İstanbul… Her köşesinde başka başka hikâyeler, sırlar, hayatlar taşıyan şehir... Mario Levi, yedi kitaplık yeni İstanbul yolculuğu Gördüklerimiz Göremediklerimiz’e bu kitapla başlıyor. İlk durağı Kadıköy’de bir cuma günü. Sonraki kitaplardaysa okuru haftanın farklı günlerinde farklı semtler bekliyor.
Teğet geçen hayatlar, geleceğe dair kaygılar, kalmakla gitmek arasında bocalayışlar ve söylenemeyen gerçeklerle iç içe geçen hikâyeler… Bugüne ait hikâyeler… Ayrıca bu kitapta Levi tarafından çekilmiş, semte ait siyah beyaz fotoğraflar da çıkacak karşınıza. Yazar bu fotoğrafları zamanın tanıklığı olarak görüyor.
Bir Cuma Rüzgârı İstanbul’un ruhuna dokunan bir roman.
Mario Levi was born in 1957 in Istanbul. He graduated from Saint Michel High School in 1975, from Istanbul University the Faculty of Literature French Language and Literature Department in 1980. His first articles were published in the newspaper "Şalom". These were followed by his other articles in the publication organs like "Cumhuriyet", "Stüdyo İmge", "Milliyet Sanat", "Gösteri", "Argos", "Gergedan", "Varlık".
His first published book is called "Jacques Brel: A Lonely Man" (1986). This book is a novelized version of his university graduation thesis. His first story book “Not Being Able to Go to a City" was published in 1990. This book having autobiographic qualities is like an account of the writer with both his loves, his childhood and pre-teen years. The book won the Haldun Taner Story Prize of the year. His second story book, "Madame Floridis May not Return" published in 1991, includes the people of Istanbul who have difficulty in adapting to the minority group and the society. In 1992, his first novel called “Our Best Love Story" was published. Then a long silence took place. His 800-page novel, "Istanbul Was a Fairy Tale", published in 1999, is the story of a Jewish family who lived in Istanbul between the 1920s and 1980s. The heroes of other minorities of the city are also seen in this novel.
Mario Levi, in addition to being a writer, was also a French teacher, an importer, a journalist, a radio programmer and a copywriter. He gave lectures at Yeditepe University. He also taught creative writing to the people who have set their hearts on trying to express their thoughts.
Bir Cuma günü alışveriş merkezinde kitapçıya girdim, indirimli kitaplara bakarken yazarı ve adıyla bu kitap dikkatimi çekti. Ne de olsa hem Kadıköylüyüz hem de hemşerimiz Levi hayranıyız. Kitabı karıştırırken imzalı olduğunu da görünce aldım. Aldım, okudum da sonrası gene acı bir hikaye… Her zaman olduğu gibi bu kitapta seriymiş, üstelik yedi kitap olarak tasarlanmış, bu ilk kitap. Bir daha seri almayacağım dedim, gene olmadı hayranı olduğumuz yazarın memleket hikayesi dedik kendi ayağımızla yakalandık. Kaderim bu benim istemeden seri kitaplara bulaşmak. Levi’nin böyle bir seriye Kadıköy ile başlaması çok doğal, zaten başka türlüsü düşünülemezdi. Ne de olsa o bir KADIKÖYLÜ… (Yeldeğirmeni) İstanbul… Her köşesinde başka başka hikâyeler, sırlar, hayatlar taşıyan şehir… Mario Levi, yedi kitaplık yeni İstanbul yolculuğu Gördüklerimiz Göremediklerimiz’e bu kitapla başlıyor. İlk durağı Kadıköy’de