Akıp Giden Günlerimiz okuru derin sularına çağırıyor. Alışılmışın dışındaki hikâyeleri odak noktalarındaki sorunlara bağlandıkça derinleşen sekiz öykü. Bazen karakterlerin dalgalı yaşantılarını izleyerek okuyacaksınız, bazen derin anlamların izini sürerken sarsıcı ilişkilere tanık olacaksınız. Kötücül kişilik sorunları, sert çatışmalar, hayaller, beklentiler, ümitsizlikler, bir dizi insanın farklı öykülerde merakla okunan hayatları. Öyküler uzadıkça sıkılaşıyor, hikâyelerin gevşemesine izin vermeyen dokuları titizlikle örülüyor.
Özcan Yılmaz’ın anlatım sorunlarına getirdiği nitelikli çözümleriyle oldukça uzun bir zamana dayanarak tamamladığı, ayrıntıları incelikle düşünülmüş Akıp Giden Günlerimiz, öykücülüğümüz için önemli bir kazanım. Yeniden okunmayı hak ediyor.
özcan yılmaz çok çok iyi öyküler yazmış. ilk öykü en etkililerden, “adamın köpeği”ndeki politik ve bireysel geçmiş tek tük cümleyle hissettirilse de emekli asker karakteri unutulamaz olmuş. “yatak odamızdaki yuva” okuduğum en iyi aşk ve kanser öykülerinden. sonundaki kısma gerek var mıydı bilmiyorum, bana ölümün sonrası gereksiz geldi ama ilişkiler üzerine çok iyi yazıyor yılmaz. çocuk ve ebeveyn ilişkisini ana olana alan öyküler çok da alıştığımız öyküler değil, bir babanın çocuklarını sevmemesi, hasta bir çocuğun dünyaya gelme çatışması ve sonrası, karı koca arasında yaşananlar o kadar gerçek ve ince detaylarla aktarılmış ki... son öykü ise bir uzun öykü, “işe yaramanın onca hali” veya yakalılar olarak hepimizin kaderi sanki... gelgitleri, karakter değişimi, kaybolan hayalleriyle... kaybolan hayaller aslında tüm kitabın ortak izleği. güçsüz erkekler, güçlü kadınlar tüm öykülerde kendini gösteriyor. keşke kendi yaptığımız hapishanelerde çürümeseydik... dili, anlatımı, tekniği ve çok kez anlatıcının uzaklığıyla usta işi öyküler.
Akıp Giden Günlerimiz, sekiz öyküden oluşan dili oldukça akıcı, kendi içinde kısa öykülere dağılan içten satırlarla örülü ve bence ele aldığı içerikle bildiğimiz, ama bildiğimiz şeyleri iyi anlatan güçlü öyküler. Okuduğuma memnunum, yazarın farklı işleri varsa takip ediyor olacağım.
kitabin ilk kisminda her biri birbirinden ayri uslupta cok keyifli -nispeten- uzun oykuler, ikinci kisminda ‘ise yaramanin onca hali’ basligi altinda daha kisa parcalar var. ilk kisimdaki uzun oykuleri zaten severek okudum ama kisa oykuleri de bence oldukca lezzetliydi. ben bir oyku kitabinda tek ses, tek uslup okumayi da seviyorum ama her oykude farkli gerceklikler deneyimlemeyi de cok seviyorum. akip giden gunlerimiz’deki oykulerin her birinin birbirinden farkli ilginc karakterleri, gercekligi, dili ve derdi var. bir de okur oykunun gercekligine girdiginde icinden cikmak istemeyecegi, dahasini gormek/okumak isteyecegi bir dunyasi. ozellikle oyku severler kacirmamali👌🏻
