Furûğ Ferruhzâd (1935-1967) Aşkın bütün güzelliği ve yıkıcılığı var ve yaşanabilir olduğunu cesaretle, özgürce ortaya koyan Furûğ'un şiiri, İranlı genç bir kadının baskıcı ataerkil cendereden benliğini ve iradesini kurtarmak için verdiği "ölümüne" mücadelenin hikâyesidir. Farsçanın ünlü şairlerinden Ahmed Şamlu onu "rüzgarın akışını ve aşk'ı yani ölümün kardeşi'ni kabul etmiş" şair olarak selamladığı şiirinde, bu genç isyancıdan kalanı aramak isteyenlerin "dağın dergâhına, denizin ve otların eşiğine" gitmeleri gerektiğini belirtir. Çağdaşı Sohrâb Sepehrî'ye göreyse Furûğ, en âşıkane coşkuları hayatın aynasında "tefsir eden", sevginin "ağaç üslûbuyla" konuşan, "hiç"in sınırlarına kadar giderek "ışık havsalası"nın ardına çekilen, yokluğuyla "biz"i yalnız bırakmış büyük bir şairdir. Kadın yaşamını her düzeyde baskılayan sistemin ideolojik, kültürel ve siyasal kaynaklarına yönelik şiddetli bir direnci simgeleyen bu şiir sadece İranlı kadınları ve toplum kesimlerini etkilemekle kalmamış, içerdiği eşitlikçi ve özgürlükçü evrensel bildiri tüm dünyada geniş yankılar yaratmıştır.
Bağımsız ve özgür kadın ruhunun en isyankâr ve buruk temsilcilerinden Furuğ Ferruhzad, yanlış bir zaman ve yanlış bir coğrafyada can bulmasına rağmen sanata olan tutkusunu ve mücadelesini azim, hatta inatla sürdüren öncü ve çok değerli bir sanat insanı.
"sonunda bir gün usulca sordum kendime neyim ben, nerede başlangıcım? tepeden tırnağa yakıcı bir ışığıysam hayatın hangi sırlı gökyüzünden yansımaktayım?"
Farklı diyarlarda, kimilerinin gündelik ve basit alışkanlıkları sayılan sohbet edebilmek, şiir yazabilmek, kendini korkmadan ifade edebilmek, özgürce, çekinmeden dolaşabilmek, gönlünün dilediği gibi aşık olabilmek, sevmek, sevilmek gibi temel şeyler, bazı diyarlarda başkasının size fazla gördüğü, tanımadığı haklar olabiliyor. Yaşamak, eril tahakkümün dilediği şekilde mümkünken, ölüp usulünce gömülmek bile onların müsaadesine tâbi.
"soğuk ve rüzgâr çizgilerimi kesiyor acaba bu diyarda yok olmuş yüzüyle tanışmaktan korkmayan var mıdır hâlâ?"
İşte Furuğ, kısacık ömründe, eril odaklı sistemin tüm baskı ve engellemelerine rağmen, bu haksızlığa sesini çıkaran bir sembol, adı gibi bir ışık. Umudun ve aşkın izinden ayrılmayan Furuğ, dizeleriyle isyan ediyor, kadınlığının sesini şiirlerine döküyor.
"acaba zamanı gelmedi mi bu küçük pencerenin ardına kadar açıl açıl açılmasının ve gökyüzünün yağmasının ve bir adamın kendi cenazesinde gözyaşı dökerek namaz kılmasının?"
Furuğ Ferruhzad'ın şiirlerini bir araya getiren "Rüzgâr Bizi Götürecek", bu istisnai kadının isyanını ve arayışını, rüzgârın sırtına yükleyip düne, bugüne ve ilelebet çınlamak üzere geleceğe gönderebildiğinin somut nesnesi.
"kimse güneşle tanıştırmayacak beni kimse serçelerin şölenine götürmeyecek beni uçmayı anımsa kuş ölümlüdür."
Doğrudan ve dolaylı tüm engel ve baskıların karşısında, sadece kendisi olabilmek için duran birinin yüreğinin şarkısı saydığım "Rüzgâr Bizi Götürecek"i, yalnız olmadıklarını hissetmek isteyen tüm kadınlar başta olmak üzere tüm şiirseverlere öneririm.
