1950 yılında doğdu. Gırgır, Fırt, Avni, Hıbır ve Joker dergilerinde çizerlik yaptı. Resimli Roman dergisinde resimli roman çizimi üzerine çalıştıktan sonra illüstrasyon çalışmalarına ara verse de İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası (İletişim Yayınları, 1995) kitabını resimli romana uygulamak için yeniden resimli roman üzerine çalışmalara başlamıştır.
Beş yıldızın yeterli olmadığı, her karesinin her sayfasının sanat eseri niteliği taşıdığı bir grafik-roman... İlban Ertem, Anar'ın Puslu Kıtalar Atlasını, bambaşka bir biçime getirmiş... Kanlı, canlı her an cildin içinden fırlayacakmışcasına yaşayan karakterler, özenle seçilmiş mekanlar, detaylar... Çizimlere bakmaya, kitabı okumaya hele de bitirmeye hiç kıyamayacaksınız... Kütüphanenizin değerli kitaplarınıza ayırdığınız bölümde bir yer açın, ama ulaşılması size kolay olsun ki, tekrar tekrar alın bir gözatın, yeniden okuyun... Resimli Roman'ın büyük ustası İlban Ertem'in hayranlık uyandıran titizliğiyle, yıllarca emek vererek oluşturduğu bu şahaseri mutlaka okuyun...
kitabı çok beğendim icin değil Ihsan Oktay Anar ı böyle bir şeye ikna etmiş olmasına beş yıldız veriyorum. bir de gercekten cok büyük bir emek. çok ince bir çalışma fikirkere ellere sağlık.
Çizimler hikayenin atmosferini çok güzel yakalamış. İlban Ertem karışık olay örgüsünü en güzel ve yalın şekilde aktarmayı başarmış. Kitapta görece az yazı olması görsel dünyaya girmeyi çok kolaylaştırıyor. Başlarda konuşma balonlarının takibi konusunda biraz sıkıntı yaşadıysam da sonlara doğru alıştım. En beğendiğim şeylerden biri bölümlerin açılış ve kapanışlarındaki "uzak çekim" sinamatografik sahneler.
Puslu Kıtalar Atlası'nı yaklaşık 20 sene önce okumuştum. Hiçbir şey kalmamış aklımda. Yazarın külliyatını tekrar ele almak isterken bu grafik roman uyarlaması iyi bir başlangıç oldu.
Çizer İlban Ertem büyük emek vermiş ama beni hayal kırıklığına uğratan yönleri fazlaydı. Metnin yazılışı sebebiyle kimi yerlerde hikayeyi takip etmek zordu. Bazı kelimeler alt satıra geçerken kesme işareti kullanılmamış, cümlelerin birbirini takip edişi karışmış kimi yerde. Tüm bu nedenlerle okurken zorlandım.
Bazı sayfalar oldukça karanlık ve belirsiz çizilmişti. Tam olarak nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum ama renkler bulanık gibiydi. Tonlamaları beğenmedim. Çizimlere karikatür hissi hakimdi. Hikayeye daha klasik çizimler yakışırdı bence. Kitabı okurken klasik resimler, gravürler, minyatürler canlandı kafamda; o hissi aradım çizimlerde. Resim ve çizim sanatını betimlemeyi ya da yorumlamayı pek beceremiyorum umarım eleştirilerim anlaşılır.
Yazılı eserlerin grafik romana dönüştürülmesi işine yerli edebiyatımızda pek rastlanmıyor. Keşke daha fazla örneğini görsek demek isterdim ama ekonomik durumumuz göz önüne alındığında mümkün görünmüyor.
Bu eserde emeği geçen herkesi tebrik ederim. Tüm eleştirilerime rağmen okuduklarımın görsellerini takip etmek keyifliydi.
ilban ertem'in çizimleri şahane, kitabı da çok iyi resimlemiş. ancak konuşma balonlarındaki sıralamalar, konuşmaların yerleşimi ve yer yer yanlış yazımlar okuma zevkini azaltıyor. bazı sayfalarda kafam çok karıştığı için kareler arasında birkaç kere gidip geldim. daha özenli bir iş çıkarılabileceğini düşünüyorum. 2. baskıda düzelteceklerini umuyorum, tabii gönül isterdi ki bu ilk basımı alan bizler de mağdur olmayalım ama neyse. ilban ertem'in eline sağlık.
