Bu nedenle yazan çizen insanları da anlamam. Düşüncelerini, anılarını, hikâyelerini arsız bir iştahla yayımlatanları. Herkes onların akıllarından geçenleri okusun, izlesin, etkilensin saplantılarına bir mânâ veremem. Sapık gibi insanların ruhuna dokunma çabalarından tiksinirim. Hele tartışmayı seven insan. Aman aman. Gözlerdeki o parlama. O tükürüklü telaş. Tartışmayı çok sevenle tartışmayı hiç sevmem. Bir an önce savunduğu fikir galip gelsin de görüş alanımdan çıkıp gitsin isterim. Onu dinleyeceğime, kafamı dinlerim.
Manyakça sırıtanlar, meraktan delirenler, kıymetli yalnızlıkları arayanlar, hayallerinden çok uzağa düşenler… MP3 arşivi ile Spotify arasında sıkışan şaşkın müzikseverler. Beton ve metal istilasından kaçıp mezarlıklarda nefes alan endişeli kentliler. Gecenin köründe asansöre binen eli cımbızlı adamlar. Yaşadığımız dünya yeterince ürkütücü değilmiş gibi yeni nesil korku konseptli kaçış evlerine gidenler. AVM görünümlü şehir yaratıkları balmumu heykeller, ölü kediler, tatsız perşembeler paranoya panayırları uykuları kaçıran kâbuslar…
Hakan Bıçakcı, kendine özgü yalın üslubuyla, modern zamanları ve faillerinin dehşetli monotonluklarını anlatıyor.
Normal Nefes Almaya Devam Edin, gittikçe karmaşıklaşan öykülerin kitabı. Çarpıp kaçan, derin tesirli, paranoyakça gerçekçi.
Hakan Bıçakcı was born in Istanbul in 1978. After completing his primary and secondary education in Istanbul, he went to university in Ankara in 1996. In 2001 he graduated in economics from Bilkent University and returned to Istanbul.
His first novel, Romantic Fear, 2002, his second novel, Dream Diary, 2003, his third novel, Spare Time, 2004, his first book of short stories, A Midsummer's Nightmare, 2005, and his fourth novel, The Apartment Shaft, 2008 were published by Oğlak Publishing House.
His fifth novel, Dark Room, was published in 2010 by İletişim Publishers. In 2011, the Apartment Shaft, Spare Time and Dream Diary were republished by İletişim Publishers. His book of new and old short stories, Me Against All of You, was published by İletişim in 2011.
The Apartment Shaft was translated into Albanian in 2009, into Arabic in 2010, and into Bulgarian and English in 2011.
His articles on literature, the cinema and popular culture have been published in various magazines and newspapers.
Books Published:
Me Against All of You / story / 2011 Dark Room / novel / 2010 The Apartment Shaft / novel / 2008 A Midsummer's Nightmare / story / 2005 Spare Time / novel / 2004 Dream Diary / novel / 2003 Romantic Fear / novel / 2002
Hakan Bıçakcı'yı övmek için okura tuzak kurulmuş, iyi kurgulanmış, tasarlanmış bir öykü kitabı. Abartmıyorum, abartmayacağım; NEFİS! Bir günde okudum çünkü okumalıydım! Beni yakaladı ve bitene kadar bırakmadı. Dilin duruluğu mu? Kurgunun sade ama eşsiz kumaşı ve dikiş yerleri mi? Karakterlerin gündelik görünümü ama büyülü gerçek halleri mi? Asıl abartı sanırım bu kitap için "Hakan Bıçakcı'nın en sevdiğim kitabı!" demek olur. Nitekim Hakan Bıçakcı yazmaya devan ediyor ve eminim çıtayı bir kez daha yükseltecek ve ben "En sevdiğim artık bu!" filan demek zorunda kalacağım. Resmen konuşturmuş gerilim, korku, fantastik, büyülü gerçeklik sanatını, yetisini.
