''Yine yanaklarım alevlendi. Sevişme lafı en çok bizim gibilere dokunur zaten. Derininde bir yere bir kor üflenmişçesine titreyiverir insan. Durdum bir an, sonra denize çevirdim başımı, ne olursa olsun halden anlayan denize.”
Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler, Peruk Gibi Hüzünlü, Dokunma Dersleri, Bir Nedene Sunuldum ile günümüz öykücülüğünün sevilen yazarları arasına giren Yalçın Tosun, beş yıl aradan sonra, beşinci öykü kitabı Mesafenin Şiddeti ile etkisini gösteriyor.
Çocukluğu, evliliği, aileyi, anneyi ve babayı, hep o kırılgan bakışla, hep bir ergen uyanışıyla ince ince işleyen, doyurucu öykülerden oluşuyor Mesafenin Şiddeti. Yalçın Tosun, mahremin çeperinde özgürce devinen duyuşları, düşünüşleri, düşleri, beklentileri anlatıyor. Gönlün kırıldığı yeri, zihnin sarsıldığı noktayı, hangi mesafeden olursa olsun şiddetin göründüğü aralıkları yakalarken anlatıcılığını giderek uçlara taşıyor.
Yalçın Tosun (Ankara, 1977) Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı üniversitede Özel Hukuk Doktorasını tamamladı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Öyküleri Adam Öykü, Notos Öykü ve Kitap-lık dergilerinde yayımlandı.
Yalçın Tosun'un tüm öykü kitaplarını okudum, kendine has bir öykü evreni var, nasıl bir Almadovar filmini seyretmeden evvel karakterleri, yaşamları, renkleri az çok tahmin edebilirsek, Tosun'un evrenindeki öykülerde de bizi nasıl karakterlerin, yaşamların ve ruh hâllerinin beklediğini biliriz: her şeyden nefret ergenler, ümitsiz yaşlılar, translar, unutulmuş sanatçılar, üzgün çocuklar, öfkeli ve yalnız şehirli kadınlar, uzaktaki babalar vesaire, bir dolu kırık hikâye. Böylesi bir evren kurabilmek hem büyük bir başarı hem de kendini tekrara düşmek açısından büyük bir risk taşıyor. Bazı Köfteler, Muzaffer ve Muz, Unutmabeni Çiçekleri ve Güzel Yüzlü Garsonlar gibi harika öyküleri ile kıyaslayınca, Mesafenin Şiddeti'ndeki öyküler sönük geldi ne yalan söyleyeyim. Bu anlamda, beş yıllık aranın ardından dönüş yapan Tosun'u kendi evrenini genişletmek yerine mevcut sınırları etrafında dönenmiş buldum diyebilirim.
‘Hep böyle değil miyiz, süreğen ve inatçı bir inandırılma ihtiyacıyla başkalarının gözlerine merak ve inançla bakarak savrulup durmaz mıyız beşikten mezara?’ . Aynalara yabancı, içindeki tüm kelebeklerin kanadı kırık, hevesleri boğazına düğüm insanlar. Hanelerden taşan acıları, kabuslarından ibaret uykuları olan. Bildiğimiz de sustuğumuz, görüp de başımızı çevirdiğimiz hikayeler bunlar. . Yalçın Tosun öyküleriyle (şiir kitabını da unutmamak gerek) beni yaralayan bir yazar. Her okuduğum eserinde olduğu gibi Mesafenin Şiddeti’nde de dalıp gittiğim, kelimelere kederlendiğim yerler oldu. On altı öykünün her biri bir sorunu da gösteriyor- anlatıyor aslında. Yok sayılanları, ezilenleri, dışlananları kısaca ‘öteki’leştirilenlerin sesi oluyor. . Ve bir de şu alıntıyı iliştireyim: ‘Ama dünyanın adaletli olmadığını kimse söylemiyor çocukken insana. Bunu zamanla, yavaşça ve kanaya kanaya öğreniyoruz her birimiz.’
