Ahmet Mithat Efendi Çingene adlı romanında genç bir beyzadenin güzel bir Çingene kızına aşkını anlatırken konuyu Tanzimat döneminin temel düşünsel eksenlerinden medeniyet ve medenileşme kavramları çerçevesinde ele alır. Eser Çingene sevgili dışında, Hintli bir öğretmen ve Ermeni bir ressamın da dahil olduğu, etnik açıdan heterojen bir çevre içinde kurgulanır. Genç ve zengin Istanbul beyefendisi ile güzel ve yoksul Çingene kızının toplumsal konumlarındaki zıtlık eğitimle, medenileşmek suretiyle aşılabilir mi tartışmaları sürerken o dönemde Çingeneler hakkındaki kimi yanlış önyargılar da yazar tarafından sorgulanır.
Ahmet Mithat was an Ottoman journalist, author, translator, and publisher during the Tanzimat period. In his works, he was known as Ahmet Mithat Efendi, in order to distinguish him from the contemporary politician Midhat Pasha. Ahmet Mithat Efendi adopted his name in homage to Ahmed Şefik Midhat Pasha, with whom he had been associated professionally, serving as an official and newspaper editor in Midhat Pasha's Vilayet of the Danube.
He was a prolific writer, with more than 250 of his works having survived to the present day. In 1878, he began publishing a newspaper entitled Tercüman-ı Hakikat (Interpreter of Truth). Prior to this, he was a contributor to Basiret, a newspaper published between 1870 and 1879. His editorship and publication of Olga Lebedeva's translations of Russian literature into Turkish served as an introduction of Tolstoy, Lermontov, and Pushkin to Turkey's readership. Additionally, he was a patron and teacher to Fatma Aliye, one of the most renowned female Ottoman authors.
İş Bankası Türk Klasikleri serisinde okuduğum bir başka kitap. Yine günümüz Türkçesine yapılan çevirisi ve editörlüğü harika. Hatta eski baskıda yapılan yanlışı aynen koruyup dipnotla bu yanlışa dikkat çekildiği yer bile var. Her zamanki gibi büyük emek.
Şu ana dek bu seride okuduğum kitaplarda sırayla gitmiyor, ilgimi çekeni alıyordum. Her şey gayet güzel giderken ilk kez çok sevdiğim Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Efsuncu Baba eseriyle bir hayal kırıklığı yaşadım. İkinci darbe ise bu eserden, Çingene’den geldi.
Ahmet Mithat’ı bir takdir ediyor, bir eleştiriyorum. İlginç bir döngüdeyim. Kitap altı üstü 94 sayfa ve ben (daha önce kendisinden Dolaptan Temaşa’yı da okumuş olan ben) bir türlü ilerleyemiyordum. Peki neden?
En büyük nedeni: Ahmet Mithat Efendi’nin Mary Sue karakterleri beni öldürdü. Ustamıza saygım sonsuz, fakat özellikle başkarakteri Şems Hikmet’i bir övüyor, bir övüyor, sonra tekrar övüyor. Yaptığı en küçük şey için hemen ne kadar akıllı olduğu, nasıl da zekice plan kurduğu söyleniyor. Ahmet Mithat Efendi kendi karakterini adeta başka velilere kendi çocuğunu öven ebeveynler şeklinde sunuyor. Şems Hikmet karakterinin kendi ise bence ziyadesiyle züppe. Adamın işi gücü yok. Bu kitapta yazarın tanıdığımız karakteri Rakım Efendi de var. Arada onun yanına gidiyor, gazetede çalışıyor. Ama Şems Hikmet kırk yılın başı 1 saat gittiği bu ofiste bile öyle başarılı ki, mahlas kullanarak bir köşe yazısı yazıyor, sonra başka mahlasla kendi yazısına karşı çıkan başka bir yazı kaleme alıyor. Kendisinin yapamadığı hiçbir şey yok bu arada. Müzikte de çok iyi; çok da yakışıklı. Zeki demiş miydim? Demezsem yazar beni öldürebilir.
