Kitaplardan başka bir yerde nefes alıp veremediğimiz zamanlar vardır, pencerelerin de bizi açamadığı. Gökle yer arasındaki mesafe o kadar daralmıştır ki çok geçmeden yaşadığımız dünyaya ait olmadığımız duygusu his olmaktan çıkıp yeryüzünün bütün koridorlarını çınlatan bir çığlığa dönüşür: “Ben buraya ait değilim!” Dünyanın görünmez parmaklıklarla çevrildiğini fark ettiğimiz, dudaklarımızın aczini kabul edip kelimelerinden vazgeçtiği anlar… İşte o büyük suskunlukta kütüphanemize doğru yürüyüşümüz, bir mabede yürüyüşümüze benzer şafak sökmeden. Ağırlık gitgide artmakta, yükümüzü hangi kitabın sırtına indireceğimize bir an önce karar vermemiz gerekmektedir. İsimlerini sırtlarına yazmaları boşuna değildir kitapların.
Raf Ömrü, A. Ali Ural’ın okuma serüveninden eşsiz bir kesit sunuyor. Dünya edebiyatından seçtiği kitaplarda Batı’nın kodlarını, insana ve tabiata bakışı üzerinden yorumlayarak birçok gizli alt metni açığa çıkarıyor. Zihni cesur okurlar için.
1959'da Samsun Ladik'te doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Ankara'da tamamladı. İlk şiiri Mavera Dergisi'nde çıktı (1982). Yükseköğreniminin ardından bir süre editörlük yaptıktan sonra Şûle Yayınları'nı kurdu. 1989'da Merdiven Sanat isimli aylık bir sanat dergisi çıkardı. 24 sayı çıkan bu derginin yanı sıra Kitaphaber isimli iki aylık bir kitap-kültür dergisi yayınladı. Yayın yönetmenliğini de yaptığı bu dergilerde şiir, öykü ve makalelerini yayınladı. Ural'ın yayınlayıp yönettiği dergiler arasında bir şiir ve poetika dergisi olan Merdivenşiir de bulunuyor (2005–2007). 2006-2012 yılları arasında Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul şube başkanlığını yapmış olan A. Ali Ural, bir dönem de Şehir Tiyatroları Repertuar Kurulu üyeliğinde bulundu. İstanbul Uluslararası Şiir Festivali Yürütme Kurulu üyesi olan Ural, “Ejderha ve Kelebek” adlı eseriyle, Türkiye Yazarlar Birliği'nin 2010 Deneme Ödülü'nü aldı. 2011 yılından itibaren FSMVÜ'de “Özgün Yazarlık” ve “Yazılı ve Sözlü Anlatım” dersleri veren A. Ali Ural, 2012 yılının Şubat ayında birinci sayısı çıkan ve edebiyat ağırlıklı bir sanat dergisi olan Karabatak' ın yayın yönetmenliğini yapıyor. Ural, “Gizli Buzlanma” adlı şiir kitabıyla 2013’te Türkiye Yazarlar Birliği’nin “Yılın Şiir Kitabı” ödülünü aldı.
“Bana bir kitap çiz! Kurdelesinden tırmanayım aya.” (61)
Ali Ural’ın yirmi Dünya Klasiği’ni okuyucuya yorumlarıyla sunduğu bir deneme kitabı. Kitabın başlığı Raf Ömrü zamanı geçmeyen kitapları betimliyor ya da bir kitabın ne kadar ömrü olabileceğini düşünmeye çağırıyor olabilir mi? Yazar hem kitapların yazıldığı zamanı, arka plandaki kültürü, hayat tarzını betimliyor hem eksilerini, artılarını alt metinleri irdeleyerek eleştiriyor. Okuyucunun genel kültürünü arttıracak bir eser. Deneme okumayı sevenler, özellikle Ural’ın yazdıklarını okumayı sevenler için akıcı, merak uyandıran bir kitap. Fikir olarak Alberto Manguel’in Okuma Günlüğü’nü hatırlattı.
Kitapları okumayanlar için birkaçının sonunun açıklandığı yerler var.
Genel olarak virgül ve soru işareti kullanımında bir sıkıntı var. Özellikle mi kullanılmıyor kullanılması beklenen belli yerlerde acaba, dedirtti.