Aslında Ferruhzad'ı çok severim. Toplu şiirlerini, üstelik de YKY'ndan okuyacağımı düşünerek heyecanla aldım kitabı. 1 ay elimde süründürdüm, bölük pörçük okumaya çalıştım. Zevkten çok zorunluluğa dönüştü:( Dönüp Onat kutlar- Celal hoşrovsahi çevirilerinden okudum, aynı lezzet, aynı mükemmellik. Maalesef bu YKY basımı, kötü çeviri ya da çevirmen hatası nedeni ile olmamış!
Tam da benim şimdiki yaşımda, 32 yaşındayken vefat eden Furuğ Ferruhzad'ın toplu şiirleri derlenmiş bu kitapta. Bu şiirlerde hep yaşanmak istenen, ancak yaşanamamış duyguların yoksunluğunu hissettim. Özgürlüğe duyulan bir hasret hissettim. Hüzünlü bir tınıları da vardı. Ancak en güzeli, beni en çok etkileyen kitaba da ismini veren bu iki dize oldu.
İnsan, ölümlü bir varlık. Önemli olan bu yaşamda bıraktığı iz, yani uçuş. Milyarlarcamız gelip geçti. Milyarlarca ses, milyarlarca hikaye, hüzün, anı, çığlık... Bizi farklı yapan neydi? Bu hayatta bıraktığımız iz.
beni bu dünya üzerinde bu kitap kadar üzen çok az şey var..
dar gecemde ne yazık rüzgar yapraklarla buluşuyor dar gecemde çöküşün ızdırabı yaşanıyor dinle! karanlığın esintisini duyuyor musun? ben bu mutluluğa yabancıyım ben umutsuzluğuma tutkunum
Yaşamına saygı duyduğum önemli bir şair Furuğ. Fakat şiirini değerlendirmek için ısrarla okumak istedim bu kitabı. Açıkçası döneminin kahramanlığından başka şiirinde büyük bir usta denilecek bir şey bulamadım ben. Yine de şiiriyle mücadelesini ayırmak gerektiğini düşünüyorum.
çevirmeninin bu yılın çeviri ödülünü aldığını gördüğümde epey şaşırmıştım. 5 aydır okuyorum zira bu kitaptaki şiirleri ve beni içine alamayışlarını da çevirisine yormuştum. furuğ dizeleri çokça tekrarlanan bir şair. bu dizeleri alıştığım halinin dışında, duygudan yoksun görüşüm böyle düşündürmüştü. yorumlara bakınca da genel kanının bu olduğunu gördüm. sanıyorum önceden başka biri tarafından daha çevrilmiş, o çeviri de okunup karşılaştırma yapılabilir. buna rağmen çokça beğendiğim şiirler ve dizeler de yok değildi. iki yıldızın müsebbibi de onlardır.
kendi varlığımın sesi olmaya yeltendim gel gör ki kadındım
furuğ çok sevdiğim bir kadın. sadece şiirleri değil onu sevme nedenim, aktivist, isyankar ve kendini bulmaya çalışan yanını karşısına ne çıkarsa çıksın törpülememesi ve her şeye, herkese rağmen furuğ olarak kalması ona hayranlığımın asıl sebebi. daha önce birkaç kez farklı kitaplarda şiir derlemelerini okumuş olsam da bu kitapta tüm şiirlerinin çevirisini bulabildiğim için çok mutluyum. önceden okuyup sevdiğim şiirlerin yanı sıra bu kitapla yeni şiirleri de keşfetme fırsatı buldum. örneğin, isyan kitabında bulunan kulluk ve tanrılık şiirlerine ba-yıl-dım! mevzubahis şiirleri günümüzde bile yayınlamak cesaret isteyecekken 1957'de iran gibi otoriter bir ülkede yayınlanmış bir kitaptan bahsediyoruz. bunun için furuğ'u göklere çıkarmamız gerekiyor.
sonunda bir gün usulca sordum kendime neyim ben, nerede başlangıcım? tepeden tırnağa yakıcı bir ışığıysam hayatın hangi sırlı gökyüzünden yansımaktayım?
çokça beğenerek, hayat bizi furuğ'dan çok erken ayırdığı için çokça da hayıflanarak okuduğum bir kitap oldu bu. okuduğum başka derlemelere göre, bence, zaman zaman çeviri konusunda biraz zayıf kalsa da oldukça keyif veren bir kitaptı.
