PİA MATER, bir roman ancak bildiğimiz romanlardan çok farklı. Yazarın tanımlaması ile o bir Nöro-Roman. Bir sinirbilimci olan Serkan Karaismailoğlu daha önce yayımlanmış olan Kadın Beyni Erkek Beyni ve Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum adlı kitaplarından sonra ilk defa bir roman denemesiyle okuyucunun karşısına çıkıyor. Ancak bu kitabında da gene bilim var. Bildiğimiz roman kurgusunun içine ustalıkla yerleştirilen bu bilimsel veriler, roman kahramanlarının eşliğinde bir hikâyeye dönüşüyor. Macera, bilim ve heyecanlı bir kitap okumak istiyorsanız PİA MATER tam size göre. Elma Yayınevi bir ilki daha buluşturuyor okuruyla; Serkan Karaismailoğlu ve Nöro-Roman… Nöro-Roman: Sinirbilimsel gerçeklerin, belli bir kurgu ve hayali karakterler eşliğinde okuyucuya sunulduğu bir roman türüdür.
Adam bir türlü anlamıyordu. Beyin üzerine onlarca kitap ve araştırma okumuştu. Bu konuda kendisini önemli bir şekilde geliştirmişti ama gene de anlayamıyordu. Nasıl olur da bir başka insanı bu kadar net içinde hissedebilirdi ki. Onu gördüğü her an, sahip olduğunu sandığı bütün organlarının aslında ne kadar bağımsız ve başına buyruk olduklarını bir kez daha algılıyordu. Yıllardır beraber yaşadığı kalbi artık başkası için atıyordu, beyni desen çoktan olay yerini terk etmişti. Kendi hücreleri bile dinlemiyordu adamı. Bir insanın hücresi neden bir başkası için kendi vücuduna ihanet ederdi ki... Ama adam bir şeyden çok emindi. Tüm hücrelerinin kendisini terk edeceğini de bilse, onu gördüğü tek bir anı bile dünyada hiçbir şeye değişmezdi.
Lisans eğitimini 2005 yılında Hacettepe Üniversitesi Biyoloji bölümünde tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim dalından yüksek lisans derecesini 2009 yılında, doktora derecesini ise 2014 yılında almış olup halen aynı yerde çalışmaktadır. Sinirbilim alanında, beyin cinsiyeti (kadın beyni – erkek beyni) başta olmak üzere çeşitli konularda çalışmalarına devam etmektedir. 2009 yılında ulusal fizyoloji kongresinde en iyi genç araştırmacı ödülünü almıştır. Akademik alanda bir tane uluslararası kitap bölümü olmak üzere çeşitli ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri bulunmaktadır. Cinsiyetler arasındaki beyin farklılıklarının neden olduğu ve günlük hayatımıza yansıyan değişik bakış açılarının altında yatan sinirbilimsel nedenlerin herkesin anlayacağı bir dilde ele alındığı “Kadın Beyni Erkek Beyni” adlı kitabı 2015 yılında yayınlanmıştır. 2016 yılında TÜBİTAK desteği kapsamında “fizyopia” adlı teknokent şirketini kurmuş olup halen şirketin yöneticiliğine devam etmektedir.
