"Türk Evi", Cengiz Bektaş'ın, içinde doğup büyüdüğü, coğrafyanın birikiminden, yaşama kültüründen doğan "ev" i tanıyabilmek için Balkanlar’da, Adalar’da, tüm Anadolu’da sayısız araştırma-inceleme gezisi yaparak, fotoğraflayarak, yazıp-çizerek, çoğunu ölçüp-biçerek yaptığı ayrıntılı saptamaların okuyucuya bir sunumu.
Cengiz Bektaş, ana ilkelerden kullanılan gereçlere, plan tiplerinden esnekliğe, biçemden dönemlere uzanan geniş bir bakış açısıyla “Türk evi” kavramına bakar.
“Yöresel bütün renkleri içeren Osmanlı yaşama kültürünün ürünü olan evleri, Saraybosna’dan Erzurum’a, benzer temel ilkelere göre gerçekleştirilmiş olarak buluyoruz. Hangi gereçle, nerede, kimin için yapılmış olurlarsa olsunlar, bugün de yaşayan örneklerini incelediğimizde, bu evlerde kimi ortak yönleri, aynı temel ilkeleri saptayabiliyoruz. Yaşadığı topraklar üzerinde, gelmiş geçmiş bütün kültürlerin doğal kalıtçısı önce orada büyüyenlerdir. Bu nedenle, elbette Makedonya’daki Osmanlı evine bugünün Makedonyalısı Makedonya evi, Filibe’deki Osmanlı evine Bulgaristanlı Bulgaristan evi, Yunanistan’daki Osmanlı evine de bugünün Yunanistanlısı Yunanistan evi diyecektir. Gerçekten de bu evler, yaratıldıkları coğrafyanın evleridir tam tamına.
Ben bugün ‘Türkiye evi’ dersem de, ya da Türkiye vatandaşı olarak yaşayanlara, üst kimlik olarak Türk dendiğine göre, ‘Türk evi’ dersem de doğru bir şey söylüyorum elbette.
Ama bunu, Osmanlı yaşama kültürünün, bütün bu topraklar üzerinde ortak yaşamdan yarattığını bilerek söylüyorum ‘Türk evi’ sözünü.”
Cengiz Bektaş 26 Kasım 1934’te Denizli’de doğdu. Kendisi, yüksek mimar, mühendis, ozan ve yazar. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimarlık, Mimarlık bölümlerinde okudu, 1959’da Münih (Almanya) Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünü bitirdi. 1960 Alman Şehircilik Akademisi kurslarını izledi. 1959-62 yılları arasında Münih’te Prof.Dr. Fred Angerer ve Alexander Baron von Branca’nın ortak oluşturdukları bir büroyu yönetti. Serbest Mimar olarak çalıştı. 1962 de Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne öğretim görevlisi olarak çağrıldı. Orada inşaat İşleri Mimarlık Bürosunu yönetti. Üniversiteden isteğiyle ayrıldı.
1963’den beri özel işliğinde çalışıyor. 1966-69 arasında Zafer Mühendislik Mimarlık Yüksek Okulunda öğretim görevliliğini yürüttü. Trakya Üniversitesi’nde iki yıl “Halk Yapı Sanatı” dersi verdi. 1999 güzünden beri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehircilik Bölümü lisansüstü öğrencilerine “Kültürün Planlamaya Etkisi” konusunda, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde de “Estetik” konusunda ders veriyor. Çağrılı olarak gittiği Makedonya, Amerika, Almanya’da kısa süreli konuk hocalık yaptı, konferanslar verdi. Uluslararası ve ulusal Mimarlık yarışmalarında 25’in üzerinde ödül aldı. Cumhuriyet Dönemi örnekleri arasında sayılan yapılar gerçekleştirdi.
Cengiz Bektaş'ın Türk Evi üzerine çalışması, Anadolu topraklarındaki ilk yerleşimlerle başlayıp TOKİ'ye dek süren maceranın ve dönüşümlerin izini sürüyor. Bilimsel olduğu kadar kullandığı dil bakımından şiire yaklaşıyor. Tatlı tatlı anlatıyor. Özellikle sofa ve hayat üzerine söyledikleri çok dikkat çekici.