Neresinden başlasam bilemiyorum. İlk çıktığı sene İhsan Oktay'a olan sempatimden, İlban Hoca'ya antipatik yaklaşmış ve eseri hiç elime bile alıp bakmamıştım. Şu anda şu dakika saniyeler önce bitirdiğim esere bakıp, dilimizde böyle muhteşem bir sey yapıldı ve nasıl muhafaza etsem de beş nesil sonrama kalsa diye düşünmekteyim. Çizimlerin kalitesinden dolayı bazı sayfalarda dakikalarca kaldım. Anlatım dili hiç değiştirilmemiş. Gökyüzü tasvirleri, rüya tasvirleri, İstanbul'un harika çizimleri doyulacak gibi degil. Tek merak ettiğim şudur, İhsan Oktay Anar yazdıklarının bu halini görünce neler hissetmiştir?
Puslu Kıtalar Atlası'nı okuyup çok sevmiştim. Çok orijinal ve ayrıksı gelmişti. Okuduğum kitaplardan hiçbirine benzetememiştim. Âdeta buralı bir Yüzyıllık Yalnızlık gibiydi. Büyülü gerçekliğin Osmanlı hali...
İlban Ertem'in grafik romanı ise zaten klasik olan bir romanı alıp ondan başka bir klasik yaratmayı başarıyor. Bu çok zor bir şey. Zira muhteşem bir şeyin altında ezilmek çok kolay. Böyle olsaydı Ertem'le empati yapar "Zaten bu kadar iyi bir romanın altında kalması normal" diye düşünürdüm. Fakat böyle olmuyor. Şaşırtıcı bir biçimde bir klasikten başka bir klasik çıkartıyor İlban Ertem. Sanki kitap hep böyle bir grafik romanmış gibi geldi okurken. Yani geriye bakınca, romanın sadece roman hali artık eksik gibi geliyor.
Müthiş bir grafik roman. Ömrümün geri kalanında öveceğim bir iş.
Hangimiz düş ve hangimiz gerçek? Düşünüyorum, o halde ben varım. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun, kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum. Bu adam düşünüyor olmasından var olduğu sonucunu çıkarıyor. Ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu biliyorum. çünkü, o benim düşüm. Var olduğunu böylece haklı olarak ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum. Öyleyse, gerçek olan biri.
Bir hikaye ancak bu kadar mükemmel bir şekilde işlenebilir, hikaye içinde hikaye bu kitap yabancı dilde yazılmış olsaydı Yüzüklerin Efendisi tadında filmi çekilirdi.
İnsanüstü yazılmış bir kurgu. Karakterlerin ayrı ayrı hikayeler gibi anlatılıp sonra ana hikayeye dahil olması ayrı zamanlar, ayrı boyutlarda düşünme ve bu halkayı bir düşte bir araya getirmek gerçekten inanilmaz. Yaratılmamış olanı arama felsefesi ile birlikte yapilmış bir çok konu insanı içine çekiyor. Masal gibi ama değil, gerçek gibi ama değil. 17. Yüzyılda hiç bilmediğimiz bir istanbulda o karakterlerle birlikte yaşamak çok etkiliyici idi.
off off bu neydi be! ilban ertem (hele sen ilban amcacığım nasıl bir sabır ve yetenekle bu müthiş hikayeyi çizime döktün anlayamıyorum) ve ihsan oktay anar, eli öpülecek iki büyük adamsınız vallahi. baaayılddıım.
İlban Ertem'in çok fazla emek verdiği kitabın her sayfasından anlaşılıyor. Eserini ince ince işlemiş ki bu da kendi yaptığı sanatın değerini İhsan Oktay Anar'ın inanılmaz eseriyle birlikte yüceltmiş. Ülkemizde gelişmemiş, yer altında ilerleyen bir türü cesur şekilde sırtlamış. Çizimlerine ve hikayeyi çizgi romanlaştırırken kesip biçmemesine hayran kaldım.
Ufak bir sorun çizgi romanın balonlandırılmasında olmuş bence. Bunu da kesinlikle yazara ve çizere değil çizgi roman kültürünün ülkemizde hiç gelişmemiş olmasına bağlıyorum. Bazen hangi kareden sonra hangisinin geleceği, bir cümlenin nerede başlayıp nerede bittiği anlaşılmıyor. bu tarzın ülkemizde daha güncel ve desteklenen ve üzerine çalışılan bir hale gelmesi dileklerimle kitabı büyük heyecan içinde okudum.
