Basketbol topunun Türkiye sınırlarındaki yolculuğunda, üç kuşağın müşterek hafızasına can veren bir ses Murat Murathanoğlu’nun sesi... Basketbolumuzun doksanlı yıllardaki ilk zafer geceleri, Petar Naumoski’yle başlayan Efes hücumları ya da 2010 yazının sonunda Kerem Tunçeri’nin elinden çıkan tarihî turnike, akıllara hep aynı sesle mıhlandılar. Salondaki En Kötü Koltuk o sesin peşinde, Chicago’daki bir göçmen mahallesinden yola koyuluyor. Sayfalar ilerledikçe, bazen müstesna bir koçun yanı başında, bazen bir NBA yıldızının ilk adımlarında tanıdık salonlardan geçiyor. Basketbolun perde arkasını Salondaki En Kötü Koltuk’tan izlemeye davetlisiniz.
“Murat’ın çevresindeki insanlara yaydığı basketbol titreşimlerini görmek, tanışmamızdan yirmi yıl sonra bile beni büyülemeye devam ediyor.”
- Maurizio Gherardini -
“Basketbolumuzun son otuz yılına damga vuran en özel spiker ve yorumculardan birinin yaşadıklarını merak ve bazen de hayretle okuyacaksınız.”
- Harun Erdenay -
“Bu olağanüstü sporun Türkiye’deki ilk büyük adımlarına onunla birlikte ilham vermiş olduğum için gururluyum.”
- Petar Naumoski -
“Her zaman bir profesyonellik timsali olarak gördüğüm Murat’ın hayat hikâyesini mutlaka okumalısınız.”
- Kostas Sloukas -
“Kendini spora adamış, şartlar ne olursa olsun özverisini kaybetmeden basketbol için çalışmaya devam etmiş Murat Abi’nin özel hikâyesi.”
Beni tanıyanların gayet iyi bildiği gibi basketbol 38 senelik hayatımın çok ama çok önemli bir yerinde durur. Kendimi bildim bileli bir spor sever olarak birçok sporu ucundan kıyısından bir şekilde takip etmeye çalışmışımdır. Ama dediğim gibi basketbol hepsinden ayrı bir yerdedir. Basketbolun küçük yaşlarda hayatımda bu kadar etkin olmasının tabi ki belli başlı sebepleri vardı.
Bunların başında gecenin bir yarısı kalkıp maçlarını izlediğim ve hiç uyumadan okula gittiğim majsteleri Michael Jordan, Benim için basktbolun tanırsı Željko Obradovlć, TRT'nin unutulmaz dizisi Beyaz Gölge (Ataköydeki bir iki boş potada az mı birimiz Salami diğerlimiz Curtis olup maçlar yapmadık.) ve hepsinin tam da ortasında Murat Murathanoğlu.
Evet hepsini ortasında Murat Murathanoğlu vardı. Çocukluk döneminde Abdi İpkçide izleyebildiğimiz maçlar haricinde tv'de (ki o zamanlar ne internet ne de bu kadar kanal ve teknoloji vardı) izlediğimiz gerek kendi ligimizin, gerek NBA, gerekse takımlarımızın Avrupa maçlarının arkasındaki ses genelde O idi. Ondan maç dinlemenin en önemli kısmı ise maçı izlemenin yanı sıra adeta her maç benim için bir basketbol dersi gibiydi. Murat Murathanoğlu ve İsmet Badem’in anlattığı sayısız maçı izleme fırsatım oldu ve inanın bu ikili Türk Baskebolunda adeta bir çığır açmıştır. Tabi ki İsmet Abi ile yaptığı "Asist" programını unutmak ne mümkün.
Bıraksanız burada sayfalarca Murat Murathanoğlu hakkında yazıp çizbilirim. Birebir tanımasam da bir "Abi" gibi sevdiğim bir isimdir. En iyisi ben burada sözü kısa kesip mikrofonu Murat Abi'ye bırakayım.