Hakan Bıçakcı'nın garip işleyen kafasını seviyorum. Kitabın içindeki bir öykü yüzünden, artık ne zaman çorba içsem aklıma makas istemek gelecek. Bazı imgeleri çok kuvvetli ve onları unutulmaz sahnelerle okuyucunun aklına kazımayı başarıyor. Öykülerdeki tekinsiz, karanlık atmosfer ve kahramanların griplikleri içimizdeki karanlık tarafla bizi uzlaştırmak için güzel, tadında bir yol bence.
Yazar bu kitabı ile 2020 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülünü kazandı.
Hakan Bıçakçı, gözlem ve hayal gücüne dayanan öykülerinde en derin insanlık hallerine değinmiş. Özellikle ‘En Kötü Ihtimal’ başlıklı bölümündeki öyküler dikkat çekici.
Hepimiz yalnızız aslında. Kaç milyar insan olduğunun bir önemi kalmaksızın. Ben de yalnızım, Hakan Bıçakçı da ve kabul edin, siz de yalnızsınız en nihayetinde. . İşinizin boğuculuğundan, çevrenizdekilerin bazen bir sülük gibi derinize yapışmasından, içinde yaşadığınız dünyanın günden güne paslanmasından anlayabilirsiniz bunu. Karamsar mı geldi yazdıklarım? Aslında sandığımız kadar karanlık bir oda değil yalnızlık. İçinde bol ironi, bol kahkaha da var. Garip bir denge. Delilik ile nefessiz kalmak arasında. Ama siz yine de normal nefes almaya devam edin. Derin bir nefes alın.. Şimdi verin.. Artık daha iyi hissediyorsunuz. . Hakan Bıçakçı'nın okuduğum ikinci kitabı. Yine kendimi yazdıklarına fazlasıyla yakın hissettim, en absürt olanlarına bile. Bilirsiniz hayat bu, başımıza neler geleceği belli mi olur? Kalemini korkak alıştırmadan yazmış Bıçakçı, öykülerini 'Nöbet', 'kaçan uykular', 'kabusların yorumu', 'en kötü ihtimal', 'rutin kontrol', 'neşesiz günler' başlıkları altında teker teker fırlatmış okuyucuya. Tuttuklarınız, üzerine dikilmiş gibi oturuyor bedeninize. Kabuslar, çıplak hayatlar, komik gerçeklikler.. Hepsi bir paket halinde sunulmuşçasına. . Koray Ekremoğlu'nun çalışması olan kapak tasarımını ise çok beğendiğimi söylemeliyim-
Modern zamanın tabulaşmış, kabul edilegelmiş kaygılarının sebep olduğu anlamsızlık, yalnızlık, iç sıkıntısı gibi meselelerin etrafında dönen, ikişer-üçer sayfalık hikayelerden meydana geliyor kitap. Çağın delilikle akıl sağlığı arasına ittiği karakterlerin, kabusla gerçeğin iç içe geçtiği 'normal' hayatlarından kesitler okuyoruz. Bıçakçı, fazlasıyla olağan olanın korkunçluğunu ortaya sererek okuyucuyu rahatsız etmeye çalışıyor, çoğu zaman başarılı da oluyor. Ne var ki, çok sayıdaki öyküye rağmen okuyucuya nadiren farklı bir nefes aldıran bir tarza, kendilerini ısrarla tekrarlayan hikayelere rastlıyoruz. İlk bölümdeki öykülerin tamamında ve bütün hikayelerin çoğunluğunda anlatıcının gerek konuşma diliyle, gerek iç dünyasıyla aynı kişi olduğu izlenimini ediniyoruz. Bazen de okuyucu üzerindeki etkiyi artırmak adına 'korkutma, rahatsız etme' gibi kaygılara fazla kapılarak hikayelerini tahmin edilebilir ve karikatürize bir hale sokuyor Bıçakçı. Bu durum da geçirilmek istenen duyguyu tabiri caizse sündürüyor ve önemsizleştiriyor.