İhsan Oktay Anar'ın Yedinci Günü'nü okumuştum bir zamanlar ve çok sevmiştim. Müthiş bir hayal dünyası var. O zamandan beri de gözüm Puslu Kıtalar Atlası'ndaydı. Sonra baktım çizgi romanı varmış. E kim tutar beni. 2 gün önce başladım. Çok keyifli, yer yer komik bir seyirdi. Bu çizgi romanın tamamlanması 5 yıl sürmüş. Verilen emeği sonuna kadar hakettiğini söyleyebilirim. Yalnız okuma niyetiniz varsa, yazarın değişik biri olduğunu bilmenizde fayda var. Her kesime hitap ettiğini düşünmüyorum. Bire bir çizgi romana uyarlanmış kitap ama belki bir gün romanın aslını da okurum.
*Efsaneleşmiş bir romanın çizgi roman efsanesi yaratılmış İlban Ertem tarafından; olağanüstü *
Bilgi, bilmeyenlere tehlikeli gelir. Bilgi sahip olduğu tehlikeyle ölçülür.
Bilginlerinize hata yaptıklarında ceza vermezseniz, işe yaramaz hale gelirler. Tehlike doğru düşünmeye mecbur kılar insanı.
Sabahlara kadar kimbilir kaç kitap sayfasında tur atıp, nerelere gitmiş neler öğrenmiştir. Yerinden hiç kıpırdamadan, hatta pencereyi bile açmadan dünyayı, tarihi ve dahi fikirlerin en sapa köşe bucağını öğrenir bu adam.
Gün yüzü görmeden dünyanın atlasını yapacakmış; boş koy atlası, dışarı çıkıp, iki kuş dinle, çayır seyret, çiçek kokla be adam. Olduğun yerden hangi dünyayı göreceksin de atlasını yapacaksın?
Macera ibadet gibidir. Asıl, adına dünya dediğimiz kitabı iyi oku. Dünyanın şahidi olmak en büyük ibadettir.
İhsan Oktay Anar'ın tahayyül ettiği dünya harikulade. Karakterlerin hikayelerinin birbirine bağlanış yolu, tüm diyaloglar, içinde barındırdığı mantık, tarih ve düşün dünyasına ait tüm olgular keyifle ve hayretle okutuyor kendini. Ayrıca İlban Ertem'in tamamlanması 5 yıl süren mükemmel çizimleri gerçekten çok ama çok güzel. Müzelik bir "resimli roman".
The graphic adaptation of this historic fantasy is pretty awesome. Ilban Ertem's art brings the story to life in a dynamic and atmospheric way that captures both the historic details and the fantastical aspect of the story effectively. My only complaint would be that some scenes are rather dark, which may be historically accurate, but some panels are so dark that it's hard to sometimes appreciate all the details. The story is a great blend of history and fantasy (with some magic realism, as well). The main story follows a father and son who inevitably get involved in the plans of a powerful and sinister man.
Recommended for those who like tunnels, bird nests, deep sleep, and lightning.
İhsan Oktay Anar'in "Puslu Kıtalar Atlası" eserinden resimli romana uyarlayarak yazıp çizen İlban Ertem'in hem yazını hem de çizimi çok etkileyici. Daha gecen yil okuduğum romanın 300 sayfalık bu çizgi roman versiyonunu 2 günde ve sanki daha önce hic okumamışım gibi bitirdim. Umarım bir gün bu efsane eser, cok kaliteli bir TV dizisine dönüştürülür (film olmak icin çok grift bir yapısı var, ana hikaye içinde onlarca alt hikaye soz konusu)... Okumayanlar okusun, pişman olmaz.
güzel bir kitabın filmini izlemenin bir alt türevi gibi. kitapla paralel okuyunca çizgi olmasından dolayı kaynaklanan boşlukları zihninizde doldurabiliyorsunuz. sınırsız hayal gücünüzü sadece görme duyusuna, iki boyuta indirgemek bence manasız. muazzam emeğe saygı duydum ama çizgiler bana hitap etmedi açıkçası.
Romanı ile bir gün arayla peşpeşe okumak çok güzeldi. Eğer henüz okumadı iseniz önce romanını okumanızı ve peşine de ara vermeden bu muhteşem çizgi romanını okumanızı tavsiye ediyorum.
