Döneminin Avrupalı bakış açısına sahip tek Rus yazarı olarak anılan Turgenyev’in önce “Ölümden Sonra” ismiyle yayımlamayı düşündüğü ancak ispritizma suçlamalarına maruz kalacağını düşünerek ismini değiştirdiği öyküsü “Klara Miliç” yazarın son dönem eserlerinden biridir.
Sabahattin Ali’nin de Kürk Mantolu Madonna romanında atıfta bulunduğu Klara Miliç, başka bir deyişle ölümden sonra başlayan, mistisizmle örülü bir aşkın hikâyesidir.
Ivan Sergeyevich Turgenev (Cyrillic: Иван Сергеевич Тургенев) was a novelist, poet, and dramatist, and now ranks as one of the towering figures of Russian literature. His major works include the short-story collection A Sportsman’s Sketches (1852) and the novels Rudin (1856), Home of the Gentry (1859), On the Eve (1860), and Fathers and Sons (1862).
These works offer realistic, affectionate portrayals of the Russian peasantry and penetrating studies of the Russian intelligentsia who were attempting to move the country into a new age. His masterpiece, Fathers and Sons, is considered one of the greatest novels of the nineteenth century.
Turgenev was a contemporary with Fyodor Dostoevsky and Leo Tolstoy. While these wrote about church and religion, Turgenev was more concerned with the movement toward social reform in Russia.
Ένα μικρό αλλά άκρως ενδιαφέρον διήγημα του Τουργκένιεφ, με φανερές επιρροές από το Γερμανικό ρομαντισμό. Ένας νεαρός Ρώσος φοιτητής γνωρίζει μια πολύ περίεργη καλλιτέχνιδα ονόματι Κλάρα Μίλιτς, η οποία θα αναταράξει τα "λιμνάζοντα νερά" της μέχρι πρότινος ήρεμης ζωής του. Παραδόξως όμως δεν θα το κάνει όσο είναι ζωντανή, αλλά μετά τον θάνατο της στοιχειώνοντας τον νεαρό Αράτοφ και οδηγώντας σε πράξεις και σκέψεις που ποτέ δεν είχε τολμήσει να κάνει… Μια ιστορία μυστηρίου και αγάπης λοιπόν από ένα μεγάλο συγγραφέα, η οποία κρατάει τον αναγνώστη σε αγωνία μέχρι την τελευταία σελίδα, λόγω της απλής και άμεσης γραφής του Τουργκένιεφ αλλά και την τόσο όμορφα δομημένη ιστορία του Αράτοφ και της Κλάρα Μίλιτς! 4/5! ΥΓ: Μην διαβάσετε το οπισθόφυλλο… Ως συνήθως είναι γεμάτο σπόιλερ. Έλεος εκεί στις εκδόσεις Ερατώ. Ούτε επίτηδες να το έκαναν.
"Tekrar öfkelendi ve onu terk eden kızın arkasından, "Sizden iyi bir oyuncu olabilir ama neden beni böyle bir komediye alet etmeyi düşündünüz?" diye bağıracaktı neredeyse." * Yazarın önce “Ölümden Sonra” ismiyle yayımlamayı düşünüp sonra ispritizma suçlamalarına maruz kalacağını düşünerek ismini değiştirdiği öyküsü Klara Miliç. Ama okuduktan sonra bu bir hayalet öyküsü mü yoksa aşk acısıyla harmanlanmış gerçek bir hastalık öyküsü mü emin olamıyorsunuz. Turgenev gibi bir realistin tarafını açıkça bilseniz de ölümüne çok az kala basılan bu öykü o tekinsizliği yaşatıyor size. “The Turn of the Screw”un daha ilkel bir tadını aldım bu öyküden. * 3,5/5
Kitaba ismini veren Klara Miliç karakteri, eşsizliğiyle, duygularıyla, yalınlığıyla okurun ruhuna, aklına işleyen ve ufak da olsa okurda bir burukluk, hüzün, yara, yarım kalmışlık hissi bırakan bir yana sahip. Turgenyev bu yapıtında aşk, ölüm, sevgi, fedakarlık ve türevi temaları oldukça başarılı şekilde işlemiş. Okurun yaşadığı duygusal ve ruhsal geçişler, ustalıkla kullanılan betimlemelerle birleşerek kitabın duruluğunun kendi içerisinde yarattığı derinlik, kitabı özellikle güzel kılan bir detay. İlk bakışta Aratov adında bir gencin hayat öyküsü ve içsel yansımaları gibi görünse de, kitap neredeyse bütünüyle Klara Miliç ve onun dünyasına odaklı. Bu kitabı okudukça Klara Miliç'in, Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna yapıtındaki Raif Efendi karakterinde tekrar hayat bulmuş olduğunu apaçık bir şekilde gördüm.