bir cuma günü. Sonraki kitaplardaysa okuru haftanın farklı günlerinde farklı semtler bekliyor. Teğet geçen hayatlar, geleceğe dair kaygılar, kalmakla gitmek arasında bocalayışlar ve söylenemeyen gerçeklerle iç içe geçen hikâyeler… Bugüne ait hikâyeler… Ayrıca bu kitapta Levi tarafından çekilmiş, semte ait siyah beyaz fotoğraflar da çıkacak karşınıza. Yazar bu fotoğrafları zamanın tanıklığı olarak görüyor. Bir Cuma Rüzgârı, İstanbul’un ruhuna dokunan bir roman. (Arka Kapak) Seri olduğu arka kapakta yazıyor üstelik nasıl okudum acaba? Ya da sevinçten okuduğumu nasıl anlayamadım. Tramvay durağındaki sohbette: Biri Harman derken öteki Bafra diyor. Biri Bahar derken öteki Yenice… Gelincik, Birinci, İkinci, Asker, Samsun, Çamlıca, Maltepe diyerek birbirlerine hatırlayabildikleri üzerine adeta nazire yapıyorlar. Nazire yaptıkları isimlerin çoğunu hatırlıyorum. Hatta Çamlıca’nın yeşil paketleri vardı, mentollü. Neden bu ayrıntılar akılda kaldı? Çünkü aynı zamanda gazoz markasıydı ve amblemleri aynıydı. Birde Gelincik şık, beyaz bir karton kutudaydı. “Küçük zevkler… Koço’da ağız tadıyla ızgara lüfer veya deniz levreği yemek gibi… Baylan’dan likörlü çikolata almak gibi… Sinemaya veya operaya gitmek gibi…” Bu zevkleri tatmış biri ( deniz ürünü yemem ama eniştem Koço’da her Cuma yemek yerdi bende meze, börek takılırdım) olarak maalesef hiçbiri kalmadı. Koço hala açık olabilir, pandemi dolayısıyla her yer kapalı, düzen altüst oldu ama olmasa ne olur? Eski personel, eski lezzetler, en önemlisi herkesin birbirini tanıdığı en azından selamlaştığı, simasını bildiği eski müdavimler kaldı mı? Baylan ise başka bir facia. Levi likörlü çikolatalardan bahsetmiş ama oranın spesiyali “Cup Griye” idi. Çocukluğumda Kadıköy Çarşısı’nda en sevdiğim lezzetlerin bulunduğu mekan. Herkes Cup Griye’sini sever ama ben peşmelbasını da en az onun kadar severdim. Onlarda 2008 – 2009 gibi çok bozuldular. Ne eski lezzet ne de eski servis kalitesi vardı, dolayısıyla da müşteri profilleri de değişmişti, kapıdan girmek istemeyeceğiniz bir mekân olmuştu. Osman Balcıgil’in En Hüzünlü Eylül adlı kitabında dip notları okurken öğrendim ki 2009 yılında kuruluş el değiştirmiş. Maalesef, bu değişikliğin sebebini anlamış oldum. Küçük zevklerden sinema ve operaya gelirsek pandemiden dolayı onlarda uzun süredir kapalı. Kitapta özellikle bölüm sonlarında Levi’nin çektiği semte ait siyah beyaz fotoğraflar var. Bu da Kadıköy yolculuğunu, hikayeleri daha keyifli hale getiriyor. Özellikle o resimlerin nerede, hangi açıyla çekildiğini düşünüp, semti gözünde canlandırıp, bulmak hem oraları hatırlamak hem de bilmenin keyfini yaşamak adına güzeldi. Şefik Bey, Kelebek Taci, Süreyya, Maria, Nimet Hanım, Kaya, Didem, Peltek Melahat, Funda, Yorgun Sezai ve diğerlerinin hikayeleri. Kadıköylülerin hikayeleri. Kadıköy’den hayatlar, portreler. Mario Levi’nin sözleriyle: Kesişen ve birbirine dokunmayan hayatlar bunlar… Büyük şehre ait hayatlar. Bazı hikayelerin hep eksik yaşanmasına yol açan hayatlar… Kadıköy, Kadıköylüler, Kadıköylü sanatçılar var oldukça semtin hikayeleri devam edecek; tabii merak eden görmek isteyenler için… Yeni yorumlarda buluşmak dileğiyle, kitap rüzgarlarında kalın…