« Il a suffi d’un virus lointain pour que le cours du monde et de nos vies soit bouleversé. ‘’Vivre, ce n’est pas attendre que l’orage passe, c’est apprendre à danser sous la pluie’’, disaient les Anciens. Je suis convaincu que plus rien ne sera comme avant et qu’il nous faut apprendre à développer nos ressources intérieures pour vivre le mieux possible dans un monde imprévisible. Puisse ce livre écrit dans l’urgence du temps apporter lumière et réconfort à tous ceux qui le liront. »F. L. Dans un langage accessible à tous, Frédéric Lenoir nous propose un petit manuel de résilience qui aide à vivre dans des temps difficiles. Il convoque les neurosciences et la psychologie des profondeurs, mais aussi les grands philosophes du passé – du Bouddha à Nietzsche, en passant par Epictète, Montaigne ou Spinoza - qui nous disent comment développer la joie et la sérénité malgré l’adversité. Et si nous pouvions ainsi faire de cette crise une opportunité pour changer notre regard et nos comportements ? Pour devenir davantage nous-mêmes et mieux nous relier aux autres et au monde ? Frédéric Lenoir est philosophe, sociologue et écrivain. Il est l’auteur de nombreux essais et romans vendus à plus de 7 millions d’exemplaires dans le monde.
1964. His parents return to France and move to the country to raise their four children, born in Morocco and Madagascar.
1970-1979. He moves to Paris. An unruly student, he is particularly ill-disposed to doing schoolwork and is sent to three different lycées (Victor Duruy, Buffon, Camille Sée). As a teenager he reads Hesse and Dostoyevsky, kindling his interest in existential questions. At 15 he develops a passion for philosophy after reading Plato’s Dialogues, and in astrology from reading books by André Barbault.
1980-1985. The Swiss psychologist Carl Gustav Jung has a profound effect on his intellectual direction, triggering a desire to study mankind’s great myths and religions. After an early fascination with Asian spirituality, in particular Tibetan Buddhism, discovered through the work of Chogyam Trungpa, he develops an interest in the Kabbalah and begins taking classes in the symbolism of Hebrew letters. He has no particular interest in studying Christianity, however. His Catholic upbringing, although very liberal, had focused too much on dogma and morality. Then, at 19, he reads the Gospels for the first time, and is amazed by them. He begins studying philosophy at the University of Fribourg, in Switzerland, with his childhood friend Emmanuel Rouvillois, who later becomes a monk by the name of Brother Samuel; there, he meets two crucial and outstanding professors: the Dominican philosopher Marie-Dominique Philippe (with whom he writes a book of interviews, Les trois sagesses, in 1994) and the philosopher and Talmud scholar Emmanuel Lévinas who, as a testament, leaves him a fine text on ethics in his book Le Temps de la responsabilité (1991). Parallel to his philosophy studies, he goes on a personal spiritual quest that leads him to spend several months in Israel and India, as well as in Christian hermitages and monasteries in France.
1986. As editor of the religion department at Editions Fayard, he publishes several books examining philosophical and spiritual themes.
1991. He resigns from his position as editor to devote more time to academic research and writing, and begins work on a doctoral thesis on Buddhism in the West at the Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales.
1992. Passionate about ecological issues, he helps found the association ‘‘Environnement sans frontières.’’ In 2003 he publishes a book of interviews with his friend Hubert Reeves, who sounds the alarm on the risks threatening the planet. (Mal de Terre).
1994. He is appointed associate researcher at the Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales (EHESS). Following in the footsteps of Edgar Morin, one of his intellectual mentors, he takes on the issue of religion in a multi-disciplinary approach combining philosophy, sociology and history.
1997. He writes l’Encyclopédie des religions, conceived and compiled with Ysé Tardan-Masquelier, (2500 pages, 2 volumes, 150 collaborators).
1996-2000. He writes for L’Express on a regular basis.
1998. He writes and directs an international study about sects for television with Lolande Cadrin-Rossignol. The documentary series, entitled ‘‘Sectes, mensonges et idéaux’’ (‘‘Sects, Lies and Ideals’’), is broadcast in France on the Cinquième channel and in numerous other countries. He also co-writes a documentary about the Dalai Lama that is broadcast on Canal +, and a series of three 52’ episodes on the Cinquième channel entitled ‘‘Dieu a changé d’adresse’’ (‘’God has changed his address’’).
1998-2005. He writes a number of books − some alone, others with Catherine David and Jean-Philippe de Tonnac − of interviews with such diverse figures as Abbé Pierre, Umberto Eco, Stephen Jay Gould, Jean Vanier, Hubert Reeves and Jean-Claude Carrière.