Qadın olmaq çətindir, şərqdə qadın olmaq isə zülmətlə mübarizədir. Modern İran poeziyasının ən parlaq adlarından biri - Füruğ Fərruxzad da şeirləriylə qısa ömrünü zülmətdən işığa doğru yol almağa adayandır. Uğursuz, çox gənc yaşda edilən ailə həyatından sonra boşanmış və sərt ata tərbiyəsində böyümüş biri olaraq mental və dini dəyərləri ağır basan İranda qadın olmaq Füruğ üçün mübarizə idi. Maddi sıxıntılar içində bir tərəfdən şeirlər yazaraq, filmlər ərsəyə gətirərək yaşayırdı və rəsm çəkməyi də sevərdi Füruğ. Yazdıqları və reallıqları tənqid etdiyi üçün ölkəsində yaradıcılığına xor baxılsa da, Avropada üzərində işlədiyi filmlər üçün ən dəyərli mükafatları alırdı. Əlbəttə ki, olduğu mühitdə də yaratdıqlarına dəyər verənlər var idi, təəssüf ki, sonsuz boşluq kimi böyüyən qaranlıq cəmiyyət özünə qapanmasına, travmalarıyla üzləşməyinə səbəb olurdu. Çox gənc yaşda (32) vəfat etməsinə baxmayaraq şeirləri yazıldığı dövrü əks etdirilərək yazılıb və bu günlə səsləşməkdə davam edir, bu da Füruğun şeirlərini oxuyarkən dünən yazılmışcasına doğma hiss etdirir. Şeirləri ilk dəfə öz dilimizə çox erkən yaşda öldürülən dəyərli yazıçımız - Səməd Behrəngi tərəfindən tərcümə edib. Füruğ bir dəyərdir, çətinliklərin içindən işıq saçan sonsuz bir ümiddir. Yenidən oxunacaqlar siyahısına əlavə edilsin.. Sonda fikirlərimi Füruğun öz kəlimələri ilə yekunlaşdırırıram:
"Azadam. Mənə verməyə qorxduğunuz azadlıq və mənim sizdən gizli olaraq əldə etmək istədiyim, bu səbəbdən səhvlər etdiyim azadlıq. Halbuki bu azadlığı əldə etməyim üçün mənə yardımçı olmalı idiniz, doğru olan bu idi.."
Ya ben çok tutuldum.. Başta hiç alışamadım klasik şiir yapısına fakat bir yerden sonra öyle bir bağ kurdu ki yazdıkları. Sevişilen kadını, kadının nasıl sevileceğini şairlerden okumuştum ama bir kadın olarak “evet! Anlıyorum seni” diyen bir şiir bu şekilde bana var olmamıştı.
Füruğ, şiirlerini el'an hâzır ve nâzırmış gibi söylüyor. Şiirleriyle yaşam serüvenine eşlik ediyoruz. Bazı şiirlerindeki keskin ölüm kokusu ise genzimizi yakıyor.
1934 te doğan İranlı kadın şair 15 yaşında şiir yazmaya başladı. Özgürlukçü, erkek egemen topluma başkaldıran kişiliğiyle tanındı. Asker, baskıcı bir babadan kurtulmak için 16 yaşında evlenir. 2 yıl sonra oğlu Kamyar doğar. Bu mutsuz evliliği 4.yılında sonlandırır. Babası oğlunun velayetini alır ve onu annesine göstermez. Yazdığı aşk şiirleri nedeniyle eleştiriye uğrar. Yaşamı boyunca kadın kimliğini hiçe sayan ataerkil düzene karşı çıkar. Şiir dışında sinema ve tiyatroda oyunculuk, senaristlik, kameramanlık, yönetmenlik yapar. 1963 te Almanya'da ev karadır adlı cüzzamlılar belgeseli ile ödül alır. 32 yaşında bir trafik kazasında ölür. Oğlu Kamyar için yazdığı şiir'den;
Senin için söylüyorum bu şiiri Susuz bir yazın günbatımında Bir uğursuz başlangıcın yarı yolunda Bu sonsuz kederin köhne mezarında
Bırak benim yersiz yurtsuz gölgemi Ayrılsın senin gölgenden yolalsın uzaklara Gün gelir kavuşuruz birbirimize Kımse girmeden aramıza, tanrıdan başka
Düz yazıya yakın, uyaksız şiirlerin bütününden ziyade satırlardaki bütünlükleri dikkat çekiyor. Çoğu şiiri aşk üzerine olan şairin, oğlu için de yazdığı bir şiir var bu kitapta. Çeviri oldukça iyi şiirler ise sade ve anlam yüklü.
kitap ilerledikçe şiirlerinin evrildiğini, geliştiğini görmek çok hoşuma gitti. bunun dışında furuğ'un hayat hikayesi ve mücadelesi zaten oldukça önemli. son şiirlerini okurken erken vefat etmeseydi kim bilir bize neler bırakırdı diye düşünmeden edemedim.
