Zehirli sular, yıkık binalar ve kirli havayla puslanmış bir gelecekte hayatta kalmak için vahşi bir mücadele başlar. Kırılganlığın bedelinin ölüm olduğu bu tehlikeli dünyada, organları için depolanmış çocukların müşterek bir hayali vardır, özgürce yaşamak. Ottomania, dünyanın en kötü zamanında doğmuş, ölüme ve acıya terk edilmiş çocukların umutla başladıkları bir başkaldırı hikâyesi.
Anadolu kültürü ve fütüristik teknolojinin harmanlandığı Ottomania, bir bilimkurgu alt türü olan Ottopunk’ın ilk örneği. Ağır makineli silahlar kuşanmış fesli adamların, şalvarlı robotların, şehirlere ceset yağdıran zeplinlerin, insan eti bağımlısı Wendigolar’ın, peçeli katil tarikatı Kuddurlar’ın ve kendinden olmayan herkese karşı tehlike arz eden onlarca grubun arasında hayatta kalmak için cesaret ve güç yeterli olmayacaktır.
“Kararmış, dev bir hayvan fosiline benzeyen paslı merdiven basamaklarından yukarı çıkıldıkça, geçmişte Asya ve Avrupa kıtasını birbirine bağlayan Boğaziçi Köprüsü’nün iskeleti görünüyordu. Amir, bir zamanlar dünyada güzel bir hayatın var olduğunun kanıtı olarak görürdü bu köprü enkazını. Geceleri sandallara yüklenen cesetler ateşe verilerek denizin akıntısına bırakılırdı sevenleri tarafından. Asitli denizin içinde bedenleri eriyen ruhların hiçbir hayvan veya insan tarafından didiklenmeyeceği için huzura ereceklerine inanılırdı. Karanlık denizin içinde alev almış yıldızlara benzeyen bu ateşler, kızıl yakamozlar gibi Marmara Denizi’nin durgun sularında dalgalanır, uzun birer çizgiye dönüşerek yansırlardı.”
İthaki Yayınlarının Pangea serisinden farklı türleri bir arada barındıran bir eser Ottomania.
Ancak arka kapak yazısında da iddia ettiği gibi bir alt tür olacak ölçüde kuvvetli ögeler barındırmadığını düşündüm okurken. Yazarın otto-punk adını verdiği bu alt türü hakkı ile aktarabilmesi için kitabın içinde geçen sayılı eski Türkçe kelimeler veya Türkiye'deki yer adlarından daha fazlasının, daha yoğun bir atmosferin, kurgu içine işlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Amir dışında diğer karakterleri ve bunların motivasyonlarını zayıf buldum. Anlatılan hikaye akışı ise farklı ve ilginç unsurlar barındırmakla beraber daha iyi olabilirdi.
Otto-punk adı namına kullanılan ve dipnotlarda anlamı belirtilen kelimelerden bazılarının ise günlük hayatta da yaygın olarak kullanılması nedeniyle dipnot halinde verilmesini hikayenin atmosferi içindeyken yavaşlatıcı ve rahatsız edici buldum.
Genel anlamda ortalama bulduğum bir kitaptı Ottomania. Yine de Türkçe edebiyatta kendi kültürümüzden de izler barındıran farklı türlerdeki bu eserlere fırsat verilmesini, önünün açılmasını değerli buluyorum. Bu eseri bilimkurgu ve fantazya türlerinde adım adım gelişecek bir eserler zinciririnin bir halkası olarak görüyorum ve ileride daha nitelikli ve tatmin edici eserler görmeyi umuyor ve diliyorum.
kapak yazısında yazanlarla alakası yok. belki değişir diye yarısına kadar okumaya devam ettim ama okumak istediğim başka kitaplar olduğu için maalesef yarım bıraktım.
Hikaye ve kurguda tutarsızlık, oldu bitti durumları var. Post-punk dünya döneminin Osmanlıca kelimeler haricinde birbiri ile bir bağlantısı yok. Fikir ve çaba için 4, hikaye için 2.