"Öngörülemeyen Bir Dünyada Yaşamak” bana hayatımda defalarca hissettiğim ama adını koymakta zorlandığım bir gerçeği hatırlattı: Belirsizlik, sadece katlanmamız gereken bir yük değil; aynı zamanda hayatın canlılığını sağlayan bir yönü. Yazarın anlatımı bana kendi deneyimlerimi düşündürdü. Hayatımda her şeyi kontrol etmeye çalıştığım, planlarımın bozulduğunda kaygıya kapıldığım dönemler oldu. Kitap, bu kaygının aslında çok insani olduğunu ama buna teslim olmak yerine belirsizlikle birlikte nefes almayı öğrenebileceğimizi hatırlattı.
Yer yer yoğun bir dil kullanıyor, bazı kısımlarını sindirmek için tekrar okumak istedim. Ama bu yoğunluk, düşünmeye değer cümlelerle doluydu. Özellikle belirsizliği kabul etmenin bir çaresizlik değil, tam tersine bir özgürlük alanı olduğunu vurgulaması beni çok etkiledi. Okurken, geleceğin her zaman hesaplanabilir olması gerekmediğini, bazen bilinmezliğin de bizi doğru yerlere taşıdığını düşündüm.
Bana en çok dokunan tarafı, hayatın öngörülemezliğine rağmen esnek kalabilmenin mümkün olduğunu göstermesiydi. Kitabı bitirdiğimde içimde bir rahatlama hissi vardı; sanki kontrol edemediğim şeylerle kavga etmeyi bırakıp, onlarla birlikte yaşamayı öğrenebileceğime dair bir güven duydum.
Belirsizlikle boğuşan, sürekli plan yapma ihtiyacı hisseden ya da değişimden korkan herkes için yol gösterici olabilecek bir kitap.
"Hayatta kalmak için bir yaşama sebebi beslemelisiniz"syf39
Öngörülemeyen Bir Dünyada Yaşamak, İş Bankası 21.yüzyıl kitaplığı serisinden, bu seride ilgi çekici okunası kitaplar var, bu kitap pandemi sonrasında kriz zamanlarına dair olsada zaten hayatımızda krizler daim olduğuna göre, salgın sonrası kriz değilde ruhsal, ailesel, ekonomik, toplumsal, küresel krizler sonrası bozulan dengelerimize hitap edebilir nitelikte.
Yaşamla başa çıkma becerileri, güçlüklere rağmen hayata anlam yükleme, üstesinden gelme, uyum, olumlu duyguları hazzı besleme, kendiniz ve yakınlarınızla bağlarınızı güçlendirme konularında kendinizi bi yoklayabileceğiniz kısa, akıcı, okuması keyifli bir metin.
Çincede "kriz" kelimesi biri tehlike, diğeri fırsat anlamına gelen iki ideogramla temsil edilir. Yunancada ise "kriz" kelimesinin etimolojisi, bir seçim yapma gereğini ifade eder. Her kriz (kişisel ya da kolektif) bizi seçimler yapmaya ve önümüze çıkan yeni fırsatları yakalamaya yöneltmelidir. Derinlik psikolojisinin büyük öncülerinden biri olan İsviçreli psikolog Carl Gustav Jung'un dediği gibi: "Krizler, sarsıntılar, hastalıklar tesadüfen ortaya çıkmaz. Bir gidişatı düzeltmemiz, yeni yönelimler keşfetmemiz, başka bir yaşam yolunu deneyimlememiz için gösterge görevi görürler."syf11
-günümüzde yaşanan krizler sistemseldir: Küreselleşen dünyada yaşadığımız-ekonomiyi, sağlığı, ekolojiyi, göçü, toplumlu vb. ilgilendiren- tüm krizler dizginlerinden boşanmış küreselleşme ortamında aynı tüketim mantığı ve kâr maksimizasyonu anlayışıyla birbirine bağlıdır. Gezegen ve insan toplumları üzerindeki bu baskı uzun vadede sürdürülemez. Kaldığımız yerden, "eskiden olduğu gibi" devam edecek olursak, ekonomik krizden ekonomik krize, ekolojik krizden ekolojik krize, toplumsal krizden toplumsal krize, sağlık krizinden sağlık krizine sürüklenip duracağız. Gerçek çözüm, mevcut mantığı değiştirmek, tüketim çılgınlığını terk etmek, ekonomik faaliyetlerin tüm sektörlerini yeniden yerelleştirmek, finansı düzenlemek, refah ve esenliği "hep daha fazlası" arayışının, işbirliğini rekabetin yerine geçirmektir.syf10