Bir de Şems Hikmet’in sürekli birilerine ne nasıl olunur nutku çekmesi ayrıca rahatsız edici. Tam bir hadsizlik örneği, ama yazar bunu onaylayan bir tavır içinde.
Şimdi yazarın hakkını teslim edeceğim yere gelelim.
Eserde 16 yaşında güzeller güzeli bir çingene kızının eğitilmesi konu ediliyor. Bu noktada yazar gerçekten de güzel teşhislerde bulunuyor ve çingenelerin de insan olduğuna güzel dikkat çekiyor. Özellikle halkın çirkin bakış açısına farklı karakterler üzerinden değindiği gibi, kızımızın her davranışının (olumlu da olumsuz da) hemen çingeneliğine bağlanmasının kız üzerinde yarattığı etkiye yer veriyor. Güzel, insani bir bakış açısı var. Eser bu açıdan toplumsal bir sorumluluk da yükleniyor.
Dahası, bu serinin en sevdiğim yani bu kitapta da mevcut. Hem dönemini çok iyi aktarıyor, hem de gelecekten baktığımızda hiçbir şekilde yol almadığımızı da gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, küçücük kitapta çok ağır ilerledim. Bu durum beni üzdü. Ne zaman ki toplumsal tespitler arttı, o zaman bu kitaba vereceğim 2 yıldız 3'e çıktı.
Çingene kızına aşık olan bir beyefendiyi anlatırken, Tanzimat döneminin modernleşme denemelerini ele alıyor. Yazarın Felatun Bey Ve Rakım Efendi kitabındaki Rakım Efendi karakteri de var burada. Ahmet Mithat Efendi'nin mizahi ve sivri dilli tarzını çok sevdim. Keyifli bir okumaydı çok beğendim. :)
Ahmet Mithat Efendi'nin kitaplarında okuyucu ile konuşması kitaplarının en sevdiğim özelliği. Tıpkı bir aile büyüğünden masal dinlemek gibi geliyor bana.
Kitap muazzam bir kitap. Türk romanının gelişimini fark edebilmek için göz atmakta fayda var. Küreselleşme, sınırların kalkması vb. gibi modern fikirlerin tohumlarının atıldığı bir döneme şahit oluyorsunuz. Müthiş akıcı bir üslup var. Sadelestirilmiş mi şüphesi bile uyandırıyor. Teknik kusurların net biçimde gözlenebildiği bir eser ki bu da asla kötü bir tat bırakmıyor kitapta. Hatta ayrı bir hava kattığı bile söylenebilir. Biri yazar ismini değiştirip post modern roman budur dese kimse şaşırmaz. Okuyun okutturun.
Zihin yormayan ama dimağda hoş bir intiba bırakan keyifli bir kitap Çingene. Bugün de bizden olmayanı asla kabul etmeyen kafamız düşünüldüğünde oldukça güzel işlenmiş konu.
Tam oturmayan bir iki husus var onlar da belki de Şems Hikmet'in gereksiz mükemmelleştirilmesi ve kitap sonunun sert bir şekilde bağlanması.
Grekçe'ye Tsingános ve Farsça'ya Çingene olarak geçen yerli sözümüz olan Çığan demeyiniz çünkü bir ulusun yaşayış tarzı ve gelenekleriyle dalga geçmek etik değildir. Bence onlara Roman demek daha doğrudur çünkü onlar kendilerine öyle ad vermişler. Ahmet Mithat Efendi'nin anlatım tarzını çok seviyorum çünkü açıklayıcı anlatımla kurgu anlatmak çok zevklidir ama aşırı detaylarla insanı boğmadığı sürece. Bu uzun öyküde maalesef insanı boğacak detaylar çoktur.
Herkesin bildiği gibi bir İstanbul Türk'ünün gözünde bir İngiliz ya da Fransız ama aslında her Frenk, yani Avrupalı, moderndi. Onlar daha asildi. Bir Rum, Ermeni ya da Arap ise muhteşem bir hizmetçi olabilirdi. Tıpkı bu kitabın ana karakteri Şems Hikmet'in hizmetçisi, bir Rum olan Nikoli gibi. Zaten Anadolu'da yaşayan Türkler cahildi ve küçümseniyordu. Ancak bir Roman?
