Oğlak Yayınları, yıllardır unutulmuş ama Türk ve dünya edebiyatının, baş kahramanı "negatif" belki de tek yapıtını yayımlıyor. Kıskanmak, son yirmi yılın genç okurlarının yalnızca Sultan Hamit Düşerken adlı yapıtıyla tanıdığı çok önemli bir yazarımızın, insan derinliğine iyiden iyiye eğilen bir yapıtı. "Kıskanma" kavramının arkasını enine boyuna inceleyen tek roman. Nahit Sırrı Örik'in Kıskanmak'ı, Enis Batur'un sunuşta belirttiği gibi gerçekten "Tutkunun Negatif Çehresi Üzerine Kanlı Bir Divertimento". Oğlak Yayınları, ilk yayımlanışından tam kırksekiz yıl sonra Kıskanmak'ı yeniden yayımlayarak bir görev yaptığına inanıyor.
Writer and translator (b. 22 May 1895, İstanbul – d. 18 January 1960). After he finished Beşiktaş Secondary School, he studied at Galatasaray High School but discontinued his education.
He graduated from the Sun Education High School. He studied at Law School for some time (1913) and then educated himself.
He lived abroad for eight years in Tiflis, Berlin, Paris, Vienna, Rome and Copenhagen (1915-28). He worked as a translator at the Ministry of National Education.
He translated and wrote columns for various newspapers and journals beginning with Cumhuriyet. He traveled around many cities in Anatolia.
He published his first story, Zeynep la Courtisane (Zeynep the Courtesan), in the journal Les Oeuvres Libres in Paris (1927). He wrote many works in almost all kinds of literature except poetry in the following years. Generally, he was known for his stories, travel notes and research related to literature and history.
Selim İleri, in his novel Cemil Şevket Bey Aynalı Dolaba İki El Rovelver (Cemil Şevket Bey, the Mirrored Cupboard and Two Hand Guns), introduced the character Cemil Şevket, inspired by the personality of Nahid Sırrı Örik. His books were republished by Oğlak Publications since 1994.
WORKS:
SHORT STORY: Kırmızı ve Siyah (Red and Black, 1929), Sanatkârlar (The Artists, 1932), Eski Resimler (Old Pictures, 1933), Eve Düşen Yıldırım (Lightning That Hit the House, 1934).
NOVEL: Colere de Sultan (Anger of the Sultan, in French, 1932), Kıskanmak (To Be Jealous, 1946), Sultan Hamit Düşerken (While Sultan Hamit Fell, 1957, staged by Kemal Bekir with the name “The Fall”, 1976, adapted for the cinema, 2003), Kıskanmak (Being Jealous, 1995), Tersine Giden Yol (The Road Going in the Opposite Direction, 1995).
TRAVEL LITERATURE: Anadolu'da Yol Notları (Travel Notes in Anatolia, 1939), Bir Edirne Seyahatnamesi (A Travel Book of Edirne, 1941), Kayseri Kırşehir-Kastamonu (Kayseri Kırşehir-Kastamonu, 1955).
PLAY: Sönmeyen Ateş (The Undying Fire, 1933), Muharrir (Writer, 1934), Oyuncular (Players, 1938), Para Uğrunda (For the Sake of Money, performed at İstanbul City Theaters, 1949), Alın Yazısı (The Fate, performed at the State Theater, 1952).
ESSAY-RESEARCH: Edebiyat ve Sanat Bahisleri (Literature and Art Topics, 1932), Roman ve Hikâye (Novel and History, 1933), Tarihi Çehreler Etrafında (Around Historical Faces, 1933), Hayat ile Kitaplar (Life and Books, 1946), Yüzelli Yılın Türk Meşhurları Ansiklopedisi (Encyclopedia of Famous Turkish People of a Hundred and Fifty Years, 3 fascicles, 1953), Abdülhamid'in Haremi (The Harem of Abdülhamid, 1989), Bilinmeyen Yaşamlarıyla Saraylılar (People of the Palace and Their Untold Lives, prepared for publishing by Alpay Kabacalı, 2002).
MEMOIR: Eski Zaman Kadınları Arasında (Among the Women of Old, 1958).
Seniha, fiziksel güzellikten yoksun başladığı bir hayata...Peki ama Seniha ima edildiği kadar ya da inandığı kadar çirkin midir? Ağabeyi Halit sarı saçları ve mavi gözleriyle ''kız gibi güzel''ken Seniha çirkin olduğuna inandırılır. Yani Seniha'nınki öğretilmiş bir çirkinliktir. Başta annesi olmak üzere herkes Seniha'ya Halit kadar göz doldurucu bir güzellikten mahrum olduğunu ima eder. Güzelliğin ölçütü Halit'tir ve Halit kadar güzel olmayanın bahtına çirkinlik düşer. İşte tam da bu tür bir çirkinliktir Seniha'nınki; kabullenilmiş sözde bir çirkinlik. Başkalarının, en başta da annenin, yakıştırdığı bir çirkinlik. Kanıksadığı bu çirkinliği bir giysi gibi bir kez olsun değiştirmeye, çeki düzen vermeye çalışmadan taşır Seniha. Öyle ki belli bir yaştan sonra dudak kenarlarında ve çenesinde çıkan siyah tüyleri temizlemeye kalkışmaz bile. Ne yapsa çirkin yaftasından kurtulamayacağına kati surette inandırılmıştır.