Maruz kaldığımız acı verici durumlara uyum sağlamamıza en çok yardımcı olabilecek niteliklerden biri mizahtır. Aristoteles'ten beri bildiğimiz gibi, mizah ve özellikle de kendini alaya almak (insanın kendisiyle dalga geçmesi), trajik olanı uzak tutmaya imkân tanır. Üzücü veya saçma bir durumu değiştiremeyeceğinizde en iyisi başınıza gelene gülmektir! Mizah, gülme, ironi, kendimi çok yakın hissettiğim büyük bir felsefi akımın göbeğinde yer alıyor: Taoculuk. M.O. 6. yüzyılda Çin'de ortaya çıkan Taoizm, mizahı bir mesafe kazanma unsuru olarak değerlendirir. Gülme, zihnimizin gücüyle acılı, saçma, rahatsız edici bir duruma mesafe alabilmemizi sağlar: Geri çekilmek ve uyum sağlayabilme yeteneği sergilemek. M.Ö. 4. yüzyılda yaşayan Zhuangzi'ye göre, iyi yaşamak için geliştirilmesi gereken temel özellik esneklik veya yumuşaklıktır. Bu nitelik, şartları zorlamaya çalışmaktansa, onlara uyum sağlamamıza ve her zaman kontrol edemediğimiz dış olaylara göre dönüşmemize, evrilmemize olanak tanır.syf15
Montaigne, Denemeler'in sonunda şöyle yazar: "Özellikle zamanımın azaldığı şu saatte, yaşamımın ağırlığını artırmak istiyorum; kaçışının çabukluğunu yakalayışımın çabukluğuyla durdurmak ve alışkanlığın gücüyle hızla akıp gitmesini telafi etmek istiyorum. Hayatta sahip olduğum süre kısaldıkça, onu daha derin ve daha dolu hale getirmem gerekiyor... Bu nedenle, kendi payıma yaşamı seviyorum ve Tanrı'nın bize bahşetmeyi uygun gördüğü haliyle onu geliştiriyorum. "(Montaigne de Denemeler'inde sık sık ölümü anar. Montaigne, Stoacı filozoflar gibi uzun süre "felsefe yapmak ölmeyi öğrenmektir" ilkesini benimsemiş ve artık ölümden korkmamak için sık sık onu hatıra getirmek gerektiğini düşünmüş, ama nihayetinde, dolu dolu yaşamak istiyorsa artık aklını ölümle meşgul etmemeyi daha tercihe şayan bulmuştur...ama tabii ölümü de reddetmeden. Onun felsefesinin taşıdığı tüm bilgelik, yaşama koca bir "evet" demek ve yaşamın kısalığını yaşadıklarımızın kalitesi ve yoğunluğuyla telafi etmek diye özetlenebilir. Ancak o zaman ölümle pişmanlık duymadan yüzleşebiliriz.syf51
önümüze çıkan yeni fırsatları yakalamaya çalışarak ve değiştiremeyeceğimiz şeyleri mümkün olduğunca neşeyle kabul ederek bu salgını ve yarattığı sonuçları olabildiğince iyi deneyimlemek de bizim sorumluluğumuz. Zorluklarla baş ederken dirençli olabilmek, bizim iyileşme, uyum sağlama, büyüme, hayatı olmasını istediğimiz gibi değil olduğu gibi kabul etme ve sevme irademize ve arzumuza dayanır. Sadece bir kişi tarafından dahi koşulsuz olarak sevilirsek zorlukları yenme gücüne sahip olabileceğimizi gördük. Gelgelelim içsel iyileşme sürecini tamamlamamız ancak hayatı koşulsuz sevmeyi de öğrenirsek mümkün olacaktır. O zaman mutluluğun ve neşenin dış koşullarda değil, içimizde olduğunu keşfedeceğiz. Onun, bizim eyleme ve tepki verme kapasitemizde, kendimize ve dünyaya bakma şeklimizde yattığını anlayacağız. Epiktetos'un da Enkheiridion'da söylediği gibi: "İnsanlara eziyet veren, gerçeklik değil, onun hakkındaki yargılarıdır. "9. yüzyılda yaşamış bir Budist keşiş olan Tilopa'nın formülünü hatırlatır bu çarpıcı sözler: "Seni bağlayan, şeyler değil, senin şeylere olan bağlılığın." Başka bir deyişle, hayatta hissettiğimiz mutluluk, dinginlik veya tatmin (sağlık, zenginlik, onur gibi) dış dünyanın her zaman rasgele gerçekleşen olaylarına değil, iç dünyamızdaki ahenge bağlıdır.syf57
Lenoir'in okuduğum ilk kitabı. Kendi kendine konuşur gibi yazılmış, kolay okunan, kısa bir kitap.