“Ruha ait bir gizli odadan, bir saklı bahçeden söz ediyor Montaigne.” (11)
“Yazar sık sık “günde yaşamayı” terk ederek zamansız bir mekâna taşınıyor. … Ben Hesse’nin “zamansız bir mekân” ifadesinden biraz daha öteye gidip mekânı da aştığını düşünüyorum.” (13)
“Robinson Crusoe, “Aydınlanma’yla aklı bütün değerlerin önüne geçirmekle kalmayıp bütün çıkarların emrine veren Batı insanının prototipi …” (17)
Hay (Diri) Yakzan (Uyanık)
“Allah kâinatın gerçek hâkimidir. İnsana düşen kendini Allah’ın yerine koymak değil, O’nun ayetlerini tabiatta ve kendinde izleyerek bu mutlak varlığın insana yüklediği yüksek sorumluluğun farkına varmaktır. İnsanın bütün acılarının arkasında bu uyanış yoksunluğu ve yoksulluğunu arar Hay.” (22)
Tevfîk - akılla vahyin uyumu, Allah’ın kulunu rızasına uygun işler yapmaya muvaffak kılması
“Fakat Marlow bu manzaraya gözlerini kapayamıyor, “Kurtz’un yaratılışında bütün Avrupa’nın payı vardı,” itirafıyla ruhundaki sisi dağıtmaya çalışıyordu.” (27)
“Nitekim on dokuzuncu yüzyılda İngiltere ve sömürgelerinde yöneticileri elli beşine varır varmaz emekli etmek genel bir uygulama haline gelmişti.” (28)
“Böylece beyaz adam “lâyüs’el/sorgulanamaz” bir konuma yükseliyor ve yalnız bedenlerine değil ruhlarına da hükmediyordu kurbanlarının.” (29)
“”Dünya çapında bir deha” için söylenilen yalan olsa olsa “beyaz” bir yalandı.” (35)
Meursault - “Kafka’nın ‘Dava’sındaki Joseph K.’nın kılık değiştirerek yeniden gelişi edebiyat dünyasına.” (39)
“Elde ettiği güçle insanlığın üzerine çıkan biri, insanlığa özgü zayıflıkların da üzerinde olmalıydı ki gücü haksızlığın anahtarı olmasın.” (46)
“”Hayır, kişisel olan hiçbir şey, bedenimin çıkarlarıyla ilgili hiçbir şey ruhuma gerçekten sahip olamaz,” diyordu Rousseau.” (46)
“”Ne zaman bir yazı yazılsa, eski bir yazı tekrarlanıyor demektir; ne zaman yeni bir yazı okunsa, eski bir yazı tekrar okunuyor demektir,” … “Ne zaman yeni bir savaş çıksa, eski bir cephe yeniden açılıyor demektir; ne zaman taze kan dökülüyor olsa, kadim bir medeniyetle hesap görülüyor demektir.”” (52) - Borges
“… Bir resim ancak zihinde soluk alır.” (60)
“Bütün mesele, tek bir renkten değil, yüzlerce ton farklılığından oluştuğunuzu kabul etmek.” (70)
4 Ekim 1883 - Şark Ekspresi ilk sefer
“Akıbetine koşmaktan başka bir şey değildi yolculuğu.” (91)
“Fakat kıyas tehlikelidir bir tarafıyla. Parlattığı gibi karartabilir hakikati. Elma üzümün rakibi değil.” (95)
“Başlangıçta dümdüz bir alın gibi hiçbir şey ifade etmeyen elbiseler, atılacağı güne kadar vücudun her hareketini saniyesi saniyesine kaydeden korkunç bir hafızadır…” (97) Necip Fazıl Kısakürek, “Eski Elbiselerin Hafızası”
“O paltoyla beraber ruhunun da yenileneceğini düşünüyordu belki.” (97)
“”Bu paltoyu kim bilir kimler, gözleriyle kaç kere giydi! Kaç kalp bunu giymenin özentisiyle çarptı.”” (100)
“Bahaeddin Özkişi, “Sevmeden bakan insanın gördüğü karanlıktır,” der “Sokakta” romanında. Sıradanlık ise sevmeyi engellemektedir. Karanlıktan başka bir şey görmenin tek yoludur belki de her insanı özel bir varlık alanında tanımak.” (100-101)
astapada- Hindistan’da satranç tahtasına verilen isim, sekiz adım
“Kalabalık dibini görmediği her şeyi derin sanır.” (106) Nietzsche
“Zira gerçek düşmandan sınırsız bir cesaret akardı insanın içine. Bütün imkânların tükendiği an bir ışık parlardı tünelin ucunda.” (117)
“Fakat insanın kendini yargılamasının sonuçları her zaman daha ağır olmuştur. İnfazı başkaları yerine getirse de kararı veren kendisidir.” (119)
