« Huit ans qu'elle attendait cette entrevue, qu'elle l'imaginait jour après jour. Elle avec Hahn. Elle contre Hahn. Huit ans. Et ce jour est enfin arrivé. »
Le 10 décembre 1946, au Grand Hôtel de Stockholm, Otto Hahn attend de recevoir le prix Nobel de chimie. Peu avant l'heure, il est rejoint dans sa suite par Lise Meitner, son ancienne collaboratrice avec laquelle il a travaillé plus de trente ans.
Mais Lise ne vient pas le féliciter. Elle vient régler ses comptes. Dans ce huis clos implacable, Cyril Gély, l'auteur de la pièce de théâtre Diplomatie (adaptée à l'écran par Volker Schlöndorff et récompensée par le César de la meilleure adaptation), confronte la vérité de deux scientifiques aux prises avec l'Histoire.
Fransız yazar Cyril Gély’nin ‘Ödül’ü bu yıl Yan Lianke’nin ‘Günler, Aylar, Yıllar’ından sonra okuduğum en şahane ikinci kitap oldu. Tek kelimeyle ba-yıl-dım... Otto Hahn ile Lise Meitner’in yıllar sonra otel odasında, Hahn’ın Nobel Ödülü’nü almadan birkaç saat önce bir araya gelmelerini ve nefes kesen hesaplaşmalarını anlatıyor kitap. Proton ve nötron kapışması gibiydi, soluksuz okudum. Mutlaka ama mutlaka bu kitaba şans verin...
Bir otel odası. Güne kötü bir başlangıç yapan, midesi de zihni de karmakarışık bir adam: Otto Hahn. Aklında tek bir cümle dönüp dolaşıyor: “Geçmişin bizim için neler sakladığını kimse bilemez.” Bugün gerçekten onun için sürprizlerle dolu olacak. Hayatının en büyük gününde hayatının en büyük yüzleşmesini yaşayacak. Ancak henüz bunu bilmiyor. Turner’ın Denizde Kar Fırtınası tablosuna bakıyor ve ödül konuşmasını gözden geçirirken savaştan mağlup çıkmış ülkesinin imajını biraz olsun düzeltebileceğini düşünüyor. Kendi imajından yana ise kuşkusu yok, o işlenen tüm savaş suçlarından bihaber milyonlarca Almandan biri sadece, ne bir sorumluluğu var ne de bir suçu. Şimdi Nazi dönemini kapanmasını ve ülkesindeki bilim insanları grubunun nihayet tanınmasını sağlayacak ödülünü alma zamanı.
Ancak bu ödülün bir sahibi daha var, otuz yıl birlikte çalıştığı Lisa Meitner. Ve bir gece tüm hayatını ve çalışmalarını geride bırakarak kaçıp gitmek zorunda kaldığı için hâlâ kızgın, öfkeli ve şaşkın. Yola devam etmesi için Otto ve geçmiş ile yüzleşmesi ve aklındaki sorulara bir yanıt bulması gerekiyor, biraz da içini dökmesi.
Ödül, gerçek olaylara dayanan bir kitap. Cyril Gely, 1946 yılında Nobel ödülü alan Otto Hahn’ın hatıratında yazdığı birkaç cümleye dayanarak Meitner ve Hahn’ın ödül sabahı yüzleşmesini kurgulamış. Piyes ve senaryo yazarlığının verdiği tecrübeyle neredeyse tüm hikâyeyi diyaloglarla anlatarak ve okuru taraflar ve duygular arasında ustaca salındırarak çok da iyi bir iş çıkarmış. Tabii yazarın ağırlıklı olarak diyalog kullanması, geçmişe dönüşlerde bazen sorunlara neden olabiliyor. Geçmiş olayları açıklarken fazla açıklayıcı olması bizi yüzleşmenin gerçekliğinden koparıp sahnede sergilenen bir oyunun izleyicisine dönüştürebiliyor.
Çeviri gayet iyi, arka kapak yazısını okuyup ilgi duyduysanız kitabı okumanızı öneririm. Öneri için Can'a teşekkürler. 3.5/5
“Bence hepimiz, ruhumuzun derinliklerinde, geriye bakmamızı engelleyen pişmanlıklar taşıyoruz. Benim kendi pişmanlıklarım, senin kendi pişmanlıkların var.”