Kriz zamanlarında yaşama nasıl tutunulacağını söyleyen cümlelerle dolu. Ama radikal davranışlar önermiyor, keskin cümleler kurmuyor.
70 sayfalık bir kitaptan okuduklarım ne kadar sağlıklı fikir verir emin değilim ama bu kitap bana Lenoir'in kaderci/muhafazakar olduğuna dair de bir his verdi.
Bunun yanında kitaptan bana kalan en kıymetli şey sanıyorum Covid19 salgınının/krizinin nasıl kapitalist bir meta olarak yönetildiğini bana göstermesi oldu. Yazara bunun için teşekkür ederim.
Çeviri çok iyiydi. Murat Erşen iyi iş çıkarmış. Ona da teşekkür ederim.
Lenoir'in başka kitaplarını da okuyabilmeyi umuyorum.
"Küreselleşen dünyada yaşadığımız -ekonomiyi, sağlığı, ekolojiyi, göçü, toplumu vb. ilgilendiren- tüm krizler dizginlerinden boşanmış küreselleşme ortamında aynı tüketim mantığı ve kâr maksimizasyonu anlayışıyla birbirine bağlıdır. Gezegen ve insan toplumları üzerindeki bu baskı uzun vadede sürdürülemez. Kaldığımız yerden, 'eskiden olduğu gibi' devam edecek olursak, ekonomik krizden ekonomik krize, ekolojik krizden ekolojik krize, toplumsal krizden toplumsal krize, sağlık krizinden sağlık krizine sürüklenip duracağız. Gerçek çözüm, mevcut mantığı değiştirmek, tüketim çılgınlığını terk etmek, ekonomik faaliyetlerin tüm sektörlerini yeniden yerelleştirmek, finansı düzenlemek, refah ve esenliği 'hep daha fazlası' arayışının, işbirliğini rekabetin yerine geçirmektir."
"Dünyanın değişmesini beklerken, istikrarımızı, dengemizi bozan bir gerçekliğe mümkün olduğunca olumlu bir şekilde uyum sağlamak için kendimizi nasıl değiştirebilir veya bakış açımızı nasıl dönüştürebiliriz?"
"Felsefe veya şiir kitapları okuyarak zihnini geliştirenler, düzenli olarak yoga veya meditasyon yapanlar, yaratıcı faaliyette bulunanlar, toplumla iç içe yaşayarak sevgi ve merhamet duygularını yeşertenler, varoluşlarına bir anlam vermeye çalışanlar, hayattaki zor zamanların üstesinden gelmek bakımından tartışmasız daha donanımlıdır. Bunlar, yakın zaman önceki salgında deneyimlediğimize benzer bir şok veya derin bir istikrarsızlıktan sonra, toparlanma, kendi üzerinde çalışma, zorluklarla baş etme imkanını kolaylaştıran çok değerli niteliklerdir."
"Çincede 'kriz' kelimesi biri tehlike, diğeri fırsat anlamına gelen iki ideogramla temsil edilir. Yunancada ise 'kriz' kelimesinin etimolojisi, bir seçim yapma gereğini ifade eder. Her kriz (kişisel ya da kolektif) bizi seçimler yapmaya ve önümüze çıkan yeni fırsatları yakalamaya yöneltmelidir. Derinlik psikolojisinin büyük öncülerinden biri olan İsviçreli psikolog Carl Gustav Jung'un dediği gibi: 'Krizler, sarsıntılar, hastalıklar tesadüfen ortaya çıkmaz. Bir gidişatı düzeltmemiz, yeni yönelimler keşfetmemiz, başka bir yaşam yolunu deneyimlememiz için gösterge görevi görürler'.''
"Mizah, zihnimizin gücüyle acılı, saçma, rahatsız edici bir duruma mesafe almamıza, geri çekilip olumsuz duruma uyum sağlayabilmemize imkân verir. Bu ayrıca Spinoza'nın söylediklerini de paraleldir: 'Bir duygu kendisine aykırı ve kendisinden daha güçlü bir duygu olmadan ne bastırılabilir ne de ortadan kaldırılabilir'. Her şeyi anlatıyor bu cümle: Bir korku, üzüntü, öfke, depresyon duygusunu veya hissini ancak zevk, şükran, sevgi, neşe gibi başka bir duyguyu veya olumlu hissi harekete geçirerek arkada bırakabiliriz."