Ne yorum yazılsa boş. Tekrar tekrar okunmalı. Uzun İhsan Efendi’nin yazdıkları bu dereceyse acaba kendi neler düşünüyor bilmek duymak konuşmak isterdim. Üçüncü okuyuşum yıllar sonra tekrar buluşuruz diye tahmin ediyorum
Bugüne kadar okuduğun kitaplar içinden sence hangisinin filmini ya da çizgi romanını yapmak imkansız olurdu diye sorsalar herhalde aklıma gelecek ilk kitap Puslu Kıtalar Atlası olurdu. Böyle muazzam bir hayal gücü ürünü hikayeyi ve tüm o enteresan karakterleri görselleştirmek neredeyse imkansız diye düşünürdüm. Ama İlban Ertem bunu gerçekleştirmiş hem de inanılmaz büyük bir başarı ile. Hikayeye sadık kalarak çizmiş bütün karakterleri ve yerleri. İlk kez güçlü bir çizimin hikaye anlatmada ne kadar etkili olabileceğini düşündüm . İhsan Oktay Anar'ın kitabını yıllar öce okumuştum. o yüzden hikaye belleğimde pusluydu. İlban Ertem'in çizgileriyle hepsi yeniden gözümde canlandı. Kitabın orjinalini okuyup hemen ardından çizgi romanını okusaydım belki durum biraz daha farklı olabilirdi. Kendi hayal gücümle İlban Ertem'i çizimi belli yerlerde çatışabilirdi. Uzunca ara verip okumak belki de en iyi seçenekti benim için. Hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkınca dayanamadım. Bu arada son kitap Tiamat'ı hala okumadım. Özlemişim İhsan Oktay Anar okumayı. Keşke her iki kitabı da dünyaya tanıtabilsek. Bence Türk edebiyatında çok önemli bir yeri var Puslu Kıtalar Atlası'nın.
İhsan Oktay Anar'ın okumayı en sevdiğim yaşayan Türk yazar olduğunu söylemiş miydim, özellikle Suskunlar ve Puslu Kıtalar Atlası'nın ayrı bir yeri var. Gerçekten ama gerçekten harika kitaplar, diliyle de kurgusuyla da (Amat'ın da kurgusu mükemmeldi aslında şimdi hatırladım, onu da çok seviyorum) hayran olduğum kitaplar. Bu nedenden ötürü bir süredir çizgi romanını okumak istiyordum fakat öğrenci bütçem buna izin vermiyordu -acıklı şeyler-. Nihayet yeni yakın sipariş ettim ve okumaya fırsatım oldu. Çizgi roman versiyonunun kitabın dilini kolaylaştıracağını ve böylece anlamanın kolaylaşacağını düşünüyordum fakat kitabın dili basitleştirilmemişti, olduğu gibi bırakılmıştı -ki böylesi çok daha iyi olmuş bana kalırsa-. Zaten bu durum anlamayı hiç zorlaştırmıyordu aksine olayların yalnızca görsel bir şekilde aktarılmış olması bile romanı daha iyi kavramamı sağladı, okurken yerine oturmamış taşlar yerine oturdu. Hem zaten eğer dili değiştirilmiş olsaydı bu çizgi roman Anar'ın kitabından uyarlama olmaktan çıkardı belki de. Bu arada özellikle son kısımda bir karakterin İhsan Oktay Anar'ın suretiyle çizilmiş olması çok hoşuma gitti, çok güzeldi. Hatta iki karakter sanırım, biri tam anlaşılmıyordu ama ikincisi kesin. Ayrıca kitabın -dolayısıyla çizgi romanın- hem tarihi gem fantastik hem de felsefik (böyle bir kelime var mı) olması çok güzel. Geçmiş zamanda, tarihin sarı sayfaları gibi mekanlarda, akıl almaz olaylarla, varlık felsefesinin anlatılışını okumak yeterince takdir edilesiydii, bunun çizgi roman olması daha da takdir edilesi.
İlban Ertem’in müthiş çizimleriyle beraber mükemmel bir çizgi roman olmuş.Kitap ise ayrı güzel, konusu olsun, karakterleri olsun gerçekten tam bir başyapıt.
Ben ilk başta tarihi bir kitap sanıyordum ancak sadece tarihi değil, fantastik bir tarihi roman.Konusu, karakterleri oldukça özgün.Roman olarak okusam belki sıkılırdım ama çizgi roman olarak okuyunca oldukça keyifli zaman geçirdim ve hoşuma gitti.Bir günde de bitiriverdim.Kitabı okumam için veren arkadaşıma teşekkürü bir borç bilirim.
İlban Ertem güzel çizmiş. Çok emek var. Romanın kendisini okumadım henüz. Bir ara okurum umarım. Ama resimli roman haliyle beni o kadar da etkilemedi. Hikaye mi yoksa Ertem'in anlatışı mı bilemiyorum; gerçi kitap hakkında yazdığı açıklamada hiç değişiklik yapmadığını söylüyor. O yüzden üzerinden biraz zaman geçsin ondan sonra romanın kendisine başlarım.