Hikayenin gerçek olma ihtimali çok hoşuma gitti. Lise o dönemde bir kadının üniversiteye gitmesi bile zorken Hitler döneminde Yahudi kadın bir bilim insanı. Otto da 30 yıl beraber çalıştığı, başarılı bir bilim insanı. Hikayenin bu kısmı gerçek ve Lise'in kaçmak zorunda olması Otto'nun kendi başına devam etmesi de öyle. Zaten kurgu bundan sonra başlıyor. Otto'nun Nobel alacağı gün bu iki dost karşılaşıyor ve uzun sohbetlerini okuyoruz.
('TÖRENE YETİŞSENE BE ADAM!' NİDALARI İLE OKUDUM.)
Geçmişin bizim için neler sakladığını kimse bilmez.
//
Bu kitaplar gerçekten zamanı geldiğinde okurunu seçiyor ya. Onca zamandır kitaplığımda duruyor, arkadaşıma (Ecem'i etiketlemeye üşeniyorum RIP to your youth) durup dururken Ödül'ü okuyalım mı diye sormamla öylece okumaya başlayıvermemiz bir oldu. Sonrası malum, başından kalkmadan soluksuz okumaya devam ettim. Böyle akıcı ve keyifli bir kitap okumayalı o kadar zaman oldu ki! Ay, resmen tarifsiz bir mutluluk.
Beklentilerimin üstüne çıkan bir roman oldu. Okumadan önce gerçeklere dayanan bir hikaye olduğunu bilmiyordum hatta kitabı bitirene kadar bilgim yoktu. Tabi yaşanmış olaylara dayanması insanı daha da etkiliyor. Yazar güzel bir konu bulmakla kalmamış yazdığı usta işi diyaloglarla hikayeyi de çok iyi aktarmış. Otto Hahn Nobel ödülü alacağı gün sekiz yıl önce Stockholm'e iltica etmiş eski çalışma arkadaşı Lisa Meitner tarafından ziyaret edilir. Otuz sene boyunca beraber çalışmış iki insanın hesaplaşmaları başlar. Zira Lisa yıllarca Otto ile birlikte emek verdikleri nükleer fizyonun keşfini son beş ay ülkeden ayrılmak zorunda kalınca Otto'nun tek başına sahiplenmesine oldukça kırgındır. Aslında hikaye yine bir kadın ve Yahudi olma üzerinden anlatılan bir ötekileştirme hikayesi. Ama bunu anlatma tarzını ve hikayeyi orijinal buldum. Okudukça farklı şeylerin ortaya çıkması ve hikayenin gittikçe derinleşmesi ayrıca etkileyiciydi.
tam zamanında okunan kitapların hastasıyım, bayıldım bayıldım!
"Lise'in söylediği gibi, olanlar değişmiyor, sadece geçmişi yorumlama biçimi değişiyordu."
"Geçmişin bizim için neler sakladığını kimse bilemez."
Bu kadar hızlı okuduğum için üzüldüm ama elimden bırakamadım bile.
Beni tanıyanlar Before serisinin en sevdiğim film serilerinden biri olduğunu bilirler. Filmleri bu kadar sevmemin sebeplerinden biri, belki de en önemlisi ikili diyaloglar, sohbetler üstüne kurulmuş olmasıydı. Ödül'de de beni en çok çeken bu oldu.
Yaklaşık 30 yıl beraber bir laboratuvarda çalışmış iki bilim insanı Lise ve Otto'nun bir otel odasındaki konuşmalarından oluşuyor kitap. Otto Hahn bir kimyager ve Nobel Ödülü'nü almak üzere. Ama öncesinde yüzleşmesi gereken eski dostu var: Lise. Lise gelip ödülün ona layık olmadığını söylüyor ve geçmiş hesaplaşması başlıyor.
Kendi cahilliğim, kitabı bitirdikten sonra karakterlerin gerçek bilim insanları olduğunu fark ettim. Hikaye daha da gerçek bir hal aldı böylece. Çok çarpıcı ve çok keyifli bir okumaydı. Özellikle Lise'in Einstein'la bir anısı vardı ki çok etkileyiciydi. Kitapların zamanları olduğuna yürekten inanıyorum ve benim için, bizim için tam zamanıydı. Mutlaka okuyun isterim. Nazi dönemi Almanya'sının hikayeleri hiç bitmiyor. Çoğu da böyle etkili oluyor.