“Kafka kahramanlarının hepsi gibi K. da kendini büyük ve acımasız bir sistemin altında ezilmekten, yok olmaktan kurtarmaya çalışmaktadır.” (120)
“Yunus’un “kendisinden içeri ben”ine benzemiyordu bu “öteki.” Kanaatin terbiye ettiği bir kalpten başını alıp giden bir “öteki” çıkmazdı elbette. Olsa olsa yerinde kalıp varlığını inşa ve terbiye eden bir “ben” olurdu içeride.” (129)
“Ne kadar ötekin varsa o kadar zengin sayıldığın bir dünya bu. Bu kadar “öteki”n varken seni kim yargılayabilir. Bir ötekin tam yakayı ele verecekken, diğer ötekin kurtarabilir seni.” (129)
“Sonsuzluğun insan hayatından kovulmasından sonra buharlaşan ömürden ne kaldıysa insana.” (130)
“Dünya savaşlarından daha büyük kayıplar veriliyor kimlik arayışlarında. Kendini değerli görebilmek için kendinden başka her şeyi değersiz kılmaya çalışan insan, hak ettiğini düşündüğü madalyayı kendi elleriyle takmaya çalışıyor göğsüne.” (130)
“… kuş eser boyunca sık sık karşımıza çıkıyor ve kendi kabuklarını kırıp doğmaya hazırlanan insanlığın sembolüne dönüşüyor.” (135)
“Demian ismi, Sokrat’ın “Daimonion” kavramını çağrıştırır. Sokrat bu kelimeyi insanın içindeki yol gösterici ses için kullanmıştır. Kromer “Gölge”dir. Her insanın şeytanı vardır gölgesi gibi onu izleyen. Demian ise “Lider” ve “Öz”ün arketipidir.” (135)
“Geldiği nokta insanın rehberinin kendi içinde olduğudur.” (136)
“Acaba Hesse farkında olmaksızın fıtrattan mı söz ediyordu!” (137)
“Beklemek için nedeni olsun yeter ki insanın, ölene kadar bekler.” (140)
“Düşmanın değil düşmansızlığın tükettiği adamlardır onlar.” (142)
“… sorunlarını çözemeyen bir toplumun umutlarını bir düşmanın varlığına ve saldırma ihtimaline bağladıklarını…” (142)
“İnsanın insanı küçümsemesiyle çıktı yangın ve kül etti her şeyi.” (144)
“Çünkü Dostoyevski’dir elebaşısı aşağılanmış ruhların. Kâhini ve elebaşısı.” (145)
“Başarıya ulaşmak için her yol denenebilir.” - Cizvit atasözü
“Zira çatışmaların en büyüğüdür içteki çatışma. Parçalarını birbirine düşman eder insanın. Kendini ağırlaması yüz misafiri ağırlamasından daha zordur, kendine yazdığı mektubu anlaması imkânsız.” (148)
“”Baba” ve “Ana” atayı imliyor, aidiyet meselesini çözemeyen bir milletin sürükleneceği akıbeti işaret ediyordu. Annelerimiz ve babalarımız dilimiz ve geçmişimizdi çünkü. Ne diyordu Azeri Şair Bahtiyar Vahapzade: “Yok men hiçem, Men yalanam, Kitap kitap sözlerimin Müellifi benim anam.”” (155)
Robinson musun Hay Bin Yakzan mı? İçine Işık Sızdırmayan Bir Karanlıktı “Beyaz Adam” (Karanlığın Yüreği) İki Yabancı Diyojen’in Çatlak Feneriyle Yürüyüşler (Yalnız Gezerin Düşleri) Alçaklığın Evrensel Arketipi Lazarus (Alçaklığın Evrensel Tarihi) Machiavelli’nin “Prens”inden Exupery’nin “Küçük Prens”ine Açlık Bu Kafanın Bir Dili Vardı İçinde (Hamlet) İvan İlyiç Ölmüş Şark Ekspresi’nin Katilleri Çok Açılmak Yüzünden (İhtiyar Balıkçı) Palto Var Palto Var Atlar L Gider Kitaplar Her Yöne (Satranç) La Mancha’lı Don Quijote’ye Mektup Dava: Karanlık Bir Tünel “Kaçan Ayna”dan Yansıyanlar Demian’ı Unutma Bastiani Kalesi’nde Bir Gece (Tatar Çölü) Reddedilen Ben: Öteki Anne Yoklaması Vatan Yoklaması (Gün Olur Asra Bedel)
Belli başlı adından söz ettirmiş kitaplarla alakalı yazılardan oluşuyor bu eser. Yazarın kitabın başında ya da sonunda neden böyle bir eser kaleme aldığını belirten, düşüncelerini, duygularını yansıtan bir yazı koyulmamış olması benim için bir eksikti. Ona rağmen zaten okuduğum kitaplar hakkında farklı bir gözden çok haklı yorumlar okumayı sevdim. Ali Ural dilini seviyorsanız şans verilebilir.