Ben bu dünyanın düzenini değiştirecek olanım. Kahramanlarınızı öldürmeye geldim. Çünkü nerede bir kahraman varsa orada zulüm de vardır. Zulmü meşrulaştırma çabalarıdır tüm kahramanlık hikâyeleri. Kahramanlarınızı öldürün. Ya da bırakın bunu sizin yerinize ben yapayım. Ama öncelikle, fazla akbili olan var mı?
Belki de hayat, bir şeylere yetişmeye çalışırken kaçırdığımız anların toplamıydı. Bir durup düşünsek yaşamın sırrına erecektik belki. Yahut kafayı sıyıracaktık kendimizi dinlemekten. Caddelerde gezinirken üzerimize üzerimize gelen insan selinde boğulmamak için saptığımız ara sokak denize çıkacaktı da, oh be, diyecektik, dünya varmış. Hayatın kıymetini anlayacaktık iki deniz gördük diye. Sonra biz ne olduğunu idrak edemeden yol uzadıkça uzayacaktı da kendimizi bırakamayacaktık bir kenarda. Düşüncelerimiz, duygularımız, aşklarımız, ümitlerimiz ile yürüyecektik. Heyecan mı? Kim kaybetmiş ki biz bulalım heyecanı? Ümidimiz yeter bize. Hiç bilmediğimiz yerlere girecek, varlığından bile haberdar olmadığımız hayatlara dahil olacaktık. Görmezden geldiklerimizle göz göze gelecektik. Duymak istemediklerimizi bağıracaktı şehir. Karşılaştığımız durumlar bizi bazı bazı güldürürken bazı bazı içimizi titretecekti. Ah be, derken bulacaktık kendimizi.
İşte Burak Aksak’ın kaleme aldığı öykülerden oluşan Ben Orada Değildim Üstelik Siz de Yoktunuz’u okurken İstanbul’u bir binanın çatısından seyrediyor hissine kapılacak, birbirinden farklı karakterlerle oturup uzun uzun sohbet etmek isteyecek, daha önce kaçtığınız, görmezden geldiğiniz her şeyle yüzleşeceksiniz!
Burak Aksak'ın genç yaşına rağmen ürettiklerine saygı duymak ile beraber, mizahın matematiğini bulduğunu düşünüyorum. Belirli konular üzerinden sadece kişi ve durumları değiştirerek binlerce konu üretebilecek bir ortamda büyüdüğünü anlayabiliyoruz, belli noktaya kadar da gayet güzel getiriyor. Ama üstüne çıkmak için yeteneğini doğru kullanması gerekiyor. Mesela, acılarını yaşadığı kadar sunamadığını düşündüm kitabı okurken, sunması gerekmediğini de. Cümleler arasında hissettirmeden geçirebilecek hissiyata da sahip. Ancak maalesef edebi derinlik olmadığı için anlaşılamıyor.
Burak Aksak özünü yazıçı kimi görürmü bilmirəm. Məncə, görmür. Özünü ssenaristlikdə daha yaxşı hiss edir. Hekayələrdə də hiss etmək olur bunu. Xüsusi sonluqlar verilməyən maraqlı personajlar. "Leyla ile Mecnun"dan doğma olduğumuz qara mizahla doyur insan. ♥️
Tipik bir Burak Aksak öyküleri toplaması! O kadar aşina o kadar tadında. Bi küçük tebessüm ve kafa sallamalar ile katılmak suretiyle gün içinde çarçabuk bitirilebilcek bi kitap! Leyla ile Mecnun severlere tavsiyem!
Bu kadar hüzün, karamsarlık ve gerçeklik ben sadece Sabahattin Ali de gördüm daha önce. Her öyküye başladığında diyorsun ki, tamam bu sefer biraz iyi bir şeyler olacak gibi sanki. Ama sağ olsun Burak Aksak hiçbir öyküyü iyi sonla bitirmemiş. Diyorum ya çok gerçek. Bazen öyküler bitmesin istiyorsun, okadar çok kendini görüyorsun. Bazen de hemen bitsin istiyorsun, o duygu ağır geliyor sana okurken. Yani bence çok hüzünlü bir kitap, kelimeleri güzel, öyküleri güzel ama öyküleri kısa bir kitap. Hiç bir sigaranın tadının olmadığı, martılar la bile kavga edilen, aşkların ya hiç yaşanmadığı yada kalp kırıklıklarıyla bittiği, ölüm ün apaçık ortada olduğu, çaresizliği tadabildiğin bir kitap. Burak Aksak bence uzun uzun yazmalı.