Seniha'nın çirkinliği vurgulanırcasına romandaki diğer karakterler fiziksel güzellikleriyle ön plandadır. Hele Nüshet açıkça eski Yunan tanrılarına benzetilmiştir. Mükerrem'in güzelliği ise herkesin dilindedir. Adeta her fırsatta fiziksel güzellikleriyle anılan bir avuç insanın arasında kendisini çirkinlik abidesi olarak görür Seniha ve bu güzeller güruhundan ayrılmışlığın -ayrı tutulmuşluğun demek daha doğru olur - verdiği bir tür özgürlükle hayatta kendi kurallarını yazıp kendi kurallarına göre oynar. Kıskançlığın, kinin, nefretin kurallarıdır bunlar. Seniha, hayatın her alanında kendisini her fırsatta gölgelemiş olan Halit'e kendince haklı bir kin gütmektedir. Daha çocuk yaşta yaptıkları ayrımcılıkla anne babanın fitillediği bir kıskançlık hissiyle yanıp tutuşur Seniha. Yıllar geçtikçe alevlenir kıskançlığı. Bir kez olsun Halit'in çirkin rolüne bürünmesini ister. Roman boyunca sık sık Halit'in fiziksel olarak nasıl çökeceğini, yani çirkinleşeceğini, hayal eder Seniha. Halit'in hapse düşüşü Seniha'nın bu hayalini gerçekleştirecektir. Fakat romanın sonunda Seniha Halit'in beş parasız, pejmurde, saçlarına ak düşmüş, kamburlaşmış biri olarak hapishaneden çıkışını beklerken arkadaşlarının Halit'e bir iş bulduğunu, iki aylık yevmiyesini de peşin alıp üstüne başına çeki düzen verdiğini öğrenir. Halit, onca hapis yattıktan sonra bile çirkinleşmemiştir işte. Hatta lüks bir gemiyle yeni iş yerine doğru hemen yola koyulmuştur. Bu yetmezmiş gibi, yenice öğretmen atandığı şehre doğru vapurla seyahati esnasında Seniha Mükerremle karşılaşır. Şimdi barlara düşmüş olsa bile Mükerrem göz alıcı güzelliğini korumuştur. Üstünde pahalı bir kabanla yüzünde tam kararında bir makyaj vardır. İmrenilecek kadar güzel kalmıştır. Seniha kendini daha da çirkin hisseder.
Aynalarda değil, ezberindedir Seniha'nın çirkinliği. Öğretildiği bu çirkinlikten bir an olsun kurtulmanın yolu her daim fiziksel olarak mukayese edildiği Halit'i bir an olsun çirkin görebilmektir. Göremez. Seniha'nın tek gördüğü kendi -artan- çirkinliğidir.
Romanın 1920lerde İstanbul ve Anadolu'daki kalbur üstü kesimin yaşantısına, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş dönemindeki sınıfsal tezatlıklara, ahlaki anlayışlara ve ailevi ilişkilere tuttuğu ışık söz konusu dönemi anlamamız açısından oldukça önemli. Romanların tarihi alımlayışımızda elzem bir konuma sahip olduğunu Kıskanmak romanının satır aralarından öğrendiğimiz geç Osmanlı dönemine ait birçok gündelik hayat pratiği kanıtlamaktadır. 1920lerin Samsun'undaki tütün tüccarları, Zonguldak kömür fabrikasının Fransızların elinde oluşu ve İstanbul'un hep merkez/tek merkez konumu bunlara birkaç örnek.
Nahid Sırrı Örik’ten okuduğum ilk kitap oldu ve bu kadar geç kaldığım için pişmanım.
Çocukluktan itibaren abisi Halit’in güzelliğinin gölgesinde kalmış Seniha’nın, geçen zamanla git gide artan kıskançlığının bir ailenin hayatını nerelere sürüklendiğinin hikayesi. Ancak kitabın en etkileyici yönlerinden birisi yazarın yarattığı kadınlar; her ne kadar bütün kötücül, hatta bir adım daha ötesinde “şeytani” karakterleri kadınlara atfediyor olsa da, hikaye çok güçlü kadın karakterlerin ellerinde şekilleniyor. Ana karakter Seniha, boyunca bir nefret edip bir şefkatle kucakladığınız, bütün dengenizi değiştiren bir anti kahraman adeta. Çok beğendim, sanırım yoluma Sultan Hamid Düşerken ile devam edeceğim.
arka planda psikolojik durumların ele alındığı kitaplara ayrı ilgi duyuyorum sanırım. gerçi bu kitapta kıskanmanın nedenleri değil daha çok sonuçları üzerinde durulmuş ama ilginç güzel bir kurgu olmuş. bir de daha eski türk edebiyatına ait kitaplar okumak da galiba hoşuma gidiyor o döneme ait detaylar o dönemin dili.. geçmişle minik de olsa bir bağ yakalamak gibi...
