“Sevgin direğimiz, üzerimize saldığın korku çatımız olmuş meğer. Mutsuzluğumuzdan örülü bir devlet yaratmışsın hepimize. Sen en çok beni severdin ya. En çok beni köle yapmışsın kendine.” Samire, Yaşar, Lorin. Birbirlerinin gölgesinde saklanan, birbirlerinin masalını yazan üç küskün kadın. Yaraları doğuştan, lanetleri miras... Yalnızlığın kuyusunun başından ayrılmadan, kederlerinin yankısını dinlediler. Her masalın sonu gece değildi elbet. Üç, ikiden ve dahi birden iyiydi. Ve her yanlışın doğrusu kendi içinde gizliydi. Kanadı kırık üç kadın, ödedikleri ağır bedellerin karşılığını, içinde çırpınıp durdukları, kapısı açık olsa da çıkıp gidemedikleri gölge kafeslerinde bekledi. İhtiyaç duydukları inanç, temize çekecekleri geçmişte saklıydı.
14 Eylül 1971'de Memur olan ailesinin o dönemde Nevşehir'de görevde olmaları nedeniyle Nevşehir'de doğdu. İlköğretim, lise ve yüksek öğreniminin bir kısmını Ankara’da tamamladı. Ortaokul ve lise yıllarını yazarak ve tiyatro çalışmaları yaparak geçirdi. Orta üçüncü sınıftan itibaren bir yandan okuyup bir yandan çalışmaya başladı. 1989 yılında Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nü kazandı. 2. sınıfta okulu bırakıp Berlin'e yerleşti. Berlin’de profesyonel tiyatro çalışmaları yaptı, çeşitli sosyal çalışmalara ve workshop'lara katıldı. 1996 yılında kesin bir kararla tiyatroyu bıraktı ve Türkiye'ye döndü.
1997 yılında televizyona geçti. Rol aldığı Sıcak Saatler dizisi çok sevildi. HBB'de gündüz kuşağında, "2'den 4'e" adında kadınlara yönelik bir program sundu. Bir süre Kanal D'de, 1998-2000 yılları arasında da Radyo D, Radyo Cumhuriyet, Radyo Kent, BRT FM'de program yaptı. Çeşitli dizilerde oynadı.
1990 yılından beri Tiyatro ve televizyon projeleri üretiminde metin yazarlığı da yapan Aydın’ın ilk kitabı Hayat Güzeldir 2001 yılında okurla buluştu. Ardından Bitmiş Aşklar Emanetçisi (2003), Yaz Bitmesin (2004), Gördüğüme Sevindim (2005), Evlerin Işıkları Bir Bir Yanarken (2009), Senin Adın Bile Geçmedi(2009) isimli kitapları yayımlandı.
2003-2005 yılı arasında haftalık bir kadın dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı. Söyleşiler ve günlük köşe yazıları yazan ve medya-yazın alanında üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve vakıflar tarafından pek çok ulusal ödüle layık görülen İclal Aydın televizyon ve sinema oyunculuğuna da devam etmektedir.
Bu kitabı üç kız kardeş romanından sonra okudum. Üç kızkardeşteki gibi kronoloji yapmadan ard arda anlatmış hikayesini.. okuyucuyu meraklandırmayı başarmış. Ancak biraz karmaşık geldi bana.. üç kızkardeşi daha çok beğendim
Bir solukta okudum; 3 nesilden kadının hayata karşı verdikleri mücadele, yaşadıkları çok içimizden, İclal aydın yalın anlaşılır bir dille o duyguları çok güzel anlatmış, yürekten hissettim...
“Ümit yeşermiyor artık benim aklımda. Adaletin olmadığı, kötünün cezasını bulmadığı, iyinin hakkını alamadığı bir dünyada niye yeşersin ki? Dünyanın ekseni kötülük...”
“Bir yelkenlinin rüzgârda hırpalanan bezi olmaktan yoruldum, yıprandım... Evet, rüzgârı almak, yağmuru, güneşi hissetmek çok güzeldi ama belki de o bezin bağlandığı direk olmak istiyorum artık.”
“Öleceğini bilen tek canlı, insan. Ama unutuyor. Ölümü unuttuğun gibi unutsan ya o adamı?..”