Kitaptaki bazı öyküler, aslında yazılar demek lazım, fazlalık yapıyor gibi geldi bana. Bununla birlikte erkek dünyasına dair bu kitapta bir şeyler de buluyor insan kendine dair. Emrah Serbes'in Erken Kaybedenler'inde zirvesine ulaşmış bir janrın içinden yazılmış öyküler. Bir noktada doygunluk yaratıyor belki. Böyle bir etkisi var. Bu "kaybetme edebiyatının" sınırları var yani. Ama insana dokunduğu yerler de var dediğim gibi. İnsanı gülmekle ağlamak arasında bir yerlerde bırakmasını Cohen kardeşlerin Fargo'da yaptığı işe benzettim. İşlerin yoğun bir absürtlük içinde katastrofilere bağlanması anlamında. Yaşlı Adam ve Deniz hikayesi bunun en güzel örneği olabilir.
İçinde birbirine benzer birçok hikaye barındıran bu kitapta kendimle ilgili o kadar çok şey buldum ki, bu yorumu ve kitabı okuyan arkadaş halime hayli üzülecektir. Nitekim kitapta çok fazla ufak hikaye var ve açıkça söylemek gerekirse sonlara doğru yazılmış olan hikayeleri okurken ilgim çok dağıldı. Biraz sündürülmüş olduğunu düşünüyorum kitabın. Olmasa da olurdu diyeceğimiz hikayeler, iyi ki okumuşum diyeceklerinizin arasına karışmış halde ne yazık ki.
Hem hiç bitmesin istedim hem elimden bırakmak istemedim.Bazı yerlerde gül gül öldüm bazı yerlerde sulandı gözlerim.Yine çok güzel bir iş çıkarmış.Iyi ki yazmış!
Aslında 3 değil, 3,5 vermek istiyordum ama sevgili Goodreads hala 5 üzerinden yaptığı için, 3’te bırakıyorum. Burak Aksak’ın senaryosunu üstlendiği yapımların yeri bende ayrıdır ama sanıyorum absürd komediyi de, ani gelişen dalgın varoluş sorgulamalarını da kitapta değil filmde görmeyi tercih ediyorum. Yine de, yormayacak bir kitap arıyorsanız, kalabalığa dargınsanız ve yerli yersiz martılara çıkışıyorsanız, muhtemelen kendisiyle iyi anlaşacaksınız.
Bir de Babaannemin Sandığı, Benim Mutlu Hayatım ve Mezarlık Köpeği öykülerini daha bir sevdim sanki, şöyle bir bakınca onlar kalmış aklımda. Bakalım siz hangi öykülere daha yakın hissedeceksiniz.
Burak Aksak’ın “Ben orada değildim: Üstelik siz de yoktunuz” kısa hikayelerden oluşan bir kitap. Bütün hikayeler karanlık, kasvetli, hepsinin kahramanı kendi yalnızlığında ya da başarısızlığında erimiş kişiler. Bir kaç hikayesi dışında beni sarmadı. O yüzden kimseye alıp okuyun diyemem. Ama başlanan kitap yarım kalmaz prensibim yüzünden yarım bırakmadım, bitirdim. Kitapta iki cümle çok hoşuma gitti. Birini sizinle de paylaşayım :“Yaşlanmak, geleceğini düşlemeyi bırakıp geçmişini düşünmekle başlıyor.”
