İnci gibi kaynağımdan ırağım güneş gibi doğduğum yerden uzağım
Dukaginzade Taşlıcalı Yahya Bey, Kanuni Sultan Süleyman devrinde yaşamış ve hem asker hem de şair olması nedeniyle *sahib-i seyf ü kalem*, yani *kılıç ve kalem sahibi* olarak anılmış nadir şairlerimizdendir. Taşlıcalı’nın en ünlü eseri Yusuf ile Züleyha ise Şeyh Gâlib’in Hüsn ü Aşk’ı, Fuzulî’nin Leyla ve Mecnun’u ile birlikte anılabilecek kadar güçlü bir mesnevi kabul edilir. Yusuf ile Züleyha’nın bu baskısı, ünlü mesneviyi bir roman gibi okuma fırsatı veriyor herkese. Nazımdan nesre ve günümüz Türkçesine aktarılan beyitler sayesinde, geçmişten, bütün tazeliğiyle gelen bir eser, bugünün okuruyla yeniden buluşuyor.
Hz. Yusuf kıssası bir hikaye olarak ne kadar güzel ve dokunaklı olsa da, fikrimce burada yapılmaya çalışıldığı gibi tasavvufi bir alegori çerçevesinde sunulmaya uygun bir hikaye değil. Üzerinde düşünüldükçe kafa karıştıran, Züleyha'nın Yusuf'a aşkının ne gibi boyutlarda değerlendirilerek ilahi aşk veya Hakk'a yönelim olgularını temsil ettiği konusunda insanı kafasında daireler çizerek düşündüren bir öykü.
Ek olarak, kelime oyunları ve güzel anlatımlara hiç yabancı olmasa da, Taşlıcalı Yahya Bey'in hikayeyle duygusal boyutta kurduğu bağ sorguya açık. Hikayenin en etkileyici kısımları -genel mesaja uymadığı için olsa gerek- hızlı hızlı geçilmiş, ancak -göreve bağlılık duygusundan olacak ki- manayı iyice bulanıklaştıran bazı kısımlar atlanmamış, tamamen anlatılmış. Çoğu okuyan Molla Cami'nin bu hikayeyi yorumunun daha başarılı bir tasavvufi uyarlama olduğunu söylüyor, umarım bir gün onu da okurum.
kitabın en kötü yanı, zaman içinde düz yazıya çevrilmiş olması, yoksa Türkçesi ve basımı çok güzel. Divan edebiyatındaki şiirsel havaya epey zarar vermiş, yer yer roman okuyormuşum gibi hissettim. Kapı Yayınları bu konuda başarılı, bu yayından okuduğum ikinci Divan Edebiyatı eseri oldu. Başka iki tanesi de okuma sırasında bekliyor.