"Duygusal bağlanma hormona oksitosinin esenliğimizde ne kadar önemli rol oynadığından daha önce bahsetmiştim. Bu hormon esas itibarıyla fiziksel temas yoluyla, öpücükler, sarılmalar, şefkat beliris jestlerle gelişir. Sevdiklerimizle (ve özellikle çocuklarımızla) aramızdaki bu şefkat bağlarını elimizden geldiğince koruyalım, çünkü bunlar güçlüklerle baş etmek için asli önemdedir."
" 'Hayatta kalmak için, bir yaşama sebebi beslemelisiniz': Victor Frankl'ın (Freud'un öğrencisi psikiyatr) geliştirdiği ve logoterapi adını verdiği yaşamın anlamı teorisi aracılığıyla ilettiği mesaj budur. Bu teori hem onun kişisel deneyimi ne hem de toplama kamplarında gözlemlediği ve onu bir açıklama getirmeye zorlayan meydan okumalara dayanmaktadır. Nazi toplama kamplarının insanlık dışı koşullarına en iyi göğüs gerenler gücü kuvveti en yerinde olan eylem odaklı kişiler değil, bazen fiziksel bakımdan çok daha zayıf olsalar da yaşamak için sebepleri bulunanlardır. Şöyle yazar: 'En hassas, en kırılgan olanlar akıl almazla karşı karşıya geldiklerinde, umutlarını sürdürebilecekleri ve hayatın anlamını sorgulayabilecekleri bir iç yaşam geliştirmişlerdi'."
Œuvre commerciale qui tire profit du COVID et du confinement... Se veut un « manuel de résilience » pour apprendre à être heureux au lieu de cette crise. Pour faire court, je n’ai pas accroché du tout. On dirait une conversation de cafe pleine de clichés !
Lenoir met les mots justes sur les maux et les changements actuels de notre société. Plusieurs situations positives sont mise de l’avant. Une lecture que je recommande en ce temps de changement!
Un livre dont on a tous besoin en ces temps de covid, juste histoire de se remettre les idées en place et de relativiser un petit peu, de se rendre compte de ce qui dépend de nous et de ce qui n’en dépend pas.
Citations : « La vraie solution consiste à changer de logique, à sortir de la frénésie consumériste, à relocaliser des pans entiers des activités économiques, à réguler la finance, à passer du « toujours plus » au mieux-être, de la compétition à la collaboration. » p11
« Chaque chose, selon sa puissance d’être, s’efforce de persévérer dans son être. » - Spinoza, p18
« Ceux qui cultivent leur esprit en lisant des livres de philosophie ou de poésie, ceux qui pratiquent régulièrement le yoga ou la médiation, ceux qui ont une activité créatrice, ceux qui développent l’amour et la compassion en s’engageant dans la société, ceux qui cherchent à donner un sens à leur existence sont sans doute mieux armés pour traverser les périodes difficiles de la vie. » p24
« La résilience désigne dès lors le processus psychique qui permet à un individu affecté par un traumatisme profond de se reconstruire, de trouver en lui, sans rien nier de ce choc, les ressources nécessaires pour avancer dans la vie. » - Emmy Werner, p30
« Ce qui ne me tue pas me rend plus fort. » - Nietzsche, p32
« Certaines personnes […] ayant subi un viol peuvent le refouler jusqu’à en oublier totalement cet événement hautement traumatique. Cette forme de résistance psychisme les protégera et leur permettra de continuer à vivre, mais les empêchera de se reconstruire et de s’épanouir véritablement. Le trauma reste là, enfoui, continuant de distiller son poison, perturbant leur vie affective et sexuelle, ou les maintenant dans un état d’anxiété phobique. » p41
« « Aller mieux », d’ailleurs, dans tous les sens du terme : tant sur le plan de notre équilibre intérieur/émotionnel que sur plan de la santé physique, puisque l’on sait que les deux sont liés : bien des maladies surviennent après un choc et, inversement, un bon équilibre émotionnel favorise la santé. » p56
« Un affect ne peut être supprimé ou contrarié que par un affect plus fort que l’affect à contrarier. » - Spinoza, p57
« La seule condition nécessaire pour que notre cerveau produise les principales substances nécessaires à notre bien-être et à notre équilibre émotionnel (comme la dopamine ou la sérotonine), c’est d’être pleinement attentif à ce que l’on fait. » p63 (HEIN EMMA QUI PENSE TOUJOURS À 10 000 TRUCS AU LIEU DE SE CONCENTRER)
« Les enfants sont des éponges émotionnelles qui absorbent les angoisses des adultes. » p79