Dipçe: Kürk Mantolu Madonna severlerin mutlaka okuması gereken bir yapıt.
Μείξη ρομαντισμού με στοιχεία υπερφυσικού και γοτθικού, αν και όχι τόσο επιτυχής, ιδιαίτερα στο υπερφυσικό. Εκεί χρειαζόταν ένας Πόε. Όχι ο καλύτερος Τουργκένιεφ, αλλά ποτέ κακός.
Can Yayınları'nın Kısa Klasikler serisinden Çağlar Danacı çevirisiyle okudum. Uzun öykü niteliğinde. Finalinin, metnin o ana kadar ki akışı dikkate alınırsa, aceleye geldiğini hissettim. Bunun dışında, duygu, belirsizlik ve atmosfer yaratmak hususlarında özellikle çok başarılı olduğunu belirtmeliyim. İki baş karakterin sert kabuklarını ve bunun içinde hapsolmuşluklarını metin boyunca hissetmek mümkün. Bu öykü İletişim Yayınları'ndan çıkan üç ciltlik Turgenyev öykülerinde "Ölümden Sonra" adıyla üçüncü ciltte varmış. Ergin Altay çevirisiyle. Şimdi onu okuyorum.
İlginç bir kısa roman. Hikaye adını aldığı Klara ile ilgili değil aslında. Hikayenin merkezinde halasıyla yaşayan ve evden neredeyse hiç çıkmayan, sadece bir arkadaşı olan, ruhen de bedenen de bakir, yirmi beş yaşlarındaki Aratov var. Ve Aratov kafasında yarattığı bir Klara imgesine, aslında var olmayan bir kadına aşık oluyor. Çünkü Klara'yı sadece iki sahnede görebiliyoruz kitapta, ne düşündüğünü, neyi neden yaptığını bilemiyoruz. Gerisini tamamen Aratov'un kuruntuları oluşturuyor. Kitabın mistik bir tarafı olduğunu dahi düşünmüyorum ben, aşktan ziyade bir delilik öyküsü bu. Gerçek hayatta aşkı bulamamış, bunun için girişimde dahi bulunmamış birinin kendine Romeo ve Juliet'teki gibi bir hikaye yaratma çabası. Romantik desen değil, hüzünlü desen emin değilim. Ama Aratov'un bu deliliği üzerine çok daha uzun ve doyurucu bir roman yazılabilirmiş, bu haliyle sonu fazla aceleye getirilmiş gibi hissettirdi bana.
Turgenev'in okuduğum en ilginç kitabı. Ölümü anlatıyor, yine bize gerçekleri anlatıyor ama bu sefer kara bir komedi yok içerisinde. Ölmeden önce yazmış olduğu için olsa gerek mistik ve depresif.