Osmanlı İmparatorluğu doğumlu, Türkiye Cumhuriyeti ölümlü Örik bu adeta zamanda sıçramayı her kitabında hissettiriyor. İmparatorlukta yüksekte olanlar Cumhuriyette düşmüş, düşenlerden Mükerrem Halit'le evlenmiş. Ama bilmez ki görümcesi Seniha abisini ölesiye kıskanmakta, o mutlu oldukça kinlenmektedir ve abisini mutsuz görmek için elinden geleni yapacak karaktere sahiptir.
Seniha, bastırsak da, inkar da etsek, nefret de etsek senden hepimizde var.
Nahid Sırrı Örik, değeri bilinmemiş yazarlarımızdan. Oğlak Yayıncılık bütün külliyatını tekrar basmaya başladı. İyi ki de başladı. Yoksa böyle mükemmel yazan bir yazar ile tanışamayacaktım.
Kitap başlıca bir suçlu bulunmaması için kurgulanmış. Okuduğunuz her bölümde kafanızdaki suçlu fikri değişiyor. Bana göre kitabın tek suçlusu Halit ve anne, babasıdır.
Seniha’yı okutmayarak, istediği adama vermeyerek, hayatını tamamen Halit’e bağlayarak Seniha’yı sindirmişler. Zaten kitap boyunca Seniha herkese yargı dağıtır ifadeler ile konuşuyor. Yazar sürekli geçmişe dönerek Seniha’nın masum olduğunu göstermeye çalışıyor bize, bizde böylelikle onun tarafını tutuyoruz. Bir yerden sonra Seniha işin ucunu kaçırıyor ve kardeşini neredeyse ölüme yolluyor.
Kıskançlığın insan hayatını nasıl değiştirdiğini, mahvettiğini mükemmel bir şekilde yazmış Nahid Sırrı Örik. Kullandığı ahenk dolu sözcüklerde kitabın tam bir şaheser olmasını sağlamış.
2016'nın sonuna gelmişken kapanışı Kıskanmak ile yapmak istedim. :)
Nahid Sırrı Örik'i ilk kez okudum. Aslında elimde Sultan Hamid Düşerken kitabı da vardı; ancak ilk olarak Kıskanmak'ı okumak istedim, pişman değilim.
Kitabı tek kelime ile tanımlayacak olursam "ilginç" derim; çünkü sempati duyabileceğiniz bir karakter neredeyse yok. Tüm karakterler siyaha çalan gri tonunda. Onları anlayabiliyorsunuz; ancak kendi adıma konuşacak olursam "kendimi yakın hissedebileceğim" bir karaktere kitap boyu rastlamadım. Yine de hiçbirine -Nüzhet hariç- tam anlamıyla öfkelenemediğimi de söylemem lazım. Örik, karakterlerin hiçbirini ne yüceltip iyilik meleği haline sokmuş ne de yerip bir şeytan haline getirmiş. Bunun yerine onların arzularını, tutkularını, zaaflarını göstererek onları anlamamızı sağlamaya çalışmış ve bence çok da başarılı olmuş. Özellikle Seniha'yı okumak büyük bir zevkti benim için.
Zeki Demirkubuz'un Kıskanmak filmi de bu kitaptan uyarlamaymış, yeni haberim oldu. İzlememiştim; ama en kısa zamanda izleyeceğim.
Yazgıyla oynayan kadın (femme fatale) imgesinin ayrıksı bir örneği, güzel olduğu için değil çirkin olduğu için yakıp geçen Seniha başta olmak üzere baştan uca negatif şahıslar galerisi (Enis Batur’un incelemesinden alınma saptamalardır).
Sadece Seniha’ya dair psikolojik saptamalar için bile okunabilecek bu gizli kalmış başyapıtta, Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet dönemine geçiş sürecindeki kalbur üstü kesimin yaşayış şekline de ayna tutuyor yazar. 19.yy Fransız ve Rus edebiyatı seven okurlar mutlaka beğeneceklerdir. Ben bayıldım👌🏻
Bir öneri ; Eğer spoiler yemeden kitabı okumak isterseniz Enis Batur’un kitabın başındaki incelemesini en son okumanızı öneririm ki muhteşem bir inceleme.
Cumhuriyet dönemi yazarlarından Nahit Sırrı Örik’in ilk okuduğum kitabı olması epey geç kalınmış bir serüven oldu kendi adıma. Çünkü bu derece psikolojik çözümlemelerini de ortaya koyduğu karakterler yaratmak hem de bunu tefrika şeklinde yayımlanan ilk romanında yapmak nasıl bir güçlü kalem olduğunun net göstergesi. “Kıskanmak” romanı kadar haset duygusunu bu kadar net ortaya koyan, psişeyi bu kadar ayrıntılı betimleyen bir kurgu Türk edebiyatında daha önce okumadım sanırım. Bu betimlemeler de okuyucunun psikanalitik bir edebiyat eleştirisi yapmasına olanak sağlıyor. Romanın baş karakteri Seniha’nın meme hasetiyle başlayan süreci ve bu duygu neticesinde tüm ömrünü tarumar etmesi romanın ana temasını oluşturmaktadır. Güzellik ve çirkinlik kavramları, dürtülerin yönlendirilişi, nesne ilişkileri kuramı, savunma mekanizmaları, anne teması da işlenen diğer psikolojik ögeler olarak romanda yer almaktadır. Ayrıca erkek karakterlerde vurgulanan dişil özellikler de bana okurken Jung’un anime arketipinin ortaya çıkışını hatırlattı.