Sadece osmanlıya ve o döneme has bazı öğe ve motiflere metinsel olarak yer vermek kitabı Ottomania yapmaya yetmemiş ne yazıkki. Bu öğeleri kuvvetlendirilmesi, yaşayan hale getirmesi ve Osmanlıyı Osmanlı yapan çehrenin daha vurucu bir şekilde içe işlenmesini beklerdim. Yine de ortaya koyulmaya çalışılan fikri takdir ediyorum.
Daha da önemlisi punk teması yeterince derin değil. Evet, bir özgürlük arayışı var kitap boyunca ama bunda ifadenin özgürlüğünden ziyade hayatta kalmaya karşı direnç, bu şekilde bir özgür olma arayışını görüyoruz. Daha çok survival denilen hayatta kalma unsuru ön planda tutularak ilerleyen 100 sayfalık ilk bölümün sonunda kurulan yeni bir yerleşke ile birlikte insanın hayatta kalmasından insanlığın hayatta kalmasına dönüşüyor.
Aksiyon güzel ama sürekli bir aksiyon ve karakterlere karşı henüz duygusal bağ kuramadan meydana gelen ani ölümler hikayeyi güçlendirmek isterken donuklaştırıyor. Kan ve vahşet okumayı sevenlere hitap ediyor olabilir, yine de ben bunun bile hassasça inşa edilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Dümeni önce duygulara, sonra okura, sonra o kurulan bağı yıkmaya doğru kırmak okurun hikayeye karşı daha duygudaş yaklaşmasına neden olabilirdi. Vahşet o yıkma anında bizi daha derinden sarsmak için kullanılabilirdi.
Bazı öğeler ise bilimkurgudan çok fantastik dünya algısı yaratıyor okurda. Buna takılmıyorum hatta türler arası bir eser algısı yarattığı için beğendiğimi bile söyleyebilirim. Keşke vaat edilen ottoman teması daha içselleştirilse ve bizselleştirilseydi. Kullanılan kelimeler ve objelerle sınırlı olmaktan çıkartılarak Osmanlı'nın ruhunu da bizlere yaşatan bir dünya olsaydı. Evet, ottopunk fikri çok güzel ama ne yazıkki bu eserin bu yeni kurulmaya çalışan tür mantığına oturtulamadığını düşünüyorum.
Umarım bu bir basamak olur ve bu türe oturan daha nitelikli eserler görürüz.
Sevgili Erim Şişman'ın aksiyon, macera ve gerilim türlerine akan kaleminin kuvvetini ise çok beğendim. Objeleri kullanımı da çok güzel. Umarım bu kitap bir basamak olur. Çalışmalarını ilerleterek daha da iyisine ulaşacağı günleri sabırsızlıkla bekliyorum.
Son olarak, kitabın görselleri ve sahne uyumları çok iyiydi. Kapak ve baskı kalitesi de çok harikaydı. Editöryal olarak da gayet güzeldi. Yazar başta olmak üzere tüm ekibin eline sağlık diyorum.
