Değersizleştirilen hayatların savunucusu, çağımızın önemli çizerlerinden Aslı Alpar, Emine Hanım’ın hayatını çizgilerle anlatıyor.
1922 doğumlu, İstanbullu, zengin bir ailenin kızı Emine Hanım. Ahlak bekçisi babası tarafından okul ile ilişiği kesilen, ardından evden devam eden eğitim hakkı da elinden alınan, sevdiceği ile bir hayat kurmasına izin verilmeyen, yaşadığı dönemde kıymetli sayılan “subay karısı” unvanının gölgesine tenezzül etmeyen, “ayıp” kabul edilen ruhsal sorunlarını yapayalnız göğüsleyen, her yaşında biraz daha içine kapanan, kaybolan, izleri silinen Emine Hanım’ın hayatını anlatan bu kitap, tıpkı bir aile albümü gibi kalabalık bir günde olmasa da yalnız hissettiğiniz her anda raftan indirip almaya, okumaya ve görmeye değer bir hikâye sunuyor.
"Kim neden okur ki ortalama bir kadının ortalama hayat hikayesini [...] Tam da bu sebeple, kadınların (cinsiyet eşitsizliğinden) değersizleştirilen hayatlarına inat, Emine Hanım'ın bir romanı olsun" diye yola çıkan yazar/çizer, anlamlı ve ince bir çalışma ortaya koyuyor ve bizleri, "ayıp kabul edilen ruhsal sorunlarını yapayalnız göğüsleyen, her yaşında biraz daha içine kapanan, kaybolan, izleri silinen" bir (belki bin, belki de milyonlarca) hayatla tanıştırırken, dikkatlerimizi de sadeliğin gücüyle toplumsal bir gerçeğe çekiyor.
Ben Aslı Alpar ile sosyal medyada, hayvan ve insan hakları temelli paylaşımları ve çizimleri vesilesiyle tanıştım. Laboratuarda yaşayan deney hayvanlarını kurtarıp sahiplendirmesiyle bence hak temelli mücadele ile şefkatin inanılmaz bir örneğini sergiliyor. Aslı Alpar “Emine Hanım’ın Romanı”nda, anneannesini yaşantısını fotoğraflara düştüğü notlarla aşikâr kılıyor. Hayal dünyası ile cinsiyetçi ve kaba dünyanın ortasında kalıp, ömrünü bu sıkışma ile tamamlayan anneannesinin tüm okurların hayalinde canlanması dileğiyle bu romanı yazmaya başlıyor. Emine Hanım’ın romanı, Alpar’ın anneanesini ve onun kendisindeki izlerini anlattığı, bir kadının kendisine ne olduğunu anlayamadan, zihnine ve kalbine düşen gölgelerde yaşadığına dair, etkileyici bir kitap.
‘Kadınların değersizleştirilen hayatlarına inat, Emine Hanım’ın bir romanı olsun’ demiş Aslı Alpar. İyi ki de demiş. İllüstrasyonlarıyla, aile fotoğraflarıyla, anlatımıyla, ruhuyla, ‘Emine Hanım’ıyla çok sevdim ben bu kitabı. Çevremdeki birçok kadının da ne kadar benzer durumlarda olduğu fikrinin altında ezilerek bitirdim hikayeyi. Okurken kendi anneannemi de düşünmeden edemedim. Aslı Alpar ♡
Çok sevdim bu kitabı. Aslı Alpar, anneannesinin hikayesini anlatırken, harika illüstrasyonları ile hikayeyi çok daha etkili kılmış. Kitabın her sayfası bana rahmetli teyzemi anımsattı, onun da gülerken çekilmiş hiç fotoğrafı yoktur. Hatta gülerken gördüğümde, “Aa teyzem gülüyor,” derdim, o da “Aşk olsun, ben hiç gülmüyor muyum?” diye sorardı. O kadar az gülerdi ki! Aslı Alpar bana hep o günleri anımsattı. Harika bir kitapla da 2021’e güzel bir başlangıç yaptım. Ellerinize sağlık sevgili Aslı Alpar.
'Genç ölümlerin ülkesinde 89 yaşında bir kadının hayatı neden anlatılsın ki? Haydi diyelim yazdım, kim neden okur ki ortalama bir kadının ortalama hayat hikayesini. Sonra birdentam da bu sebeple aldım fotoğrafları önüme ve çalışmaya başladım. Kadınların değersizleştirilen hayatlarına inat, Emine Hanım'ın bir romanı olsun dedim.'
Daha ayrıcalıklı, kolay hayatlar yaşadığı düşünülen kadınlar da dahil, tüm kadınlar için hem de her devirde cehennem bu ülke.
Çok üzülerek okudum, keşke Emine Hanım'ın 'çok mutsuz bir hayat yaşadım, boşa gitti ömrüm' dediği hayatını değiştirme şansı, imkanı olsaymış...
Bir de Karakarga Yayınları'na yaptıkları inanılmaz isabetli seçimler için minnettarım, hiç şaşırtmıyorlar♥️
Hiç mutlu bir hayat yaşamadığını ileri yaşında itiraf eden, ruhsal rahatsızlığın yalnızlaştırdığı bir kadına dair satırları okumak sarsıcıydı. Kimi fotoğraflar daha fazla örnek anı/olay ile desteklense zengin bir yorumlama imkanı sunarmış. Bunun eksikliği özellikle eşiyle ilgili kısımlarda hissediliyor.
İyi ki yazmış Asli Alpar ananesinin hayat hikayesini. Emine Hanımın mektuplara akıtılan aşkı da kendi kendine denediği kürtajları da sevgisiz yaşattığı ilişkisi de ona özel değil. Kadın hikayelerini güçlü yapan özel ve otantik oluşu değil işte bu kolektif acı.