Kitap benim için bir geçmişe dönüş oldu. O günlere gittim tekrardan. Çocukluğumun o güzel yıllarına. Basketbolu sever veya sevmezsini orasını blemem ama bu kitabı mutlaka alıp okuyun pişman olmayacaksınız.
kitap henüz yazım sürecindeyken murathanoğlu'nun tivitlerini hatırlıyorum: sayfa sayısını makul seviyede tutması için, yayınevinin ricalarından bahsediyordu. sanki memlekette böyle adamların hepsi otobiyografi yazıyormuş gibi, bu tip dertlere düşüyorlar. bıraksanıza yazsın 500 sayfa. çok sıkıntı olacaksa 2 cilte böl. murathanoğlu'nun ülke basketboluna katkılarını falan boşverin, o zaten aşikar -- abd'de yetişmiş olması, normalde olsa sözünü sakınacağı yerlerde daha dobra olmasını sağlıyor. bu fırsatı kaçırmak talihsizlik olur. böyle adam çok yok buralarda. bizde eski futbolculara falan "çalıştığınız en iyi hoca hangisi?" diye sorunca hepsini sayıyorlar. neden? diğerlerine ayıp olur... e biyografi yaz(dır)ma geleneği zaten yok spor insanları arasında. benim elimdeki nüsha, beşinci baskı. satacak zaten işte, belli. bırak yazsın adam.
mehmet okur'un hikayesinin anlatıldığı bölümler biraz gereksiz uzun. yani murathanoğlu'nun hikayesinde önemi var, eyvallah ama o arada carlos boozer geyikleri ne arıyor mesela. neden, okur'un neredeyse tüm kariyerini yeniden okuyoruz ki? istatistikler vs. hiç gerek yok.
kitabın bir de son yıllarda yaşananlara cevap niteliği var. ona bi' şey diyemem, çünkü yaşananlar çok zoruna gitmiş belli ki. sıradan basketbolsever için o dünyada dönen dolapları öğrenmek hoş değil tabii.
son olarak da: aydan siyavuş hakkında bir kitap yazılsın allah aşkına. yalçın granit için o boşluk doldu, çok geçmeden siyavuş için de gereken yapılsa. bu kitapta onun anlatıldığı sayfaların tadı damakta kalıyor.
Sadece Murathanoğlu'nun değil kendi hayatımı da okudum sanki. Basketbolu benim gibi hayatın merkezine koyanlar için başyapıt. Yalçın Granit'in kitabında Türkiye basketbol tarihini okurken, bu kitapta basketbolumuzun arka planını çok gergin bir şekilde, sinirlenerek, şaşırarak okuyorsunuz. Kitabın sonunda dediği gibi umarım devamı da gelir.
Sadece Murat Murathanoğlu'nun yaşamını değil, onunla beraber ülkede basketbolun bugünlere nasıl, ne şekilde, nelere ve kimlere rağmen geldiğini anlatan bir eser. Basketbolu seven, ilgilenen, Murat Abi'nin adını, sesini, yüzünü bilen herkesin okuması gerek diye düşünüyorum.
Kitabin Mehmet Okur'a kadar olan kısmı ve sonraki kısmı birbirinden ayrı iki parça gibi. "Hayatım" ve "şikayetler". İlk bölüm müthiş. İkinci bölüm zor.
90’larda çocuk/genç olup da basketbolu seven biriyseniz bu kitabı muhakkak okumalısınız. Murat Murathanoğlu, İsmet Badem ile birlikte 90’lı ve 2000’li yıllarda sadece basketbol anlatmakla kalmamış, basketbolu Türkiye’ye tanıtmış ve sevdirmişlerdi. Sadece onları dinlemek için maç izlediğim olurdu. Aslında Murat Murathanoğlu’nun Türk basketbolu için yaptıkları, maç anlatmaktan çok daha fazlasıymış, hatta maç anlatmak küçük bir detaymış. Bu kitapta, yıllarca nasıl göz önüne gelme kaygısı olmadan, fedakarlıklarla basketbol uğruna gecesini gündüzüne kattığını ve Türk basketbolu için canla başla çalıştığını öğreniyorsunuz. Açıkçası emeğine, çalışkanlığına, iş ahlakına ve karakterine olan saygım daha da arttı. Murat Murathanoğlu’nun hayatını okurken basketbol dünyasındaki bir çok figürü de daha yakından tanıma şansı veriyor kitap. Özellikle Aydan Siyavuş ve İsmet Badem’in nevi şahıslarına münhasır karakterlerini ve anılarını arada kahkaha atarak ve bazen de içiniz burularak okuyorsunuz.
Ve tabi ki her yerde olduğu gibi basketbol dünyasında yaşanan ayak kaydırma oyunları sizi şaşırtmayacak ve bazı basketbol duayenlerine farklı gözle bakmanıza neden olacak.
Basketbol sevenler ve yakın spor tarihi ile ilgilenenlerin muhakkak okuması gereken ve devamının gelmesini istediğim bir kitaptır.