¨Lise Meitner insanlığını hiç kaybetmemiş bir fizikçidir¨. Kitap gerçek bir olaydan alınmış ve yazarın kendi kurgusuyla Hahn ve Meitner arasında ne tür bir konuşma geçmiş olabileceğine dair bir roman. 1946 yılı, Stockholm, soğuk bir kış günü. Otto Hahn fisyonu keşfetmesi sebebiyle Nobel Ödülü'nü alacaktır. Ödül yemeğinden önce aslında otuz sene boyunca birlikte çalıştıkları ve ödülü birlikte hak ettikleri Lise Meitner onu ziyarete gelir. Sekiz sene içinde birbirlerini ilk görüşleridir. Avusturya asıllı bir Yahudi olan Meitner, Naziler'in Avusturya'yı işgalinden sonra Berlin'den kaçmak zorunda kalmış ve sonuca çok yaklaştıkları halde Hahn ile çalışmaları yarım kalmıştır. Hahn, şimdi Almanya'yı tekrar ayağa kaldırmaya ve onun onurunu temizlemeye çalışırken Nobel'i almak çok büyük bir adım olacaktır. Ancak ödülü Hahn kadar hak ettiğini düşünen Lise'nin ona soracak bazı soruları vardır.
Kitap tek mekanda iki kişi arasında (Hahn'ın karısı Edith yan odada beklerken) gerçekleşen bir hesaplaşma ve yüzleşme. İki bilim insanı ve dahası iki insan arasındaki kırgınlıklar, pişmanlıklar çok güzel diyaloglarla anlatılmış. Kitaba getireceğim eleştiri ise işte tam da bu diyaloglar yüzünden anlatımın biraz yapaylaşması. Çünkü yazar tüm ayrıntıları diyaloglara yüklenerek veriyor, o yüzden bazen türden çıkıp bir film senaryosu ya da tiyatro metnine dönüşebiliyor. Yine de sürükleyici bir anlatımı var. Bu açıdan şu filme çok benzettim: https://www.imdb.com/title/tt0069281/
Kadından bilim insanı olmaz cehaleti bugün neyse ki yok olmaya yüz tutarken şunu da eklemek isterim; kadından bilim insanı bal gibi de olur ama siz onu duymazsınız, bilmezsiniz çünkü onların hikayesini anlatacak kimse yoktur.
Bu kadar beğeneceğimi beklemiyordum ama gerçekten güzeldi. Bunca zaman okumadığıma yanıyorum cidden. Gerçek hikaye olması bir yana, sanki bir tiyatro oyunu seyrediyormuşçasına karakterler gözümün önünde canlanmış gibi hissettim. Kesinlikle tavsiye ettiğim kitaplar arasında yer alacak.
İki bilim insanının kendi geçmişleriyle, birbirleriyle ve Almanlar olarak Nazi dönemiyle hesaplaşması doludizgin diyaloglarla akıp gidiyor. Lise Meitner nezdinde kadın bilim insanlarına saygı duruşu olarak da okunabilir.
Yıl 1946. Otto Hahn Nobel ödülünü almak üzere hazırlanırken sürpriz bir ziyaretçi çalar kapısını. İçeri giren 30 yıl birlikte çalıştığı, ailesinden biri haline gelen ancak 2. Dünya Savaşı’nın patlamasıyla Almanya’yı terk etmek zorunda kalan ünlü fizikçi Lise Meitner’dir. Hahn’ın ödül alacağı tören öncesinde gerçekleşen bu karşılaşma geçmişi yeniden su yüzüne taşıyacak, pişmanlıkları, hataları ve anıları bir bir canlandıracaktır. Tarihte defalarca örneği yaşanan, göz ardı edilen bir bilimkadınının hesaplaşması aslında Ödül. Otto Hahn ve Lise Meitner; atom bombası, nükleer fizik, kimya, savaş ve politika arkaplanında hayatlarını geri dönülemez noktalara getiren kararları sorgularken bir yandan da ikisini birbirlerine bağlayan şeyin ne kadar güçlü olduğunu keşfediyor. Cyril Gely’nin gerçek kişi ve yaşam hikayelerini kurguyla buluşturduğu bu inanılmaz eser insanın üzerinde tuhaf bir ağırlık ve duygusal yük bırakarak sonlanıyor. Tek solukta bitirdiğim ve beni derinden etkileyen bu eseri, Einstein’ın birçok bilimsel makalesine katkıda bulunan, teorilerinde tıkandığında devreye giren ve her türlü desteği sağlamasına rağmen eşinin gölgesinde kalan Mileva Marić’in hikayesinin anlatıldığı Öteki Einstein kitabına çok benzeştirdim. Yoğun, etkileyici ve insanın zihninde iz bırakacak türden bir eser.