Aslında daha tanıtımından anlamıştım bu kitabın benim okuma zevkime hiç de uygun bir şey olmadığını ama hediye geldiği için şans vermek zorunda kaldım ama ben de insanım yani, dayanma kapasitemin bir sınırı var. Kuru bir anlatıma, anlatım bozukluklarına, yapay diyaloglara ne kadar dayanabilirsiniz ki? Bende çok fazla “Fi” enerjisi hissettirdi bu kitap ki o seri hakkında da ne düşündüğüm aşikar. Bırakıyorum bitirmeden, hayat hoşlanmadığın kitapları bitirmeye uğraşmak için çok kısa. *shrug*
Nasıl heyecanlı, su gibi aktı. Hele ki yarıdan sonrası🙈 Serkan Karaismailoğlu’nun 3.romanı bir nöroroman kategorisinde. İçinde ki aşk, macera, bilinmezlik, polisiye temalarına bilimsel bilgileri öyle güzel yerleştirmiş ki, bu heyecanlı kurgunun içinde beyinle, insan davranışıyla, insanın doğayla ilişkisiyle ilgili birçok bilimsel bilgi öğreniyoruz, bazı kulaktan dolma bilgilerimizi de doğru kaynaklarla kanıtlanmış bir şekilde buluyoruz. Bence Dan Brown eserlerinin içine bilimin de eklendiği, son zamanlarda dönem yazarlarımızdan okuduğum en güzel kurgulardan biriydi. Devamını merakla bekliyorum. Bilimkurguya dönüşecek gibi hissediyorum bakalım 😊 Hem akıcı, hem öğretici kitap isteyenlere mutlaka tavsiye ederim👌🏼 Youtube kanalım: https://www.youtube.com/user/ayseum
Kitap hakkında okuduğum çoğu olumlu yorumdan dolayı okumaya karar verdim. Kitap daha ikinci cümleden anlatım bozukluğu ile sizi karşılıyor: “Kızın kalp atışları o kadar hızlı atıyordu ki,.....” Kitapta paragraf olmaması okumayı zorlaştırıyor. Cümlelerin çoğu aynı kalıpta yazılmış. Kitapta heyecan ve merak ögesini canlı tutmak için her bölümün sonunda “Çok yakın bir zamanda, asla tahmin edemeyeceği koşullar altında yolları yeniden kesişecekti.”, “Neyse ki yakında başkaları da öğrenebilecekti.”, “Ama çok yakın bir gelecekte bu durumun yaratacağı sonuçları tüm hücreleriyle hissedecekti.” gibi gelecek zamanın hikayesiyle yazılmış cümleler vardı. Bazı yerler bu cümleler kullanılmasa daha çarpıcı, daha merak uyandırıcı olabilecekken bu cümleler yüzünden olacakları tahmin ettiriyordu. Karaismailoğlu, bu kitapta Nöro-Roman adlı yeni bir tür oluşturduğunu söylemiş. Neredeyse her sayfada nöron kelimesini kullanarak yeni bir tür oluşacağını sanmıyorum. Duymak yerine “tüylerin suda eğilmesi”, mutluluk yerine “dopamin salgılamak”, düşünmek yerine “nöronların sinaps yapması”, konuşmak yerine “ağzından çıkan havanın dalgalara dönüşmesi” kullanılıyor. İlk birkaç kullanımda sizi rahatsız etmese de, bir yerden sonra çok rahatsız ediyor. Bütün karakterlerin ismi oldukça ilginç. Tesla, Devin, Galen, Alef, Aren Urban, Perit, Belen, Vera, Pia. (Bu arada kitabın başında yakın arkadaşlar olarak tanıtılan Belen ve Kayra kitabın devamında hiç görünmüyorlar.) Normal bir isimle karşılaştığınız anda onların da normal olmadığını görüyorsunuz. Bakınız İlias, Meryam. Ana karakterimiz Tesla tıp fakültesini bırakmış bir kişi. Bilimle çok ilgileniyor. Sürekli bilgi vermeye çalışıyor. Bunun yanında diğer karakterler de fizyolojiyle ilgileniyorlar ve herkes bilgiye sahip. Sanmıyorum ki gerçek hayatta bir arkadaş/aile grubu meslekleri dışındaki ortak bir konuda bu kadar ilgiye ve bilgiye sahip olsunlar. Bilgiler bazen çok hoşuma gitse de bazı yerlerde çok zorlama olmuş. Sırf yazılmış olmak için yazılmış. Psikiyatrist Aren Urban’ın kişilik özellikleri bu kitapla çok uyuşuyor. Tesla’nın da dediği gibi kalıplaşmış hikayeleri, bilindik sözleri kullanıyor. Kitabın çoğu yerinde internete “güzel sözler” yazıp