Gündeme dair ahlanıp vahlanmalarımız bir gün biterse, oturup kaybettiğimiz sofalar, hayatlar ve Türk evleri içinde hayıflanmalıyız.
Ne güzelsin gelenek... Şimdiki minimalizm zırvalığı halt etmiş, bizim zaten sahip olduğumuz sadeliğin bize tekrar pazarlanmaya çalışılması can sıkıcı ve yakıcı.
Kitaba gelirsek, enfesti. Akademik bir çalışma olabilir ama Cengiz Bektaş'ın mimar kimliğinin yanında bir yazar ve şair olması apayrı, kolay okunabilir bir hava katmış. Okula gidiş ve okuldan dönüş yolunda, bir günde bitirebildim ki zaten yarısı fotoğraflardan oluşuyordu.
Ve evet, o fotoğraflar... Hepsini incelerken içimden şöyle bir şey yapmak geldi: Kocaman, sadece inceli kalınlı siyah çizgilerden oluşan bir Türkiye haritasını odama asmalı ve şehir şehir mutlaka görmem gereken yerlere fotoğraflar ve notlar koymalıydım. çünkü hayalperest olmak bunu gerektirir...
Son olarak; ben kitabı bölümümle alakalı olabilir diye okudum. Ama çok rahat bir okuması var. Eğer İ.Ö 9000'lerden TOKİ'ye kadar Türk Evi'nin gelişimini -evet, TOKİ bir gelişim değil, o istisna- incelemek isterseniz, gönül rahatlığıyla tavsiye ederim. Ben yazarın diğer eserlerini de okuma listeme aldım.
Mükemmel bir üslupla yazılmış, tadı damağımda kaldı.
"Bu evi yaratan insan, bütün öteki yaratıkları, her şeyi, evreni, kendisi için yaratılmış bir çevre olarak görmüyor. Kendini öteki varlıklardan biri, hem de onlarla dengede olması gereken, onlarla birlikte var olan biri olarak görüyor. Evin kapısı atlı araba için açılırken, bir kanadında insan için, daha küçük ayrı bir kanat, kedi için küçücük bir başka kanat açılabiliyor."
"Bu yaşama kültüründe 'dünya malı' geçicidir. Temel olan insan ilişkileridir. Konu komşuya gösteriş ayıptır. Göze batmamalıdır. Kokusu giden yemekten bir kap da komşuya gitmelidir."
yirmi mart'ta okumaya başlamışım, ne tevafuktur ki ölüm yıl dönümü cengiz bektaş'ın. ruhunu selamlamak düştü payımıza böylece.
sayın cengiz bektaş,,,,,,,,,,, acımanız yok mudur sizin. bu nasıl yazmaktır. bu nasıl anlatmaktır. şair olduğu nasıl da belli. ozan-mimar denmesinin sebebini de anlamış oluyorum. seksen beş yaşında olmasına rağmen hâlâ cepli pantolonunda eskiz defterini taşımasıyla fenasal bi' bağ kurmuş olabilirim belki. belki de yaptıklarını sevgiyle yapmasından. megaloman karakterlerle kuşatılmış bir mimarlık fakültesinde onu dinlemek uçsuz bucaksız bir ormanda topraktan yeni filizlenen, yeşilinin tonuyla göz kamaştıran bir fidanı seyretmek gibi olurdu herhalde.
kitabı okurken, “ev” kavramını bugünün kalıplarının ötesinde yeniden düşünmeye itiyor. anadolu'daki ilk yerleşimlerden günümüze değin birçok eleştiriyi ve bilgiyi derinlemesine anlatıyor. sadece barınmak değil, birlikte yaşamak, paylaşmak, insanca yaşamak, doğaya saygılı, mahremiyeti gözetirken komşuluğu da kaybetmemek üzerine çok şey öğretiyor. bektaş'ın dili yalın ama iddialı; düşünmeye sevk eden bir sadelikte. üslubu o kadar nahif ki! aynı zamanda güncelliğini koruyan birçok eleştiriye de değiniyor. müthiş gözlemler, deneyimler, tanımlar ve fotoğraflar... özellikle fotoğraf-görsellerin altına yaptığı açıklamalar, sadece açıklamadan çok öte. mesela maviyle yeşil arasında insanca oturmak diyor, mesela yaşamak bir şenlik gibi diyor, mesela bu tavana bakmaya doyum olur mu diyor..