WWII temalı kitapların kötü çıkma ihtimali sıfır bence. Hiç denk gelmedim.
Ödül, savaş sırasında Almanya'yı terk etmek zorunda kalan Yahudi bir fizikçiyle otuz yıl aynı laboratuvarı paylaştığı Alman kimyager arkadaşının yıllar sonraki hesaplaşmalarını konu ediyor.
Gerçek olaylara dayanan kurgu, bol diyaloglu üslubuyla tiyatro metni havası taşıyor. Yazarın ödüllü bir tiyatro yazarı ve senarist olduğunu öğrenince hiç şaşırmadım. Abimiz yapıyor bu sporu 😁
Metni okurken, karakterlerin arasına giren şey savaş mı yoksa ego mu? diye epeyce düşünüyor insan. Bu yüzden ikilinin psikolojik savaşını okumak pek keyifliydi. Kitabın bir noktasında savaş sırasında Yahudi bir bilimkadını olmanın zorluklarına değinilirken aslında kadına zarar veren şeyin YİNE erk egemen zihniyet olduğunu anlıyoruz.
"Nazilerin gözünde iki kusurun vardı: Birincisi Yahudi'ydin. İkincisi kadındın."
Fransız edebiyatından, ödüllü bir tiyatro yazarının enfes romanıyla merhaba. Her ne kadar yazar, editör, yayıncı herkesler bir roman dese de ben bir okur olarak ham bir tiyatro oyun metnine benzettim kitabı. O kadar şahane ki neresinden öveceğimi bilemiyorum. Gerçek bir hikayeden yola çıkarak tek bir gün ve birkaç saat içinde tek bir otel odasında iki bilim insanının dostluk, hayat, bilim, siyaset, ekonomi, din, aşk ve totalde aralarındaki 30 yıllık eküri olma halini sorgulama ve hesaplaşma haline tanık oluyoruz. Diyaloglar halinde akıyor metin bu sebeple kendini çok çok kolay okutuyor nası akıp gittiğine inanamayacaksınız. Esasen konusu Otto ile Lise 'in 30 yıllık bilimsel araştırmalarının Nazi işgali ve akabinde savaşın başlaması sonrası Lise' in mecburen (bir kadın ve Yahudi olması sebebi ile) kaçması sonrası esasen yüne Lis'in buluşunun Otto tarafından sahiplenilmesi ve bu buluşun yaklaşık 8 sene sonra Nobel ödülüne layık bulununca Lise haliyle bunun hesabını sormaya karar veriyor ve Otto'yu bi nevi sorguya alıyor. Bilim insanları özellikle bilim adamları arasında çok yaygın olan Matilda etkisi - sendromunu işlemiş yazar. Bu kısaca erkeklerin kadın bilim insanlarını gölgede yok sayarak onların buluş keşif ve başarılarını sahiplenmeleri.
Kadın erkek eşitliği, dinsel baskılar, Nazi Almanyası, bunun bir Fransız gözüyle kaleme alınması şahaneydi.
Yazarın Tv5 teki bir röportajını da dinledim kendisi de çok güzel anlatmış denk gelirseniz ona da göz atın derim.
O kadar beğendim ki övemiyorum sanki layıkıyla.
Kitaptaki tüm hesaplaşma sanki sadece Lise gözünden mi diye sorguladım ama sonradan tüm taşlar yerine oturdu.
4,5/5 Sevdim. Baya sevdim. Yalnızca yazarın tiyatro metni yazdığı çok belliydi. Sürekli diyalog okumak bir yerden sonra okurken sıkılmama sebep oldu. Yaşamış bilim insalarının hayatları, arkadaşlıkları ve eserleri baz alınarak bu kurgunun ortaya çıkması da hoşuma gitti. Okurken hiç sıkılmadım. Dili gayet akıcı ve sadeydi. Satır aralarına saklanmış mesajları cımbızla almayı seven herkes kitabı sever diye düşünüyorum 🌿
Ünlü fizikçiler Otto Hahn ve Lise Meitner arasında yaşananlara dair tarihi kurgu bir roman olan Ödül, bilim alanında kadınların geri planda bırakılmasına ve emeklerinin çalınmasını bu iki karakter üzerinden konu ediniyor. Tiyatro metinleri kaleme alan Gely, bu eseri de diyaloglar üzerinden ilerleyecek şekilde kurgulamış. Kitabın kendine ait gerilim atmosferi son sayfaya kadar okuru merak içinde bırakıyor. Özellikle tarihi kurgu romanlardan hoşlananlar çok sevecektir.