aratınca çıkan sözler vardı. Ayrıca Aren Urban kitabın başında olay akışında çok önemli bir etkisi olacakmış gibi yansıtılıyor ve sadece bir kere daha görüyoruz onu. Kitabın olay kurgusu bir yerden sonra Türk dizilerine dönüyor. O onu öldürmüş, o onunla kardeş çıkıyor. Ben bir uzman değilim ancak uzun süredir yoğun bir şekilde okuyorum. Kitap yazmak öyle kolay bir iş değildir ve herkesin bunda başarılı olması beklenemez. “Yazar” edebi bir anlatımı olmayan, kendine ait olmayan sözler içeren, kendi içinde tutarlılığı olmayan bir eseri sunarken düşünmeli. Sırf kitapları yarım bırakmayı sevmediğim için ve kitap çok hızlı aktığı için okudum. Vakit kaybıydı benim için.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Pia Mater, @serkan_karaismailoglu tarafından yazılan psikolojik kurgu türünde bir kitap. Kendisi bu kitabını nöro-roman yani "sinirbilimsel gerçeklerin, belli bir kurgu ve hayali karakterler eşliğinde okuyucuya sunulması" şeklinde ifade ediyor. Psikoloji ve sinirbilim harmanlanışını gördüğümüz bu kitapta verilen terim ve kavramların zorlamadığını, aksine kolay anlaşılır olduğunu görebiliyoruz. Ki bu da okuyucuyu akış içerisinde tutan en önemli etkenlerden. Olaylar sadece bilimle kalmayıp, aynı zamanda bir polisiye romanı gibi içerisinde yüklü aksiyonu ve macerayı da barındırıyor. Akış içerisindeki olaylar da birçok karakterin, birçok tercihiyle şeklilleniyor ve adeta bir kelebek etkisi yaratıyor. Yani beklenmedik bir karar, aslında tüm olay örgüsünü bambaşka yerlere getiriyor, bu da büyük bir heyecan katıyor. Bu heyecana, yapılan ters köşeler de ortak oluyor. Bir anda sorgular vaziyette, kendinizi o karakterlerin içerisinde buluyorsunuz. Kitabın kurgusundaki karakterler oldukça başarılı bir şekilde gelişim sergiliyor (karakter gelişimi) ve her bir karakterin isminin tıp literatüründe önemli bir yere sahip olması güzel de bir hava katıyor. Kan donduran güncel konulara değinmesi çoğu zaman canımızı acıtsa da bunlar gerçekler. Bu gerçekler karakterlere hayat veriyor ve onlarla yaşıyor. Bu etkisi de biz okurlara büyük bir gerçekçilik olarak yansıtılıyor. Okurken birçok duyguyu aynı anda yaşadığım, okumaktan da asla pişmanlık duymadığım bir kitap oldu Pia Mater. Eğer sizler de okusam mı? diye düşünüyorsanız, cevabım kesinlikle okuyun olacaktır. Serinin geri kalan kitaplarını da ufak bir aradan sonra okumak istiyorum.
Kitabın yarısından itibaren olay örgüsü sürükleyici hale geliyor ama bu kitap keske nöro-roman olmaya zorlanmadan yazılsaymış. Beyinle ilgili verilen bilgiler ne yazık ki karakterle uyumlu şekilde harmanlanamamış, okurken bu durumun bircok kez kaliteyi düşürdüğünü hissediyorsunuz.
Başta bir sürü tuhaf isimli karakter yağıyor üstünüze, bazılarının bir de lakabı var; aşırı abartılmış ama hiç bir işe yaramayan bir psikiyatrist çıkıyor bir yerden, ve sürekli nöron kelimesi geçiyor. Karakterlerin yarısının değme nöroloğa taş çıkartacak kadar alana hakim olması, her hissin içinde nöron geçen kelimelerle ifade edilmesi ve en önemlisi,muhtemelen devam kitabı gelecek diye hikayenin “sezon finali” merak düzeyinde bırakılması beni itti. Fakat son derece dinamik bir kurgu, kimin kim olduğunu anladıktan sonra oldukça hızlı akıyor, ilginç bir hikaye ve en önemlisi beynin işleyişi üzerine aralarda verilen, bilimsel olduğu halde ders kitabı okuyormuşsunuz gibi hissettirmeyen bilgiler var. Benzeri az bulunan bir tür. Sineztezya, Empati gibi kitapları okuyup sevmiş olanların ilgisini çekecektir.