Tüm bunların dışında 3. tekil şahıs anlatım tekniğiyle yazılmasına rağmen Seniha’nın bakış açısıyla olayların aktarılması ve geçmişe dönüşlerle tamamlanan öykü edebi doygunluğu da artırmakta.
Kesinlikle okumakta geç kalınmaması gereken bir eser “Kıskanmak”.
"Seniha odanın ortasında ayakta hareketsiz duruyor, sade biraz omuzlarını sıkıyordu. Ağabeyinden daha fazla sararmıştı ve indirdiği darbeden asıl kendi bitap gibiydi. Bu sözler Halit'in hissiz ve katı kalbine sokulabilmiş bir hançerdi, ve o kalbin ta nihayetine kadar bu hançeri sokarken kendi bilekleri de çok ağrımıştı."
Seniha bize diyor ki kıskanç ve huzursuz bir ruh ne yapılırsa yapılsın huzura kavuşamaz. Ve kıskançlık dediğimiz kısman haksızlık, ilgisizlik ve kayıtsızlık barındırıyor. Tek başına değil birkaç duyguyla beraber var oluyor...
“Evet, çirkin, genç de değildi. Ve çirkinliğinden dolayı duyduğu hüznü artık tamamıyla unutmuştu. Çünkü eğer çirkin olmasaydı, bütün hayatını kemiren kıskançlık hissini bu kadar şiddetle duymayacak, duymayınca da şimdi varlığını ürperten bu hudutsuz sevinci, zafer sevincini tadamayacaktı.”
Kıskanmak, öncelikle benim için biraz ters köşe bir kitap oldu. Çünkü bir aşk kıskançlığı gibi düşünmüştüm okumaya başlamadan önce. (Evet, okumaya başlamadan önce fikir sahibi olmamak için kitabın arka kapağını, konusunu veya yorumlarını bazı istisnalar hariç hiç okumam) Bir abi-kardeş kıskançlığı okuyunca şaşırdım.
Öncelikle tefrika olarak yayınlanan halini, daha sonra yazarın sağlığında kitaplaşmış halini ve sonra Oğlak Yayınları tarafından yapılan son baskısını karşılaştırarak yayına hazırlayan Everest Yayınları’nı kutluyorum, oldukça temiz bir işçilik ortaya çıkmış ve bu tercihlerini kullandıkları dipnotlarla detaylıca açıklamaları da okur olarak beni çok tatmin etti.
Kıskanmak benim ilk Nahid Sırrı Örik okumamdı. Bir parça hayal kırıklığına uğradım. Karakterlerinden, olayların sıralamasından ve anlatıcının tavrından hoşlanmadım. Öyle ki karakterlerin iç dünyalarına giremiyoruz hiç.
Neredeyse tüm karakterler bencil ve kötücül. Anlatıcı da tarafsız hissi vermiyor. Bunu tam nasıl anlatacağımdan emin değilim ama mesela başkarakter Seniha’yı romandaki çoğu karakter açısından “geçkin ve çirkin kız, zavallı geçkin kız” şeklinde görüyoruz. Sanki Örik de öyle kabul etmiş yazarken Seniha’yı.
Seniha’ya üzülmeye, onunla empati kurmaya çok çalıştım ama ben başaramadım. Ailesinin, abisiyle Seniha arasındaki tüm öncelikleri abisine vermesi, Seniha’nın geri plana atılması, kendini çirkin bulması, kötülüğünün açıklaması olmadı benim gözümde. Zaten aile ilişkilerini de esasında çok kısıtlı bir bakış açısıyla biliyoruz.
Mesela bana öyle geliyor ki ailesi Seniha’ya karşı sevgisiz değil olsa olsa ilgisizdi. Bunca kötü duygunun yeşermesi ailesinden sebep değildi. Çünkü sadece abisine değil hayatta neredeyse kimseye karşı iyi bir duygusu yok Seniha’nın.
Hep Seniha değil tabii. Diğer karakterleri de yine çok kısıtlı bakış açısıyla okuyoruz. Halit’in kardeşi, ailesi ve eşine karşı fikirlerini birkaç cümle olarak okuyoruz neredeyse. Bir karakter tahlili değil de sadece kötü yanlarını okuyoruz.
Tefrika olarak yayınlandığında dönemi de düşününce mutlaka çarpıcı olmuştur ama bu haliyle Tanpınar’ın, Suat Derviş’in, Hüseyin Rahmi’nin, Peyami Safa’nın romanlarının zenginliğini, duygusunu, tadını vermedi bana.
Senelerdir okunacaklar listemde olan bu hikaye iyi ki dizisi çekilince popüler oldu ve ben de çokça görür olunca okudum. Yazıldığı dönem için çok iddialı bir hikaye bence, erkekler hakkında pek bir fikir sahibi olamıyoruz roman boyunca ama anti kahraman kadınları çok beğendim.