Daha çok “Babalar ve Oğullar” kitabıyla tanınan Rus yazar Turgenyev’in, ölmeden önce yazdığı son kitap olan Klara Milic’e, Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sında rastlamıştım. Kendini Klara’ya benzeten Raif, Turgenyev’e hayranlığını kitapta şu cümlelerle anlatıyordu: “Turgenyev’in koskocaman hikâyelerini bir defada sonuna kadar okuduğum oluyordu. Hele bunlardan bir tanesi günlerce sarsmıştı. “Klara Miliç” ismindeki hikâyenin kahramanı olan kız, oldukça saf bir talebeye âşık oluyor, fakat buna dair hiç kimseye bir şey söylemeden, böyle bir aptalı sevmenin hicabıyla, müthiş iptilasının kurbanı olup gidiyordu. Bu kızı nedense kendime pek yakın bulmuştum. İçinden geçenleri söyleyememek, en kuvvetli, en derin, en güzel taraflarını müthiş bir kıskançlık ve itimatsızlıkla saklamak cihetinden onu kendime benzetiyordum.” Raif’i günlerce sarsan bu kitabın bana olan etkisinin de bundan aşağı olmadığını belirtmeliyim, şayet kitabı okuyalı neredeyse 1 ay olmasına rağmen hakkında konuşacak gücü kendimde yeni yeni buluyorum. — Kitabın ana kahramanlarından Yarov Aratov, içine kapanık ve sakin mizaçlı genç bir adam. Arkadaşının ısrarıyla gittiği bir etkinlikte Klara Milic’le göz göze geliyor ve bu genç kadının tavırlarındaki, bakışlarındaki bir şey onu derinden etkiliyor. Bir sonraki karşılaşmalarına dek bu anı hatırlayamayan Aratov için ikinci buluşma anının korkutucu olduğunu hissedebiliyorsunuz. Çünkü Klara’nın karakteri daha karmaşık, aynı anda hem içe dönük, hem cesur. Bir yandan oldukça hareketsiz ve katı görünürken, öte yandan sahnede bir romansı herkesi etkileyerek söyleyebiliyor. Ve bu genç kadın, bir anda Aratov’a, bugüne dek kadınlardan uzak durmuş, sevilebileceğini ve sevebileceğini bir an olsun düşünmemiş bu adama, buluşmak için bir tezkere gönderiyor. Kendisiyle dalga geçildiğini düşünen Aratov, buluşmaya tüm kalkanlarını kuşanıp gidiyor ve Klara’nın kalbini kırıyor. Kendi içinde oluşan duygulara öfkesi, Klara’nın intihar haberini duyana kadar yerini gerçeklere bırakamıyor. — Bu noktadan sonra gerçekleşenler -Aratov’un kabuklarından arınması, aşkını bir ölümle kabullenmesi ve bu bitişi kabullenmeyip bir başlangıç olarak kabul etmesi- ile kitabın “sevgi” odağındaki tehlikeli ilerleyişi hızlanıyor. Zehirle edilmiş bir intiharın diğer sevgiliyi de yanında götürmesi ile Romeo & Juliet’e yapılan atıf sevgiyi, Shakespearevari bir aşka dönüşüyor. Kitabın sonları bana yıllar önce okuduğum “The Yellow Wallpaper” isimli öyküyü hatırlattı (onun da benzer şekilde etkisinden çıkamamıştım, bugün hala ilk günkü gibi hatırlarım ve herkese öneririm). Size tam olarak hangi cümlede, hangi olayda içinizde o yumruk büyüyor, nerede boğazınız düğümleniyor anlatamam; ama kendinizi kitaba bırakırsanız sizi de elinizden tutup bu yarı karanlık aşkın içine sürükleyebileceğini söyleyebilirim. Onu alın, kitaplığınıza koyun ve size sesleneceği zamanı bekleyin. Sizinle konuşursa ve dinlerseniz, eminim çok seveceksiniz.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Bu ne Yakov Aratov'un ne de Klara Miliç'in hikayesi. Bu romantik bir kitap değil. Mistik bir kitap değil. Spiritüel bir kitap değil.