"Həyatı başqalarının gözündən yaşamaq böyük bir iztirabdır".
Kimyaçı alim hotel otağında mükafatlandırma mərasiminə hazırlaşır. Bu vaxt uzun müddət çiyin-çiyinə birlikdə işlədiyi, ardınca müəyyən səbəblərdən dolayı yolları ayrılan fizik dostu otağa daxil olur. Və bu iki nəfər keçmişin astarını tökməyə başlayırlar. Fizik hirslidir, keçmiş həmkarının birgə gördükləri bütün işi öz adına çıxardığını düşünür və onu divara dirəyib haqq-hesab çəkir.
İndi desəm ki, bu "məhkəmə"də müdafiə tərəfini təmsil edən şəxs Nobel mükafatı laureatı Otto Han, ittihamçı isə Liza Meytnerdir, nəsə dəyişər? Əgər dəyişmədisə, deməli, təbiət təmayüllü sinifdə oxumamısınız. Çünki bu iki şəxs nüvə fizikasına və nüvə kimyasına adını radioaktiv hərflərlə yazdıran məşhur alimlərdir.
Liza Meytner Almaniyada qadınlar arasında fizika sahəsi üzrə PhD dərəcəsi alan ilk qadın, həmçinin Almaniyanın ilk qadın professoru olub. Mendeleyev cədvəlində 109-cu element onun şərəfinə meytnerium adlandırılıb. Otto Han isə nüvə kimyasının atası, uranda nüvə parçalanmasını kəşf edən şəxs kimi tanınır.
Və bu iki kəllə insan düz 30 il birlikdə çalışıb. Sonra araya həyat, daha doğrusu, qeyri-həyat - müharibə girib. Hamıya yaxşı məlumdur ki, müharibə insan xislətinin lakmus kağızıdır. Bəzən elə olur ki, 30 illik dostluqların da rəngi dəyişir, qınağa, təqibə tab gətirə bilmir.
Impulzus-vásárlás a Könyvfesztiválon. Igaz, meghallgattam a kiadó szervezte beszélgetést is, ami sokszor segít eldönteni egy könyvről, hogy nekem való-e.
Cyril Gely inkább forgatókönyv- és drámaíró, ez nem is titok, csak a Covid vette rá, hogy regény-formában írja meg ezt a történetet. Azóta persze már színpadra vitték, és érződik is rajta, hogy a párbeszédek az erősségei, vagyis maga a kamarajelenetek, a rázúmolás két, esetleg három ember interakciójára. Nagyon tetszett, ahogy szép lassan kibontakozott a múlt és jelen kapcsolata egyetlen délután alatt. Na persze nem akármilyen délután ez: épphogy véget ért a II. világháború, és az egyik szereplő a Nobel-díjat készül átvenni a maghasadás felfedezéséért, kényelmetlenül közel az atombombák ledobásához. Ez a setting azért ígéretes felütés. Aztán egy találkozás, egy zavarbaejtő beszélgetés, és néhány óra alatt nyakig belemerítkezhetünk a szereplők döntései és megalkuvásai, az önáltatás és sodródás mögött húzódó mélyebb motivációk és ösztönök világába. Félelem, becsvágy, áhítozás a célra, a sok évtizedes munka beérésére... a bűnök bizonyos perspektívából felpuhulnak, az elvakult egoizmus diagnózisa közönnyé szelídül.
Szívesen megnézném színpadon is, biztos remekül működne.
Hitler dönemini arka planına alan son dönemde okuduğum Éric Vuillard'ın Gündem ve Philippe Sollers'in Merkez romanlarıyla birlikte değerlendirdiğimde, bu üç Fransızca roman arasında en iyisi. Romanın tamamına yakını bir odada geçmesine rağmen bir kez bile teklemedi roman. Nobel Kimya Ödülü'nü kazanan Otto Hahn ve onunla yüzleşen Lise Meitner'in tarihi hikâyesi oldukça gerçekçi bir üslupla anlatılıyor. Tam puan veriyorum.
Lise Meitner insanlığını hiç kaybetmemiş bir fizikçidir. Nobel ödülünü almış olan Otto Hahn ise bu ödülü Lise Meitner’e borçludur. Tarihte kadın bilim insanlarının neden ve nasıl sahne önünde olamadığına bir örnek Lise Meitner’in öyküsü. Ödül ise bunun detaylı açıklamalarının yer aldığı muhteşem bir roman.
