- Atatürk'ün, Kemal adını Kamal diye değiştirdiğini biliyor muydunuz? - Atatürk'ün içki içmesine en çok kim müdahale ederdi? - Mustafa Kemal'in yakın çevresinde bulunan asalaklar kimlerdi? - Atatürk Dr. Reşit Galip'e neden kafatası ölçüsünü aldırdı? Atatürkün kafatası ölçüsü kaç çıktı? - Tüm yurt gezilerinde her türlü masrafı kendi cebinden ödediğini biliyor muydunuz? - Resmiyetten sıkılan Atatürk, bir gece yarısı Dolmabahçe Sarayından gizlice dışarı çıkınca İstanbul Valisi sabaha karşı onu nerede bulmuştü - Neden İsmet İnönü'nün çocuklarına mirasından ödenek bırakmıştı? - Atatürk, bir gece iddia üzerine tabancasını çekip köşkteki avizelerin ampullerini nasıl vurdü - Atatürk, sofra sohbeti sabaha dek uzayınca manevi kızı Zehra'ya nasıl sabah ezanı okuttü - Uşağının diğer hizmetlilere şakayla Selanik'ten çıksa çıksa Yahudi çıkar dediğini duyan Atatürk, akşam sofrada buna ne karşılık verdi? - Nazım Hikmet hapisteyken köşkteki gramofonda plağı çalınca Atatürk şair hakkında neler söyledi? - Masonluğu kaldıran Atatürk, gençlik yıllarında kendisinin de mason olduğunu nasıl anlattı? Elinizden bırakamayacak, bir solukta okuyacak, Atatürk'ü daha yakından ve içimizden biri olarak tanıyacaksınız
Atatürk'ün bir kere daha ne kadar büyük bir insan olduğunu anladım. Atatürk'ü en iyi tanıyanlar, en özel anlarında yanında olanlardır. Bunlardan birisi de uşağı Cemal Granda. Bütün yaşadıklarını açık açık yazmış. Yanlış bilenen içki alışkanlıklarını, namazını, Allah inancını, insanlara saygısını, büyük devlet adamlığını, en çok da yalnızlığını. Bütün ülkeye özgürlük verip kendini kafesin içine hapsetmiş yalnız bir adam. Atatürk'ü daha yakından tanımak isteyenler için kesinlikle mükemmel bir kitap. Sıkılmadan okuyabileceğiniz, bazı yerlerinde kahkalar atacağınız, bazı yerlerinde ise boğazınızın düğümlenip yutkunamayacağınız, gözlerinizin dolacağı mükemmel bir kitap.
Bu kitap Ataturk'un insani yonlerini oldugu gibi anlatmasiyla digerlerindem daha farkli bir yerde benim icin. Belki anlaticisinin gozunden olaylari okurken kendimi Dolmabahce Sarayi'nin salonlarinda hissettigimdendir.
Atatürk’ün yanında 12 sene hizmetkarlık yapmış bir insanın, Atatürk’ü ikonlaştırmadan gayet sade bir dille anlatımı. Edebi ve siyasi bir kaygısı olmadan yazılmış olan bu anı kitabında, Atatürk’ün duygularını, isteklerini, zevklerini yanlışlarını, ikili ilişkilerini, sanat ve din görüşlerini, sofra meclislerini, sofradan kovduğu bir insanı bir sene sonra bakan yapacak kadar kibirden yoksun oluşunu, vs Atatürk’le ilgili her şeyi bulabilirsiniz. Bilhassa hastalığının anlatıldığı kısımlarda gözlerim yaşardı. Enginar yemek isteyip yiyemeden ölümü, Ankara’yı gitme isteğini, kendi hastayken doktorunu aynı anda hasta ona Celal Bayar ve İsmet İnönü’ye göndermesi... ve daha nicesi. Ruhun şad olsun Türk’ün ulu başbuğu.
