Beni ben yapan bir öz var mıydı sahi? Bedenim, sesim, dilim, evim dediğim yer değişmişti ya, başka bir insan mı olmuştum artık? Oysa olduğum kişiyi ısrarla, onu yok etmeye çalışan her şeye, herkese rağmen yavaş yavaş kabuğundan çıkarmıştım ben.
Annemin Kaburgası, kimliğinden onur duyanların, aşkı özgürce yaşayanların, göçmenliğin dilini en iyi bilenlerin, cinselliğin üzerindeki toplumsal tahakküme meydan okuyanların, basmakalıp değerlerden ve birörnek yaşam biçimlerinden usananların öyküleri.
Burçin Tetik, ayrıştırıcı söylemlere, yaşamımızı çepeçevrelemiş öfke diline, gökkuşağının tüm renkleriyle karşılık veriyor. Özgün, duyarlı, cesur… O meşhur şarkıdaki gibi, gökkuşağının üzerinde bir yerde, ta yukarıda…
Sankt Georg Avusturya Lisesi’ni bitirdikten sonra Boğaziçi Türk Dili ve Edebiyatı ile İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümlerinden mezun oldu. Yüksek lisansını Berlin Freie Üniversitesi’ndeki İngilizce Çalışmaları: Dil, Edebiyat, Kültür bölümünde yaptı. “Konuşan Suskunluklar” başlıklı tezinde soykırımdan hayatta kalan kadınların travmalarının edebiyat alanındaki izdüşümünü inceledi. Kadın haklarına distopik bir gelecekten bakan öyküsü “Eşçip” 2015 yılında Türkiye Bilişim Dergisi Bilimkurgu Öykü Yarışması’nda birinci oldu. 2018’de “Yarım Saat” adlı öyküsü KaosGL’nin düzenlediği Kadın Kadına Öykü Yarışması’nda özel ödüle layık görüldü. 5Harfliler, Amargi Dergi, bianet, die tageszeitung, sisterhood-magazine gibi çeşitli mecralarda Türkçe, İngilizce ve Almanca yazıları yayımlandı. Alman die tageszeitung gazetesinin iki dilli platformu taz.gazete’de editör olarak çalıştı, Deutsche Welle bünyesinde sosyal medya ve video editörlüğü yaptı. Halen Berlin’de yaşamaktadır.
Burçin Tetik'in ilk kitabı. Okurken "iyi ki yazmış" hissiyle okudum hep. Edebiyatın, bir yazarın dilinin, anlattığı şeyin, nasıl anlattığının,niye anlattığının bu hissi verebilmesini çok değerli buluyorum.
Ben şahsen kendisinin bundan sonra takipçisi olacağım. Sağlam öyküler okumak isterseniz okumanızı tavsiye ederim.
Ben kitabı çok kırılarak okudum. Kitapları beğenmede en önemli nokta ortaklık kurmak sanırım, bu hikayelerin çoğunda bir yanım saklıydı. Özellikle göçmenlik ile bir yere evim diyememe durumu, sanırım tüm diğer ortaklığımızdan çok bu kısım beni çok etkileri çünkü 17 yaşından beri evimi arıyorum yaşadığım şehirlerde. Toplumun nefreti, kendin olabilme zorluğu, aile gerginliği, ki yaptığınız ilk yanlışta arkalarını hemen dönerler, her şey ele alınmış.( bu çorba durumu bir puan da kırdırdı gerçi.) öykülerin kısalığı beni üzdü, söylenenler söylenmiş ama biraz daha detay eklense daha güzel olabilirdi diye düşünüyorum. Lubunca yazılmış bölüm adeta ana dilim.
Hiç bir fikrim olmadan alıp okumaya başladığım Annemin Kaburgası'nı bir çırpıda bitiriverdim. Anlattığı öykülerdeki karakterleri çok incelikli, gösterişssiz sade bir biçimde anlatırken bir çok duyguyu okuyucuya geçirebiliyor. Hatta bazı duygular bana o kadar geçti ki keşke bunları karakterin ağzında duymasaydım, ben bunu iliklerime kadar hissettim zaten dediğim yerler vardı. Sadece gökküşağı temalı öykülerdeki hikayelerin ilgi çekiciliği, yarattığı hüzün ve kurgudan gelmiyor bence kitabın güzelliği.Cinsel, etnik, doğduğu yer, yaşadığı yer v.b klişe kalıpların içine sıkışmış, bir şekilde iktidar tarafından tanımlanma bir kalıba sokulma isteğine karşın her yönden başkaldıran öyküler. Bu hikayeleri anlatırken kullandığı dil çok hoşuma gitti. Öyküleri ajite etmeden öyle bir anlatmış ki her öykünün sonunda gözümün dolmasını nasıl sağladı diye de ayrıca şaşırdım. Bir de kitabı bitirdikten sonra kapağa hayran kaldım. Kitabın bana geçirdiği ana duyguya çok uygun bir kapak olmuş.
