Hümanistlerin prensi Erasmus, barışçıl perspektifler uluslararası hukukun görüş alanına girmeden önce modern savaş eleştirisinin temellerini attı. Kuzey Avrupa Rönesans’ının bu büyük ustası, savaşı yalnızca dinsel nedenlerle değil aynı zamanda rasyonel karşısavlarla da belirgin şekilde kınadı. Modern düşünce tarihinde barış elçisi olarak anılabilecek biri varsa, bu şeref öncelikle Erasmus’a aittir.
Tatlı Gelir Yaşamayana Savaş, modern Avrupa’nın savaş karşıtı ilk metnidir. 1515 tarihli bu deneme, savaşa aşina olmayanları ve bu uğurda her türlü riski almaya hazır olanları uyarır. Cicero’dan bu yana tartışılagelen adil savaş fikrini reddeden ve devletlerarası anlaşmazlıklarda tarafsız yargılayan bir merci bulmanın mümkün olmadığını belirten Erasmus, barışı her şeyden önce varoluşsal bir zorunluluk olarak ortaya koyar.
Desiderius Erasmus Roterodamus (28 October 1466 – 12 July 1536), known as Erasmus of Rotterdam, or simply Erasmus, was a Dutch Renaissance humanist, Catholic priest, social critic, teacher, and theologian.
Erasmus was a classical scholar and wrote in a pure Latin style. Among humanists he enjoyed the sobriquet "Prince of the Humanists", and has been called "the crowning glory of the Christian humanists". Using humanist techniques for working on texts, he prepared important new Latin and Greek editions of the New Testament, which raised questions that would be influential in the Protestant Reformation and Catholic Counter-Reformation. He also wrote On Free Will, The Praise of Folly, Handbook of a Christian Knight, On Civility in Children, Copia: Foundations of the Abundant Style, Julius Exclusus, and many other works.
Erasmus lived against the backdrop of the growing European religious Reformation, but while he was critical of the abuses within the Catholic Church and called for reform, he kept his distance from Luther and Melanchthon and continued to recognise the authority of the pope, emphasizing a middle way with a deep respect for traditional faith, piety and grace, rejecting Luther's emphasis on faith alone. Erasmus remained a member of the Roman Catholic Church all his life, remaining committed to reforming the Church and its clerics' abuses from within. He also held to the Catholic doctrine of free will, which some Reformers rejected in favor of the doctrine of predestination. His middle road approach disappointed and even angered scholars in both camps.
Erasmus died suddenly in Basel in 1536 while preparing to return to Brabant, and was buried in the Basel Minster, the former cathedral of the city. A bronze statue of him was erected in his city of birth in 1622, replacing an earlier work in stone.
Savaş karşıtı felsefesini insan fenomeni üzerinden temellendirdiği ilk bölüm gayet hoş ve göz açıcıydı.
Öte yandan, kitabın neredeyse 3/4’ü Erasmusun orta çağ hristiyanlığı üzerine olan eleştirileri ve dönemsel savaş karşıtı politik görüşlerinden oluşuyor. Buralar bi felsefe metninden daha çok bir tarih dersi gibiydi.
Overall’da bir-iki bölüm için dahi olsa must read bence.
Hangi milletten ve dinden olursak olalım hepimizin birbirine benzediğini hatırlattı bu kitap bana. Savaşa ve barışa din çerçevesinde yaklaşan yazar sık sık biz Türklerden de bahsederken yaşadığı coğrafyanın ve dönemin bakış açısından çıkamayarak -her ne kadar insan sevgisini savunmak istemesine karşın- biz Türkleri daha çok bir eleştirdiği Hıristiyanları aşağılamak için kullanmış. Açıkçası bu durumun bir benzerini -Yahudi, Ermeni, Rum, Arap, Kürt gibi- sık sık üst jenerasyonlarımda duydum ve her seferinde çok rahatsız olurdum bu söylemlerden. Çok benziyoruz değil mi? Hangi zamanda, hangi coğrafyada yaşadığımız ya da hangi dine mensup olduğumuz önemli değil. Aynı durum savaşlar için de geçerli sanırım.