Şimdi hikayeyi okuyunca şöyle denebilir: - Antisosyal bir zavallının vicdan azabı, suçluluk duygusu - Hayatında ilk defa libidonun bedenine yayıldığını fark etmeyen bakirin aşk humması - İki kez referans edilen, anasını yitirmiş bir öksüzün sevgi açlığı (hello freud) - Çok okumaktan ve yalnızlıktan artık hayalle gerçeği karıştırıp delirmenin trajedisi - İki kez referans edilen, bulduğu ilk ortak nokta 'el değmemiş' ile zaten kendi dünyasında yaşayan münzevinin, bâtın bir dünya daha yaratıp düş peşinde yok olması - Halbuki sıtma olan birinin ateşten ne yaptığını bilmemesi - Daha da ileri gider ve derim ki kibirli bir erkeğin kendini bir halt sanıp üstüne felsefe kasması (tumblr sigara içki kitap fotoğrafı altındaki yazılar enter) - Daha da abartıp derim ki zaten şizofrendi
Turgenyev öykünün adını “Ölümden Sonra” koymak isterken sanıyorum gerçekten düşündüğü yukarıdakiler değildi ama kahrolası ruslar bayılıyorlar ballamaya u know.
Klara bir imge. Klara'nın aptal ve bahtı kara oluşu boşuna değil. Klara'nın "hiç anlamadınız" diye yakınması boşuna değil; diriyken de ölüyken de.
En başlarda, kısa süre için aklıma bir Zebercet gelmedi değil.
Tabii ölümünden önce yazdığı düşünülürse ve çevirmen notunda belirtilen, Turgenyev'in annesinin, aşık olduğu kadın Viardot için çingene demesi ve Yakov'un da Klara için aynı sıfatı yakıştırması ve üstüne kitapta da benzetilmesi düşünüldüğünde, mübalağaya gerek yok, bayağı aşık kavuşması.
Comienza como cualquier novelita de Turgueniev, descripciones hermosas, precisas, perfectas. Los personajes de Turgueniev son siempre lo mejor, un ensayo de ternura y comprensión humana que contrasta con el desencanto que siente por todas las demás cosas que conforman la sociedad rusa del XIX. El relato comienza poco a poco a transformarse en un cuento gótico que el mismo James no podría haber hecho mejor.
Con excepción de Clara Milich, los fantasmas y los seres sobrenaturales no tienen cabida en la obra de Tugeniev. Por Humo, algunos textos de Senilia y algunas de sus cartas, sabemos que el autor no creía en casi nada, si tal vez no tuvo introspección suficiente para declararse ateo (o no lo era) lo que si es seguro es que no creía en los espíritus y tenía serías dudas sobre cualquier otro tipo de vida después de la muerte. Vemos aquí a un Turgeniev ya viejo, experimentando con un genero literario nuevo para él el cual tiene ciertas consecuencias narrativas lógicas, de tal manera que se siente algo disparejo entre el principio y el final, como si hubiera que precipitar la narración hacía el punto clave que el genero exige. Como sea, este defecto no es algo ajeno a turgueniev, y casi todas sus novelas se sienten de la misma manera, matando protagonistas de nervios y fiebre a diestra y siniestra, algo, por demás, muy del siglo XIX.
Un relato entrañable y hermoso. Siempre, siempre hay que volver a Turgueniev.
I'm sure this Russian short story exists in English but I read it in its French translation. It's a very strange novella:a young man gets obsessed with a young woman who has killed herself, falling in love with her after her death to the point where he lets himself die. Turgenev is always great at analyzing the psychology and feelings of his characters. This story lacks the delicacy, charm, and bittersweetness of a book like First Love, and it's difficult to say if the translation captures the original style of the writer, but Turgenev words sound modern and contemporary, giving a strange timeless quality to this weird text. Because it's such a short novella, Turgenev deliberately doesn't fill all the gaps, which is interesting: for instance, we never really know why the girl killed herself. Some mysteries float and don't dissipate. It's a very intriguing piece.
3,5/5 Ah akılsız Aratov vah akılsız Aratov. Kitap boyu aklından neler geçtiğini bir anlayabilseydim belki bazı davranışlarına hak verebilirdim ama şu an gözümde cidden işe yaramazın tekisin. Hem üzdün hem üzüldün. 🥺
This was not bad, per sé. Interesting idea, decent delivery, compelling characters and drama, acceptable ending. But somehow the magic and impact was not there? Maybe excessively overstretched? Then again, everything, if not mostly, was relevant to the story. Maybe went too psychological?
Not at all sure what went wrong here. Will have to think about it.