Güzeldi. Bu beş yıldız özellikle kitabın ilk yarısının beni lise ve üniversite yıllarıma götürdüğü, bahsedilen isimlerin hepsini ayrı ayrı hatırlayabiliyor olduğum için. Bana, o yıllarda çıkan Basket dergisinin yaşadığımız ilçeye bile gelmediği, il merkezinden her ay güç bela getirtmeyi becerdiğim, yazarın o dergideki yazılarının her birini tekrar tekrar okuduğum yılları hatırlattı. Kaleminin de spikerliği gibi akıcı olduğunu da hatırlamış oldum. Murathanoğlu’nun eline sağlık.
Turkiye, Avrupa veya NBA basketboluyla ilgili biriyseniz bu kitapta sizin icin cok sey var!
Basketbolla uzaktan yakindan bir alakasi olan birisinin Murat Murathanoglu'nu bilmemesine imkan yoktur. Kendisi basketbol konusunda adeta bir ayakli ansiklopedi. Murathanoglu bu otobiyografisinde gencligini gecirdigi Amerika maceralarini, daha sonra Turkiye'de basladigi teknik menajerlik seruvenini ve sonrasinda salondaki en kotu koltuga sahip oldugu spikerlik gunlerini anlatiyor.
NBA ve NCAA'ler hakkinda engin bilgisinin temellerini cok net bir sekilde anlayabildim. 80'lerde basladigi Turkiye basketbolu seruveninde, ozellikle 80 ve 90'lar Turkiye basketbol arenasinin ne denli renkli oldugunu cok iyi anlatiyor.
Mehmet Okur ve Furkan Korkmaz'in kariyerlerine olan katkilarini ogrenince sasirdim. Kendisini akin takip eden birisi olarak bile aslinda yeterince hakkini teslim etmedigimi farkettim. Murat Murathanoglu Turkiye'de basketbolun en "underrated" isimlerinin basinda geliyor.
Bazen para konusuna cok takildigini dusunsem de bunu gencligini gecirdigi Amerika'nin kulturunden gelen bir sey oldugunu dusunuyorum.
Rahmetli Ismet Badem ile olan maceralarini okurken cok eglendim.
En dikkat cekici noktalardan biri de son donem basketbol medyasinda kapali kapilar ardinda donen konulari cok acik ve net bir sekilde anlatiyor olmasi. Su gunlerde Murat Murathanoglu'nu neden Youtube'da gormeye basladigimizin cok daha iyi anlasiliyor.
Basketbolla ilgisi olan herkesin ilgisini cekecegini dusundugum, gayet akici bir anlatimi olan bir otobiyografi.
Son 5 yıl içinde Türk basketbolu tarihi üzerine iki güzel eser çıktı. Bunlardan ilki pek tabii Adanmak, bir diğeri de Murat Murathanoğlu'nun bu kitabıdır.
Adanmak, çok daha ciddi bir dille ve kronolojik sıraya bağlı kalarak Türk basketbolunun modern zamana nasıl geldiğini adeta bir ansiklopedi düzeninde okuyucuya sunarken, Salondaki En Kötü Koltuk meraklı basketbolseverleri görece daha çok bir sohbet havasında, doğal olarak da medya kısmının baskın olduğu yakın bir tarihe götürüyor.
Bu kitabı eşsizleştiren bir sürü unsur var. Beklendiği gibi İsmet Badem ile olan enfes anıları, futbol dışında herhangi bir spora medyanın verdiği önem*, federasyon ve bazı oyuncularla ilişkileri, İsmail Şenol anısı... Liste uzayıp gider ama bu kitabın gizli kahramanı kesinlikle Aydan Siyavuş'tur. Sadece ismen, o da başarıları yüzünden bildiğim bir kişinin zehir gibi aklını ve aynı düzeydeki espri anlayışını tanıma şansı buldum.
Çocukluğumun ciddi bir kısmını altyapılarda başarı ve travmalarla geçirmiş biri olarak, yazarın altyapı konusuna yüzeysel de olsa değinmesi okuduktan sonra geçmişe dalıp gitmeme sebep oldu. Bir kitaba dönüşmesi zor olsa da belki bir gün biri altyapılarda yaşanan aksaklıkları, şikeleri, çocukların yaşadığı sıkıntıları detaylı bir şekilde kaleme alır.