Yalçın Tosun’un öykülerine bayılıyorum. Merakla beklediğim ‘Mesafenin Şiddeti’ yine şaşırtmadı. Su gibi akan, mutlaka iz bırakan öyküler var kitapta. ‘Mesafenin Şiddeti’ bir ‘Dokunma Dersleri’ veyahut ‘Peruk Gibi Hüzünlü’ değil belki ama Yalçın Tosun’un, Türk edebiyatı için ne kadar kıymetli olduğunun net kanıtı. Özellikle ‘Piç’, ‘Primadonnanın Ölümü’, ‘Uvertür Şarkıcı’ ve ‘Gün Işırken İkisi’ çok etkiledi beni. ‘Piç’ açık ara favorim. Tosun’un harflere sığmayan, sınırlanmayan öykülerini özlemişim...
vaktiyle çok sevdiğim yazarların yeni kitaplarına ısınamadığımda bunun ne kadarının benim değişmiş olmamdan, ne kadarının metnin kendisinden kaynaklandığını ayırt edemiyorum.
yalçın tosun’u bende “kalan”larıyla anıyor, üzerimdeki etkisini onlarla değerlendiriyorum. yıllardır içimde taşıdığım yalçın tosun karakterleri var örneğin. hiçbirinin ismini cismini hatırlamıyorum tabii. sadece bir ayrıntı, hatta his kalıyor. ama taşıyorum onu muhakkak. içime karışmış gibi. buradaysa, ne yazık ki, yılların geçmesini beklemeden, kitabın kapağını kapattığım anda bile bana hiçbir şey kalmamıştı. biraz üzgünüm.
Yalçın Tosun son zamanlarda sahip olduğumuz şahane öykü kalemi. Her kitabı ayrı bir öykü şöleni, mutlaka okuyun. İtiraf etmem gerekirse bu son kitabında bazı tutukluklar var gibi hissetsem de değişik ve çok güzel tarzlarda denediği öyküleri için dahi zevkle okunur. Keyifli okumalar diliyorum mutlaka okuyun.
İlk kez bir Yalçın Tosun kitabını uzun süre elimde dolaştırdım ve çabucak bitiremedim. Başlıktaki mesefa beni de esir aldı. Öykülerdeki karamsarlık mı yoksa buradaki yorumlarda bahsedildiği gibi Tosun’un sürekli aynı temaların ve karakterlerin peşinde oluşu mu bunda etkili oldu yoksa ben mi modumda değildim, bilemiyorum. “Çok Mutsuz Ama Neşeliydik” öyküsü favorim oldu.
beş yıl aradan sonra yalçın tosun öyküleri okumak uzun aradan sonra karşılaşılan dostla kucaklaşıp hasret gidermek gibi. on altı öyküden oluşan kitap, ilişkilerin tam ortasına büyüteç tutuyor ve o amansız mesafelerin gönülleri kırdığı, zihni sarstığı, kalpleri kırdığı noktayı anlatıyor. The Smiths şahanesi "there is a light that never goes out" finalli öyküye, "bu ışık hiç sönmeyecek"e bayıldım en çok.
Şiir kitabı haricindeki tüm kitaplarını okudum. Bu çok farklıydı. Kadın ve erkek olarak tanımlamış karakterleri ve bu nedenle biraz yabancılaştım kitaba okurken. Hikayeler güzeldi fakat önceki kitaplarındaki büyüyü hissedemedim. Sevdiğim bir yazar olduğu için kendimden de bir yıldız ekledim. İlk hikayesi olan Makaslar'ı diğer öykülerden daha çok sevdim. Bir de Uvertür Şarkıcı öyküsünü beğendim Makaslar'dan birazcık daha az. Yalçın Tosun'u seviyorsanız okunur fakat yazarla tanışma kitabı için "Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler" ya da Peruk gibi Hüzünlü" kitaplarını öneririm.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Yalçın Tosun bu kitabıyla yazım tarzını ve hikaye anlatış tarzını değiştirdiğini göstermiş. Makaslar ve Bütün Hikayeler Kırık’da bunu net bir şekilde görebiliyoruz. Yine severek okudum ve yine birkaç tanesi beni can evimden vurdu. Makaslar, Piç ve Gün Işırken İkisi benim favorilerim oldu. Gün Işırken İkisi beni öyle bir bozguna uğrattı ki bir süre diğer hikayeye geçmekte zorlandım. Yalçın Tosun hayatta ordan oraya savrulan, ötekileşen, dışlanan, yok sayılan insanları anlatıyor. Biz de bu insanların dertlerini her bir kelimeyle daha çok sırtlanıyoruz.