Hikayeden bağımsız ama Oğlak yayınlarının basımındaki kapağa da bayıldım, Renoir’ın resmi ne kadar çok yakışmış🫠
Yaşamı boyunca gölge olmak zorunda kalan bir Seniha okudum özetle. Her daim kenara itilmiş bir kadının gün geçtikçe içinde büyüyen hasetliğin, kıskançlığın ne denli derecelere ulaştığını gösteren güçlü bir romandı. Aslında başka bir açıdan bakılınca Seniha’ya acıdım da. Çünkü gerekçeler öne sürülerek hep gölge olmaya itiliyorsunuz yaşamınız boyunca. Üstelik o gerekçeler ortadan kalksa bile bu sefer de o sinmişlik duygusu bırakmıyor peşinizi. Misal Seniha’nın kendisini her daim çirkin olarak nitelendirmesi buna en büyük örnek. İnsanların ona yüklediği yargılar onun da kendine yüklediği birer fiziki ve karakteristik özellik hâline gelmiş. Toplumsal açıdan da bakılınca evin erkeği ön plana çıkıyor aileler içerisinde her daim. Erkeklerin el üstünde tutulması, evin kızının fedakar rolüne büründürülmesi de roman içerisindeki bir başka dikkat çeken detay.
Nahid Sırrı romanda kin kıskançlık intikam gibi insanın karanlık tarafına dair duygularla bizi karşı karşıya getiriyor. Romanı okurken Seniha’nın şahsında birbirine zıt duygular çarpıştı içimde: bazen ailesinin bile ikinci plana attığı çocuk ve genç kız Seniha’ya üzüldüm bazen şeytani kişiliği ustaca kurduğu intikam planları karşısında ona öfkelendim. Romanda ana karekterlerin( Seniha ve Mükerrem) kadın olarak seçilmiş olması ve romanı sürükleyen ve çatısını kuranın gene bu kadın karekterler olması da anlamlı oldu benim için. Son olarak Nahid Sırrı’yı keşke daha önce okusaydım dedim.
Uzun zamandır okumak isteyip de ertelediğime pişman oldum.Kesinlikle okunması gereken ,çok çok iyi bir eser.Okuduğum iki gün kitabın atmosferinden çıkmadım .Sanırım okuduğum en iyi 10 kitap içinde yerini aldı .
NAHİD SIRRI ÖRİK (1895-1960), Yazar, Çevirmen (GS Lisesi ve Hukuk Fak. terk), Oğlak Yayın (6.Baskı) (1.Baskı: 1946), 222 sf.
-(Halit'in eşi Mükerrem) İstanbul varken Zonguldak'ta yaşamayı o, bilhassa böyle havalarda pek acı buluyordu. Bu acılığı da en çok oradan gelen gazetelere her göz gezdirişinde duyar, balolar, konserler, ecnebi truplarının (kumpanyalar) uğraması, Darülbedayi'nin (tiyatro) programıyla büyük sinemalarda değişen filmler, hatta havanın güzelliğine, fenalığına dair haberler ruhundaki hasret ve hicranı büyütür, kendisini talihine karşı adeta isyana götürürdü.
-...nefisleri Fransız şirketinin milyonları üstünden bir nevi Zonguldak Kont ve Kontesi yahut Dük ve Düşesi şeklinde görerek, kabul günlerinde herkesin kendi tayin ettikleri yerlerde oturup kendileri tarafından davet edilince söze karışmasını isteyen umum müdürle ve sadece metres olduğu iddia olunan iri yarı madaması...
-Nüzhet bütün bu güzelliğiyle bir kız evladı olsaydı, anası belki de kendisini kıskanırdı. Fakat şimdi Nuriye bu kadar güzel bir gencin anası olduğu için kadınlara ve erkeklere karşı ayrı ayrı gurur duyuyordu. Bu gurur kadınlara, "İşte bu bayıldığınız çocuğun anası benim. Sizi hayran eden bu çocuğun hiçbirinizi beni sevdiği gibi sevmesi ihtimali yoktur. Siz onun birkaç günlük oyuncağından ibaretsiniz" dediği gibi erkeklere de, "Kanımdan ve etimden kopup dünyaya gelen bu çocuğu her kadın sizlere tercih edecektir. Onun anası olduğum için ben de sizi onunla beraber yeniyor sayılırım..." diyor gibiydi.
-(Nüzhet) "Orta mektepten sonra ne bir liseye girmeyi düşünüyorum, ne de maden mektebine girmeyi. Bu tahsil benim için tamamen kafi. Babamın madenini bizzat idare etmekliğim icap ettiği zamanda ise, istediğim gibi ve istediğim kadar mühendis bulabilirim. Hem o vakte kadar maden mektebi lise mezunlarından birçok mühendis yetiştirir de bu sayede ben de beylere babamdan yahut başka yerlerden şimdi alabildikleri paranın yarısını bile vermem!"
-KISKANMAK... Seniha'nın yüreğinde ilk beliren, kendisini ilk duyuran ve hemen her gün daha fazla gelişip büyüyen bir his olmuştu. Halit'le (yakışıklı öz ağabeyi) aralarında sekiz yaş vardı ve onu kıskanmadığı bir zamanı hiç bilmiyordu. ...Çirkinlerin sevilmemeye ve güzeller için daima feda edilmeye mahkum bulunduklarını Seniha pek küçük yaşından itibaren bilmiş, anlamıştı. ...Kuzguna bile yavrusu Anka görünür dendiği halde bu ne biçim bir ana idi ki kızının çirkinliğinden katiyen emin bulunuyor, bunu açıkça ilan ediyordu (ayrıca, emekli Paşa eşi olan annesi oğluna hayrandır ve Seniha'nın çıkan talipleriyle evlenmesine, Halit'in Avrupa tahsili için para gerekli diyerek izin vermemiştir).
