme alınan son kitap "Bak-ara Y - İşaret 2", Mona Kitap tarafından yayımlanmıştır.
Deniz Erten ilginç bir karakter. Bu kadar marifeti bu genç yaşa ne vakit sıkıştırmış diye düşündürdü beni. Uluslararası hukukçu olmasının yanında birkaç dile hâkim olması (etimoloji merakı çok baskın) ve besteciliği gerçekten takdire şayan. İslam ve Kuran araştırmaları da buna eklenince farklı bir zihinle karşı karşıya olduğumuz muhakkak. Tasavvufla ilgili okumaları yapabileceğim başka kanallar da var. Deniz Erten'i bu isimlerden ayıran ne peki? Bu sorunun pek çok yanıtı var. Öncelikle bilim merakını Kuran ayetlerini yorumlarken açıkça görebiliyoruz. Ömer Çelakıl'ın (ve maalesef adını anmak istemediğim kedici kişinin) yaptığı gibi bilimsel bulguların izini Kuran'da sürüyor. Buna bir de dillere ve kelime kökenlerine duyduğu merakı da eklersek ortaya çok farklı bir Kuran yorumu çıkıyor.
Huyum olduğu üzere bu kitabın da eleştirisini yapacak olursam... Bir okur olarak kitapta öncelikle bir mantık dizgesi arıyorum. Bana okuması biraz karışık geldi. Daha sistematik bir içerik olsaydı zihin haritamda daha kalıcı bir resim oluşurdu diye düşünüyorum.
İkinci nokta, kelime kökenlerinin izini sürerken dilbilimde "halk etimolojisi" dediğimiz, yakıştırma denebilecek türden sessel benzerlikler üzerinden yapılan etimolojik saptamaların iddiayı zayıflattığını düşündüm. Son olarak da videolarda olsun kitapta olsun doğruluğu kanıtlanmamış söylentilerin (komplo teorisi demek istemedim) kati ifadelerle belirtilmesi gene aynı şekilde iddia zayıflatıcı etkiye sahip diye düşündüm.
Deniz Erten kendini insanlığa hizmet etmeye adamış biri. Bunu açıkça görüyorum. Arkasında da onu yakından takip eden, onu gönülden seven bir kitle var. Bu anlamda belki bazı açıklamaları erken yapıyor olabilir mi? Düşünmeden edemedim.
Azra Kohen'in Pi kitabında atıfta bulunması üzerine almaya karar vermiştim doğal olarak o doğrultuda bir beklenti oluştu bende fakat iki yazar bambaşka dünyanın iki insanı.
Deniz Erten'in dili biraz ağır; kitapta Kuran'dan, Allah'tan esmalardan, peygamberden, İslamiyetten bahsediyor, dolayısıyla Arapça kelimelere sık rastladığınız için yer yer kelime anlamları vermiş. Aslında bu kelimelerin sözlük anlamlarını değil daha derinlemesine düşünerek kendi çıkardığımız anlamlara göre Kuran'ı yorumlamamız gerektiğini böylelikle İslamiyet'i de anlayacağımızı vurgulamış.
Kitap aslında dini bilgiler içeren bir kitap olmasına rağmen klasik olarak betimlenmiş ve şimdiye kadar anlatılmış İslamiyet ve Kuran anlatımlarından uslup ve içerik olarak çok farklı.
Ezbere dayanmayan, sorgulamayı ve daha fazla düşünerek anlam çıkarmamızı isteyen yazarımız 2. kitabında bize neler anlatacak?
ĞHer birimiz fotonuz . Mekanla da mesafe ile de ayrıldık sansak da bir iz.Birbirimizden etkileniriz ve birbirimizi etkileriz.bu yüzden de birbirimizi sevmedikçe cennetimiz eve huzurumuza kavuşamayacağız. Korktuğumuz nurdan karanlığa düştük. Balçığa düşmüş ışığımızı yeniden kavuşmadan temizlenip aydınlanmak için uğraşma lıyız geri çağrılmadan önce.....
Yazar "İşaret" serisinin 1. kitabında Kur'an'ı, İslâm'ı ve peygamberimizi çok değişik ve güzel bir şekilde anlatmış. Dinin ilimle ters olarak algılanmasının ne kadar yanlış olduğunu açıklamış. Kur'an'da geçen bazı ayetlerin , son yıllarda yeni bilinen kuantum fiziği ile açıklanabildiğini anlatmış. Tavsiye ederim.
I'm thrilled to spread the news that these series will be published in the English language soon. Helping me find the true meaning of life, the universe, and the Owner of all things, this book touched my soul. Deniz Erten will blow your mind.
Just as she says, ''We are not ALONE. We are ALL ONE!''
