“İmroz’un kırında, patikasında, ormanında, sahilinde korkarak yaşamak, en az burayı terk etmek kadar acı veriyordu. Annem yolda giderken, Birinci Dünya Savaşı sırasında, İngiliz askerlerinin tecavüzünden bir Türk çobanın yardımıyla kurtulan kadının hikâyesini anlattı. ‘O zamanlar, düşman çok uzaklardan geliyordu, Rum, Türk denmezdi, hepimiz, aynı milletin, Müslüman, Hıristiyan çocuklarıydık, şimdi ne oldu anlamadım.’ dedi Annemle olan biteni çok az konuştuğumuz için onun üzüntüsünü paylaşmayı unutmuştuk.”
Rüyaların Öldüğü Ada, Kuzey Ege’nin şahsiyetli adasının, İmroz/ Gökçeada’nın aşağı yukarı yüz yıllık macerasını anlatıyor. Adanın yerlisi bir Rum ailesinin ferdi olan Madam Maria’nın hayatına ve kederine tanıklık ederek…
İmroz’dan Mısır’a, İstanbul’a, Atina’ya, Amerika’ya saçılan bir aile… Aşk hikâyeleri… “Adalı” olmanın, adada yaşamanın ruhu… Ormanın, üzümün, şarabın, balığın göz kamaştırıcı bereketi… Beri yandan fakirlik ve mahrumiyet… Her şeye rağmen “eğlencenin, dostluğun, İmrozlu olmanın tadının” çıkarıldığı eğlenceler… Adanın sadece adıyla değil nüfusuyla da “Türkleştirilmesi”… Devletler arası gerginliğin gölgesinde, Rumlar’ın büyüyen korkusu ve azalmaları, azalmaları… Yine de terk etmeyenler, edemeyenler…
Konca Altan, yıllarca dostluk edip ömrünün seyrini dinlediği Madam Maria’nın ağzından, hüzünlü bir tarih ve acı tatlı insan hikâyeleri anlatıyor.
30 Haziran 1973’te, Bolu’da doğdu. Mühendis babası devlet memuruydu, on iki yaşına kadar Türkiye’nin hemen her yerini görme, beş değişik şehirde yaşama fırsatı oldu. Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’ni, ardından 19 Mayıs Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. Ankara’da üretim mühendisi, organizasyon müdürü olarak çalıştı. Kariyerini İstanbul’da sürdürürken kısa bir tatil niyetiyle başlayan İmroz planı, Ada’ya sevdalanmakla son buldu. Halen eşiyle İmroz Adası’nda yaşıyor.
Bir roman olarak 4 yıldız vermeyi düşünmezdim. 2011 Ağustos’ta 3 günlüğüne gidip, denize girip, yiyip içip, keyifli vakit geçirdiğim bu hüzünlü adanın insanlarının başından geçenlerin bu şekilde bir tanıklıkla anlatılmış olması ise 5 yıldızı hak ediyor. Konakladığımız okuldan dönüştürülmüş pansiyonun bulunduğu harabe ve ıssız Dereköy’de (Shinudi) 40 yıl öncesine kadar ne kadar mutluymuş insanlar. İnsan ne kadar güzel, hayatı kuruyor; İnsan ne çirkin, rüyaları öldürüyor. Ne kadar da kolay Gökçeada diyoruz zorlanmadan... İmroz’a tekrar gitmenin vaktidir..!
Not: yeniden basıma Rumca isimleri içeren bir harita koymak güzel olabilir
İnternetten alışveriş yaparken “Şimdi kim kaldı İmroz’da” kitabını sepete ekleyince bunu da beğenebilirsiniz bölümünde gördüm “Rüyaların Öldüğü Ada”yı ve merak edip sepete eklemiştim. Diğerini okuyunca ara vermeden bunu da okumak istedim. Elimdeki ikinci ve son Gökçeada kitabını da böylece bitirdim. İyi ki bu kitabı daha sonra okumuşum, yaşananları daha iyi anlamamı sağladı, ama okumamış olsaydım da olur muydu, bittabi olurdu. Bu kitap Konca hanımın aşık olup yerleştiği Gökçeada’daki komşusu Maria hanımın ağzından anlatıyor Cumhuriyet sonrası Gökçeada’yı. Yine diğer kitaba yazdıklarıma ek olarak umudu, umutsuzluğu, adada yaşamı, göçmeyi ve gidememeyi anlatan bir aşk hikayesi okumak isterseniz bu kitaba bakabilirsiniz. İyi ki yolumuz kesişmiş.