öykü için çok uzun sayılacak bir bekleyişten sonra daha nitelikli öyküler beklerdim yalçın tosun'dan. ele aldığı meseleler ve anlattığı kişiler o kadar fazla şekilde ülkemizde ötekileştiriliyor ki -gerçi ülkede ötekileştirilmeyen bir şey kaldı mı- bu yüzden daha çarpıcı bir anlatım beklerdim. güzel öyküleri olsa da elimde uzayıp gitti bu kitap. yazarın kendi öykü evreninin de gerisinde dönenip durduğunu fark ettim.
Yalçın Tosun'un öykü kitaplarının hepsini büyük bir keyifle okuyup yenisini sabırsızlıkla bekliyordum. Ancak heyecanla başladığım bu yeni kitabı beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Sevemedim fazla, son kitabında çıtayı öyle yükseltmişti ki, sanırım beklentimi yüksek tutmuş olmalıyım. Altını çizip etkilendiğim yerler oldu olmasına ama genel olarak yazar kendini cümle aforizmasına kaptırmış gibi geldi. Diğer kitaplarının tadı daha başkaydı bana kalırsa.
Yazarların -iyi bile olsalar- bazen bir tekrar döngüsüne girerek aynı şeyleri başka açıdan anlatıp kendilerini de okurlarını da bunalttığı olur. Mesafenin Şiddeti'ni bitirdiğimde ilk aklıma gelen şey Tosun'un kendine saplanıp çıkamadığı idi. Umarım bunu başarır.
Şimdi Makaslar'ı okudum hem de iki defa. Bence öykünün değeri biçim denemesinden geliyor. Çocuk anlatıcının -mışım yapısıyla ayraç içinde verdiği çocukluğu değerlendiren yetişkinin dili müthiş bir armoni yaratmış. Postmodern öykü olanakları iyi kullanılmış.
Sıradışı gibi gözüken fakat hayatın içinden yanıbaşımızda olan karanlık-karanlığa itilen hikayelere can veren bir yazar Yalçın Tosun. Ötekilerin hikayeleri diyebileceğimiz öyküler var. Cinsiyet, aile kavramlarını pas geçen, aşka, hayallere odaklanan bir kitap Mesafenin Şiddeti. Ailelerin, ilişkide olan kişilerin birbirilerine uzaklaştıkça yer alan öfke duygularını tadıyoruz bu kitapta. İlk öyküde etek giymek isteyen erkek çocuğundan başlayarak, hayallerini karanlık bir odada gerçekleştirmeye çalışan hiç büyümemiş çocuklara dek uzanan bir yolculuğa çıkıyoruz. Yalçın Tosun, bazılarına sert gelebilir, farkında olunamayan konuları ele aldığı için ama benim için gerçekçi, bazen çarpıcı olarak metinlerini el alıyor.
İnsanlar arası iletişim, insanların bakış açıları ve insanların başkaları ile arasındaki mesafenin şiddeti ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Öykülerin sonları öyle vurucu ki en başa dönüp aynı öyküyü tekrar okurken buldum kendimi çoğu zaman. Yazarla tanışmama vesile olan bu eser, yazarı daha çok keşfetme isteği uyandırdı. İç ısıtan ama bir o kadar da hüzünlü bu hikayelerle çıktığım bu yolculuk çok anlamlıydı. Özellikle "Piç" isimli öykü en sevdiğim ve beni en etkileyenleri oldu. Belki de insanın şiddeti kendisine duyduğu mesafededir. Belki de insanın mesafesi kendisine duyduğu şiddettedir.
"Her şey kendiliğinden, yağ misali akarak, yumuşak ve kaygan çözülüp gitmeliydi ona göre. Pürüzlerden, kasislerden, direnç gösteren tüm o sevimsiz şeylerden hoşlanmıyordu."