« Donner une signification à sa vie, c’est trouver une raison de vivre. C’est tenter de répondre, même provisoirement, à la question : pourquoi ai-je envie de continuer à vivre? Cette question est d’autant plus forte lorsque nous sommes confrontés à la proximité de la mort : au fond, est-ce que je me bats juste pour survivre, de manière pulsionnelle et par peur de la mort, ou bien est-ce que souhaite encore vivre pleinement ? » p88
« Dès lors, ce qui compte pour réussir ma vie, c’est d’apprendre, en s’appuyant sur la raison et l’expérience, à orienter mes désirs vers des personnes, des choses, des idées, qui sont bonnes pour moi. Et, inversement, à cesser de désirer des personnes, des choses ou des idées qui me font du mal, me diminuent. » p89 ❤️
« Face a l’absurde, les plus fragiles avaient développé une vie intérieure qui leur laissait une place pour garder l’espoir et questionner le sens » - Viktor Frankl, p92
« La plupart d’entre nous (tous ceux qui n’ont pas connu la Seconde Guerre Mondiale) vivons une expérience inédite : la privation de l’un de nos droits les plus fondamentaux, la liberté de circuler. » p97
« Je suis en effet convaincu que notre plus grande liberté réside dans la manière dont nous pouvons réagir à un événement extérieur qui nous contrarie. » p102
« J’ai la conviction profonde que nous ne naissons pas libres : nous le devenons. » p103
« Si je résume la situation, j’ai le droit de mourir de ce que je veux, mais pas du coronavirus. Et à tel point que, pour éviter ça, on compromet l’avenir de la société dans laquelle vivront mes enfants et mes petits-enfants ! » - père d’une amie de Lenoir, p113
« La vie vaut parce qu’elle a une certaine durée. […] Toute proximité avec la mort, comme la crise que nous traversons, devrait avant tout nous inciter à vivre mieux et pleinement, plutôt que nous focaliser sur la peur de la mort. » p117
« Le refus de la réalité redouble notre souffrance : nous souffrons du mal qui nous affecte et nous souffrons psychologiquement et moralement du déni ou du refus du réel qui s’impose à nous. » p123
« Nous ne pouvons décharger notre responsabilité sur nos gouvernants et tout attendre d’eux, comme si la santé était un droit garanti par l’État. Nous sommes les premiers responsables de notre santé et des moyens de la préserver au mieux. » p128
Réflexion pertinente sur l’impact sociétal de la pandémie de COVID-19, plus particulièrement du (des) confinement. Plusieurs arguments apportés par Lenoir me rejoignent et reflètent des réflexions que j’ai eu personnellement durant les derniers mois.
Fréderic Lenoir nous fait encore une fois, une excellente analyse de la vie face à une situation de crise subie et la manière d'échapper à l'angoisse, la dépression...et même aider son voisin à dépasser la crise et entrer dans un mode de résilience. se lit d'un trait avec plein de conseils et motivation pour affronter la crise du Covid-19 Je conseille vivement cette lecture
Petite réflexion sur la situation générée par la crise du Covid, le confinement, la posture sanitaire, les conséquences émotionnelles. A l’aune d’une culture très humaniste. Intéressant.
Frédéric Lenoir’un Öngörülemeyen Bir Dünyada Yaşamak adlı kitabı, pandeminin yarattığı belirsizlikler üzerine hızlıca kaleme alınmış bir “dayanıklılık rehberi” gibi okunuyor. Felsefi göndermeleri var: Stoacılar, Montaigne, Spinoza… Ama bu göndermeler bir düşünce zincirini kurmak yerine aforizma tadında, yüzeysel biçimde kullanılıyor. Metnin merkezinde bireysel uyum, içsel huzur ve “psikolojik direnç” var; toplumsal ve yapısal eleştiri ise neredeyse hiç yok.
Lenoir, tüketim çılgınlığını terk etmekten, yaşam tarzımızı değiştirmekten söz ediyor ama ekonomik sistemin adını koyarak tartışmıyor. Oysa pandeminin açığa çıkardığı şey tam da bu sistemin yarattığı eşitsizliklerdi. Kapitalizmin adını koymamak, krizin yükünü bireye yıkmak anlamına geliyor. Nietzsche’nin “Beni öldürmeyen şey güçlendirir” sözünü de bu bağlamda bir tür motivasyon klişesine dönüştürüyor: krizi fırsata çevir, olgunlaş, güçlen… Oysa milyonlarca insan için kriz birçok yüzüyle kayıp ve yıkım anlamına geldi.