Kitaba soğuk ve mesafeli bir anlatım hâkim. Öyle ki, o karakterleri sevip sevmememizin, anlayıp anlamamızın bir önemi yokmuş gibi. Karakterlerin, duygularını dışa vurma veya okurun ilgisini çekme gibi bir çabaları da yokmuş gibi. Yolda yürürken yanımızdan geçen, olaysız ve sıkıcı hayatları varmış gibi duran ve aslında her birimizinki gibi hayatlara sahip insanlar, çoğu büyük şehir insanları. Büyük hayalleri, dışa vurdukları büyük duygular yok. Sadece sezebileceğimiz kadar ipucu veren insanlar. Bir yandan da, karakterler arasında kendisini duyumsatan bir gerilim. Özellikle son öyküde kendisini daha da çok gösteren bir ironi. Ama hep sakince. Genelde uzun süreleri anlatan öykülerde, tamamı verilmeyen ve atlanan zamanlar; yani akıp giden günlerimiz. Ve kendisini farklı öykülerde gösteren bir motif: Hikâye anlatmak. Ve yazmak ile gündelik hayat arasında kalmak; bunlar birbirlerine zıt konumlandırılmış. Öyküler dümdüz akıyor gibi görünse de; insanın karanlığına, insanın başka insanlarla, özellikle de aile bireyleriyle olan ilişkileri üzerinden, kendi penceresinden ışık tutmaya çalışıyor. Öyküler, kısa öykünün sınırlarını aşmış, hatta son öykü adeta bir novella'ya dönüşmüş. Hayattan parçaları aktarırken, hayata, insana ve ilişkilere dair fikirlerini doğrudan vermekten kaçınıyor fakat öyküler oldukça uzun; sıradan olanın bu kadar uzun uzun anlatılması bazı okurlarda öyküden kopuşa neden olabilir ve sanırım, kelime seçimleri daha çeşitli, daha yerelden, daha hayattan olsaydı okuma süreci daha keyifli bir hal alabilirdi. Kitapla ilgili en çok ise yazarın öykülere getirdiği sonları, öyküleri bağlama şeklindeki kendine has yaklaşımı beğendim. “Adamın Köpeği” diğer öykülerden farklı ve öne çıkıyor. Kitabın en iyi öyküsü. “Çok Güzel Olmayan Öyküler” hikâye anlatmak üzerine olmasıyla ilgi çekici. “Nedim Şair Olmak İstiyor” istediklerimiz ile gerçekleşenler arasındaki zıtlığı veriyor ve bunların arasındaki ilişkiyi bağlıyor. “Yatak Odamızdaki Yuva” klişelere başvurmadan anlatılmış bir hastalık ve o süreçteki ilişkinin öyküsü. “Otobüslerin Vardığı Yer” tek başına olmayan yalnızlığa, çiftler arası uzaklığa dair bir öykü olmasının yanı sıra “hareket” haline ve dolaylı olarak değişime de gönderme yapıyor. “Beni Burada Bekle” en sevdiğim ikinci öyküsü, özellikle sonuyla (Kitaptaki öykü sonlarını beğenme nedenim, bu sonların olay odaklı olması, sürprizleriyle şaşırtması falan değil, çünkü öyle değil). Bu öykü, alışılmışın dışında farklı bir ebeveyn profili veya ebeveynliğin belki de dile az getirilmiş bir yanını sunduğu için ilginç. “Bahar’ın Saklı Hayatı” belki daha az uzak, bir tık daha alışkın olunan tatla yazılmış bir öykü. “İşe Yaramanın Onca Hali” büyük şehirde çalışan birçoğumuzun kendinden bir şeyler bulabileceği, parçalı minik hikâyelere sahip bir öykü.
Beklentiler hayaller ile dolu bir o kadar sakin ve bazen tepkisiz karakterlerin hikayeleri. Aslında sizin bizim hepimizin. Anlatım o kadar net ve etkileyici ki sanki olaylar akıp giderken sahiden oradaymış hissiyatı yaratıyor okura.
Sanırım en en sevdiğim 'Nedim Şair Olmak İstiyor' oldu.
Emek emek yazılmış, derinlikli, katmanlı bir öykü kitabı. Yalnızlık, özgürleşme isteği, insanın bencil yönleri ana teması altında bütünlüğü olan bir atmosfer yaratmış yazar. Ben çok severek okudum, insana dair çok ince tespitler var, hayatın içinden. Katman katman açılan öykü okumayı sevenlere tavsiye ederim. Ayrıca yazarın kalemi ustalıklı ve dili çok akıcı. Yolu açık olsun, başka kitaplarına yol açsın.
Akıp giden günlerimiz 2 part olarak anlatabilirim öncelikle uzunca kısa kurgular ve sonrasında uzun bir kurgu "işe yaramanın onca hali"... kısa kurgulardan en cok Bahar'ın saklı hayatını sevdim Hikayelerin genelinde yanlızlık ve acı teması hakim kısa ama yoğun bir okumaydı.