Iclal Aydin’in siirsel kalemini cok seviyorum ancak bu kitabi sarmasik gibi karmasik buldum. 3 kadinin hikayesi kronoloji olmadan bir oradan bir buradan anlatilinca hikayeyi bazi yerlerde takip etmek zordu. Sonu da cok tatmin etmedi beni, sanki daha yasanmasi gerekenler vardi 🤷🏻♀️
Açıkçası bu kadar beğeneceğimi tahmin etmemiştim kitaba başlarken. Çok güzel bir romanmış. Hem kurgusu hikayesi çok güzel hem de biraz psikoloji tezi gibi. Ama çok net bir kadın romanı, hedef kitlesi kadınlar bence. Karakterlerin hepsi için tek tek ne hissetmiş, neden olduğu gibi biri olmuş, neden yaptıklarını yapmış ve yaşadığı hayatı yaşamış ince ince anlatıyor. Bazı hislerin (değersizlik gibi) nasıl da bir lanet gibi nesilden nesile hiç farkına bile varmadan bulaştırılabildiğini, bir anne veya babanın çocuğunu nasılda farkına bile varmadan olacağı yetişkin konusunda manipüle edebileceğini çaktırmadan gözümüze sokuyor. Bana, karakterlerle ilgili, kendimden veya çevremden tanıdık gelen çok bölüm oldu, belki ana karakterlerin üçü de kadın olduğu ve kitap esasen bir kadın romanı olduğu içindir.
Bir kitap daha bitti bugün.Samire,Yaşar,Lorin,anneden kızına geçen buruk hayat hikayeleri.Severek okudum.“Zorba, itaatkârın üzüntüsüyle beslenir.Sevgin direğimiz, üzerimize saldığın korku çatımız olmuş meğer. Mutsuzluğumuzdan örülü bir devlet yaratmışsın hepimize.Sen en çok beni severdin ya.En çok beni köle yapmışsın kendine. (less)
Duygular bu kadar güzel bir şekilde kelimelere aktarılabilir miydi? 3 neslin o 3 insanını kanlı canlı bir şekilde önünüze getiriyor yazar, tesadüf diye bir şeyin olmadığını, her insanın birbirine görünmez iplerle nasıl bağlı olduğunu, sözlerin nesilleri bağlayıcı etkisini hissediyorsunuz okurken. Kalemine sağlık..
Doruk çok gereksiz bir karekter, çok yazılmak için yazılmış gibi, hani bu karektere de bir hikaye bulalım.. güçlü, güçsüz üç kadın ile zaten yeterince keyifli bir hikayeydi. Büyük anneye kalbim etidi, sonunda böyle bir itiraf geleceğini babanın aslında kötü olduğunu anladım ortalarda. Yaşar’ın katılığı beni de biraz üzdü, tamam başına kötü şeyler geldi de kızının suçu ne ya.
3 kadinin hikayesi… buyukanne’den toruna uzanan 3 nesil. 2 toksik adamin bu 3 kadinin hayatina olan etkisi… en sig bu sekilde ozetleyebilirim. Zaman siralamasi olmadan anlatiliyor hikaye. Zaman zaman takip etmesi zor olsa da anlatimin akiciligi ve kullanilan dilin gucu hikayede tuttu beni.
Sanırım dinlemek okumaktan daha farklı etkileyebiliyor, özellikle yazarın kendi sesinden daha başka oluyor.. insanın içini cız ettiren sürükleyici bir hikaye.
Kitapta net bir ilişki şiddeti var. Tetikleyici olabilir. Bu kitabı “Üç Kız Kardeş” sonrasında okudum. İclal Aydın yazarlığında çok yol kat etmiş bunu gördüm. Bu kitap o kadar sürükleyici değildi. Yine de denediği şey güzeldi. Bence editörü onu daha iyi yönlendirseydi ortaya daha iyi bir iş çıkardı
İlk başladığımda çok sarmıştı beni fakat sonrasında sıkıldım baya. Kurgusal hatalar ve kopukluklar vardı. Gereksiz detaya inilmiş bazı yerler vardı. Ama yinede çerez niyetine okunabilir. Bunu dışında arada hakikaten vurucu ve ders verici cümlelerde vardı hoşuma giden. İleriki kitaplarında daha özenli ve teknik detaylara önem verirse İclal Aydın daha güzel kitaplar yazabilir.
Son olarak kitabın son kapak tasarımını hiç beğenmedim. Seçilen renk ne kadar zevksizce seçilmiş. İlk çıkış kapağı olan, kafesli renkli kapağı kesinlikle daha güzeldi.
İclal Aydın'ın kalemini ilk kez okudum. Tamamen bir öneri üzerine okudum ve ilk başta önyargılıydım. Fakat okudukça akıcı olan dili ve olayları anlatma şekli ve karakterler ile kurmamızı sağladığı o bağ beni etkiledi. Acıyı da, sevgiyi de, sevgisizliği de, yalnızlığı ve hatta çaresizliği de hissettim her bir karakter ile🥺
Aglatir mi aglatir... ve kitaba ilk 4 yildiz verip aylar sonra 5 yildiza cevirmem? Diger kitaplarla olan baglantisini gordukce daha cok etkilendim ama asil dokunan o yasamlar ...