okumayı düşünenlere; yalnızca bir mimarlık kitabı olmadığını, bir kimlik okuması olduğunu söyleyebilirim.
ilk başta sohbet eder gibi yazması okumayı anlamayı zorlaştırıcak diye endilendiysem de Cengiz Bektaş, bilgisini o kadar içselleştirmiş ki, başkasından duyar gibi değil de cidden gözünde canlandıra canlandıra ve okuyucuyu da bu hayale sokarak anlatmış. bayıldım. harika bir kitapçık. 3 saatte durmadan okuyunca bitirdim, 21. yy çocuğu olmanın negatif etkisi ile resimlerin kalitesini ve siyah beyaz olmasından şikayetçiyim ama sonuçta hepsine referans verdiği için kitabı bitirdikten sonra ilgimi çeken evleri hatta daha detaylı şekilde internetten kendim aramak seçeneğim de elimin altında.
okulda zorunlu olarak okutmadıklarına inanamıyorum. üstelik itü mimarlıktayım. bize sıfırdan bir yapı tasarlayacağımıza dair boş motivasyonlara sokuyorlar okulda ama Cengiz bey defalarca tekrar ediyor kitapta bunun böyle olmadığını. üsküdara gider iken şarkısının ezgisi bile insan göçü/ kültür göçünün etkisi ile bir çok ülkenin kendi müziğini yazdığı bir ezgi haline gelmiş iken, yapı yapmak çok zor/komplike ve ancak birççok insanın el ele vermesi ile birlikte yapılması mümkün olan bir ürün. bu yüzden de birçok kültürden etkilenmeye zorunlu olduğunu söylüyor. bu yüzden de mimarlık bilgisi insanlığın ortak kültürüdür Türk evi de desek balkan evi de desek neredeyse tüm ilkeler evrensel kurallara dayalı aslında.
Okuması çok keyifli bir kitaptı. Üslup çok nahif. Anlattıkları ise zaten mükemmel şeyler.
Okuldan zaten çokça bildiğim konulardı. Sadece kaynak kitap olarak elimde bulunsun ve okuyayım dediğim bir kitaptı. Beklentisiz başlamıştım. Ama edindiğim bilgiler çok iyiydi.
Türk Evi dediğimiz oluşumun aslında bir kültürün getirdikleri olduğunu bilmek ayrıydı fakat örnekleriyle görmek çok başkaydı. Her şeyin temelinde insanın olduğu bir düzen... Her detayıyla insanı ve insanca olanı önemseyen bir dünya... Çağdaşlaşıyoruz derken aslında bencilleşmemiz... Bunun farkında bile olmayışımız...
Bu kitabı okurken aklıma Galata Port geldi, Kanal İstanbul geldi... Ve daha adını unuttuğum bir sürü saçma proje. İnsan için olduğu söylenen insanca olmayan projeler!
Kitabın bir bölümünde Bektaş yönetimlerin akla, mantığa dayalı ızgara temelli yerleşimlerinin çözüm olmadığından bahsediyor. Hiç mi ecdada bakıp bir şeyleri anlamıyoruz diye sorguluyor insan kendini?
Velhasıl kelam baya bir şeyi sorguladığım harika bir kitaptı. Herkese tavsiye ederim.
Mimari restorasyon okumaya başlamadan çok önce duymuştum Cengiz Bektaş adını. Kendisi ülkenin yetiştirdiği en kıymetli mimarlardan. Türk Evi tanımları, Sedad Hakkı Eldem tanımları ile Türk mimarlık literatüründe "Geleneksel konut tanımı" nı oluşturuyor başlıbaşına. Bir dönem boyunca aldığımız dersin özeti niteliğinde bu kitap. Müthiş gözlemler, deneyimler, tanımlar ve fotoğraflar...
Çok kıymetli hocamız Cengiz Bektaş Türk Evi’ni, ve Türkiye kültürünün mimarlığa yansıma biçimini çok yalın ve temiz bir dille aktarıyor. Kitap içerisindeki örnek fotoğraflarla anlatımını pekiştiriyor. Benim için bir referans kitabı. Çokça elime alacağım kesin.