Ahmet Mithat Efendi içerisinde yaşadığı dönemi olması gerektiği gibi analiz etmiş bir yazar. Türkler'in ve hatta tüm dünyanın Romanlar'a karşı ne kadar kötü bir tavır takındıklarını görmüş, bu insanlar üzerine araştırmalar yaparak kendi bilgi birikimini genişletmiş ve elde ettiği bilgileri de bizimle paylaşmaya karar vermiş. Haklarında pek çok bilgi kirliliği olsa da yazarımız onların Hindistan'dan geldiğini öne sürüyor. Kendi gelenekleri var. Her ne kadar bulundukları ortama ayak uydurmak için bir çaba gösterseler de o geleneklerini devam ettiriyorlar. Aslında kötü bir konumda yaşıyorlar. Müslüman olmadıkları için küçümseniyorlar. Yoksulluk içinde yaşadıkları için bir eğitim görme şansları bile yok. Yani cahil oldukları söyleniyor. Medeniyetin içerisine dâhil edilmiyorlar. Ayrıca medeni olmayan birinin insan da sayılamayacağı söylenerek tamamen saf dışı bırakılıyorlar.
Yukarıdan alıntılama yaptığım bilgiler doğrultusunda Romanlar'a karşı ön yargılı değilim çünkü küçüklükten beri onların renkli kişilikleri olan bir ulus olarak kabul ediyor. Eminim Romanlar, dindar görünümlü ve modern diye geçinen Kürt kafataşçılarından daha medenidirler. Kendilerine zararı olmayan ve onlara hak verenlere kafatasçılık gütmezler. İnsanları düşünceleriyle değil kalpleriyle sevmek bence en güzel insani davranıştır. Hayatımda tanıdığım çirkin karakterli insanlar (Dindar görünümlü Kürt kafatasçı eski müdür, müdür yardımcısının verdiği değerle kendini bir bok sanıp medeni (!) diye geçinen insan ve menfaatleri doğrultusunda arkadaş satan iki insancık) başta olmak üzere böyle düşünmeyenler bence sapkınlıklarıyla İbraniler'den daha aşağılık durumdadırlar.
Dizi uyarlaması köşesinde... Yeni bir dizi değil de Cennet Mahallesi dizisi bu öyküyle devam eder. Sultan ve Ferhat, Almanya'ya yerleşmiş. Ayşe ve Aliş aşkına yeni rakip gelecek. Şems Hikmet Bey, zengin iş adamın oğlu Hikmet Bey olarak karşımıza çıkacak. Ayşe'yi ilk görüşte beğenir ve Ayşe'yi Dürdane Hanım'ın yanına yerleştir. Ayşe'yi Belemir Temizsoy, Aliş'i Seyyit Karabulut, Hikmet'i Faruk Barman ve Râkım'ı Kaan Urgancıoğlu canlandırsa çok güzel olur. İncelemeyi yazarken Kaan Ata Önder'den alıntılamalar yaptığım için ona sonsuz teşekkürlerimi gönderiyorum. Kısmen beğendiğim uzun öyküyü okumanızı tavsiye ediyorum ki yanlışlarla doğan ön yargılardan arınmak için.