Covid örneğinde mahrumiyetlere ve yaslara karşı duyulan öfkeyi “çocuksu” diye nitelemesi de aynı ideolojik bakışın parçası. Öfkeyi küçümseyip rızayı olgunluğun ölçütü yapmak, toplumsal itirazı değersizleştiriyor. Kitapta “psikolojik direnci olan insanlar en insani kişilerdir” denildiğinde de kırılganlık ve dayanaksızlık insani varoluştan dışlanıyor. Böylece insanlık, sadece “güçlü” ve en önemlisi uyumlu olabilenlere indirgeniyor.
Yazarın gençlik yıllarında Hindistan’da sokakta yoksulluk ve hastalıkla ölümle cebelleşenler üzerinden kurduğu anekdot da dikkat çekici. Sokakta ölen insanların deneyimini küresel eşitsizliklerin ürünü olarak değil, kendi ahlaki dönüşümünün vesilesi olarak anlatıyor. Trajedi, yapısal şiddeti görünür kılmak yerine bireysel merhametin sahnesine çevriliyor.
Sonuçta Öngörülemeyen Bir Dünyada Yaşamak, felsefi bir tartışma olmaktan çok neoliberal çağın dayanıklılık ideolojisini yeniden üreten bir popüler broşür gibi. “Haz menüsünden tat al”, “yaşam tarzını değiştir”, “krizi fırsata çevir”!
Başlı başına bir facia. Bunu Türkiye’de okumak bambaşka bir facia. Bireysel mutluluk için kolektif mutluluğun ön koşul olduğunu söyleyip akabinde bencilliğe varacak bireysel söylemleri de cabası. Evet hayatta her şeyi değiştiremeyiz evet kontrol edemediğim şeyler için üzülmemeliyiz ama bu demek değildir ki bize sunulan her koşulu her durumu kabul edelim. Beş yüz tane örnek verip sorundan bahsedip meselenin asıl öznelerine dair tek kelime etmemiş. Hindistan’daki kötü yaşam koşullarından bahsederken bile kendi üzüntüsünü merkeze almış. Hindistan’da insanların neden bu durumda olduğunu, sömürgeci zihniyetin nelere sebep olabileceğini, kaderden ziyade ekonomik eşitsizliğin ölüme sebep olabilme ihtimaline bile gözlerini kapamamış. Hele “yav kardeşim sizde her şeyi devletten beklemeyin” minvalinde söylemleri. Her bir devletin daima halkın yaşam hakkını öncelediği korkunç bir yanılgıdan ibaret bile diyemeyeceğim çünkü bu söylemlerin bilinçli olduğunu düşünüyorum. Peki bu durumda İsrail nasıl bir devlet oluyor? Peki Türkiye’de kar için bebekleri öldürmekten bile çekinmeyen Yenidoğan çetesi? Bir devlet benim sağlığımdan yaşam hakkımdan mesul değilse neyden mesul? Tam bir beyaz adam kitabı, ne eksin ne fazla.
Covid19 pandemisi ile beraber hayatlarımızda değişenlerden yola çıkarak, yaşam öngörülemez bir hal aldığında kendimizi nasıl hazırlamalıyızı işlemiş Lenoir. Sağlamlığına ve kalıplarına aşina olduğumuz dünyamızda bir anda kontrolümüz dışında gelişen ani ve zorunlu değişiklikler ile başa çıkmak eminim pek çok kişi için zor olmuştur ve oluyordur. Kendi adıma çok zorlanmadığım, kolay adapte olduğum ve atlattığım bir dönem olduğu için kitap beni pek de yakalayamadı açıkçası. Belki tam covid kapanmaları sırasında ya da hemen sonrasında okusam biraz daha etkisine alabilirdi beni.
Yazım dönemi covid evresi olsa da değindiği görüşleri, okurun yaşamı ile paralel olarak, her olağanüstü duruma evrilebilir ve bir rehberlik sağlayabilir. Kolay okunabilir olması ve sayfa sayısı azlığı ile beraber boş bir gününüzde yazar ile keyifli bir düşünce alışverişi yaratabilir.
60 sayfalık minik bir kitap, bir oturuşta bitirdim. Pandemi sırasında yazılmış ve özelde pandemi genelde kriz anlarıyka baş etmek için işe yarar fikirleri toplayan bir el kitabı olarak tasarlanmış. Ben sevdim.
“Zorluklarla baş etme sürecini sonuna kadar götüren bir kişi, sadece yaşadığı travmayı kabul edip ona sırtını dayamakla kalmamıştır. Bu şoku, kendini geliştirmek ve büyümek için bir sıçrama tahtası olarak kullanmak yolunda gerekli kaynakları kendi içinde nasıl bulacağını bilmiştir. Birdenbire, a posteriori, maruz kaldığı travma ona, bu şok olmadan yapabileceğinden daha fazla gelişmesine imkan tanıyan bir fırsat olarak görünebilir. Boris Cyrulnik'in kitabının başlığı da bunu çok iyi ifade eder: Harika bir talihsizlik…bu içsel iyileşme sürecinde derin insani nitelikler de geliştirmiştir: empati, yardımseverlik, (insanlara olduğu kadar hayvanlara da) merhamet.”