Dan Brown'ın sanat tarihini polisiye romana serpiştirmesi gibi, Karaismailoğlu da tıbbi bilgileri bu romanla harmanlamış. Popüler sağlık kitaplarında okuyup da, akılda tutamadığımız bilgiler, bu sayede daha akılda kalıcı olmuş. Çocuk istismarı gibi toplumsal sıkıntılarımıza da değinilmiş. Kadın taksicilerin garipsenmesinin garipsenmesi de güzel bir detaydı. Sineztezikleri hiç bu şekilde hayal etmemiştim. Bu boyutta olanları yoksa da güzel bir kurgu olmuş açıkçası, Stephen King'in Uykusuzluk'taki Ralph'i gibi. Eğer kitabın devamı gelecekse -ki öyle duruyor- nöron ve zira kelimelerinin daha az kullanılmasını salık vermek isterim. Ayrıca romandaki çoğu karakterin fizyoloji üzerine, o kadar bilgisi olmasın lütfen :) Her şey bir yana, hem ilmi hem edebi yönden besleyici bir kitap, tebrikler.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Böyle kitapların pohpohlanması, sanki çok iyi kitaplarmış gibi reklamlarının yapılmasına çok üzülüyorum çünkü bir sürü kaliteli kitap karanlıkta kalıyor. Kitap, konu, yazım, her şey çok zorlama duruyor.
İlgi alanıma hitap eden sade,akıcı zorlamadan okunan ara ara Türk filmi tadında bir kitap diyebilirim.Son zamanlarda akademik bilginin romanlaştırılarak verildiği kitapları keyifle ve yorulmadan okuduğumu söyleyebilirim.
en son söyleyeceğimi en başında söyleyeyim kitabı hiç de beğenmedim. yazarın(!) ztn edebiyatla son derece kel alaka bir profesyonellikle daha ilk eserinde bu kadar çok karakterli ve bu kadar olay bile sayılamaz karmaşık ve çoklu karmaşa örgüsüne dalması çok büyük hata olmuş nitekim altından kalkamamış. her bölümün bitişinde “oysa sonları hiç umulduğu gibi olmayacaktı.”, “hiç beklemediği bir sona varacaktı.”falan gibi sürekli çok ucuz merak ve ilgi uyandırma çabası, aynı drilleri kullanıp çoğu olayda hiç de merakla beklenesi bir yere varmaması, kitaba daha çok yön verecek detaylara bir iki satır ayrılırken, akışla kel alaka detay ve tasvirleri fazla detaycı ve çok dağınık, özensiz ve uzun tutması felaket kötü. daha ötesi bu kitabı nöroroman yapan nedir? son derece gerçek dışı kurgulanmış lise mezunu fln tiplerin güya nörobilimciler kadar bu alana ilgili duyması , hakim olması saçmalığı mı yoksa iki kelimede bir nöron, snaps, korteks vs terimlerin kullanılıyor olması mı? çünkü bunların dışında hiçbir şey yok. okuyorsunuz misal olayların akışından koparıyor sizi bir kadını tabiatta gezintiye çıkarıyor kesin bir şey olacak diyorsun,uzun doğa tasvirleri fln olayın gelişi alakalı demek ki oluyorsun. hop kadını yeniden adamla diyalog kurduğu benzer bir sahneye geri atıyor. peki o doğa tasvirleri, o tabiat yolcuğu neydi şimdi? gibi uzun, gereksiz zırvalar var, organize olmayan, çok korkunç dağınık ve özensiz bir kitap. yazarın cesaretine hayran kaldım bence metin yazarlığı adına şahit olduğum en kötü örnek kendisi çünkü. sonra herkes kendi işini yapsın olduğumuzda kızıyorsunuz. çok iyi bir bilim insanı olabilir ama malesef bilim çok çalışmayla ürün verir herkes yapabilir düzenli ve sistemli çalışabilecekse ama edebiyat derinde bu basitlikten çok daha ötesi vasıflar ister. daha içeriğindeki anlatım bozuklukları, yazım imla kurallarının ihlaline falan hiç gelmiyorum.