Yalnızca önsözüyle bile, Furuğ Ferruhzad'ın nelerin yolunu açtığını ve o kırılganlığının nedenlerini, şiirinin önemini anlatan önsözüyle bile, öyle güzel ki. Derli toplu yayımlanması şahane oldu.
Baştaki aşk şiirleri kendini bu kadar tekrar etmeseydi daha çok sevebilirdim aslında. Kitabı okumadan önce Rüzgâr Bizi Götürecek şiirini çok severdim, kitabı bitirdikten sonra da favorim oldu.
"kitap, yalnızlık, şiir, sessizlik hayatımın zevki sarhoşluğudur ne çıkar cennetyolunu bulamadıysam kalbimde cennet bir sonsuzluktur"
Şiir kitabı okuyamam genelde çünkü şiir benim için keşfedilmesi gereken bir şey. Bir parça görüp o parçayı araştırarak şiire ve şaire ulaşırım. Ama hemen şairi tanımak istemem onun şiirleri ile kafamda şairi adlandırmaya başlarım. Ama Furuğ benim için öyle olmadı. Biri ile yakınlığı elinizde olmadan kurarsınız ya Furuğ öyle bir şaire işte. Şiiri çekmeye başlar seni ilk başta ama ben aşkı bilmiyorum diye başlayıp yavaş yavaş aşkı düşünmeye başlarsınız. Birini sevmek, sevebilmek insanlığa verilmiş bir mucize gibi geliyor bana. Birinin "seni seviyorum"demesi imkansız geliyor bu bencillik çağında çünkü her şeyin bir karşılığı olması aşkta bile o kadar ikiyüzlüce geliyor ki. Birini sadece sevmek istersin nedeni nasılı önemli olmamalı. Sanki duygularımı tercüme etmiş gibi hissettirdi her satırında. Aşkı tatmamış birinin aşkı tanımlaması kadar garip bir dünya.
en sevdiğim kitaplar arasına girdi daha ilk kısımları okurken. favorilerim arasına gireceğini anlamıştım. kadınların tam anlamıyla insan bile kabul edilmedikleri topraklarda bunlara boyun eğmeyen biri furuğ ferruhzad. şairliği dışında yaşamına da bakılması gerektiğini düşündüğüm bir isim oldu bu yönüyle. şiirlerini okurken duyguları, ne anlatmak istediğini açık açık söylemese de açık açık hissettirdi bana. belki de bu yüzden bu kadar dokundu ve beğendim. şiirlerinde anlattığı ve bahsettiği duyguları okumak çok güzeldi, kesinlikle favorilerim arasındadır.
More than this, yes more than this one can stay silent.
With a fixed gaze like that of the dead one can stare for long hours at the smoke rising from a cigarette at the shape of a cup at a faded flower on the rug at a fading slogan on the wall.
One can draw back the drapes with wrinkled fingers and watch rain falling heavy in the alley a child standing in a doorway holding colorful kites a rickety cart leaving the deserted square in a noisy rush
One can stand motionless by the drapes—blind, deaf.
One can cry out with a voice quite false, quite remote "I love..." in a man's domineering arms one can be a healthy, beautiful female
With a body like a leather tablecloth with two large and hard breasts, in bed with a drunk, a madman, a tramp one can stain the innocence of love.
One can degrade with guile all the deep mysteries one can keep on figuring out crossword puzzles happily discover the inane answers inane answers, yes—of five or six letters.
With bent head, one can kneel a lifetime before the cold gilded grill of a tomb one can find God in a nameless grave one can trade one's faith for a worthless coin one can mold in the corner of a mosque like an ancient reciter of pilgrim's prayers. one can be constant, like zero whether adding, subtracting, or multiplying. one can think of your --even your—eyes in their cocoon of anger as lusterless holes in a time-worn shoe. one can dry up in one's basin, like water.
With shame one can hide the beauty of a moment's togetherness at the bottom of a chest like an old, funny looking snapshot, in a day's empty frame one can display the picture of an execution, a crucifixion, or a martyrdom, One can cover the crake in the wall with a mask one can cope with images more hollow than these.
One can be like a wind-up doll and look at the world with eyes of glass, one can lie for years in lace and tinsel a body stuffed with straw inside a felt-lined box, at every lustful touch for no reason at all one can give out a cry "Ah, so happy am I!"'