“Artık gece yarısını geçtik... Çok yakında gece bitecek ve sonsuz şafak sökecek.”
Antik Mısır’da doğan ve yüzyıllardır yaşamaya devam eden simyacı, özgür günlerinden çok uzakta, modern dünyanın kıskaçları arasında yaşamaya çalışmaktadır. Tekinsiz addedilen tarihî köşke taşındığında planı çoktan hazırdır. Meşum köşkteki davete icabet eden üç kişiyse sadece kendi hayatlarını değil tüm dünyayı değiştirecek bir teklife “evet,” dediklerinin farkında değillerdir.
Terazinin diğer kefesindeyse insan azmanı bir mezar soyguncusu, iki yaşlı bekçi ve canlı canlı gömülen bir kadın vardır. Bu iki grubun arasındaki savaş halka halka büyüyerek herkesin savaşına dönüşecektir. Terazinin dengesini bozacak kişiyse yıllar önce ölen küçük bir kız çocuğudur.
“Burada olanlar bir süre sonra her yerde başlayacaktı. Dünyayı saran asfalt kabuk kırılacaktı ve her şey geride kalacaktı; taş ve çelik yığınlarının arasında, külle kaplanmış bir beton artığına dönüşecekti. Geçmişten gelen tek şey, yitik şehirlerin mezar taşlarını andıran binaları olacaktı. Granitten, mermerden, betondan ve çelikten mezar taşları; yıkılmış, kırılmış, dökülüp ufalanmış tapınaklar ve mabetler; asfalt döşeli kompozit yüzeyler; mirasçısı olmayan bir dünya kalıntı… İçinde yaşadıkları dünya, ağaçların boy alıp, hayvanların cirit attığı bir hayaletler müzesine dönüşecekti. Metruk binalarla çevrili ölmüş şehirlere bakacaklardı ve kimse hikâyeyi bilmeyecekti.”
Baştan şunu söyleyebilirim ki bir Türk yazardan uzun zamandır böyle bir kitap okumamıştım. Efsun Sokağı, korkunun, dramın ve fantastik öğelerin iç içe geçtiği son derece sıradışı bir roman. Kitabın her sayfasında olay örgüsüne daha çok kapıldım ve yazarın yarattığı gizem dolu masalsı evrenden adeta çıkmak istemedim. Her bir karakter o kadar ince bir üslupla işlenmiş ki, sembolik detaylarla, zengin alt metniyle ve göndermeleriyle bitmesini istemediğim kitaplardan oldu benim için. Herkese tavsiyemdir.
Kitabın editörü, seçimlerine çok güvendiğim Burak Albayrak'ın fikrimi merak edip "Bir okusana" önerisi üzerine başladım ve 440 sayfalık eser dört gün gibi inanılmaz bir sürede hayal dünyamın içinden geçip gitti. Aynen kurgudaki "yavrular" gibi. Geniş bir hayal gücü, sağlam bir akış, sade ama aksiyonu, oldukça sıradan ama güçlü (onları güçlü kılan şey zaten bu sadelik) karakterler, heyecanı bir an düşmeyen ve sadece 1.5 günde şekillenen bir anlatı. Şeref Atak sonraki adımlarını nasıl atacak acaba? Final kısmına yakın bir iki soru işaretim oldu. Olmalı zaten. Başarılı bir kitap, başarılı bir çalışma. Tebrikler.
Yani karakterli korku romanları, özellikle benzersiz öğelerle süslenmiş korku romanlarını seviyorum. Tam korku da diyemeyeceğim. fantastik öğelerle bezeli bir drama da diyebilirim. Ama olması gerektiği gibi. Yeni dünyalar yeni olaylar ve kurallar var. Özgün ve güzel.
Efsun Sokağı 137 beni başından itibaren içine çeken büyülü bir dünyaydı. Mekânlar nefes alıyor, karakterler hayalle gerçek arasında gidip geliyordu. Simyacı karakterin bilgeliği ve varoluş sancısı özellikle etkileyiciydi. Kitap bittiğinde, sanki o sokakta biraz daha kalmak istedim. Bazı kitaplar sadece okunmaz, yaşanır; bu da onlardan biriydi.