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Aşk üzerine beyinde gerçekleşen olgu ve fenomenleri karakterler üzerinden açıklayan bir roman. Yalnız açıklamalar anatomik düzeyde demeliyim. Bilimsel içerik öyle yoğun ki kitabın arkasında sağlam bir makale kaynakçası da yer alıyor. Kitabın başlangıcı ve karakterler oldukça yoğun, belli bir noktaya kadar sıkıcı bir anlatım var. Neredeyse tüm karakterler bilimsel merak içerisinde, makaleler ve kitaplar okuyarak hayatını şekillendiriyor. Oraya kadar sabredebilirseniz ve nöro-biyoloji dersi sizi yormazsa devamı biraz daha akıcı. Zaten kitap bu yüzden bir nöro-roman…
Gel gelelim sonradan sonraya konu aşk, kin, öfke, nefret, "Kara Melek" ‘e bağlanıyor. Bilimsel bilgiler çok “text-book” tarzı bir anlatım olduğu için bana çok bir şey katmadığından elimde sadece hikâye kısmı kalıyor orada da oldukça klişe bir Türk Dizisi senaryosu var. Hatta sonlara doğru neredeyse tüm hikâye Patrick Suskind’in “Koku” romanına dönüştü diyebilirim. Zaten hikâye içinde kitaba da göndermeler yapılıyor. Özgünlüğünü kaybediyor. Bu yüzden çok sevdiğim ve tavsiye edebileceğim bir kitap olamıyor. Elimde serinin ikinci kitabı da olduğu için belki bir ara ona da bakabilirim ama yine de keyif almayı beklemiyorum.
Pia Mater, yazar Serkan Karaismailoğlu'nun YouTube Ortapia kanalındaki videoların anlamlı şekilde bir araya nasıl getirilir sorusunun cevabı olmuş. Kanalda video izliyormuş gibi giderken öyle bir kurgunun içine giriyorsunuz ki reklam arası vermeden kitabı bitirmek istiyorsunuz. Kitabın başında verilen onca karakter nöronlarınız arasında epey bir sinaps oluşturunca, kitap akıp gidiyor. Limbiğe dokunan bir kitap yazmayı başarmış Serkan hocam.
Paragraf olmaması ve noktalama işaretlerinin yetersiz kullanılması kitabı okumayı zorlaştırıyor, ilk 100 sayfadan sonrası daha akıcı. Konu etkileyici ama dilbilgisi yanlışları ve anlatım bozuklukları fazla olması beni biraz kitaptan uzaklaştırdı. Nöron kelimesinin bu kadar tekrarlı kullanımını da biraz zorlama buldum.
Edebi bir tad beklemeyin. Tam yaz kitabı. Arada ağır kitaplardan sonra böyleleri iyi gidiyor. Heyecan dozu güzel ama biraz Türk dizisine bağladı bazı yerlerinde. En sevdiğim kısmı, arada verilen bilgiler👍
En sevdiğim tarzda yazılmış romanın bir Türk yazarın elinden çıkması kesinlikle biraz torpili hak ettiğini düşündürüyor :)) o yüzden 4,5tan 5 veriyorum :-)
Kitabın konusu ve beğenip beğenmememden ziyade ben kitabı baştan sona okurken hep Serkan Bey’le mücadele ettim. (Bu arada kesinlikle okumanızı tavsiye edeceğim bir kitap) Üç yıldız vermemin sebebi 4 ve 5 yıldız verdiğim kitapların yazarlarının Tolkien, Dan Brown, Frank Herbert, Paulo Coelho …vb olması ve bu yazarların kitaplarının evrende kapladıkları edebi yer ne yazık ki. Aynı seviyede olmasa da 4-5 yıldız verebilmem için çok çok çok sevmem gerekiyor. Tabi ki bu sadece kitap sever birinin düşündükleri. Haddimi aşıyorsam üzgünüm.