Su gibi aktı gitti, 30 yıl beraber çalışmış iki bilim insanından biri nobel alıyor diğeri ise geçmişin hesaplarını kapatmak, omuzlarındaki yükten kurtulmak için ödülden önce onu görmeye geliyor ve eteklerdeki taşlar bir bir dökülüyor. Sözün özü; 'insanlığını hiç kaybetmemiş bir fizikçiyle, Lise Meitner' le tanıştığım için çok memnunum. İlgi alanınız değilse okuyun eğer ilgi alanınız fizik, kimya ise mutlaka okuyun.
huis clos entre 2 collegues qui etaient derriere une decouverte Nobelisante et que seul l'homme s'attribuera. Periode de l'Allemagne Nazie/ fission nucleaire/ relation fusionnelle/ menage a trois
29.03.2024 Martın son kitabıydı, işaretlemeyi unutmuşum. 😅 Oldukça akıcı ve güzel bir kitaptı. Karakterlerin ve yaşanan olayların birçoğunun gerçek olması da ilgimi çekti. Canım kadınlar hep daha çok çabalamamız mi gerek?
Lise Meitner ile Otto Hahn üzerine yazılmış şahane bir kitap. Nazi Almanyası döneminde kadın ve yahudi bir bilim insanı olmanın ağırlığını okurken her sayfasında hissettim. Birkaç saat içinde hızlıca biten bu kitapta yoğunlaştırılmış şekilde; toplumsal cinsiyet rolleri, savaş dönemi, savaş sonrası etkileri, klasik müzik, Monet tablosu geçişleri, çatışma, melankoli, tartışma, haksızlık, fizik, atom bombası, araştırma enstitüsü, göç.. pek çok detayı derinlemesine hissedeceksiniz.
Lise Meitner Avusturyalı bir fizikçi. Almanyadaki Nazi rejimi bir çok Yahudi bilim insanın hayatını değiştirdiği gibi Lise Meitner’in de hayatını alt üst etmiştir. Başlarda Avusturya vatandaşlığı onu korumuştur fakat Nazi Partisi 1938’de Avusturya’yı da işgal edince Meitner’in vatandaşlığı da önemini yitirmiş ve İsveç’e kaçmak zorunda kalmış ve ölümüne kadar orada yaşvmiştir.. Almanya’da Enstitüde birlikte çalıştığı Otto Hahn ise Alman bir kimyagerdir. Meitner ile birlikte enstitüde 30 yıl çalışmıştır ve Meitner ile birlikte 1918 yılında protaktınyum elementini bulmuştur. Otto Hahn Lise Meitner'in katkıları ile fizyonu keşfetmiştir fakat Yahudi kimliğinden dolayı Lise Meitner'in adını hiç bir çalışmasında belirtmemiştir. 1944 yılında Lise Meitner'in katkıları göz ardı edilerek Nobel Kimya Ödülü Otto Hahn'a verilmiştir. Hahn bu ödülü almak için İsveç'e gitmiştir. Lise Meitner'in Otto Hahna kırgın olduğu biliniyordur.
Fransız yazar Ödül adlı bu kitabında Lise Meitner'i ve Otto Hahn'i Hahn Nobel Ödülünü teslim almadan önce bir otel odasında buluşturuyor. Lise Meitner 204 sayfa boyunca Hahn'a karşı öfkeli, mesafeli davranıyor ve neden Kimya Ödül'ünü tek başına kabul ettiğini sorguluyor. Çalışmaları hakkında konuşuyorlar, arkadaşlarıkları hakkında konuşuyorlar. Almanya'nın savaş sonrası halini irdeliyorlar. Kitap sadece diyaloglardan oluşuyor. Haksızlığa uğramış bir insanın tarafını tutuyorsunuz ister istemez. Yazar Meitner'in duygularını, Otto Hahn'in onu anlamayışını, çok güzel ifade etmiş ve okuru o otel odasında atmosfere sokmayı başarmış. Kitabı sinirlenerek okudum çünkü ne yazık ki hem kadın hem Yahudi olmasından dolayı Lise Meitner asla hak ettiği yerde olmamıştır. Artık Almanya'da Lise Meitner'in adını taşıyan okul da var, sokakta. Ben bu kitabı çok büyük bir keyifle okudum. Tavsiyemdir. Okumama vesile olduğu için Aslıhan'a teşekkür ederim.