Bundan sonra Can ya da Mundi Yayınları'ndan ülke basketbolu üzerine ne çıkar bilmiyorum ama Leyla Çalışkan biyografisi çok güzel bir iş olabilir.
* "Hiçbir basketbol spikeri, benim en düşük maaşlı futbol spikerimden fazla kazanamaz" (İlker Yasin)
Fazla uzun tutmadan anlattığı özel yaşamı dışında basketbol ile ilk temasından şu an bildiğimiz spikerliği ve yorumculuğuna kadar geçen mesleki yaşamında başına gelen olayları, yaşadığı zorluklar neticesinde vermek zorunda kaldığı mücadeleleri anlatmış. Yakın dönem basketbol tarihimize kendisinin yaşadıkları vesilesiyle tanık olurken kilometre taşı olmuş ve önemli başarılar yakalamış spor adamlarına dair birinci ağızdan hikayeler okumak keyifliydi. Bu hikayelerin dışında esas enteresan kısımlar ise spor medyasının arka sokaklarında olan biten ve maruz kaldığı kimisi tuhaf kimisi mide ekşiten olayları anlattığı satırlardı. Ekranlardan tanıdığımız birçok ünlü sima hakkında enteresan anekdotlara yer verilmiş ve ne kadar dürüst ve sansürsüz yazdığını bilemem ancak lafını sakınmayan bir tavır olduğu ortada. Ülke futboluna nazaran daha steril ve görece daha derli toplu bir yapıda olduğunu düşündüğüm basketbol dünyasında bu derece dalavere dönüyorsa futbol tarafında neler neler dönüyordur diye düşünmeden edemedim. Anlatım dili gayet yalın, kolay anlaşılır. Doğru Türkçe ile aktarılması konusunda editörler iyi iş çıkarmış diyebilirim zira kendisi de söylüyor dil bilgisindeki durumunu. :) Baskı kalitesi güzel. İlk ve son sayfalardaki basketbol topu desenli tasarım hoş durmuş. Kitapla ilgili aklıma gelen tek olumsuz nokta daha fazla maç anısı olabilirdi belki. Ama ikinci kitabın geleceğini bilerek belki orada daha fazla görebiliriz diyorum.
Kitap, Turk basketbolunun son 30 senesine isik tuttugu gibi Turkiye'nin tum spor, egitim, kultur, medya, kurumsal yapi ve burokrasi geleneklerini de mercek altina aliyor. 80'ler ve 90'lardan hikayelerle anilarinizi tazeleyeip gulumserken, 2000'lerde hizla endustriyellesen medya ve spor sektorunun bir nevi curuyusunu de gorebiliyorsunuz. Aydan Siyavus'a da ayri bir yer ayirmak lazim. Bu kadar renkli bir kisiligin henuz biyografisinin olmamasi da uzucu.
Murat Murathanoğlu, Türkiye’de basketbol deyince akla gelen ilk isimlerden biri. Sesiyle, enerjisiyle, yorumlarıyla Türk basketbolunu hem ekranlara hem de kalplere taşımış bir isim. Salondaki En Kötü Koltuk ise onun sadece spor kariyerine değil, aynı zamanda kişisel yolculuğuna da ışık tutuyor.
Kitap, yalnızca bir başarı hikâyesi değil; aynı zamanda başarısızlıkların, hayal kırıklıklarının, pişmanlıkların ve dönüm noktalarının da içtenlikle anlatıldığı bir yaşam öyküsü. Murathanoğlu’nun Amerika’da geçen çocukluk yılları, Türkiye’ye dönüşü, spikerlik ve yorumculuk kariyerine adım atışı, basketbol sevgisi, aile hayatı ve nihayetinde emeklilik dönemindeki iç hesaplaşmaları kitabın ana eksenini oluşturuyor.
Yalın ve sıcak bir dille yazılmış olan kitap, hem basketbolseverler hem de ilham verici hayat hikâyelerini seven okuyucular için oldukça keyifli bir okuma sunuyor.
Lisedeyken basketbol benim için bir tutkuydu ama daha sonra ilgi daha az basketbol oynama ile azaldı. Son yıllarda ise hiç takip edemedim. Yine de o merak aklımın ucunda bir yerlerde duruyor. Bu kitap yorumlarını, tarzını beğendiğim Murathanoğlu'nun hem kendi tarihini hem de basketbolumuzun son 40 yıllık tarihini çok güzel ve eğlenceli bir dille samimi bir şekilde anlatıyor. Türk basketbol dünyasına şöyle bir girip çıktım.
akıcı dili ve güzel kronolojisinin yanı sıra türk basketbolundaki belki de en kilit insanın elinden çıkması herhalde bu kadar zevkli kılıyor bu kitabı.