Başında okumasam mı bu kitabı derken yarısına geldiğimi fark edip, okuyayım ya bir kitap bir kitaptır deyip devam ettim. Ortasını geçince Serkan Bey’e çok kızdım kurgu harika, okuması zevkli ama bu konu ne? Diye. Sonlara doğru aşağıdaki düşüncelerimi yazmak zorunda hissettim kitabı bırakıp not aldım. Sonunda ise hemen ikinci kitabına başlamalıyım umarım beni aşağıdakileri yazdığıma pişman eder diye heyecanlandım. Teşekkürler Serkan Bey :) - Not: ben kitaplardan geçen şarkılardan hemen bir Spotify playlisti yapar kitabı okurken veya gün içinde kitap bitene kadar onu dinlerim. Bu kitabı da kesinlikle bir kaç şarkı Referansı olmasına rağmen öyle dinleyerek okumalısınız. Umarım diğer kitaplarda daha çok şarkı göndermesi vardır. -
Bitmesine üç bölüm kala dayanamayıp yazdıklarım aşağıdadır. Umarım gerçekten bunları yazdığım için gelecekte çok utanırım:)
——-
Serkan Karaismailoğlu’nun okuduğum ikinci kitabı, ilki “Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum” adlı kitabıydı. Dolayısıyla ilk kez bir romanını okudum.
Serkan Bey’in metinlerini okurken hep şöyle bir his kaplıyor içimi; çok bilgili biri ve bilgilerini herkesle paylaşmak için yanıp tutuşuyor.
Muhtemelen bir çok doktorun veya fizyolojiye merakı olan kişilerin zaten bildiği bilgileri aralara yedirse de müzik, film ve kitap kültürüyle de kitapları içerisinde karşılaşıp , kendisini sevip ayrıca saygı besliyorsunuz. Örneğin bu kitapta da yeni bilgiler edindim, ilk kez tanıştığım bir müzik grubu ve alıntıları ile merak ettiğim kişiler oldu, notlar aldım.
Ama bunlardan önemlisi sanki derdi bir önceki paragrafta anlatmaya çalıştığım paylaşım isteğinin “herkesle” olması gerektiği ;”Yani öyle bir kitap yazmalıyım ki herkes anlamalı, herkes bu bilgileri öğrenmeli, herkes baştan sona bu yazılanları okumak istemeli” gibi bir tutkuyla yazmış yine
Serkan Bey’in kullandığı kelimeler ve onları işleyiş biçimi sıradan olsa da, edebi derinliği kesinlikle kurgu becerisinden geliyor. Kendisi, bu iki kitapta hissettiğim kadarıyla, müthiş bir kurgucu. Kesinlikle senaryo metni olan kişiler, sinema/dizi uyarlaması ve kurgusu konusunda Serkan Bey’le çalışmalı.
Ama benim kendisinin kitaplarında sevmediğim ve sürekli kafamda beliren konu kendisinin bu “herkes” takıntısı oluyor. Aslında bu kadar bilgili ve kurgu konusunda cesur bir oyuncu olan Serkan Bey “herkes” e sevdirme isteği olmasa daha özgün metinler yazabilecek, tabiri caizse kendini ve coğrafi sınırlarını aşabilecek biri.
Mesela konu bakımından aşk ve seri katil dışında da hayatta olan biten veya olabilecek şeylere değinmeli. Tabi bunlar kitaplarını bayıla bayıla bir iki günde soluksuz okuduğum gerçeğini değiştirmiyor. Belirtmeliyim , kitaplarını herkese tavsiye ediyorum :). Serinin diğer kitaplarını ve çıkan başka kitabı olursa onları da okuyacağım.
Sadece potansiyelini daha cesur hamlelerle bir üst seviyeye çıkarmalı diye düşünüyorum. Benim sınırlı yaratıcılık gücüm sadece karşılaştırma yaparak anlatmaya yettiği için; < “Black Mirror” veya “Solos” gibi bir dizi veya “Arrival”gibi bir film senaryosunu yazabilecek biriyken kendini Türk aşiret dizileri ile sınırlandırıyor> şeklinde hislerimi betimleyebilirim sanırım. Tabi ki derdimi anlatmak için çok uç örneklerden abartarak yararlanmak istedim.
Daha “Niş” işler için gerekli yayıncı/yapımcı desteği ve en önemlisi kendindeki cesareti bulması dileğiyle…
Bir Afrika kabilesinde şöyle bir söz vardır: “Köyü tarafından sevilmeyen çocuk, sonunda o sevgi sıcaklığını hissetmek için köyünü yakar.”