Sade, akıcı, sarsıcı bir üslubun yanında tam otantik olamamış tarzıyla yazar sanki kaçmaya çalıştığı o ürkütücü sıradanlığa yakalanıyor ve -kendi gibi söylemek gerekirse- yavan diyebilmek için fazla başarılı, olağanüstü diyebilmek için fazla zayıf bir kitaba imza atıyor.
Hakan Bıçakçı, modern zamanların steril ortamını, depresif havasını çok iyi yansıtan bir yazar. Yeri geldiğinde mizah gücünü de çok iyi kullanıyor. Bu son kitabındaki hikayeler de bu çizgide. Sade bir üslupla tekinsiz atmosfer yaratmada ve bu ortama okuyucuyu içine çekmede yine çok başarılı. Yalnız kitabın ilk yarısındaki hikayeler sanki daha etkileyiciydi, tempo biraz düşüyor ikinci yarıda.
Belki de asla o gözle bakmadığımız kişi, konu ve nesnelere yazılmış öyküleriyle yazar sizi gizemli bir ormanda gezintiye çıkarıyor.
Plaza insanının dramından, vasıfsı elemana, annelerden, ek iş arayan öğrencilerin durumuna birçok karakter ile tanışıp ya evet diyeceksiniz.
İstanbul özelinde tüm yurdumuzu saran avm çılgınlığı ve paylaşmadan duramama hadisesi, her okuduğunuz satırda güncel yaşadığımız karanlıkların ironik bir komedisini göreceksiniz.
Bir öykü bir öykü daha derken bi bakıyorsunuz kitap bitiveriyor.
Pek çok platformda yazarın bu son kitabı hakkında daha iyilerini yazdı yorumu olsa da bence şimdiye kadar yazdıklarıyla yarışır.
Hakan Bıçakçı ile bu kitabıyla olmasa da mutlaka tanışmanızı öneririm!
Hakan Bıçakcı bildiğimiz ve sevdiğimiz tarzını bu kitabında da sürdürüyor. Kısa, yer yer sürreal, beklenmedik sonlu, ufak detaylarla kendine bağlayan hikayeler. Hatta okuyucu büyük şeyler beklerken, sıradan şekilde bitip okuyucuya "ne bekliyordun ki?" diyen hikayeler de var. Hayatın kendisi gibi.
Hepimiz yalnızız aslında. Kaç milyar insan olduğunun bir önemi kalmaksızın. Ben de yalnızım, Hakan Bıçakçı da ve kabul edin, siz de yalnızsınız en nihayetinde. Öyküler normal bir hayatta başımıza gelebilecek şeylerin biraz da fantastik hali gibiydi. Her öykünün vermek istediği muazzam bir mesaj vardı. Tamamen farklı bir üslup, kısa cümleler, hayatın içinden ama farklı bir gözden bakılmışçasına işlenen olaylar...
İşinizin boğuculuğundan, çevrenizdekilerin bazen bir sülük gibi derinize yapışmasından, içinde yaşadığınız dünyanın günden güne paslanmasından anlayabilirsiniz bunu..Karamsar mı geldi yazdıklarım? Aslında sandığımız kadar karanlık bir oda değil yalnızlık. İçinde bol ironi, bol kahkaha da var. Garip bir denge. Delilik ile nefessiz kalmak arasında.
Türkiye'deki tekinsiz, tuhaf edebiyatın öncüsü bence Bıçakçı. Çizgisini hiç bozmadan ilerliyor. Bu iyi mi kötü mü tam bilemiyorum ama bu kitabı okuyucusuna istediğini veriyor bu kesin. Otel Paranoyayı okumadım çünkü resimli uzun öykü kitabı olduğu için daha sonra okumayı hedefliyorum. Kayıp Kelebek, Hülya Açılan ve Gizemin Küflü Kitaplığı adlı blogerlerden alıntılayarak oluşturduğum inceleme için onlara çok teşekkür ediyorum. Aklın yolu birdir. Okuyup okumamayı sizlere bırakıyorum çünkü kısmen kitabı beğendim.