Daha ilk öyküsüyle anladım ki gece uzun olacak ve ben kitabı bitirmeden uyumayacağım. Burçin Tetik aracılığıyla aşkın, hayatın, hayal kırıklığının sadece kadın ile erkek arasında pay edildiği heteronormatif dünya algısından uzaklaşıyor olmayı çok önemli buluyorum. Artık bize öğretilen rolleri yıkmanın, "normal" diye çizilen sınırları olabildiğince genişletmenin ve fobinin her türlüsünden, tıpkı salgın hastalıktan kaçar gibi kaçmanın zamanı geldi de geçiyor.
Annemin Kaburgası'ndaki öykülerde Burçin Tetik'in gündelik ve politik pratiklerinin izleri güçlü ancak burada herhangi bir zorlama ya da kör göze parmak halinde öğretme edası yok. Öyküleri okurken bir kere daha anlıyorum: Kişisel olan politiktir.
Kitap, çok kısa zamanda ikinci baskısını yaptı bile. Tetik'in ufkumu açan ve normalimin sınırlarını yıkan yeni öykülerini okumayı heyecanla bekliyorum.
Çok iyi yazar, öykücü. Belirli konulara vurgu yapan kurgular fakat bunda yine çok başarılılar. Kitabı beğendim, dili, yazarı sevdim. İçeriğini çok beğenip bu kulvarda güçlü bir yazar araştıran herkese önereceğim. Kitapta gerçekten beni sarıp sarmalayan, "off çok iyi" dediğim en az üç öykü var. Kopya vermeyeceğim, siz keşfedin.
Trans kadın, trans erkek, üçüncü kimlik gibi tanımlamalara yabancıysanız bu kitap size biraz aykırı görünecektir. Hayatı bizim gibi "hetero" biçimde algılamayan insanlar hakkında empati geliştirmek için faydalı olur okunması. "...Melek'in içi kıpırdandı. Nice kadının gelecekteki el işi perde uçlarına, havlu kenarlarına beden sıvılarını serpti. Adamı gerilmiş bir halat gibi içine çekti. Vücutları hızlandıkça altlarındaki, etraflarındaki ipler dağılıp birbirine karıştı. Melek'in eli iplerin arasından giderek daha derinlere ulaştı. İki terli vücut rengarenk yumakların içinden gözden kaybolmaya başladığında, Melek'in memeleri üzerine yapışan iplerin arasında yeniden büyüdü..." İpler adlı öyküden... "...Sibel'in içine parmaklarını ilk soktuğunda rahmin nemli ve karanlık güvenini duydum yeniden. Kırk yaşında, onlarca erkekten sonra çıktığım yere dönmüştüm işte..." Annemin Kaburgası adlı öyküden...
Bir öykü kitabından ve eksenindeki konulardan evvel, çözümü basit -çok basit- haksızlıklardan bahsedelim mi biraz? Bahsedelim ki, her şeyden önce gökkuşağı için gereken kırılmayı yaşayalım: Öykü, şanssız formlardan biridir. Çoğu zaman edebiyata atılacaklar için ideal bir basamak, ilk adım olarak görülür. Bir yazara alışmak için fellik fellik ilk öyküleri aranır önce, yazara hazırlanmak ve biraz da onu gafil avlamak için. Öykü yazarlarına aceleyle sorulur, “Eee, roman için artık hazır mısın?”
Tuhaf bir talihsizlik... Esnek bir yapısı vardır öykünün, her şey olabilir ama durmadan bir şeyler dayatılır ona. Uzunsa, kısa olması beklenir; çok kısaysa biraz uzamalıdır. Kısa olması gerektiği için olayla yakalamalıdır insanı, zira derinlikli karakterler romanın işidir. Dil de sade ve anlaşılır olmalı -kimin için, bu konuya hiç girmeyelim- zira karışık ve nispeten anlamsız olması gereken şeyler şiirdir, herkes kendisinden bekleneni yerine getirmeli!