-İstanbul'un kibar semtlerinden gelen şık ve nazlı hanımefendilerin veya öyle geçinenlerin birkaç ay fasılasız yaşamaya dayanamayarak tebdili hava için sık sık ayrıldıkları ve hele Haziran başlangıcından Ekim sonlarına kadar kalmayı adeta bir haysiyetsizlik ve fakr-ü zaruret (fakirlik ve çaresizlik) itirafı saydıkları bu 1923-1924 Ankara'sını...
...Hemen her evde iki ailenin sıkıştığı ve evli kadınların on dakika uzaktakidairelerinden çıkarak kocalarının eve gelmelerini her an hesap etmeye mecbur bulundukları bu yeni ve küçük hükümet merkezinde...
-(Seniha) başkaları ile beraberken de bütün dimağını bu düşünce, sevilmeyen bir koca olan ağabeyinin yakında aldatılan bir koca olacağı ve bu vaziyetin birtakım musibetler doğuracağı düşüncesi işgal ediyordu. Bundan, böyle düşünmekten de ince ve hep renksiz dudaklarına durup dururken bir tebessüm, istihza ve sevinç dolu ve canlı bir tebessüm geliyordu. ...bu sevinç Seniha'yı adeta gençleştirmiş, hatta biraz da güzelleştirmişti. -...bir taraftan masum aşkının derinliğinden ve ebediliğinden bahseden ve bahsederken en hülyalı bir genç kızın şairane edalarını alan bu kadın (Mükerrem), diğer taraftan da bütün hayatlarını aylık, haftalık ve hatta gecelik dostlarla geçirmiş en günahkar mahluklar kadar sevdanın et ve sinir tarafına düşkündü.
-(Seniha) "...Hiç güzel olmayanını, herkese benzemeyenini seçerdim. Resimdeğil, bebek değil, erkek seçerdim. Kendi güzelliğini bir saniye unutmayan ve kadına ihsan ettiği dakikaların fevkaladeliğini her an düşünüp hatırlatan bir erkeğe nasıl tahammül edilebilir, anlamaktan acizim!"
-Kocasının attığı kurşunlarla Nüzhet'in yüzünün tanınmayacak, korkunç ve iğrenç bir hale geldiğini demin Seniha söylemişti. Ve şimdi, birdenbire, daha gözlerinde belki onun için dökülmüş yaşlar kurumadan, Mükerrem artık aşkının öldüğünü ve delikanlıyı artık sevmediğini anladı. Sade güzelliğinden, çok güzelliğinden dolayı sevmiş ve göğsüne çılgın gibi bastırmış olduğu o eşsiz baş şimdi korkunç ve iğrenç bir şey haline gelince sevgisi de birden tükenmiş ve varlığı sanki boşalmış, kupkuru ve bomboş bir şey olmuştu.
-Sevgilisi mezara ve kocası hapse giden genç kadın (Mükerrem) şimdi hayata pek bağlanmış, tatlı canı ve rahatı için ne lazımsa yapmaya karar vermişti. Adeta ağır bir hastalıktan kurtulmuşların nekahat devrinde kendi nefislerine aşık oluşları gibi bir haleti ruhiye içinde yalnız kendini düşünüyor, kendini seviyordu. Hatta yeni vaziyetinden içten içe ve gizliden gizliye belki biraz da memnundu. Aylardan beri ona ıstırap çektiren bir erkekten de, daima emirler veren bir erkekten de aynı zamanda kurtulmuştu. Artık Nüzhet'in kendisini bırakıp başka bir kadına gitmesi ihtimali ile titremeyecek, artık Halit'e hoş görünmek için, bir şeyi sezdirmemek için zahmetlere girişmeyecekti. Artık sade kendi nefsini düşünebilirdi.
-(Seniha) ...bu yıl Halit'in hapishanede sürünüp inlediğini düşünmekten artık hiçbir haz almaz olmuştu. Fakat teklifini (İstanbul'daki babadan kalma küçük köşkdeki hissesini, Halit'in beş parasız halinin mecburiyetinden yararlanarak onda bir fiyatına alma teklifi) kabul ettirip Halit'e sadaka fırlatmak zevki olmasaydı bile yine mutlaka Zonguldak'a gelecekti. Çünkü onu hapishaneden çıktığı halde (7 yıl sonra), o zelil ve feci halde görmek saadetinden kendisini elbette mahrum etmek istemez, buna yüreği elbette razı olmazdı (ama eski arkadaşları Halit'e bir iş ayarlamıştır).
-Mükerrem'in belki bütün tekmil parasını Halit'e göndermeye hazır oluşu kendisine (Seniha) çok dokunmuştu. Bu katil hala, hala seviliyor, yardım himaye görüyordu. Dostlar kendisine hemen iş, mevki buluyorlardı. ...etrafında muhabbet, sevgi vardı. Bütün hayatını doğdu doğalı başkalarına hasretmiş, feda etmiş (öğretmen) olan Seniha'ya hiç kimsenin vermediği sevgi ve himaye elan ondan esirgenmiyor, yirmi yaşında bir delikanlının katili olduğu biline biline esirgenmiyordu.