İnsanlığın bilgi birikimi kümülatif olarak artsa da tepkilerimiz yüzyıllar önce yaşayan atalarımızın tepkilerinin üstüne çıkamıyor. Bu metin ve benzeri onlarca, yüzlerce metin ile öğrenmesi gereken insanlık, küçük çaplı savaşların yanında sadece bir iki ülkenin halkını değil, onlarca ülkenin halkını etkileyen birinci ve ikinci dünya savaşı ile de öğrendiklerini tecrübe edememiş olmalı ki, 2022 yılında hala hanı başımızda patlak veren savaşlar ile acı çekmeye devam ediyoruz.
***
Kitap bir çok dipnotla dolu idi. Hıristiyanlık ve ya Yunan mitolojisi ile ilgili pek bir şey bilmeyen kişilerin metini okuyup bütün bu motiflerle çevrili paragraflar arasında kaybolmaması için çevirmen oldukça titiz çalışmış bence. Fakat dönem hakkında da verilebilecek birkaç bilgi bizi metinde daha iyi tutabilirdi gibi geliyor. Metinin Hıristiyanlık ile ilgili kısımlarını okurken yine insanların birbirine ne kadar çok benzediğini düşündüm. Hangi dine veya millete mensup olursa olsun her insan topluluğundaki çürük elmalar da sağlam elmalar da özünde birbirine benziyor olsa gerek. Fakat bu kısımlarda yapılan göndermeler yüzünden dipnotlarda kaybolduğunu da belirtmem lazım. Bazı yerlerde dipnotlar o kadar uzuyordu ki sayfanın yarısından fazlası dipnotla dolu oluyordu.
Çok kısa bir metin olsa da beni okuyamama haline soktu. Aslında verdiği mesaj net; Insan denen varlığın yaratımında savaşa ve vahşete dair herhangi bir özellik yok ama dünyavi hırslar nedeniyle sanki daha çok kazanabilecekmişiz gibi kan döküyoruz. Kitapta savaşan hirıstiyanları Türklerden daha tiksindirici bulması da ayrı bir durum. Bizleri resmen vahşiler gibi görmüş. Avrupa'nın Türklere bakışı kesinlikle degişmeyecek... Nefretin temelleri sağlam...
İkinci yarının İncil tanıtım kitapçığı olması dışında, kitabın ana temasına katılıyorum ve gerekçeleri mantıklı buluyorum. Ara sıra hocam beni azarlıyormuş gibi hissettim, bazen de yüksek hype beni bayağı güldürdü. İlk 30 sayfada bitseydi 5 yıldız bir metin olacaktı.
az değilsin Erasmus kaşla göz arası tebliğini de yaptın
Metinde o kadar fazla Türklerle savaştan söz ediliyor ki... savaş karşıtı ilk metinlerden biri Dünyanın savaşmadan geçmediği bir düzenekte olduğunu düşündüğümüzde oldukça etkileyici Hem de çözüm yolu da çok basit; doğamız da barış var.
Savaş eleştirisi, geçmişten günümüze hiç değişmeyen düzeni yüzümüze vuruyor. Yazarın alıntılarını daha iyi açıklamak adına çok uzun dipnotlar vardı. Bir diğer sevmediğim kısım ise insanın insandan başka dostu olmadığı, herkesin barış içinde yaşaması gerektiği vurgulanırken, Hristiyanlığı üstün din varsayıp Hristiyanların din kardeşleriyle savaşmaması gerektiğini anlatmasıydı. Türklerle alıp veremediği var ama 1515’te yazılmış bir denemeye ve yazarına neden kızayım şimdi? Modern Avrupa’nın savaş karşıtı ilk metni olduğunu düşünürsek döneminin başarılı, yenilikçi eseri diyebiliriz.
The things all the book defends are too unlogical, stupid, utopic and not reasonable but still it is a type of book everyone should read. First of all, wars aren' t one thing we wish; war is something in life as much as peace. Life itself is a type of art of war. The book supports all the thesis as if we adore wars, so wars are our facts. If there has been no war up till now, we won' t have current technology, civilisation etc. Wars teach more than peace even if the reasons for wars are stupid. There is no person who sees wars as dreamy or creamy but I am 100% sure if there must be a situation war is a must; chickening out is worse than standing face to face.
Hümanist görüşün temsilcilerinden Erasmus, o dönemki savaşın artılarının eksiklerine nazaran çok daha az olduğunu ve savaşa karşı çıkmanın toplumlara yararlarını anlatıyor. 💐 Arada o dönemki Türklere dair kötü konuşuyor olsa da😅 kesinlikle okunası bir kitap.