İlginç bir şekilde, öykünün başına gelenler bedenin, kimliğin, yönelimin ve yaşamsal tercihlerin de başına gelir. Bireyin olması gereken şeyler için, olması gerektiği şekilde doğduğu düşünülür. Tartışmaya kapalıdır bu; ideal olarak yaratılmışızdır ve ideal hikâyeyi tekrar tekrar yazmak ve yaşamak zorundayızdır: Yazmak, yaşamak, üremek, izin verildiği ölçüde üretmek ve silinip gitmek... Varlığı hicap meselesi bir cephe bu. Gelgelelim -ve tabii ki!- yıkılabilir, gökkuşağıyla alt edilebilir bir cephe. İletişim Yayınları’ndan çıkan 'Annemin Kaburgası', gökkuşağının altında ve bu cepheye inat cesurca, dimdik duruyor. Burçin Tetik’in ilk öyküleri bunlar: Hayret uyandıracak ölçüde soğukkanlı, cesur ve ince düşünülmüş bir dil var okurun karşısında.
Tetik’in öyküleri gökkuşağını eksen belliyor: Kimliğinden onur duyanlar, atanmış cinsiyetlerin zoraki yaşantılarını bir kenara itenler, aşkı ve hazzı istediği gibi deneyimleyenler... Yazar, gökkuşağının renklerini anlatısına yedirirken, karşı cephenin diline pelesenk ettiği “şımarık, gerçek ve acı dünyadan bihaber, marjinal” gibi “suçlamaları” da muazzam bir anlatı gücüyle alaşağı ediyor. Tetik, bu coğrafyayı, bu coğrafyadan göçmüş olmayı, aile baskısını, tercihlere yönelik zorbalığı, kadına şiddeti biliyor; nasıl bilmez, öykülerinin tohumlarını ektiği toprak bu. Ve tam da bu sebeple öyküleri bu toprakta ve bu toprağa inat yeşeriyor. Ve doğrudan söylüyor Tetik, belki de üslubunun en keskin özelliklerinden biri bu; lakin doğrudan söylemenin edebi hantallığını kendinden emin, okurun zihninde derinlemesine yol alan cümlelerle ortadan kaldırıyor.
'Annemin Kaburgası'na kasvet hakim; kasvete rağmen yaşayanlar, kendini keşfedenlerse kasvetin hakimleri. Bir anlık ama sonsuz, yakalanamayan bir gökkuşağı gibi, evet ama daha ziyade gökkuşağının oluşmadan önceki haline benzer: Kapalı bulutlar ve üşüten su damlaları, bunlardan kaçmak isterken arapsaçına dönmüş şehirler... Ve bir anda beliren, her koşula inat eden bir ışık huzmesi. İnat ediyor, soğuk damlaların içinden geçiyor, kırılıyor, yansıyor, dönüşüyor, birlik oluyor; ne kendisinden ne de karşısındakinden eser bırakmıyor ve bir renk cümbüşüne dönüşüveriyor. Büyü denebilir buna -kimileri ısrarla lanet demekle meşgul- ama en nihayetinde doğaya ait.
İletişim Yayınları’ndan çıkan 'Annemin Kaburgası' bir gökkuşağı öykünmesi. Tetik’in öyküleri hayran olunası bir benzerlikle kasvetli toplumun, tahakkümün içinden geçiyor, kırılıyor, yansıyor ve edebiyatımızda yeni bir soluk olarak tepemizde beliriveriyor. Buna lanet diyen çıkacaktır elbet, ama biz o esnada okuduğumuz şeye şaşırmak ve sevinmekle meşgul olacağız.
Hikayeleri bu kadar beğenme sebebim Türkçe'de kuir edebiyata çok az denk gelmemiz mi diye düşündüm öncelikle. Fakat kitabı bitirip öykülerin üzerinden kısa kısa tekrar geçince gördüm ki hayır tek sebep asla bu değildi. (Ki tek sebep bu olsa bile hiç sorun yoktu.)