-(Seniha) KISKANÇLIK ATEŞİ, saldırışlarını, sarışlarını ve kemirişlerini senelerce unuttum sandığı kıskançlık ateşleri ihtiyar kızın bütün benliğini yeniden almış, tamamıyla kaplayıp sarmıştı. Ve Seniha artık bunun hep bu şekilde son nefesine kadar süreceğini çok iyi biliyordu. Ancak ağabeyi kendinden evvel ölürse, ağabeyinin kendinden evvel toprağa verildiğini öğrenirse BELKİ de biraz sükun bulacak, kendisi iyi kötü bir hayat yaşarken toprakta toprak olmuş bir ÖLÜYÜ artık BELKİ de PEK kıskanmayacaktı.
Kitaptan “Eski Hastalık” ile “Kuyucaklı Yusuf” benzeri bir tat aldım. Cumhuriyetin ilk yıllarında geçen ve topluma ayna tutan romanları çok seviyorum. Kitabın ana teması kıskanmak olsa da bireysel anlatının ötesine geçerek yaptığı sosyolojik tespitler muazzam. Daha önce hiç Nahid Sırrı Örik okumamıştım. Kitaptan uyarlanan filmi izlemiş ama pek etkilenmemiştim. Kitabı okuyunca taşlar biraz daha yerine oturdu.
Seniha'ya kızamadım üzüldüm yalnızca. Güzellik bu kadar önemli olmasa, sevilmenin tek koşulu olarak görülmese ya da çocukluktan zihinlerimize işlenmese keşke
Kitap hakkında yazacağım çok şey var ama çevresel etkiler olmadan yazabileceğim kusursuz bir ortam yok maalesef. Daha sonra böyle bir vaziyet bulduğumda yazma ümidi ile... - sahi böyle bir söz verip de sözünü tutan var mı aramızda? hem aradan geçen vakitte kafamızdaki yoğun duygular yitip gidiyor hem de sürekli yeni kitaplar okuma ve değerlendirme telaşı ile telakki olduğumuzdan mütevelli bu mümkün olmuyor. Kitabın diline mukabil bir lisan kullanma gayretim gözlerden kaçmasın rica ediyorum :)
Yalnız Türk değil dünya edebiyatının da önemli psikolojik romanlarından sayılabilecek, her kelimesi bir inci tanesi gibi işlenmiş, laf kalabalığı yapmadan yeterli şahıs kadrosu içerisinde insanın kendine ayna tuttuğu enfes bir başyapıt.
Seniha, ağabeyi Halit, yengesi Mükerrem ve "sevgilisi" Nüzhet şahıs kadrosunu oluştururken, sanıyorum ki bilinçli bir seçim olarak, bunların hepsi de fena huylarıyla okura aksediyor. Kıskanç, yaşı geçkin bir "kız" olarak Seniha, eski zampara, büyümeye çalışan burjuva Halit, evli olduğu halde kendine bir sevgili tutan Mükerrem ve hayırsız, tek yaşantısı kadın avcılığı olan Nüzhet. "Al birini vur ötekine" der cinsten olan şahıslar arasından en öne çıkan romana da ismini veren hissiyatı bir türlü bastıramayan Seniha.
Hep abisinin güzelliğinin gölgesi altında kalan Seniha, zamanla bu çirkinliği o kadar içselleştiriyor ki tüm hayatı, kendi hakir, aşağılık görerek, hiç bir erkeğin sevgisine mazhar olamayacağı istikametinde ilerliyor ve o belki de o şekilde son buluyor. Ağabeyine olan kıskançlığının intikamını bir türlü alamadığı için tek mutlu olma yolunu ağabeyinden sonra ölmek olarak görmesi, bu duygunun ne kadar ileri gidebildiğini, böyle insanların hayatlarımızda olduğunu ispat ediyor belki de.
Psikolojik tahliller, tespitler o kadar üst seviyedeki insan okurken "bu duyguyu ben de yaşıyorum" dedim. Uzun uzun roman özeti yerine, insanın kendi kusurlarını görmesi, bundan ders çıkarması, Seniha, Mükerrem, Nüzhet ve Halit'in yaşadıklarını yaşamaması için neler yapması gerektiğini tespit etmesi gerektiğini söyleyebilirim. Aristo'nun katharsisini yaşamak gerek, edebiyatın yegane gayesi de bu sanırım.
Fiziken beğenilmeme, sevilmeme gibi durumların insanda yol açtığı manevi zararları görmek çok çarpıcı. Hepimiz aslında dev birer kediyiz, maddi manevi sevilmek, okşanmak istiyoruz.
Romanın en vurucu ve özet cümlesi ile bitireyim yorumu: "Çirkinlerin sevilmemeye ve güzeller için daima feda edilmeye mahkûm bulunduklarını Seniha pek küçük yaşından itibaren bilmiş, anlamıştı."