Kovid-19 pandemisiyle birlikte kişilerin deneyimlediği korkular, endişeler, travmalar ve bunların nasıl aşılabileceği üzerine yazılmış bir kitapçık. Kovid-19'un üzerine yazılmış olması, yazarın yaptığı saptamalar ve sorun olarak ele aldığı konuların sadece pandemiyle ilgili olduğunu düşündürmesin; bence, boyutundan ötürü ilk bakışta baştan savma izlenimi vermiş olabilecek olan bu kitap, herkes için düşündürücü, okurun kendisini sorgulatıcı, lafı fazla uzatmayan, rahat okunabilen, (kimilerine şu biçimde başkalarına bu biçimde) içinde bulunduğumuz bu hızlı çağın yarattığı genel sorunların üstesinden psikolojik olarak nasıl gelebileceğimizle ilgili önerilerde bulunan bir içeriğe sahip.
10 kısa bölümden oluşan 60 sayfalık bir metin. Pandemi döneminde yazılmış. Pandemi ile ilgili bölümler bence zaman aşımına uğramış. Şimdilerde okumak hedefi ıskalıyor. Hele ki pandemiden kısa sürede normale dönüldüğü için. Pandemi dışındaki bölümler yazarın şimdiye kadarki birikiminin özeti gibi. Okuması keyifli bu bölümleri. Felsefi göndermeler doyurucu, metin kısa olmasına rağmen. Dil akıcı ve sade. Yaşam motivasyonunu hızlıca toparlamak için hap niyetine kısa bir metin. Arada dönüp dönüp okumalık.
C'est le premier livre que je lis de cet auteur et je n'ai pas accroché. Il s'agit sensiblement d'un livre de développement personnel bâclé et centré sur les confinements dûs au COVID. Les sujets évoqués sont survolés et trop répétitifs à mon goût. Pour de la philosophie, je trouve ça moyen, voire pas terrible. Par contre, ça serait un bon livre pour les débutants en développement personnel, et cela reste accessible au plus grand nombre.
Değişen bir dünyada krizler ve zorluklarla başa çıkmak üzerine , eski düşünürlerden de yardım alarak , nasıl uyum sağlanacağı , olumlu bakılacağı , anlamlandırıp , bağları güçlendirerek neler yapılabileceği üzerine . Anı yaşamak, özgür olmak gibi gibi günün popüler kavramlarına da dokunuşlar olunca , çok satan içi boş kişisel gelişim kitaplarından bir farklılığı , eski düşünürlerle ilişkisi ve motivasyon yazısı olmaya yönlenmemesi kalıyor.
Kitap, Covid döneminin psikolojimiz üzerine etkilerini irdelerken krizlerle başa çıkma, yaşama anlamlandırma ve kırılgan ruh halimizi sorgulama üzerine fikir yürütüyor. Yazarın dili güzel ve sade ama derin bir anlatımı olduğunu söylemeyeceğim. Hatta bizi düşündüren hususları yazarın kendi kalemi yerine yaptığı atıflarda buluyoruz ancak bu atıfları gözden geçirmek için bile kitap tekrar okunabilir.
“Bir duygu kendisine aykırı ve kendisinden daha güçlü bir duygu olmadan ne bastırılabilir ne de ortadan kaldırılabilir.” s.22 “İyi yaşamak için acele et ve her günün kendin içinde bir hayat olduğunu düşün.” Seneca s.23 “Dans ettiğimde dans ederim, uyuduğumda uyurum.” Montaigne s.25 “İnsanları rahatsız eden şeyler değil, o şeylerle ilgili fikirleridir.” Epiktetos s.59
Pandemi döneminde yazılmış, bir kahve eşliğinde okunabilecek içerik olarak da oldukça faydalı bir eserdi. Yazar pandeminin yarattığı belirsizlik, kaygı durumlarına Stoacı bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Hayatta kalmanın, özellikle küreselleşme ile birlikte iş birliği ve karşılıklı sevgi ile olabileceğini, ölüm ve yalnızlık gibi temaları da kısa pasajlarla işleniyor.
Trop court Dispendieux pour un contenu très faible. Très déçu! Sans rien enlever à la justesse du propos de Frédéric Lenoir. J'ai l'impression d'avoir lu un pamphlet ou un court résume.