Basketbolseverlerin bu kitabı çok seveceğini düşünüyorum. Murat abinin samimi ve içten duygularını aktardığı, her sayfasında müthiş anılarının olduğu harika bir kitap. Kitap oldukça sürükleyici ve kısa bir sürede okunabilecek seviyede. Umarım Murat abi basketbol üzerine kitaplar yazmaya devam eder. Kalemine sağlık diyorum.
murat murathanoğlu türkiye'de basketbolun hafızasıdır ve o hafıza çekmecelerinde pek çok değerli anı vardır doğal olarak. mesleğe ilgi duyanlara ders niteliğinde pek çok yaşanmış hikayeyi barındırmasının yanı sıra, ekranları başında sadece keyifli bir oyunu izlediklerini düşünenlere de işin perde arkasından bilgiler veriyor murathanoğlu. düşündüğünü çekinmeden söyleyebilen nadir insanlardanmış, iyiye iyi, kötüye kötü demiş çok da güzel olmuş.
kitap çok yalın bir dille kaleme alınmış, cem pekdoğru tarafından editöryal anlamda da güzel dokunuşlar gelmiş. okuması keyifli, bittiğinde insanda bıraktığı tat maalesef şu mesajdan ötürü kötü: kafa değişmedikçe bu ülkede basketbol güdük kalmaya mahkum.
“İyi akşamlar sevgili basketbolseverler” diyerek sayısız defa evimize konuk olan Murat Murathanoğlu’nun arka planda böylesi bir hayatı olduğunu hiç tahmin etmiyordum. Biz ekrandan aşkla yaptığı işleri izliyorduk ama arkada meğer korku filmi dönüyormuş. Türkiye’de hayatımızı kirleten ikiyüzlülük, kıymet bilmezlik her yer kadar medyada da varmış onu görüyoruz. Okurken ben de bu olaylara hem üzüldüm hem sinirlendim ama yine de devam ettiği için sevindim iyi ki diğer yollara gitmemiş. İsmet badem’e de Aydan Siyavuş’a da saygı duruşu olmuş hem. Bir de iyi olan birçok şeyde son zamanlarda gördüğüm Caner Eler iyi ki cesaretlendirmiş de Murat abi yazmış bunları!
Hayatinin herhangi bir doneminde basketbola ilgi duymus herkesin okurken hem basketbolla ilgili anilarini hatirlayacagi hem de azmin, tutkunun ve sevdigi is icin gosterilen kararliligin onemini hissedecegi guzel bir biyografi olmus. Hele ki Murat Murathanoglu ve Petar Naumoski, Ufuk Sarica gibi efsane basketbolcularla buyuduyseniz muazzam keyif alacaksiniz.
Basketbol ve sporseverlerin hafızalarına kazınan birçok olayı yalın ve akıcı bir şekilde anlatmış Murat Murathanoğlu. Bazı bölümlerde çok duygulandım. Türk sporu Murat Murathanoğlu'na çok şey borçlu.
Okurken hüzünlendim. Basketbolla dolu bir hayat hikayesi okumayı beklerken medyada yaşanan çekişmelerin insana kasavet veren yankılarını duydum. İyi yazılmış, eli ağzı düzgün bir otobiyografi elbette ama medyanın hali pür melali hakkındaki gözlemleri bakımından gri bulutlu bir eser. Yazar sık sık savunmaya geçmiş, kırgınlıkları ön plana çıkmış. Oysa düşününce kazandığı maçlar, attığı üçlükler ve ceza sahası dışından attığı goller epeyce çok.
Yazımı ve anlatımı akıcı, hikayeleri, anıları içten ve okuması bir hayli keyifli bir kitap. Geçmişten günümüze hikayeler ve hikayelerin bizim izlediğimiz kısımlarının arka planlarını kitapta görüyoruz. Yazar Murat Murathanoğlu'nun samimi, bolca dürüstlük içeren bu kitabı basket okuyan, izleyen herkesin ilgisini çekecektir.
Benim için NBA maçı demek Murat Murathanoğlu demektir, çocukken dinlerdim onun sesinden maçları. Ne güzel olmuş hayat hikayesini yazmış acısıyla tatlısıyla, her basketbol severin okuması gereken bir kitap.