“Zayıfları ezmek insanlığımızın en parlak şiarlarındandır. Bir adamı ezmek lazım gelince dünya kahraman kesilir.” 🌸 #Çingene Tanzimat Edebiyatının önemli yazarlarından #AhmetMithatEfendi tarafından yazılan ve 1887 yılında #TercümanıHakikat gazetesinde yayınlanan eserdir. 🌸 Eser, eğitimli, yakışıklı ve toplumda saygın bir yeri olan bir İstanbul beyefendisinin Ziba adındaki bir Çingene kızına aşık olmasını konu alır. 🌸 Halk için roman anlayışını benimseyen yazar, kadının toplumdaki yeri ve ırkçılık gibi konuları hümanist bir yaklaşımla ele almıştır. 🌸 Eserde de gösterildiği gibi bireyler kendi tercihlerine göre değerlendirilmelidir. Seçim yapma hakkına sahip olmadıkları milletlerine veya ırklarına göre değil. Elbette kişinin yaşadığı coğrafya kişiyi şekillendirir, ona belli bir millet özelliği katar lakin bu değiştirilebilir veyahut bazı huylar hiç edinilmeyebilir. Önemli olan ön yargıların esiri olmamak ve her insana eşit şekilde yaklaşmak gerektiğidir. 🌸 İnsanlığın din, dil, ırk ve millet ayırmadığı, herkesin eşit şartlara ve haklara sahip olduğu bir yaşam dileğiyle, herkese iyi okumalar dilerim. 🌸 “Asalet öyle rütbeyle, servetle elde edilemez. Nice fakir, aşağı sınıftan insanlar görürsünüz ki hakikaten kibardırlar. Nice rütbeli veya zengin adamlar görürsünüz ki hakikaten alçaktırlar.”
Şems Hikmet adlı baş karakterimizin hikayesini okuyoruz. Bu karakterimiz çıktığı gezi sırasında bir çingene kızına vuruluyor ve onu eğitmek arzusuyla yanıp tutuşuyor. Ahmet Mithat Efendiden okuduğum üçüncü kitap ve aralarında en iyi bu eserin olduğunu söyleyebilirim. Türkiye İş Bankası çok güzel bir çalışma yapmış. Gerek kapağı gerek biz okurlara kitabı sunuş biçimleri çok başarılı. Türk Edebiyatı Klasikleri serilerindeki kitapları toplayıp hepsini okumaya çalışıyorum. Çingene kitabı kolay okunan bir kitap klasik olmasına rağmen. Akıcı bir dili var. Zaten yazarın kalemini seviyorum. Bu kitaptan çok farklı dersler, öğütler ve anlamlar çıkarabilirsiniz. Yazar çok hoş betimlemeler yapıp hoş atasözler kullanmış. Kitapta su ve ırmakla ilgili bir benzetme var, o kısmı çok sevdim. Yazarın diğer kitaplarını okumak isterim ve bu kitabını sizlere öneririm.
Ahmet Mithat Efendi'nin bu seriden okuduğum 5. kitabı. Diğer kitaplarda olduğu gibi okuyucuyla konuşma bu kitapta da devam ediyor. Nedense ben pek alışamadım bu anlatım tarzına. Bir diğer beğenmediğim husus ise karakterlerin mükemmelleştirilmesi. Ayrıca kitabın sonu da çok basit bir şekilde bitiyor. Gelelim beğendiğim kısımlara. Ahmet Mithat Efendi eserlerinde o dönemki toplumu çok güzel yansıtıyor. Medenileşme ve toplumsal konumlandırma konularında halkın düşüncelerini sade bir biçimde aktarmış. Bazı şeylerin günümüzde de değişmediğini görmek ilgi çekici oluyor.
Önsözde yazdığına göre Osmanlı toplumunda, bir olay örgüsü içinde çingenelerin durumunun çeşitli boyutlarıyla ilk kez ele alındığı bir kitapmış. Önsöz demişken, günümüz diline uyarlayan ömer aslan, tüm olayı birkaç sayfada özetleyerek kitabın tadını ve sürprizini kaçırmış. Ben okudum canım sıkıldı, siz okumayın. Önsöz neden kitabın özetinin anlatıldığı yermiş gibi algılanıyor anlamış değilim.
Kitapta neredeyse çingenelerin insan olup olmadığı sorgulanmış. Demek ki o zamanlarda toplumun onlara bakış açısı o şekildeymiş. Okurken çok şaşırdığım ifadeler vardı.
Genel olarak iyi bir okumaydı bana göre. Sonunu ağlayarak bitirdim. O kuyuya giderken gözyaşlarım da yastığımı ıslatmaya başlamıştı. Mutlu sonla bitmesini o kadar isterdim ki.