İlk bölüme açılan bu satırlar, henüz en başında -kitabın da zaman zaman zikrettiği- Patrick Süskind’in Jean Baptiste Grenouille’sünü akıllara getirir. Koku romanının başkahramanı olan Grenouille, annesinin balıkçı tezgâhı ardında kana, bağırsağa, iliğe bulanmış satır sesleri, tazeliğini çoktan yitirerek uyuşuk sinekleri çeken bayat balık kokuları; fakat bunların da ötesinde umursamazlığın, renksizliğin, duygusuzluğun, kanıksamanın, görmezden gelişin gerçekliğine açar gözlerini. Ciğerlerine dolan ilk nefes, köyü tarafından sevilmediğini ve ömrü boyunca da asla sevilmeyeceğini fısıldar küçük bebeğe. Ama o, fısıltının söylediklerine kulak asmaz; zira kulağına çalınanların kokusunun peşindedir esas. Ona hayat veren her nefeste sevgisizliği teneffüs eder. Böylece sevginin kokusunu, diğer her şeyden ayırt eder, ömrünün son nefesinde.
Çok sürükleyici, heyecanla okunan bir roman. Özellikle ikinci yarıdan sonra hızlandı ve son kısımlarını elimden bırakamadan okudum. Hemen kitabın devamı olan Arachnoid Mater'i de sipariş vericem.
Bu kitabi bir kelimeyle tanimlayacak olsam, bu kelime "zorlama" olurdu. Bu "zorlama" hissi ilk basta karakter isimleriyle basliyor ve kitap boyunca yazarin anlatiminda kullandigi benzetmelerle devam ediyor. Karakter isimler oyle garip ve genelde isim olarak kullanilmayan isimlerden olusuyor ki isimden ne cinsiyet ayrimi yapilabiliyor ne de uzunca bir sure kim kimdi, kiminle iliskisi vardi anlasilabiliyor. Yazar bilimsel olabilmek icin "kelime" kelimesini kullanmak yerine "ses dalgasi" diyor. Karakter bir sey dusunurken bundan "noronlarin iletisimi" diye bahsediliyor. Bilimsel olacagim diye bu kadar abartmaya gerek var mi? Bilimsellik boyle mi oluyor? Çok ama çok yorucu.
Konu ilerlemiyor. Anlatım daha çok bir grup arkadaşın çeşitli mekanlarda bir araya gelip ettikleri muhabbetlerden olusuyormus hissi veriyor.
Bir de "bu konunun etkisinin ne olacagini ileride gorecekti" tarzi bir söylem neredeyse her iki sayfada bir kullaniliyor. Ancak bunun herhangi bir mantigi ya da amaci yok cunku bu bahsedilen her neyse konu icinde unutuluyor ve ileride soylendigi zaman da hatirlanmiyor ya da bir amaca hizmet etmiyor.
"Neyse ki frontal korteksinin son bir cabasiyla bakislarini tekrar masaya cevirebildi." ???
Tamam, bunun "bilimsel" bir kitap olduguna ikna olduk.
Bu kitap gercekten çok akici ve güzel giden bir kitapti. Norobilim ogelerinin romana sıkıcı olmayacak bir sekilde yerleştirilmesi gercekten basariliydi. Yazarin kesinlikle kendince bir dili vardi, mesela her bolumu, "ileride bu tahminin doğru olmadigini gorecekti" ya da "oraya birlikte gideceklerini düşünmüştü ama tek basına gidecekti" gibi. Yazar hep ileri bölümler icin "flashforward" kullandı ki bu şimdiye kadar bir tek bu yazarda gördüğüm bir sey. Belki başkaları da kullanıyor olabilir ama ben ilk defa bu yazarda denk geldim. Bir de doktoralı ruhuma sayfalar arasındaki citation'lar güzel geldi, makalelerden yapılan alıntılar.
Hikaye güzel akti, hiç sıkılmadan okudum. Ikinci kitabi da severek okuyacagimi düşünüyorum.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Hayatımda ilk defa bir kitapla kavga ettim. Son 100 sayfada arap atı gibi açılan hikayeye gelene kadar çektirdiği işkence nedeniyle 3 yıldız vermekten vazgeçtim.