Esto no estuvo mal, en teoría. Idea interesante, entrega decente, personajes y drama atrapante, final aceptable. ¿Pero de alguna forma la magia y el impacto no estuvieron ahí? ¿Quizás demasiado estirado? Aunque todo, si no la mayor parte, era relevante para la historia. ¿Quizás fue demasiado psicológico?
No estoy del todo seguro qué salió mal acá. Tendré que meditarlo.
Klara Milič è un racconto lungo della maturità di Turgenev, l'ultimo scritto pubblicato prima della morte. Narra della lenta crescita dell'ossessione amorosa di un giovane, sino ad allora vissuto lontano dal mondo, per una aspirante attrice vista solo due volte prima che si avveleni sulla scena. Il finale non potrà che essere tragico. Rispetto ai grandi romanzi di Turgenev manca del tutto l'elemento realistico e sociale: la vicenda è molto privata ed intimistica, quasi fantastica nel suo svolgimento. Il tema dà tuttavia a Turgenev la possibilità di scandagliare i recessi dell'animo umano, le contraddizioni tra ciò che siamo e ciò che vorremmo essere, tra come agiamo e come avremmo dovuto agire, nonché di lasciare sospesa la possibilità che il sovrannaturale faccia parte della nostra vita. La tragica figura di Aratov, che ama la bellezza e la sensualità ma rifugge le donne e la società, che ha una forma mentis razionale ma viene travolto dall'irrompere nella sua vita dell'irrazionalità, è già molto novecentesca e la modernità del personaggio è accentuata anche dall'importanza che nel racconto viene data ai sogni, quasi ad anticipare l'imminente irruzione della psicanalisi nella letteratura. Turgenev, poi, affresca il racconto con la usuale maestria narrativa, e Klara Milič può per tutti questi motivi a mio avviso essere annoverato tra i piccoli capolavori della letteratura, non solo russa, a cavallo dei due secoli.
Esta se podría considerar como una breve historia de amor con tintes escalofriantes, en la que el autor hace gala de una detallada pero agradable descripción de sus personajes y situaciones. Me recordó un poco a Dostoyevski pero con un sentido del humor más marcado. Es fascinante la manera en la que a través de una gran narración Turgenev es capaz de hacerme sentir de cerca esta historia.
Por cierto, a mi parecer este es uno de los tantos ejemplos en los que se demuestra que un libro escrito hace más de 120 años puede ser leído como si se hubiera escrito hace poco, además de ser interesante y memorable. Claro que hay muchos otros con los que no ocurre lo mismo (Perez Galdos). En fin, ese es otro tema y depende del gusto de cada quien.
Tri zanimljive pripovijetke Ivana Turgenjeva, svaka misteriozna na svoj nacin predstavlja neko istrazivanje ljudske psihe. Svaka prica tjera nas na razmisljanje o tome sta se zapravo desilo i kako je moglo biti. Preporuka za knjigu.
"Kuc... kuc...kuc..." - ova prica mi se najvise dopala i ostavila je najveci dojam na mene. Vjerovatno zbog toga sto je tako naglo, nedoreceno zavrsila.
"Pesma pobedonosne ljubavi" - prica koja mi se najmanje dopala (sto ne znaci da mi se nije dopala), ali koja je za sobom ostavila najvecu misteriju.
"Posle smrti" - jako zanimljiva prica, majstorski napisana u stilu da se lako cita, mada su oba glavna lika dvije prilicno antipaticne i uglavnom sebi okrenute osobe.
Cuando piensas que será una clásica novelita chico conoce chica de Turguenev, le da la vuelta. La caracterización de los personajes es maravillosa, el narrador es sorprendente: nuestro artista sabía lo que hacía y lo hizo muy bien. La historia es buena, tiene matices muy interesantes. Descripciones bellísimas, en verdad. Cuando comencé a leerlo pensé: Turguenev, maldito, lo hiciste de nuevo! :D
Is "Clara Militch" a psychological character study? A ghost story? A vampire drama? A satire on the inward life? It's hard to say, but Turgenev's hypnotic novella, with its claustrophobic life for the main character and enigmatic female lead, certainly casts a spell over readers.