Hakan Bıçakçı’dan okuduğum ilk kitap, bitirmemle birlikte kitaçıya koşup 3-4 kitabını daha aldım. Modern hayatın bazen iç karartıcı, bazen de insanın yüzüne acı bir gülümseme yerleştirecek kadar ironik hallerini müthiş bir şekilde anlatan hikayelerle dolu bir kitap bu. Okurken sık sık kendimi gülümserken buldum, arada bir de "Yahu bu adamın kafası nasıl çalışıyor, nereden gelmiş aklına bu fikirler, bu gariplikler?” diye düşündüm. Şimdi hemen yeni bir Hakan Bıçakçı kitabına başlıyorum, bu kafadan başka neler çıkmış meraktayım! :) Umarım diğer eserlerinden de aynı zevki alırım.
“Normal Nefes Almaya Devam Edin” hatırlatmasının sık sık ihtiyaç duyulacağı, içerisindeki kısa öykülerle duygudan duyguya kısa süreli geçişlerle her biri kısa bir filmmiş gibi gözümde canlandırarak okuduğum Hakan Bıçakçı’nın öykü kitabı. Öyküler arası geçişlerde bazı öykülerin duygularını bırakmakta zorlansamda çok keyifle okudum hepsini. “Bu dünyanın insanı irkilten yanı korkunçluğu değil, olağan görünüşüdür.” gibi Adorno’dan Tampınar’a uzanan isimlerin özenle seçilen alıntılarını okumakta bir o kadar keyifliydi. *neşesiz günler & en kötü ihtimal
Hakan Bıçakcı'nın gündelik hayata dair gerçeküstü değişik fikirlerinin 2-3 sayfalık öykülerini barındırıyor kitap. Başta yer alan, iş dünyası ile alakalı öyküler başarılı. Bir çok öyküsüne daha önce dergide rastlamış olmak biraz beni hayalkırıklığına uğrattı. Çünkü son dönemde dergide yazısı yayınlanan yazarların çoğu bunları derleyip kitap haline getiriyor. Diğer öyküler de bu şekilde mi bilemiyorum ancak üretken bir yazardan kolaya kaçmasını beklemezdim.
Yazarın okuduğum ilk kitabı. Otel Paranoya kurgu ve anlatımıyla en beğendiğim öyküsü oldu. Zaman zaman şehir hayatındaki bıkkınlık, boşvermişliği okuyucuya derinden hissettiren, zaman zaman tebessüm ettiren, bazen ikisini aynı öykü içinde harmanladığı kahramanlarıyla okuyucuyu keyiflendiren bir yazar Bıçakcı. Kitabın adı da başarılı bir seçim olmuş
Suni, mekanik, stres dolu hayatlarımızın içerisinde sürekli gördüğümüz ama görmeden geldiğimiz karakterlerin; yaşamlarına derin bir bakış.
Aslında gözümüzün önünde cereyan eden hiç de ehemmiyet vermediğimiz konular, heyecan yaratan kurgular ve beklenmedik sonlarla birleşmiş; öykü alanında “2020 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü“nü almaya hak kazanmış bu kitap ortaya çıkmış.
Son zamanlarda nasıl hissettiğim, genel hayatın anlamsızlığı, karışık düşüncelerim hepsinin bir araya geldiği bir kitap gerçekten. Benim gibi düşünen insanlar da varmış cümlesini bir çok hikayede kurdum.
faruk bey ile faruk efendi dışında hiçbir hikaye aklımda kalmadı açıkçası, ben böyle ‘değişik’ hikayeleri lisede yazmaya çalışıyordum o zamanlara götürdü beni