UYANIŞ serisinin ilk kitabı. Kuran ve hadislerdeki görünen ve altta görünmeyen anlam ve mesajlar ile ilgili. Bazı yorumlarını beğendim ama bazıları pek derin değil veya taraflı buldum. Örtünme ile ilgili argümanları garip geldi bana. Saçlarımızın verici anten olma ihtimali var. Bu sebeple örtünmeliyiz (kadın ve erkekler). İlave olarak güneşten de korunmuş oluruz diyor. Ancak kumaş, ultraviole ışınların zararını engellemez. İnsanlar acı çekmeden sorgulamıyor, zayıf hissetmeden sığınma ihtiyacı duymuyor, acizliğini fark etmeden de O'na dönmüyor. Kader bizim tercihlerimizdir. Kaderin değişmesi de kaderdir. Biz insana şahdamarından daha yakınız (Kaf 16) Evren bir titreşimi frekans denizidir. Odun yanınca kül olur, adam yanınca kul olur. Şartlanmalardan akıl yoluyla, nefsimizin perdesindense iman yoluyla kurtuluruz. Her nefis ölümü tadacaktır - Ankebut 57 Firavun da dahil tarihte Allah'a isyan eden hemen herkes, kendisinin yaratan olduğunu iddia etmez, edemez. Tanrısal güçlere sahip olduğunu, ölümsüz olduğunu iddia eder, kendisine tapınılmasını ister, tüm mal, mülk ve canların kendisine ait olduğunu iddia eder ama yaratıcının kendisi olduğunu iddia etmez. Tasavvuf ehline bakarsanız, sakin, huzurlu, dengeli insanlar görürsünüz. İşte bu onların kendi nefislerinin hükmünden çıkıp Allah'a ulaşma çabasında olmalarındandır. Eğer amacımız "iyi insan olmak, temizlenmek" ise, bu dünyada daha kolay ve az acılı olduğu için Allah bizi bu dünyadayken temizlemek ister ve bizden hiç vaz geçmez. Bu dünyadaki algılarımız kısıtlanmış olduğundan çekeceğimiz acılar daha az acıtacaktır. Huri deyince aklımıza sadece ama sadece güzel kadınların gelmesi ve tek amaçlarının erkeklere hizmet ediyor olması düşüncesi bana noksan ve yanlış gelmektedir. Kitapta sanki biraz farklı bir bakış gördüm: Ne zaman ki insan heva ve hevesini ruha ulaştırır, dişi olarak nitelendirilen nefis öyle güzelleşir ki HURİ olur. Yargılamak, bir konuda hüküm vermektir. Dolayısıyla o konunun "zıddına" kendini kapatmaktır. Kuran'da cihat, insanın daha çok kendi özüne dönük, içedönük mücadelesini anlatır. Kainat sevgi uğruna var edildi; rekabet uğruna değil. Sevgi enerjisi ışıktır. Herkes er geç ona kavuşacak. Bu yüzden herkes birbirini sevmedikçe, hakiki iman etmiş olmayacaktır.
Suya düşen değil, sudan çıkamayan boğulur - Mevlana Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını? - Şems
Bu kitap bir kac aydir elimde ancak şimdi okuyabileceğime inandım ve düşündüğüm gibi de 3 gün içinde bitirdim. Dinin tekdüze bir inanış olmadığını, düşünmenin araştırmanın öğrenmenin merak etmenin ne kadar önemli olduğunu, madde aleminden ziyade mana aleminin asıl anlamıyla bizi kuşatacağını ve dahasını içeriyor aslında kitap. Daha önce Stephen Hawkings ve Taşkın Tuna okumuş olmak, evrenle alakalı sorgulamaları zaten çoktan başlamış bir kimyacı olmak, Allah inancına bakış açımızın bir nebze aynı olması kitabı benim için anlamlı kıldı. Cok fazla kontent gecisi ise ozumsemekte, bilgiyi anlamlandirmamda beni zorladi.
Cümlelerin aşırı derecede devrik olması okurken dikkatimi çok dagitmasina rağmen kitabı beğendim. Ama sormadan da edemiyorum hadi yazar aklına geldiği gibi yazmış da bu kitabı basan yayinevinde hiç mi redaktor, editör düzeltmen vs çalışmıyor. Neden bu cümlelere müdahale etmeden basmışlar?
Yakin bir arkadasimla yaptigimiz bazi muhabbetler sonucu bana tavsiye etmesi ile tanistim Deniz Erten ve kitaplari ile. Ilk iki kitabini okudum. Ilginc bir kalemi var kendini okutturuyor ve yazdiklari cok ilginc. Hayata, yaratilisa, dine, Allah'a, yasadiklarimiza ve her animiza farkli bir bakisla bakmamiz gerektiginden bahsediyor. Bize ogretilen dinin aslinda ata din oldugu ve her bir yetiskinin kendi yolunu cizmesi, kendi sorgulamalarini yapmasi ve kendi cevaplarini bulmasi gerektiginden bahsediyor. Bize ogretilen, ya da okudugumuz ayetlerin hadislerin sadece bir seviye anlami degil, belki her insan icin farkli ve her okunulan zaman icin farkli anlamlari olabileceginden bahsediyor.
Okurken sanki beynimde farkli yerler aciliyor ve daha once hic dusunmedigim seyleri dusundurttu bana. Sonrasinda unutuyorum maalesef ama okurken yasadigim o sasirmalar, aydinlanmalar, yok canim dedirtmeleri cok keyifliydi. Bazen bu hayat bir fiction dedirtiyor, bazen de hayat cok guzel dedirtiyor. Tekrar okunup uzerine dusunulesi bir kitap.