Kitabın kısa bölümlerden oluşması, derinlikli ve iyi tasarlanmış karakterleri, içine çeken karanlık atmosferi beni kendisine hayran bıraktı. Sırf Osmanlı döneminde geçtiği için kitabı da neredeyse eski Türkçe'yle yazan yazarların aksine, her yaştan insanın okuyabileceği şekilde yalın ama güçlü bir dille yazılmış kitap. Daha önce yazarın Zürafa Tozu kitabını okuyup hayran kalmıştım. Sonrasında Spotify'da yayınladığı Ottopunk adındaki 10 bölümlük podcastini dinlediğimde şaşkına dönmüştüm ve resmen büyülenmiştim. Bu evrende geçen bir kitap yayınlayacağından emindim. Tahmin ettiğim gibi de oldu ve Ottomania romanı çıktı. Fakat bu kitapta Ottopunk evrenindeki unsurlara yer verilmemiş olması beni çok şaşırttı. Belki de bu yüzden kitabın adı ottopunk değil de ottomaniadır bilemiyorum. Yazar neredeyse hiç röportaj vermediği için ne amaçlandı bilemiyorum. Yine de inanılmaz bir kitaptı. Ben reklam amacıyla kitabın ana amacından saptırıldığını düşünüyorum. Arka kapak yazısı, Ottopunk adlı podcaste tam anlamıyla uyuyor fakat Ottomania romanıyla pek alakası yok. Sanırım yayınevi podcastin ekmeğini yemek istemiş :(
The action-packed content of the novel does not live up to its premise. The Ottoman elements are so scarce throughout the novel that calling its genre as "otto-punk" starts to sound like an overstatement as soon as 50 pages in it. The narrator keeps interfering in the plot just too often. Footnoted pseudo-Ottoman words thicken the novel's already muddy language. (My eyes literally bled when I saw Emin Şişman forcing English phrase "crazy silence" to shape-shift into "kreyz-i silentum"...) Characterisation, putting aside that of Amir, is mostly superficial. Things keep happening from the first letter of the novel till the last one incessantly but we can never be sure about the reason why we read about the lives of these seemingly ordinary people. Calling one raca, and the other mihrace does not deepen anything on its own, unfortunately.
All in all, Ottomania is 250 fast-turning pages wasted on under-developed characters and bloated world-building.
Üzerinde iyi düşünülmemiş bir kitap olduğunu düşünüyorum. Fikir çok harika ancak harmanlama çok yanlış yapılmış. İçinde Osmanlıya dair pek bir şey göremedim sadece arada bir geçen ve gereksiz olduğunu düşündüğü eski kelimeler dışında bir şey yok. Bir bölümde Boğaziçi Köprüsünden bahsedilmiş (yapılışı 1973) zaman olarak uyumsuz ögeler var. Daha güzel alternatifleri olacağını düşünüyorum. Sanırım iyi araştırılmamış bir konu üzerinde yazılmaya çalışılınca böyle oluyor. Aşırı derecede Mad Max izleri taşıyor ve bir çok tür eklenmeye çalışılmış (mikroskobik canlılardan dolayı zombiye dönenler, mad max vari topluluklar, psikopat askeri lider vb.). Bu farklı türlerin harmanlanması çok abes olmuş ve çok sırıtıyor.
Amacınız kitabı tanıtırken anlatılan gibi bir şey okumaksa, üzgünüm ama kitapta bunu bulamayacaksınız. Daha iyi alternatifleri olduğunu düşünüyorum.
Kültüre aşina olmayan okurlar için öneminin kolay kolay anlaşılamayacağı bir eser olmuş. Her yaştan insanın keyif alarak okuyabileceği çok katmanlı bir eser. Alt metinlere zekice gizlenmiş detaylar, öyküyü daha da güçlendiriyor. Son yıllarda klişelerden uzaklaşarak, tek bir karakterin sırtına binmeyen, çok karakterli, güçlü bir iş olmuş. Bazı yorumları gördüğümde gerçekten çok şaşırdım. Dune vs gibi eserlerden aşağı kalır yanı olmadığı gibi bu topraklarda geçtiği için de benim için ayrıca keyifli bir deneyimdi bu kitabı okumak. Sanırım Erim Şişman kitaplarda arada kalan olmuyor. Ya çok seviliyor, ya hiç sevilmiyor. Çok ilginç
İki tane Osmanlıca terim ortaya koyup, atmosferi ve hikayesini anlatamamasıyla kendini yeni bir tür bulduğuna ikna etmeye çalışan ve hitabeti 15 yaşın üzerini geçemeyecek hikaye kurgusunu; 'gore' diye tabir edilen sahnelerle hitap yaşını yükseltmeye çalışan ama bütün bunlarda her defasında başarısız olan son derece kötü bir roman.
Olmamış, üstüne hiç düşünülmemiş bir kitap. Vaat edilenler ile alakası dahi yok, yavan bir hikayeye adeta "click bait" olarak Osmanlı etiketi yapıştırılmış.