'Az sonra' haberciliği misali "başına gelecekleri bilmiyordu", "ne olacağının farkında değildi" gibi cümlelerle oluşturulan gereksiz narratif anlatı; iki-üç paragrafta bir -bazen peşpeşe- karşımıza çıkan ve yazılmadığında gözlerimizin yollarda kaldığı "nöron" kelimesi; hiçbir esprisi olmayan çakma marka misali uydurulmuş isimler (Ilias, Meryam); bunlar gibi bir sürü teknik sorun...
Bir akademisyen elinden çıkmış, aslında sadeleştirilse ve teknik problemleri giderilse çok daha iyi kotarılacak ama yazık olmuş bir hikaye. Serinin devamını okur muyum bilmem. Okumaya niyetlensem bile sinirimin geçmesi için epey ara vereceğim kesin.
Eğer bilim kurgu sevmiyorsanız kesinlikle okumamalısınız. Bilimsel içeriği için okumak istiyorsanız da yazarın diğer 2 kitabı belki daha iyi bir tercih olabilir. Kitap nöro-roman olarak çıkmış ve çok değerli bilgiler içeriyor. Ama aslında kurgusu, olayların akışı, karakterlerin diyalogları gibi geri kalan şeyler hep bilim kurgu tadındaydı. Kurgusu gerçekten iyi planlanmış ve üzerinde çalışılmış. Ama karakterlerin isimleri, bazı klişe olaylar, Tesla’nın aşırı mükemmel ve abartılı olması, sıklıkla aynı ifadelerin tekrarlanması gibi şeyler beni okurken çok yordu. Ancak yazarın ilk romanı ve alanında da ilklerden biri olduğunu düşünürsek çok başarılı bir iş olmuş.
Sinestezya,Empati,Bilinmeyen Bir Kadinin Mektubu,Koku kitaplarini okumus ve begenmistim.Bu romanda da bahsettigim kitaplardan esintiler gormek hosuma gitti.Temposu cok yuksek ,heyecanli bir roman okumak isteyenleri memnun edecektir.Ancak anlatim bozukluklari,ayni sayfada tekrar tekrar ayni kelimelerin kullanilmasi,surekli tekrarlanan bazi cumleler edebi bir eser beklentisini karsilamayacaktir.ozellikle son bolumlerde elimden birakamadan okudum.Devam kitabini da merakla bekliyorum.
Kitap, bir roman olarak değerlendirildiğinde keyifle okunuyor. Özellikle ikinci yarısından itibaren oldukça sürükleyiciydi ancak bir “nöroroman”dan beklentimin karşılanmadığını söyleyebilirim. Yer yer nörobilime güzel atıflarda bulunulsa da, ben bu kitabı bir nöroroman olarak değerlendirmezdim. Nörobilime ilgi duyan ve yeni başlayanlar için belki daha keyifli olabilir. Roman olarak puanım 5 yıldız fakat nöroroman olarak 3 yıldız veriyorum.
Sans eseri; instagramda takip ettigim birkac kisinin onerisi uzerine edindigim ve iki gunde bitirdigim kitap! Yazari daha once duymamistim maalesef:( simdi diger iki kitabini da alacagim ve pia mater’in devamini da sabirsizlikla bekliyorum! Pia mater de altini cize cize okudugum bir roman olarak benim kisisel tarihime gececektir. Siddetle tavsiye ederim!
Sanırım beklentim çok yüksekti çünkü yazarı Instagram da yüksek beğeni ile takip etmekteyim. İyi kurgulanmış, hatta ikinci kitapta toparlanmak üzere bırakıldığını tahmin ettiğim sonla birlikte kolayca okunan bir kitap olmuş. Polisiye roman tadında. Bu bakış açısı ile okumak isterseniz; memnun kalabilirsiniz.
Baştan sona heyecan dolu bir nöroroman. İçindeki bilgileri sıkmadan vermiş ve yanında çok sürükleyici bir macera hediye etmiş. Ama sonu sanırım bir sonraki kitapta 🤨 @serkan_karaismailoglu #piamater #2019dafatoşunokudukları
Amerikan Polisiyelere özenmiş, klişelerle dolu bir kitap. Edebi bir değeri yok, diyaloglar ve karakterler hiç gerçekçi değil ama olay örgüsü absürd olsa da yer yer heyecanli. Serinin devam kitabini asla almayi planlamiyorum