Invidia: malanimo provocato dalla constatazione dell'altrui prosperità, benessere, soddisfazione. È questo il sostantivo che spiega meglio la personalità di Seniha e il motivo che la spinge ad architettare una lunga e spietata vendetta nei confronti di un fratello reo di non averla mai amata e di essere stato l’unico catalizzatore dell’amore dei suoi genitori, di averle portato via ricchezza e possibilità per il futuro, di aver avuto opportunità che per lei non sono mai state all’orizzonte, proprio a causa sua. E la cosa più sconcertante tra tutte è che la vendetta di Seniha è una strada senza uscita, uno stratagemma che non la renderà felice né modificherà in alcun modo le sue condizioni di vita, rendendole anzi forse persino peggiori. Non amata, sola, infelice era, è e resterà. E le va bene così. Uno splendido libro sulla grettezza, sull’odio, sulla rabbia, sulla cattiveria e sì, ovviamente, sull’invidia, al cui termine ci si sente spossati ma anche affascinati.
Nahid Sırrı Örik’in 1946 tarihli Kıskanmak romanı, insan ruhunun karanlık köşelerine cesur bir bakış sunuyor. Romanın başkahramanı Seniha, haset ve kendini çirkin algılama üzerinden örülen bir psikolojik portre olarak dikkat çekiyor. Örik’in karakterleri genellikle kötücül ve sınır kişilik özellikleri sergiliyor; erkek karakterlerse kadınsı niteliklerle resmedilmiş. Bu çarpıcı yaklaşım, yazarın kendi aile ilişkilerinin ve bilinçaltı deneyimlerinin metne yansımasını düşündürüyor. Psikanalitik çözümleme açısından roman, kıskançlık ve narsisizm temalarını derinlemesine işleyerek dönemin edebiyatında farklı bir yere sahip. Örik’in insan ruhunun karanlık taraflarını yüzeye çıkarma başarısı, romanın hâlâ tüyler ürpertici ve düşündürücü olmasını sağlıyor.
Puanım: ★★★★☆ Not: Bu roman, klasik Cumhuriyet dönemi romanlarından farklı olarak, karakter psikolojisini ön planda tutan ağır bir içsel çözümleme sunuyor.
Ailesinden ve evrenden intikam almak isteyen, ama vakarından eksiltmeden ve gizlice planını uygulayan Seniha, oldukça negatif bir karakter... Halit ve Mükerrem her ne kadar kendi hatalarıyla düşkünleşseler de, Seniha'nın gözünden bakınca herşey onun eseriymiş gibi görünüyor. Kitapta "kötü yola düşmek" gibi yeşilçam melodramını andıran tuhaf "son tesadüf" olmasaydı ve Seniha'nın kardeşine karşı olan hisleri bir miktar daha derinleştirilebilseydi roman sanatının yetkin örneklerinden biri olabilirdi...
This entire review has been hidden because of spoilers.
Ziyadesiyle başarılı bir roman. Dil kullanımı, ruh hallerinin yansıtılması ve gözlemler oldukça yerinde. Romandaki bir Allahın kulu da insanda iyi bir etki bırakmıyor, hepsi de bir şekilde kötü. Bütün karakterlerin bir şekilde kötü olduğu bir romanı ilk defa okuyorum.
رواية (غيرة) للكاتب ناهد أوريك هي رواية تركية قصيرة عن القوة المدمرة للغيرة داخل أسرة مفككة. تروي القصة حكاية امرأة غير جذابة ومليئة بالحقد والمرارة من طفولتها كانت تشعر بالغيرة الدائمة من شقيقها الوسيم المحبوب، وتتفاقم غيرتها عندما يتزوج امرأة جميلة. بدلًا من أن تحاول إيقاف علاقة زوجة أخيها مع رجل آخر، تتلاعب بالأحداث لتغذي مشاعر الغيرة وتسعى للانتقام. يؤدي ذلك إلى مواجهة مأساوية تنتهي بتدمير الأسرة. تسلط الرواية الضوء على التأثيرات النفسية للغيرة، وتظهر كيف يمكن لهذه المشاعر أن تدمر حياة الآخرين وتلتهم الشخص الذي يعاني منها.
Ülkenin ilk zamanlarının arka plandaki anlatılışını sevdiğim, kurguyu farklı ve sürükleyici bulduğum için 4 yıldız vermiştim ama kitaptaki kadına bakışı hazmedemediğim için üçe düşürüyorum .
Türk filmi tadında kolay okunur aşırı akıcı bir şey okumak isterseniz okunabilir.
Buradaki yüksek puanların ve yorumların da oldukça yanıltıcı olduğunu düşünüyorum. Duyguların ve kişilerin derin analiziyle karşılaşacağımı düşünerek başladığım kitabı oldukça yüzeysel buldum. Tabiri caizse Flash tv gerçek kesit dizisi gibiydi. Duygular ise gerçekçilikten uzaktı. Her iyinin içinde biraz kötü, her kötünün içinde biraz iyi bulunur ya, bu kitapta kötüler safi kötüydü, hani eğreti bir kötü oyunculukla kötü kadın kahkahası atıyor gibiydi kitap. Kötülük beraberinde vicdan azabını, pişmanlığı da getirir, kötülükten vazgeçemesen de en azından sorgularsın. Diğer türlü tek boyutlu bir okuma yapmış olunuyor bence.
Kitabı birlikte okuduğum arkadaşlar "dönemine göre" değerlendirmek gerektiğini söylediler. Olabilir, bu şekilde değerlendirecek bir dağarcığım yok, açıkçası amacım da yok, beklentim bu dönemde de beni tatmin edecek şeyler okumak.