"Kesin karar sahibi bir adamın emel ve maksatlarını takip edişi bir suyun akmasına benzer. İncecik bir suyun yatağının önüne biraz çamur yığarsanız su geçici bir süre için zapt edilmiş olur. Lakin biriktikçe kuvvetini artırarak o çamuru sürüp götüreceği gibi kazıktan, taştan aletler yapsanız da söküp götüremeyecek olsa bile su yüksele yüksele elbette üzerinden aşar ve taşar. Bilakis o suyu kendi haline bıraksanız ihtimal ki seddin göremediği işi bir zaman sonra güneş görür, yani sucağızı kurutup akmasını engellemiş olurdum. Eğer daha akıllıysanız suyun önüne uygun bir yol açarak onu bir işe faydalı olacak surette akıtmış olurdunuz."
🎻Çingene, Ahmet Mithat Efendi'den okuduğum 4. kitap oldu. Reşat Nuri ve Hüseyin Rahmi ile Türk edebiyat klasiklerinin en sevdiğim yazarlarından birisi kendisi. Bu kitabı da oldukça iyiydi. Özellikle yazarın anlatımını çok seviyorum. Çingene; oldukça kısa, 100 sayfa bile olmayan bir roman. Başkarakterimiz Şems Hikmet'in gördüğü güzel bir Çingene kızına aşık olup onu eğitmek istemesiyle başlıyor. Açıkçası kitabın gidişatı benim beklediğimden farklı ilerledi. Son 10 sayfaya geldiğimde hala bir neticeye ulaşamayınca şaşırdım da ama gayet iyi bitti. Yazarın dönemin Çingene ırkçılığını iyi bir şekilde eleştirdiğini düşünüyorum. Bunun dışında kitap istense daha bile kısa tutulabilirdi çünkü oldukça olaysızdı ama yazar okuyucusu olan halkı bilgilendirme amacı taşıyor. Sıkılmadan okuduğum ve keyif aldığım bir kitap oldu kısacası. Yine de aşırı sevdim diyemem, Türk klasikleri içinde ilk önereceklerimden de olmaz belki ama bu tarz kitapları sevenlerin hoşlanacağına eminim...
~Alıntılar~
🎻"Bir hatayı daha büyük bir hatayla düzeltmeye kalkışmak o hatadan daha korkunç neticelere yol açar."
🎻Zayıfları ezmek insanlığımızın en parlak şiarlarındandır. Bir adamı ezmek lazım gelince dünya kahraman kesilir.
İş Bankası'nın yayımladığı Türk edebiyatı klasiklerinin sosyal ve tarihi yönlerini anlamak amacıyla okuma yolculuğumda bu sefer Ahmet Mithat Efendi'nin Çingene’sini okudum. Daha önce Ahmet Mithat Efendi'nin birkaç kitabını okumuş olsam da bu kitap aralarında en beğendiğimiydi. Konusu itibariyla - edebi yönü, karakter betimlemeleri ve detaylar hariç - ilgi çekici ve özgün bir eser olduğunu düşünüyorum. Daha önce böylesine millet ve ırk konularında tartışma ve fikirlerin işlendiği bir Tanzimat dönemi eseri okuma fırsatım olmamıştı.
Öncelikle doksan dört sayfalık bu eseri tek oturuşta okudum. Ancak başlarda oldukça sıkıcıydı, çünkü fazla gereksiz ayrıntı vardı ve Ahmet Mithat, üçüncü duvarı aşarak okuyucularla iletişim kurmaya çalışıyormuş gibi bir deneme yazısı tarzında ifadelerde bulunuyordu. Hikayenin sonu da diğer Tanzimat eserlerinde sıkça görülen dramatik klişelerle sonuçlanıyor.
Bunun dışında, kitabı günümüz Türkçesine uyarlayan Ömer Aslan'ın da önsözde belirttiği gibi, Ahmet Mithat Efendi'nin geleceğe dair öngörüleri oldukça ilgimi çekti. Ahmet Mithat bu hikayede gelecekte toplumların insanları soy ve ırk temelinde aşağılama ve ayrımcılık yapma eğiliminden uzaklaşacağını, medeniyetler ve kültürler arasında oluşacak küreselleşmeyi öngörmüştür.