"Durma, denize doğru yürü şimdi. Uzak değil, bir sigara içimlik mesafedir. Yak sigaranı, eğ başını, arkana bile bakmadan ez bütün kaldırım taşlarını. Sakın kafanı kaldırma. Sokakları kirlidir bu şehrin. Televizyonu kirli, futbolu kirli, siyaseti kirlidir. Görme hiçbirini. En yakınına bile güvenmeyip "Adalete güvenim sonsuz," diyen insanların arasından geçip git. Tıka kulaklarını. Ezbere kurulan cümleler hepsi. Duymasan da olur hiçbirini. "
Tamı tamına 36 öykü var bu 230 sayfalık kitabın içinde. Burak Aksak’ın o bilindik ironik, kimi zaman da absürt, üslubuyla ama akıcı bir dille kaleme aldığı öyküler bunlar. Ne anlatıyor diye sorarsanız; kaybedenler klübünün hatırlı üyelerinin çocukluklarından, gençliklerine, yetişkinliklerinden, yaşlılıklarına başlarından geçenleri anlatıyor. Devamı @okurken.yazdiklarim instagram sayfamda. Beklerim.
Burak aksak'ın çocukluğunu, gençliğini ve muhtemel yaşlılığını farklı öykülerde kurguladığı,annesi ve babasına sevgisini kendisiyle ve karakterlerle birleştirip yazdığı,yalnızlıktan korkusunu ve yalnızlık isteğini işlediği,çevrenin başarısızlık kıstaslarına inanmadığını betimlediği öykülerden olmuşmuş,1 gün içinde bitmesi haricinde kötü yanı olmayan,dili yalın ve hikayeleri bıktırmayan kitap.
Kitaptan kaldırıp kafanı, çok da önemli olmayan bir noktaya takılıp kalırsın. Kendinden, sevdiğinden, sevmediklerinden bir hatıraya takılırsın. Okudukça kendini, sevginini, nefretini neyse ve benzeri her şeyi.. Ben sevdim. Edebi bir baş yapıtı değil hayatın cilvesini sever gibi. Neyse ne. Bitmesin diye bir kaç gün izin verdim kendime yoksa biraz da çarez gibi.
Rahatlatıcı, bazen iç sesim vücut bulurmuş gibi hissettiğim benzerliklerle dolu bir tamlamaydı. Son söz ile beraber daha derin bir tamamlanma oldu da diyebilirim. Yazarın da tavsiye ettiği gibi, ister tek nefeste, isterse hayata bölünmüş ciğerler için ara ara tadımlık olabilecek mahiyette bir kitap. Yükü yok ama sigara dumanı var, süsü asla yok samimi sesi var diyebilirim.
Bolca yalnızlık, gölgede kalmış, silik karakterler, hep kaybedenler, hemen pes edenler.. Karakterler birbirine çok yakın, hepsinin aynı kalemden çıktığı su götürmez. Varoşta yetişenlerin kendinden daha çok şey bulup dudağının kenarına -bir sürü anıya gönderme yapan- yarım gülücük konduran hikayeler. Harika değiller, ama güzeller.
Leyla ile Mecnun naifliğinden sonra 'Ben Orada Değildim Üstelik Sİz De Yoktunuz' pesimistliği... Öykülerin dili, anlatım şekli çok güzel ama 'orada olmaya' çok da enerjinizin olmadığı bir dönemdeyseniz bu kitabı daha uygun bir döneme saklayabilirsiniz.
Leyla ile Mecnun isimli kitabını kahkahalar atarak okurken bu kitabını çok sevemedim. Özensiz, karalama toplama öyküler ve sanki sadece kitap yazmış olmak için yazılmış gibi. Küsurat yayınlarından Burak Aksak alıp okumam artık ama Selçuk Aydemir okumaya devam..
Güzel nokatalar var.Yazarın dergideki yazılarını da içeriyor. Sonundaki eyvallah yazısını yılda bir kaç kez okuyorum. Bazı şeyler sadece filmlerde oluyor Sayın Burak Aksak..
Burak aksak kafası diye bişey var bu dünyada. Sakin sessiz ilerleyen bir hikayede ters köşe yapan diyaloglarla, absürt komediyle senlendirir. Ben seviyorum. Her zaman okurum! :)
3 hikâye pek hoşuma gitti diyebilirim. Onlar da hemen baslardaydı. Gerisi biraz zor devam etti. Çok benzer karakterler ve benzer konular gibi geldi. Ama olmayadabilir.