Yeniden dövüşebilmek için kaçıyorduk Devrimden söz edince ne gelir insanın aklına? Belki kayıplar, belki yenilgi ya da korku ama en çok da umut, daha güzel bir dünya hayali ve direniş. Ahmet Ümit’in her yaştan, her duygudan örülmüş devrimcileri, bir yandan kendi hikâyeleriyle hesaplaşırken bir yandan da Türkiye’nin yakın tarihine kendi ışığını tutuyor.
Bizim yüreklerimizde sınır yoktu Polisiye romanların usta yazarı Ahmet Ümit, bu kez öykünün yoğun, çarpıcı ve keskin dilini kullanarak bazen şiirsel, bazen sorgulayıcı, bazen de yürek burkan “devrim” hikâyeleriyle okurun karşısına çıkıyor. Çıplak Ayaklıydı Gece’de bir araya gelen dokuz öykü, herkesi hem kişisel hem de ortak geçmişiyle yüzleşmeye çağırıyor.
Ahmet Ümit was born in 1960 in the city of Gaziantep in southern Turkey. He moved to Istanbul in 1978 to attend university. In 1983 he both graduated from the Public Administration Faculty of Marmara University and wrote his very first story. An active member of the Turkish Communist Party from 1974 until 1989 Ümit took part in the underground movement for democracy while Turkey was under the rule of a military dictatorship between 1980-1990. In 1985-86 he illegally attended the Academy for Social Sciences in Moscow. Ümit worked in the advertising sector from 1989-1998 and is currently employed as cultural advisor at the Goethe Foundation in Istanbul. He has one daughter Gül. Since 1989 Ümit has published one volume of poetry three volumes of short stories a book of fairytales one novella and six novels. One of Turkey’s most renowned contemporary authors Ümit is especially well-known for his mastery of the mystery genre as reflected in many of his bestselling novels and short story volumes. Drawing upon the unique political and historical background of his home country Ümit delves into the psyches of his well-wrought characters as he weaves enthralling tales of murder and political intrigue.
Türkiye'ye kaybettirilen o meşum yılları sol cenahtan dinliyoruz. İnsanların gölgesinden korktuğu, fikirlerin çarpıştığı düşüncesiyle kardeşi kardeşe kırdırdıkları yıllar. İnsanın elinden üzülmekten başka ne gelir ki. Yazık ki ne yazık...
Muhtemelen daha fazla bir puanlamayı hak ediyor olabilir sadece ben bu tarz siyasi kitapları çok okuduğum ve Ahmet Ümit’in diğer kitaplarını da bildiğim için kitap bana yavan ve sıkıcı geldi. Yazarın sanırım ilk kitaplarından da biri zaten aslında böyle de değerlendirilmeli belki de yine de içimden daha fazla bir puan vermek geçmedi. Ahmet Ümit’i yeni tanıyacak olanlar ve biraz da siyasi öyküleme sevenler için ideal olabilir.
Ahmet Ümit'in okuduğum dördüncü kitabı.Diğer kitapları gibi bunu da çok sevdim. Son yılların en yetenekli yazarlarından biri bence. Cümle kuruluşları, karakter gelişimleri ve mekan tasvirleri harika. Bu dünyadan çıkıp, kitapta yaşadığımı hissediyorum.
Bu kitapta bana ters gelen tek şey, baştaki dört bölümün 12 Eylül Darbesi öncesinde yaşanmış olayları anlatmasına rağmen beşinci bölümün (ve o bölüm içinde sekiz alt bölümün) Aleviliğin özünü oluşturan dört kapı ve kırk makamı içeren bir öyküyü içermesi oldu. Ki bu öykünün de muhteşem olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.
Ahmet Ümit'in okuduğum kitapları arasında en sevdiğim İstanbul Hatırası olmasına rağmen , bence her kitabında insanı gerçekten farklı bir yolculuğa çıkarabiliyor.
Ahmet Ümit’in kitaplarını kronolojik sırayla okumaya çalışıyorum. Sis ve Gece genel olarak beğendiğim bir kitap olunca yazma serüveni başındaki kitapları okumaya karar verdim.
Çıplak Ayaklıydı Gece 1980 darbesi zamanı yaşanılanları bir solcu - devrimci bakış açısıyla anlatmış. Kitapta çok hoşuma giden öyküler de oldu, çok vasat bulduklarım da. Bu dönemde düşünen veya fikri olan insana yapılan muameleler akıl alır gibi değil. Yazar bu durumu insani bakış açısıyla çok güzel anlatmış. Benim en çok sevdiğim 2 öykü , aslında psikolojik olarak sindirilme, korkutulma ve özgürlükle alakalıydı. Sığınak ve Pezevenk adlı öyküleri çok beğendim. Özellikle sığınak öyküsü, saklanan bir adamın saklanışını ve insan içine çıkmasını çok güzel anlatıyor. Öykü sonlarına doğru gönlüm bir hoş oldu.
İçerik bakımından darbe dönemini o siyasi düşüncelerle yaşamadığım için bana çok fazla idealist geldi öyküler. Ancak diğer taraftan bir öyküde devrimcilik ve solculuk üzerine aslında çok güzel bir farkında olma, durumu kavrama olayı vardı. Halka rağmen halkçılık meselesini, işçiler için istenenin aslında işçiler tarafından istenmemesi durumu güzel aktarılmış. Yazarın en güzel açıklamalarından birisi yine bu kısımdaydı, aslında bu düşüncede iktidar olmak veya başka bir şey istemiyorlardı, muhalefet olma ve direnmenin onurunu yaşamak istiyorlardı.