"Dünyanın hali böyledir. İnsan bir şeyde iyilik görmeye çalışırsa mutlaka görülecek fenalıkları görmezlikten gelerek gözleri hep iyilikleri göreceği gibi, şayet bir şeyde fenalık bulmaya çalışacak olursa o şeydeki iyiliklerin hiç birisini göremez. Her ne görse hep fena olarak kabul eder" (s.60)
"Halbuki İstanbul'umuz malumdur ya! Medeni kurallar herkesin kendi evinde söz sahibi olup onun haricine karışmamasını gerektirdiği halde bizim medeniyet anlayışımız gereğince biz hepimiz mahalle kethüdasıl kesiliriz. Herkesin evine karışırız. Hatta bazılarımız kendi evine karıştığından fazla başkalarının evine karışmakla meşgul olur. O kadar ki başkalarının evlerinde bulup düzeltilmesine lüzum gördüğü kusurları kendi evinde de arayıp bularak düzeltmiş olsa evinin pek mükemmel bir ev olacağı belliyken, böyle faydalı bir şekilde meşgul olmayıp da beyhude yere uğraşanlarımız pek çoktur." (s.63)
Hakkinizda hiçbir fikri olmayan insanların arkanızdan konuşmasına izin vermeyin diyeceğim ama bu bir insana her şeyi unut demek gibi bir şey... o kadar imkansız yani... iyi ki vardın iyi ki pes etmedin Şems Hikmet Efendi...🌹 ve sen kelime anlamı "güzel"olan Ziba Hatun sen de iyi ki varsın iyi ki öğrenme isteğiyle kendini geliştirme isteğiyle yanıp tutuştun ve iyi ki Şems Hikmet Bey gibi bir lütufa değer verdin...🌹
Anlatımda müthiş bir acemilik seziliyor. Aktarılan düşünce o dönemdeki Osmanlı için belki çılgınca görülebilir ama günümüzde en ufak bir ilgi çekiciliği bulunmuyor. Anlatımın kulvarından hiçbir zaman ayrılmaması yazarın kendini belli kalıplara hapsettiği hissiyatı uyandırıyor. Öte yandan, dili sadeleştirildiğinden mi bilinmez kesinlikle yormuyor. Türk edebiyatının gelişimini net bir şekilde görebilmem için yararlı bir okuma olduğunu umuyorum.
Bernard Shaw'ın Pygmalion yapıtıyla büyük benzerlikler taşıyor ama etnik azınlıklar, aile/mahalle baskısı gibi konulara değinmesi ve gerçekçiliğiyle bu yapıtın önüne geçiyor diyebilirim. Ne var ki teknik bakımından vasat hatta vasatın altı olması nedeniyle tam puanlık bir yapıt olmaktan çok uzak. Yazarın da evlilik konusundaki ve ırkçılığa karşı ilerici görüşleri dönemine göre bakıldığında hayranlık uyandırıcı.
Kitap güzel başlıyor, İstanbul'a dair anlatımlar ve dönemin aktarımı hoş. Konusu günümüz için sıradan olsa da güzel işlenmişti. Sonu ise biraz yavan, hatta yarıda kalmış da aceleye gelmiş gibi hissettim. 3,0/5,0
Tanzimatın "yazı makinesinden" muhteşem bir eser. Yazarımız toplumda, insan ilişkilerinde yanlış gördüğü bazı davranış biçimlerini bu kitapta eleştirmiş. Eleştirilen konular arasında ırkçılık, önyargı, dedikodu ve s. Dönemini ve yazılış amacını göz önünde bulundurursak çok güzel bir kitap.
Bu romanı Peyami Safa yazmalıydı. Ahmet Mithat anlatımını eğlenceli bulduğum ama derinlemesine analizlerini zayıf bulduğum bir yazar. -Yani benim düşüncem ne ifade eder bu saatten sonra bilemiyorum tabi, Goodreads sormuş ben de yazdım.-