“Bizi hayatta tutan başkalarının elleridir ama bizim ellerimiz de başkalarına hayat verir.”
Her şeyin böyle sürüp gideceğine, toplumsal hayatın değişmeyeceğine, her ne yaparsak yapalım insanın yeryüzündeki varlığının sona ermeyeceğine inanıyoruz. Daha kötüsü, dünya yaşanmaz bir hale geldiğinde onu terk edip başka bir gezegene, diyelim Mars'a gidebileceğimizi sanıyoruz. Gidemeyeceğiz. İnsanı hayatta tutan başkalarının elleridir çünkü ve o başkaları, hayatı paylaştığımız diğer insanlar olduğu kadar insan dışındaki diğer canlı türleridir de. Dünya bizim zorunlu ikametgâhımızdır ve gidecek başka bir yer-yüzü de yoktur.
Yeryüzünü içinde yaşayan tüm canlılar için hayata elverişli kılabilir miyiz? Bir arada yaşamamız mümkün mü? Bir umut var mı?
Bülent Şık, Bizi Yeryüzüne Bağlayan Hikâyeler’de, kuşuyla, börtü böceğiyle, ağacıyla, bitkisiyle, deresi tepesiyle, insanıyla yeryüzünün hikâyesini anlatıyor. İnsanın varoluşunun ve kendini yok edişinin ve her şeye rağmen tükenmeyen umudun hikâyesini…
kitapta aslında uzun ya da kısa hikayeler şeklinde ne kadar birbirimize bağımlı olduğumuzu anlatıyor, bülent şık. birbirimizden kasıt hem başka insanlar hem doğa hem içinde yaşadığımız ekonomi-politik iklim.
kitaptaki ilk yazısında çok sıkıldım allah var, müthiş bir tekrar var çünkü, bir de kendi içinde anlamı tam oturmamış yer yer yazının. fakat devamında kekik, koru beni kelebeği ve kırmızı karıncalar üzerinden anlattığı hikayeyi uçan böceklere oradan iklim krizine bağlaması, susuzluğun ne kadar büyük problem olabileceği üzerine 2019'da arjantin'in yaşadığı krizi, amazon ormanlarının neden kesildiğini, pestisitleri, hali hazırda tarım yapma şeklimizin nasıl zarar verdiğini, kanada başbakanı justin trudea'nun nova scotia yerlilerinin yaşadığı bölgedeki temiz su kaynaklarını kirletecek petrol projesini nasıl hiç düşünmeden imzaladığı, uzayda hayat kurmak için yapılan deney ve araştırmaların kapsamı ve başarısı, dünyayı iklim kriziyle yok ettik yeni bir dünya bulalım da bunu çöpe atalım bakış açısının neden çok sakıncalı olduğu, neden gidecek başka bir dünyamızın olmadığı ve buna sahip çıkmamız gerektiği, covid meselesi üzerinde kayda almaya başladığı günlükleri, lisedeki kimya öğretmeni ruhi mülayim hoca ve daha nice hikaye anlattığı. anlattığı hikayeler içinde çeşitli kitaplardan ve hikayelerden yaptığı alıntılar, benim daha çok insanla tanışmama vesile olan alıntılar...
ama en önemlisi bu ülkede akademisyenlerin, avukatların , gazetecilerin ve hekimlerin hakikati dile getirme ve hakikatin yanında durma zorunluluğundan uzun uzun, farklı yazılarda bahsetmesi.
"olağanüstü genişlikteki bu zaman dilimi içinde mademki var olduk, dünyaya doğduk, öyleyse biraz cesur davranmak, bu kısacık ömrümüzü ezmeden, ezilmeden, sinmeden, başkalarının acılarına gözünüzü yummadan, kötülüğün gözünün içine bakarak yaşayabilmek de mümkündür."
kitabın arkasında 209 tane referans var, yani pestisitlerden mikroplastiklere, uzayda yaşam deneylerinden yazı içlerinde verdiği bütün bilgilerin referansını okuyup teyit etmek mümkün. ben bu tarzda hazırlanan yazıları çok seviyorum. çok büyük bir emek gerektiriyor çünkü.
yazıların içinde de yer yer tekrar var ama inanın bütününe bakınca "amaaaan" diyorum şuan. bana öyle güzel hikayeleri, farklı canlıları da birleştirerek anlattı ki, benim yeni yazarlarla insanlarla tanışmama vesile oldu ki hiç önemli değil tekrarlar.
Büyük Patlama'dan/ H2O'ya/Oradan Mavi Gezegen'e/ Gezegenin Hikayelerinden İnsan'a ve İnsan'dan da tam ters yöne bir yolculuk. Bizi derken "insan biz"i kastetmiyor yazar. Yani ediyor etmesine de tek kastı o değil. Biz yani, H2O biz, Hidrojen biz, Karbon biz, ilk yaşam pıtırcıkları olan biz, Hava biz, Su biz... Biz yani, hepimiz.
Hiç bilmediğim konuları, yazarın sade ve anlaşılır bir dil kullanması sayesinde, merakla ve keyifle okudum. Ufuk açıcı bir kitap. Bu dünyayı yaşanır kılmanın yollarını, düşündürerek sunuyor.