“Benden tavsiye isteyenler oluyor. Söyleyeceğim tek şey şu: Bir an dur, geri çekil, yaptığın işi ve hayatını gözden geçir ve ‘Değiyor mu?’ diye sor. Cevap olumluysa devam et.”
“Kıskanmayı bile unutmak. Onu mutlu eden her şeyi ve herkesi sevmek... O noktada sahiplenmek biter, aşk kalır.”
“Makamıyla, parasıyla, şöhretiyle övünenler beni güldürüyor. Sonunda ‘ben’ denilen varlık, kozmik sonsuzlukta bir an yanıp sönen bir ateşböceği bile değil.”
“Zayıflığını gösterecek kadar güçlü ol.”
Bizi Sürükleyen Nehir, Livaneli’nin insanlığın tarih boyunca yıkandığı ırmağı takip ederek vardığı bilgelik noktası. Evrene, insana, insan ruhuna, Türkiye’ye, dünyaya, düne, bugüne ve geleceğe tutulan bir ayna… Livaneli’nin bugüne kadar yazdıklarından, söylediklerinden süzülüp gelenler, hayatın kuytu köşelerinde gezinen, “bir gözü ağlayan, bir gözü gülen” bir bilgenin sözleri.
Tam adı Ömer Zülfü Livaneli’dir. 1946 yılında Konya-Ilgın’da doğan Livaneli, yazarlık kimliğinin yanında saygın bir müzisyendir. Müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül almış ve eserleri John Baez, Maria Farandouri gibi sanatçılar tarafından yorumlanmıştır. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300’e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.
Bugüne kadar üç uzun metrajlı film yönetti; "Yer Demir Gök Bakır", "Sis" ve "Şahmeran". Valencia Film Festivali'nde "Altın Palmiye" ve 1989'da Montpelier Film Festivali'nde "Altın Antigone" ödülüne layık görüldü. "Sis", "En iyi Avrupa Film Ödülü"ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre, ve Japonya'da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi bir çok televizyon şirketine satıldı.
Ekim 1986'da Cengiz Aytmatov'un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City'de toplanan Issyk - Kul Forumu'nda yer aldı.
Livaneli, Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.
1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, orjinali ilk kez 1978’de çıkan "Nazım Türküsü"adlı albümde Nazım Hikmet'in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.
Sabah Gazetesi'nde köşe yazarlığına yaptı. Bir dönem CHP'den Milletvekili olarak aktif siyaset hayatına da katıldı.
Livaneli'nin elimde olan iki kitabından biri 'Bizi Sürükleyen Nehir'; romandan önce tarzına alışmak adına deneme okurum mantığıyla almışımdır fakat kitabı eline almadan yapılan alışverişin hazin sonu. Kitap aforizmalardan oluşuyor. En azından konu başlıkları içinde bütüncül bir yorum okumayı beklerdim. Aforizmalar bağlam olmadan üst üste yığılınca, tek tek cümleler güzel olsa da aşırı özlü düşünce okumak beni yoruyor. Bu tarzı sevenler için ise farklı konu başlıkları altında güzel düşünceler yer alıyor. Herkese keyifli okumalar.
Elbette ölüp gideceğiz ama diyorum ki bir görelim şu memlekette güzel günler olduğunu da öyle ölelim.syf58
Ne cenaze olur müziksiz ne de düğün ne devrim ne direniş ne de sevda. Müzik, sesi aşan bir şey. En soyut sanat olarak, bizi yüreğimizden, bilinçaltına sinmiş tortulardan yakalar.
Müzik insanın derisinin altına giren bir şey, engel tanımıyor.syf155
Kapitalist dünyanın gerçek edebiyatı halk kitlelerinden uzaklaştırmasının ve bunu bir "entelektüel oyun" haline getirmesinin bir amacı var elbette. Söz sanatları, her zaman tehlikeli sayılmıştır. Çünkü insanları, düşünmeye, sorgulamaya, bilinçlenmeye, başkaldırmaya davet eder. Tanrı bile insanlara kitaplarla seslendi. Darwin, Marx, Freud, Einstein dünyayı kitaplarla değiştirdi.