Atatürk'e 12 yıl hizmet etme onuruyla onurlandırılmış bir uşak olan Cemal Granda'nın kitabını aslında büyük bir hevesle alıp okumaya başlamış olsam da kitabı okurken ağzımda yavan bir tat bıraktığını söylemeden edemeyeceğim. Kitapta değerli anılar çok sayıda mevcut gerçekten ancak okurken nedense bazı yazdıklarına inanası gelmiyor insanın. Bunun sebebi objektiflikten uzak bir Atatürk hayranlığım olduğundan değil, yazarın anlattıklarını kendi bağlamında değerlendirmemdir. Yazar bazı yerlerde kendi anlattıklarıyla çelişmekte dikkatli gözler bunu görecektir. Bir uşak olarak kendi rolüne fazla ehemmiyet verme hatasına düşüp bazı yerleri abarttığını görmek için uzman olmaya gerek yok. Her şeyden önce şunu unutmamak gerekir ki Atatürk ve Cemal Granda fiziki olarak birbirlerine çok yakın bulunmuş olsalar da fikir dünyaları açısından aralarında ışık yıllarıyla ifade edilebilecek mesafeler vardı. Sonuçta bir insanı anlayabilmek için o insanın kapasitesine denk ya da yakın olmak gerekir. Kitabın genelinde eksik olan şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Atatürk gibi zaman ötesi bir insana hizmet eden, dönemin eğitimsiz genç bir uşağının yıllar sonra yazdığı anıları olarak değerlendirilirse okumaktan bir zarar gelmez. Şunu da son olarak eklemek istiyorum ki 30 yıl öncesine dair bir anı yazmak isterseniz bu anılar eğer o dönemde hemen kayda geçirilmediyse yazdığınız şeyler gerçekten olanlar değil sizin beyninizin size söyledikleridir ve bu ikisi arasındaki fark gerçekten çok dramatik derecede farklı olabilir.
Şu pasaj beni çok etkiledi: "Koca köşkte yapayalnızdı. Bu hal bana çok dokundu. Yalnızlığı öylesine hüzün vericiydi ki... Bir gece kendisini odasına çıkaracak bir adamı bile olmadığından acı acı yakınmış, ne kadar bedbaht olduğunu anlatmak istemişti. Sabah olmuştu. Atatürk hâlâ çenesini, yumruğuna dayamış, olduğu yerdeydi. Yavaş yavaş doğrulduğunu, ağır adımlarla köşke doğru ilerlediğini gördüm. Ben de arkasından ağır ağır yatak odasına kadar yürüdüm. Sessizce odaya girdi. Bir anahtarın döndüğünü işittikten sonra geri döndüm. Sofrayı topladıktan sonra yatmağa gittim. Atatürk belki yapayalnızdı ama, bütün benliği Türk milletiyle doluydu. Bütün milletin de kalbinde yatıyordu. Aile mutluluğunu, milletinin sevgisiyle değişmişti."
Kitabı okurken bazı noktalarda fazla editör müdahelesi olduğunu hissettim. Kimi zaman tanıklıktan ziyade bazen sansür, bazense anektodlara kimi detaylar sonradan eklenmiş gibi. Lakin gene de döneme dair ilginç ve yararlı olabilecek bir kaynak.
bir sürü anılardan oluşan harika bir kitap, Atatürk'ün ne kadar vizyon sahibi olduğunu bir kez daha görebilirsiniz. herkesin okuması gereken, Atatürk'ün daha önce hiç bilmediğiniz yönlerini şaşkınlıkla öğrenebileceğiniz bir eser..
Günümüzde, Atatürk hakkında duyduğumuz çoğu anının ve hikayenin kaynağı kanımca bu kitap. Cemal Granda'nın Atatürk sevgisi ve saygısı dikkate şayan buna ek olarak Atatürk'ün davranışları da ciddi anlamda ilgi çekici (özel hayatı). Dili ağır olmayan ve kolay okunabilen bir kitap.
Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan herkesin okuması gerektiğine inandığım güzel kitap. Ne iyi etmiş de yazmış Sayın Granda. Tarih kitapları Atatürk'ü neredeyse sadece bir savaş kahramanı ve ülkenin kurucusu olarak anlatıyor. Ama Atatürk elbette bundan fazlasıydı. Duyguları, zevkleri, yanlışları, korkuları olan, yanlış yaptıktan sonra gönül alan, hayal kırıklığına uğradıktan sonra üzülen bir insan. Birinin oğlu, birinin kardeşi, birilerinin arkadaşıydı. Bu kitap Atatürk'ün her yönünü ortaya koyuyor. Bizi kendisine daha yakın hissettiriyor. Bu güzel insanın nasıl hayatını, özgürlüğünü bu ülkenin geleceği, insanlarının güzel günler görmesi için feda ettiğini, dolayısıyla bizlerin kendisine neler borçlu olduğumuzu ve emanetine sahip çıkmamız gerektiğini hatırlatıyor.
Zaman zaman dönüp kitaptan bölümler okurum. Hastalığı dönemindeki kısımlar çok üzücü. Bende en yer eden kısımlardan birini paylaşayım:
"Böylece 1938 yılının Cumhuriyet Bayramı geldi çattı. Halka bir şey duyurmamak ve şehirde yas havası hissettirmemek için şenliklerin eskiden olduğu gibi yapılması uygun görüldü. Yine taklar kuruldu, parlak bir geçit töreni yapıldı, gece fener alayları düzenlendi. Hatta Kuleliler Saray'ın önüne vapurla gelip gösteri yaptılar. Gece sabaha dek havai fişeklerle şenlikler sürüp gitti.
On beşinci yıl şenlikleri gerçekten de Atatürk'e zehir olmuştu. Bütün Cumhuriyet Bayramlarını sabahlara dek ayakta, neşe, zevk ve keyif içinde halkla el ele geçiren Atatürk için yaşamının son Cumhuriyet Bayramı'nın gününü ve gecesini, Dolmabahçe Sarayı'nın sessiz bir odasında ölüm döşeğinde geçirmesi, onun için ne büyük, ne dayanılmaz acıydı. Günleri değil, saatleri sayılı olan bu büyük insan süzülmüş, solgundu, kesik kesik konuşuyordu artık. Yanındakiler ona 'Kalkacaksınız Paşam, iyileşeceksiniz' şeklinde oyalayıcı sözler söylüyorlardı. Gece ışıklarla donatılmış bir vapur, Saray'ın rıhtımına değecek şekilde yanaşmıştı. Vapurdan çılgınca bir alkış sesi yükseldi. Ölüm sessizliğine bürünen odanın soğuk duvarlarında yankılandı. 'Üniversite gençleri kutlamaya gelmişler' dediler. Çok duygulandı. Kalkmak istedi. Takati yoktu. İşaretle kaldırılmasını istedi. Kollarına girildi, pencere kenarındaki bir koltuğa oturtuldu. Yine yanındakilerin yardımıyla ayağa kaldırıldı. Kılıç Ali ve Şükrü Kaya vardı hatırladığıma göre. Sonra eliyle vapurdakileri selamladı. Vapurdan bir alkış tufanı koptu. 'Yaşa, varol!' sesleri göklere yükseliyordu. Belki Atatürk'ün el işaretini görmüşler, belki de görmemişlerdi. Gençlerin söylediği 'Dağ başını duman almış' marşı vapurla birlikte uzaklaştı, karanlıkların içinde kayboldu.
Atatürk cansız fakat mutlu bir sesle sanki işiteceklermiş gibi gençlere arkalarından şunları söyledi:
- 'Bu bayramlar ve yarınlar sizindir. Güle güle...' "
Samimi bir dille yazılmış akıcı fakat çok çelişki yüklü. Aşırı duygusal tutarsızlıklar var, okuyucuya çok yansıyor. Anıların çoğu tanıdık, daha önce bir yerlere okuduğunuz, dinlediğiniz anılar. Dil sade, günlük dilimiz, kitabı yazan kişinin yazar kökenli olmadığı her halinden belli. Anlatım bozuklukları, imla hataları dolu.
Cok acayip kitap ya. Ataturk'un insani yonleri denilen seylerin geneli yuksek olcude ego kokuyor. Yazan kisi anladigim kadariyla cok ileri bir yasta yazmis, epey tutarsizliklar var. Ama gundelik yasantisini gercekten guzel anlatmis. Bence okumakla bir sey kaybetmez kimse. Cok akici ve uc saatte bitiyor.