Yazarlığa başlangıcın bazı sıkıntılarını içerse ve bazı öyküler çok vasat kalsa genel ortalaması çok iyi olan okunması gereken Ahmet Ümit kitabı. Tavsiye ederim. Puanım 7.8/10
Sanırım öykü kitabı olduğu için bu kadar düşük bir puan vermiş bulundum. Biraz siyasi içerik sevenler, öykü okumayı sevenler ve Ahmet Ümit’e yeni başlayanlar için önerilebilir. Ancak külliyata giriş yaparken durdurucu bir etkisi olabilir gibime geldi yani bu kitap sizi yazarı okumaya devam etmekten alıkoymasın. Yazarın kitaplarını bu kitabın etkisiyle değerlendirip geri çekilmek, müthiş külliyatından sizi mahrum bırakacaktır. Tüm kitaplarını okuma planım var ve şu an öncelik tanıdığım yazarlardan biri Ahmet Ümit. Bir sonraki kitapta görüşmek üzere, imza karakteri Başkomser Nevzat ile tanışmak için sabırsızlanıyorum! 🤓
Seksenli yıllarda yaşayan devrimci insanların hayatlarını konu edinen 9 kısa hikayeden oluşuyor. Süresinden öykü kitabı olduğunu tahmin etmiştim ama Umut Tabak hatırına dinledim. Yine harika bir iş çıkarmış Tabak.
Bu sefer öyküleri sevdiğimi itiraf edeyim zira tam benim istediğim türdeydi, yani insanların yaşamlarını anlatıyordu. En çok da "Pezevenk" isimli öyküsünü beğendim. Bununla birlikte böyle polisiye bir kitap beklentisi ile okunmaması gerekiyor çünkü standart Ahmet Ümit kitaplarından çok farklı. Devrimci insanların hayatlarına göz atmak isteyen, yaşamlarından bir kesit bile olsa görmek isteyen varsa tavsiye ediyorum.
Hikaye okumaktan pek zevk almam. Çocukluğumda babamın dev kütüphanesindeki O.Henry'ler, okumanın ilk adımlarını atan küçük bir çocukken neredeyse kana kana içilmiş ve çok keyif vermişti, o başka. Daha sonraki yıllarda da bu beğeni devam etti. Sonrasındaki Ronald Dahl aynı hazzı verdi sayılır. Ama hep hikaye hikayede kaldı benim için ve romanlarını sevdiğim yazarlardan hikaye okumayı sevemedim. İşte Ahmet Ümit de öyle.
Devrimciler hep muhalefette kalmalı, hep aykırı olmalı. İktidar, kirletiyor. İktidar bize göre bir şey değil. Biz dünyanın dönüşümünü, iktidara gelmeden gerçekleştirmeliydik… Yaşamda olmayacak şey yoktur… Emekle, bilgiyle, sevgiyle yaratılmış ne varsa, tümünde onların düşünce aydınlığı, alınteri, kanı vardır. Çırılçıplak bir gecede başını gökyüzüne çevirip de yeni yıldızlar görürsen bil ki onlar insanlar için kendilerini yakmış olan canlardır…
Devrim hikayeleri içeriyor. Komünizm ve sosyalizmin romantize edilmesini beğenmiyorum. Fanatikliğe dair hiçbir şey mantıklı gelmiyor. Ahmet Ümit'in romanlarını beğendiğim için şans vermek istedim. Öykülerde doğal olarak biraz kalmışlık havası var. En sevdiğim öyküsü Pezevenk oldu. Yazarın dili zaten akıcı ve sürükleyici ama kesinlikle okunması gereken kitaplarından birisi değil bence.
A. Ümitin uzun uzun kitaplarına alısınca onlardan biri sandım ama birbirinden farklı kısa hikayelerden olusuyor kitabı çerezlik pek tarzım değildi ama okunabilir
Ahmet Ümit'n kendi yaşam öyküsünden yola çıkarak yazdığını düşündüğüm hikayeleri keyifle okudum. Özellikle devrimci gençlerin darbe sonrası yaşadıkları iç hesaplaşmalara dair olanları çok beğendim.
Ahmet Ümit'in okumadığım birkaç kitabından biri olduğunu düşünüp aldım kitabı. İlk öyküden sonra yıllar önce okuduğumu hatırladım. İyi ki de tekrar okumuşum.
Özellkle ilk hikayede sol'un hüznünü, kaybetmeyi, hele bir de 1977'de kaybettiği arkadaşına yazdığı mektupta öyle güzel anlatmış ki yazar, okurken hüzünlenmemek elde değil. "Bizi güzel kılan yanımız, muhalif olmamız. Kaybeden taraf olmamız. Bana kalırsa devrimciler hep muhalefette kalmalı, hep aykırı olmalı. İktidar, bize göre bir şey değil. Biz dünyanın dönüşümünü, iktidara gelmeden gerçekleştirmeliydik. Bunu yaptık da, 20. Yüzyılın başında grev istediği için işçiler öldürülürken, düşünce özgürlüğünden bahseden aydınlar hapse atılırken o günün belgileri, bugün insanlığ��n vazgeçemediği evrensel değerler oldular. ... Yani biz yenilmedik, yani sen boşa ölmedin. Hoşça kal benim hep genç kalacak yiğit arkadaşım."
İzmir'den İstanbul'a uçarken bitirdim. Etkileyici sıcak ve iç burkan öyküler etkileyiciydi. Maalesef ki bu dönemlerin sonunu görmüş ama acısını her şekilde çekmiş birisi olarak içim bir kez daha burkuldu ki bu öykülerin daha acılarını yaşayanları biliyorum. Yazar gözlem ve anılarını iyi kurgulamış...