Anne doğurduğu andan itibaren ölmeye başlar, çünkü o ölmezse çocuğu yaşayamaz. . Bir arkadaşımın önerisiyle okudum Annemin Kaburgası’nı. Ötekileştirilmişlerin öykülerini anlatıyor Burçin Tetik. Ya en yakınları tarafından yalnızlaştırılan veya kuir olmasından ötürü köşeye itilen kişilerin hayatına mercek tutuyor. Bu kimi zaman yolculuğa çıkan biri oluyor kimi zaman annesine bakan biri. Özellikle aile ilişkileri üzerinden ilerliyor. Anne-çocuk, kardeş, eş arasındaki iletişimsizliğin oluşturduğu çatışmayı gösteriyor. Ben özellikle 3 hikayeyi çok beğendim. Kitaba ismini veren Annemin Kaburgası sıradışı olmasa da beni etkilemeyi başaran bir öyküydü. Müllerstraße’de Bir Ev; genç yaşta evlendirilen ve dilini bile bilemediği Almanya’da hayatını geçiren bir kadını anlatıyor. Yarım Saat ise ödül almış bir hikaye ve kitabın en beğendiğim hikayesi oldu açıkçası hem sonunu hiç beklememiştim hem de çok samimi bir anlatıma sahipti. Trans bireylerin, evden dışlananların, escinsellerin hikayelerini anlatmak kolay değil aynı şekilde hayatı kısıtlanmış yaşayanların, sessizliğe gömülenleri de aktarmak bir o kadar zor iş. İlgi çekici kılmak için şok edici olayların da olması gerekmiyor, sıradan bir insanın kısa bir zaman diliminde yaşadıklarını okumak bile başka bir deneyim katabiliyor. Bu kitapta anlatılan hayatlarda size mutlaka tanıdık gelen bir karakter olacaktır. Ben genel olarak öykü türünde zor beğenen bir okurum bu kitap bende hayal kırıklığına dönüşmediği için mutluyum. Yerli edebiyatın bu konularda yazılmış daha çok esere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Burçin Tetik başka kitap yazacak olursa takipte olacağım.
Annemin Kaburgası, Türk LGBTQIA+ edebiyatına güzel bir katkı. Bazı öyküler diğer eleştirilerde de denildiği gibi didaktik geldi fakat genel olarak başarılı bir seçki. Annemin Kaburgası, Yarım Saat öyküsünün plot twisti, İpler'deki bastırılmış duyguların ortaya çıkışı ve Keramet'te kullanılan dile bayıldım. Bu konulara ilgiliyseniz mutlaka okumanız gereken bir kitap.
Çok içten bakan, sade dilli, derin öyküler. Kısa olduğu kadar vurucu. Bazen bir öykü değil bir romanın bir bölümü bitti ve gerisi de olsa mıydı hissinde bırakıyor. Queer edebiyatı kendimizden, bu topraklardan, kadınıyla erkeğiyle sıkışmışlığıyla bastırılmışlığıyla şiddetiyle kırılganlığıyla okumak için bu ilk öykü kitabı dahası da gelsin dedirtiyor. Dahası devamı gelsin, okuyalım, okutalım. Yarım saat (ödül almış), Beden Göçü, Çocukluğumun Evi özellikle yer etti, görünenle gerçekte olanı beklenen ama yine de sürprizli gelenleriyle yukarı taşıdı. Keramet bilmediğim bir dilin kapılarını açtı. İpler ve Annemin Kaburgası gösterip anlattığının (bilinç ya da yer)altındakileriyle katmanlandı. Yazmadığım diğer öyküler de eksik kalmasın, bütününde sevdim bu evrendeki kısa ve etkileyici dolaşmayı. Niye bir yıldız kırdım düşünüyorum. Sanırım ağırlıklı anlatıcı pozisyonundan dinlemenin yanısıra biraz daha diyaloglardan beslenmeye ihtiyaç duymaktan. Bazen de bitti mi hissiyle, sanki noktası eksik kalmaktan. Ama belki de ‘kalıp kırıcı’ başkaldırı, bildiğimiz ‘kategorileştirme’lere bir isyan da buradan akıyordur.
İlk öyküden sonra kitabı bırakmamamın tek sebebi kitabın az sayfalı ve büyük puntolu olmasıydı. Dilinin aşırı didaktik olması, her hikayede bir şeye tutunup sürekli sayıklar gibi aynı şeyleri yazması ve liseli içliliği ile dolu devrik cümlelerin bolluğu beni inanılmaz yordu. Bitirmekte çok zorlandım. Her hikaye ders çıkarmamız gereken bir konuya atfedilince iş iyice okul kitabı okumaya döndü. Bilmiyorum, belki lise çağlarında okusam o devrik cümleleri çok severdim ya da on küsur yıl önce Ganimet'in bloguyla tanışmamış olsam olayları çok ilginç bulurdum. İki yıldızı çabaya ve Yarım Saat öyküsünün, ders notu hazırlar gibi yazılan diğer hikayelerden ayrışmasına veriyorum.
Dil açısından sade, anlattıkları bakımından duygusal ve naif bir öykü kitabı. Güzel bir kitaptı ancak dil açısından bana biraz süssüz, sıradan geldi, yine de yazarın yeni kitaplarını merakla bekliyorum. ‘Çocukluğumun Evi’, ‘Frau Mahler’in Mektubu’ ve ‘Beden Göçü’ öykülerini çok beğendim, sade, incelikli ve etkileyiciydi.