Bu yüzden gerçek edebiyat "kapitalist diktatörlük" için tehlikeli bir tür.syf183
Yetmişli yıllarda bireysel olmak suç toplumsallık erdem olarak gösteriliyordu. Şimdi toplumsal sorumluluk suç, bireysellik erdem gibi gösteriliyor. Bence bireysellik ve dayanışma arasındaki denge toplum için kilit meselelerden biri. Eğer bu dengeyi kuramazsa bir toplum. huzur da olmuyor. Ben hep bireysellikten yana bir insan oldum; fakat bireysellik ile bireycilik arasında çok kalın bir çizgi olduğunu düşünüyorum. Bugün bireycilik, kendi çıkarlarına bakan "neme lazımcılık" hâkim. Bir Batı demokrasilerindeki düzene bakın, bir de baskıcı rejimlerdeki kargaşaya! Çağdaş bir açık toplum örgütlenmesindeki özgürlüklerden korkmayalım. Temel amacım her zaman çirkinliğe karşı güzellikle. zorbalığa karşı umutla direnmek oldu. Özgürlük, eşitlik. emek, kadın hakları, çocuk hakları, serbest zaman hakkı, seyahat hakkı, anadilinde konuşma hakkı, bunlar gibi birçoklarının özgür olmasını, serbest olmasını isterim. Bunların kısıtlanmasını savunan düşüncelere ve inançlara da asla saygı duymam. İnsan haklarına saygılı, bilgi akışının özgürce gerçekleştiği bir açık toplum mu? Yoksa fanatik baskıların kol gezdiği, sansürcü, yasakçı ve insan haklarını hiçe sayan bir ülke mi? Eskiden köleler hiç olmazsa ayaklarına geçirilen prangaların farkındalardı, şimdikiler zincirlerini bile göremiyorlar.syf263
Kelimelerin tarih ve kültür içinde kazandığı anlamlar var, hiçbirini feda edemezsiniz. Bir örnek vereyim:Kalp, gönül ve yürek aynı anlamı içerir gibi görünür; ama kalpsiz, gönülsüz ve yüreksiz derseniz birbirinden çok uzak anlamlara gelir. Şimdi, bütün bu zenginliği atıp da bir kavramı tek kelimeyle karşılayabilir misiniz? Ortada, yüzyıllardır kullanılan “kelime" gibi tumturaklı bir kelime varken, niçin "söz"ün küçüğü anlamına gelen "sözcük" demeye zorlanıyoruz ki? Yaşlı bir Anadolu efendisinin "Hele otur iki kelam edelim" deyişini edebiyattan çıkaracak mıyız? Pir Sultan Abdal'ın "Mecliste arif ol, kelamı dinle" dizesini unutacak mıyız? Dilde "ırkçılık" anlamına gelebilecek olan bu davranışı sol hareketlerin savunması garip değil mi?
Dil bir simgeler demeti.syf166
Düşünmek ciddi bir iş. Milyonlarca ayrıntıyı gözden geçirmeyi gerektirir. Tabular dahil her şeyi sorgulamaya açık bir beyniniz olmalı. Soru sormaya engel olan dogmalardan. düşmanlıklardan, önyargılardan, kamplaşmalardan kurtulmalı düşünen insan. Düşünmek; önyargılardan, önkabullerden, fanatizmden, kavgadan, karşı tarafa laf sokma şehvetinden, ideolojiden, siyasetten, polemikten, aidiyetten,klişeleri tekrarlamaktan başka bir şey. syf86
Kitabın hazırlanma süreci beni daha çok etkiledi diyebilirim. Uzun zaman boyunca Livaneli’nin söyledikleri, yazdıkları gözden geçirilip, sözleri belli başlıklar altında gruplandırılmış ve bu kitap oluşmuş.
Başka zaman olsa belki tamamlardım ama çok yakın zamanda batık maliyet yanılgısı hakkında okuduklarından etkilenmiş olmalıyım ki eeeh diye yarıda bıraktım. Cımbızlanmış cümleler bana cazip gelmiyor, bütünü görmek, anlamak, sindirmek istiyorum. Cümlenin önü-sonu en az cümlenin kendisi kadar önemli bence. Aforizmaya boğulmaktan bu kadar peş peşe birbiriyle alakalı ama birbirinden bağımsız özlü sözler okumaktan yoruldum, hiçbirini sindiremedim.