Aileleri, tanıdıkları, arkadaşları tarafında yaralanmış, mesafenin şiddetinin altında ezilmiş karakterlerin olduğu bir kitap. Hiçbiri mutlu değil, hikayeler de aynı hepimiz gibi üzgün ve yaralı. Hikaye kitaplarını okumayı çok severim. Konuları olsun, yazılış şekilleri olsun, karakterler olsun bu kitabı tamamen çok beğendim. Geçen sene yazarın ilk kitabını okuduğumda tam da böyle bir kitap okuyacağım beklentisiyle almıştım. Kıyaslamak istemiyorum ama bu kitabı Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’e göre daha çok beğendim. Bu kitabı daha ustaca yazılmış ve daha zengin buldum. Yazarın da ilk kitabından -şimdilik- son kitabına kadar kalemini nasıl geliştirdiğini de görebilmiş oldum. Bir hikaye kitabı yazacak olsaydım böyle bir kitap yazmak isterdim, herkese tavsiye ederim.
Yalçın Tosun hiç şüphesiz, kurduğu evren ve her öyküde yarattığı sahici karakterlerle memleket öykücüleri arasında özel bir yere sahip, bana göre. Okuduğum ilk kitabı "Bir Nedene Sunuldum" beni kelimenin gerçek anlamıyla vurmuştu. Farklı bir yazarla tanışmış olmaktan çok mutlu olmuştum. Yeni bir soluk, yeni bir ifade, başka dünyalarla tanıştıran taze bir umut... Her kitapta aynısını beklemek biraz şımarıkça olsa da biz okurların en doğal hakkı ve elbette bu kitabında da çok özel öyküler var. Devamı gelecek, bir şekilde içerimden biliyorum. Durmaz bu kalem çünkü. Yazacak çok şey, anlatılacak çok dünya var. Bu kitabını da okuduğum için mutluyum.
Yalçın Tosun'un cümlelerinde hayata dair iyi bir gözlem, acı ve gerçeklik bulmak her daim mümkündür. Karakterlerini öyle güzel işlemiştir ki, metroya binen üç çingene tasviri sanki onları çok iyi tanıyormuş izlenimi veriyor okuyucuya. Karakter analizlerinde asla sıkılmadığımı söyleyebilirim. Fakat bazı hikayeler oldukça gereksiz geliyordu. Özellikle lunapark hikâyesi. Yine de dilini çok beğendiğim için hemen bir sonraki öyküye geçmek istiyordum. Bu serüven de böyle geçti. Ama diğer kitapları kadar sevmediğimi de söylemek isterim.
Son zamanlarda ihtiyacim olan karakterlerden bana isleyebilecek bikac histi. Fakat, oykunun her bir karakteriyle aramda cidden bir mesafe vardi, ve bu ihtiyacimi karsilayamadi. Eger Yalcin Tosun isminden oturu cidden karakter ve okuyucu arasindaki mesafeyi yaratmak istemisse basarili olmus ama bu benim ihtiyacimi karsiladi mi? Hayir, tabiki kisisel bir mesele olarak... Ama Cok Usuyen Kadinlar oykusune bayildim.
Başka bir dünya, bambaşka hani hep uzaktan gördüğün duyduğun dünya, üzüldüğün, kızdığın, küçümseyip acıdığın, bunu yaparken aslında kendine üzüldüğün hayatları anlatıyor. Çok severim Yalçın Tosun 'u. Yalçın Tosun 'un hikayelerini ayrı kitap isimlerini ayrı severim.
" Dokunmanın tek kişilik bir eylem olmadığını anlaması için bunca yıla ihtiyaç duymasına hayıflanıyor."
"Dokunmanın tek kişilik bir eylem olmadığını anlaması için bunca yıla ihtiyaç duymasına hayıflanıyor" kitaba adını veren mesafenin şiddetini en çok hissettiğim cümlesi bu oldu. Çok Üşüyen Kadınlar isimli son öyküden
“Ne yapayım insanlar huzursuz ediyor ruhumu, sanki civarımdaki herkesin taşıdığı duyguları sünger misali içime çekiyorum. Sonra o duygular bende birbirine karışıyor ve onları tartmaktan, silkelemekten, düzenleyerek raflara kaldırmaktan başımı kaldıramıyorum.”
Yalçın Tosun kalemini çok sevdiğim, her kitabını beğenerek okuduğum ve daha çok üretsin istediğim bir yazar. Bu kitabındaki hikayeler de insanin içine dokunan öğeler içeren hikayeler olmuş her zamanki gibi. Kalemine sağlık.