Bir düşünce kitabı olduğu için verdiğim puan kitabın içindeki düşüncelerin temelini sağlam bulmamamla ilgili. Yoksa kitap gayet akıcıydı, çevirisi başarılıydı hatta çevirmen gerekli yerlerde gayet açıklayıcı notlar eklemiş. Ama bu kitap arka kapağında yazdığı gibi tam olarak bir savaş karşıtı metin değildi bence. Genel olarak savaş karşıtı değil de daha çok bir Hristiyan ile bir Hristiyan’ın savaşına karşıt bir metindi. 1515 yılında yazıldığı, yazıldığı dönemin Avrupasının siyasi,dini koşulları dikkate alınarak okunulması geriyor.
Acikcasi siklikla Türkler bahsetmesi hatta yer yer korku dolu yer yer asagilayici bahsetmesi bazi yerleri tekrar tekrar okumama sebep oldu, din ve mitolojik alintilarda Erasmus’un ne anlatmak istedigi aciklamalarla desteklenmis fakat Türkler konusunda bu yok. Keske hangi olayi, hangi savasi ele alarak Türklere dair bu konusmalar yapiliyor bilseydik, Pers imparatorluguna dair yapilan alintilarda aciklama var Türklerinkindr yine yok. Garip
"Kimileri gizli nefreti körükler, kimileri hırs güder, kimilerinin de savaşa uygun mizacı vardır. Hatta İlyada'mız bile aptal kralların ve halkların atılganlığından ibarettir. Kendi tebaaları üzerinde daha kolay baskı kurmaktan başka bir nedenleri olmaksızın savaş çıkaranlar vardır. Çünkü barış dönemlerinde senatonun etkisi, meclisin onuru ve yasaların gücü bazı şeyleri önleyebilir, böylece hükümdarın canının istediğini yapmasına izin verilmez."
Modern Avrupa’nın savaş karşıtı ilk metni olan bu kısa klasikte hümanist yazar insanın nasıl barış için yaratıldığını anlatır. Sarılabilsin diye bükülen kollar, dost canlısı bakışlar, merhametin simgesi olan gözyaşları, hoş bir ses ve daha nicesi.. Peki savaş niye? Adil savaş, din için savaşlar, zenginlik için savaşlar ve daha birçok şey için savaşlar yüzyıllardır süre geliyor. Modern düşünce tarihinin Barış Elçisi diyebileceğimiz Erasmus ise barışın her şeyden önce varoluşsal bir zorunluluk olduğunu söylüyor. Savaşı dinsel sebeplerle değil rasyonel kavramlarla da kınıyor ✨
Kitapta çok fazla dipnot olduğunu belirtmeliyim. 1515 tarihli bir metin olması sebebiyle ve Hristiyan gözüyle yazılması sebebiyle Hristiyanlığa ve Roma/Yunan tarihine/mitolojisine ait birçok ek bilgi mevcut 🙊
76 sayfalık bu kısa metin bence asıl ana fikriyle değil küçük detaylarıyla daha etkileyici. Savaşı biz okuyuculardan kimse desteklemez diye düşünüyorum. Ama “aslında” niye desteklememeliyiz? İşte bunun sebeplerini çok güzel örneklerle anlatmış Erasmus ✨
Berba, savaşın ne kadar kötü bir şey olduğundan bahsedecek felan sandım ama hristiyanları övüp sanki hristiyanlar farklı bir ırkmış gibi ve dünyada tek savaş hristiyanlarınmış gibi yazmış ve biz Türkleri barbar bir şey gibi göstermiş ne güzel canlarını acıtmışsak zamanında yedirememiş, sürekli bizden ve hristiyanların çok asil olduğundan ve bizimle savaşın gereksiz olduğundan felan bahsetmiş. kitapta çok büyük bir hristiyanlık fanatiği ve Türk nefreti var.
Savaş kınaması, insan etiği ve ahlakına dayandırılmak yerine “iyi” Hıristiyan olmak üzerine kurulu. Erasmus’un hümanizmi; kendini Hıristiyan olarak tanımlamayan bir birey için anlamlı bir temele dayanmayabilir...