1981 doğumluyum. Basketbolu Murat Abinin sesiyle tanıdım, sevdim. Bir çırpıda bayılarak okudum, sonunda içim burkuldu ama gönüllerin kazananı bizim gözümüzde Murat Abi. Aydan Siyavuş ve İsmet Badem kısımları ayrıca keyifli.
Murat Murathanoğlu basketbolla tanıştığım ve sevdiğim çocukluk yıllarımdan beri televizyonda görmeyi ve duymayı en çok sevdiğim isimdi her zaman. Mesela cuma akşamları Nba Stüdyo kutsal bir ritüeldi benim için. Tbl ve Euroleague'in yanında Nba ve Ncaa hakkındaki engin bilgisi ve basketbol hakkındaki genel fikirleri-tutkusu çok hoşuma gitmiştir. Kendisiyle ve yine başka bir basketbol emekçisi olan rahmetli İsmet Badem ile tanışma fırsatı bile bulmuştum 2007 yılında. Otobiyografisini yazdığını öğrendiğimde çok sevindim. Kitapta hayatının önemli bölümlerini ve basketbolla olan serüvenini açık bir dille anlatmış. Okurken bazı yerlerde sinirlenip bazı yerlerdeyse gülümsedim. İç yüzünü bilmediğim birçok olayın nasıl vuku bulduğunu görmüş oldum. Kendisine olan sevgim-saygım daha da arttı. İmza gününde kendisine de söylediğim gibi keşke onu ekranlarda daha çok görebilsek.
Kendisine -özellikle son yıllarda- yapılan haksızlıkları açıkçası sindiremiyorum. Kitapta satır aralarında geçen ve insanı kahreden Türkiye gerçekleri, neden sporda da gelişemediğimizi çok güzel özetliyor aslında..
O benim gibi 90'lar basketbol sever neslinin en büyük kahramanı. Onu zaman zaman davudi sesi ile radyolardan, zaman zaman TV ekranlarından zaman zaman native bir amerikanı kıskandıracak aksanı ile basketbol maçlarının sunucusu olarak arkaplanda dinledik. Şimdi ise onu kendi iç sesimizle dinliyoruz.
Murat ağabey yıllarca sektörün içinde ve dışında ne yaşadıysa her zamanki dobralığı ile, her zamanki gibi muhatap aldığı kişiyi çokça eğlendirerek anlatmayı çok güzel başarmış. Birçok kişi rahmetli İsmet abi ile olan kısımlara değinmiş ancak benim kitapta en keyif aldığım nokta -ruhu şad olsun- Aydan Siyavuş ile olan anılarıydı. Kitap okurken kahkaha atılınabileceğini ilk kez bununla keşfettim.
Sonuç olarak Murathanoğlu sporsever kesime çok güzel bir eser bırakmış. Bir solukta okuyacağınız çok güzel bir kitap. Basketbol ile ilgisi olan sevgiliye, eşe, dosta alınabilecek harika bir hediye. Kariyerine bir inşaat mühendisi olarak değil de bir basketbol mühendisi olarak yön verdiğin için bir nesile çok şey kattı Murat ağabey. İyi ki varsın.
Basketbol ve Türkiye, ve Türkiye’de basketbol açılarından oldukça önemli bir kitap olduğunu düşünüyorum. Murat Murathanoglu benim için basketbolun Turkce dilidir, kulaklarımda İsmet Badem ile anlattıkları maçlar var hala. Öte yandan yaşamına bakınca vay be dememek elde değildi. Amerika’da yaşayıp, basketbol ile iliskisi ve çok sevdiği bu spor üzerine oynama hariç tutulacak her köşesinden tutup, yaşadığı topluma ve bireylerine verdiği desteği, açtığı yolları okuduğuma çok mutlu oldum. Ben İngiltere’de Basketbol sporunu bilmeyenler arasında oğluma bu sporu öğretmek için kapılar aradım, tadını aldıktan sonra oğlum sayesinde NBA NCAA hepsini izler takip eder olduk. Malcolm Gladwell in bahsettiği o ünlü, 10000 saat, aile desteği ve doğru zamanlama üçlemesinde belli ki Murat Murathanoglu hat trick yapmış. Benim oğlum ise zamanlamada tutturamadı.
Benim neslime basketbolu sevdiren figürlerden bir tanesi Murat Murathanoğlu’nun bu kitabını bir solukta okudum. İnanılmaz hatıralar... Basketbol ancak bu kadar sevilebilir...