Queer öykü hasreti çekenlere ilaç gibi. Burçin Tetik daha çok yazsın. Öyle sade, akıcı, hayatın içinden, gözümüze gözümüze sokmadan anlatmış hikayeleri. Sıcacık, vurucu, kırıcı bazen. Çok sevdim....
Tüm öyküleri öyle güzel işlemiş ki ama yine de kitabın adını alan “Annemin kaburgası” Annesine açılamayan tüm duygusal toplara gelsin:‘) en sevdiğim kısmı ise şuraya sıkıştırmak isterim; “Beni annemden kimse kurtaramaz Sibel. Doktor doğumda göbek kordonumu iyi kesememiş olacak, hâlâ ne zaman ucundan çekiverse annemin yanında buluyorum kendimi.”
Bu sene okuduğum en iyi öykü kitaplarından biriydi. Daha ilk öyküden kitabı bitirmeden başından kalkamayacağımı anladım. Çok gerçek, çok etkileyici öykülerdi. Bir yandan canımı acıttı, bir yandan içimi umutla doldurdu. Mutlaka okunması gerektiğini düşünüyorum. Burçin Tetik iyi ki yazmış.
Dili çok güzel, çok akıcı. Yeni yazarlar arasında okuduğum en iyi kitap. Derin toplumsal sorunları ferahlıkla aktarmış Burçin. Oz Büyücüsü başlangıcı ile olduğu gibi hayal edilen, karanlıktan çıkan karakterlerin yol arkadaşlığı. Zamanın ruhunda - Zeitgeist’de ferah öyküler.
Çocukluğum’un Evi’ni çok sevdim. Derinlikli bir öykü olmuş, çok iyi bir kurgusu var. Ipler’de Melek’in güçlenmesini sevdim. Frau Mahler’e kalple bağlandım. Okuyunuz :)
Tüm öyküler gerçek birer hayat hikayesi gibiydi. Storytelden sesli kitap olarak dinledim. 10 dakika dinler uyurum dediğim kitabı bitirmeden uyuyamadım ve her birinde ağladım. Yine de 5 değil 4 veriyorum, çünkü ben de bir vegan olmama ve verdiği mesajı anlamama rağmen, kitaba adını veren öyküdeki ceset vurgulamaları sinirimi fazlaca kaldırdı. Bir de hep tek bir anlatım tarzı vardı, di’li geçmiş zaman. Anlatımda çeşitlilik, öykülerdeki konu çeşitliliğini aktarmada da yardımcı olurdu diye düşündüm.
daha ilk öyküden hayret ettim nasıl bu kadar güzel yansıtmış nasıl böyle iyi izah etmiş diye... izah etmiş dediğim şey de okulda gördüğüm psikanalitik teoriye giriş dersi bu arada?? bi hocamız analize giren kişilerin analizden geçtikleri belli oluyor demişti de onu getirdi aklıma. kleincım mahlercim çok konuşmayın annemin kaburgasını okuyun !! Annemin Kaburgası, Çocuklumun Evi, Keramet tekrar tekrar döneceğim öyküler olacak muhtemelen. anladığın ve hiç de yabancı olmadığın durumları okumak buruk hissettirse de son öykü ve son cümle biraz ilaç gibi geliyor. annem akşam eylemdeyiz hazırlan :))
"Bir kere gerçekten yalnız kalırsanız sonra o yalnızlık bir ömür yapışır üzerinize."
Kitapta 9 öykü var, her biri boğazımda yumru oldu. Burçin Tetik yazdığı öykülerde "başka/farklı/öteki" olmayı, herkese benzememeyi, kalıpları kırmayı, tahakkümü reddetmeyi ve bunların beraberinde getirdiklerini her türlü süsten uzak, sade bir dille anlatmış… Keşke "farklı" gördüğü herkese parmak sallayanlar bu öyküleri okusa, belki ötekileştirmenin zehri bir nebze de olsa azalır...
Yalın, içten ve akıp giden bir anlatım var tüm öykülerinde Burçin Tetik’in. Her bir öyküyü, her bir öykünün karakterini ayrı ayrı sevdim, ayrı ayrı hissettim. Bir çırpıda okudum zaten. Bür öykü biter bitmez bir sonraki öyküde nasıl bir hikayeyle kim çıkacak karşıma diye hemen bir sonrakini okumaya başlamaktan alamadım kendimi. Trans, gey, lezbiyen karakterlere hikayelerinin içinde barındırdığı onca zorluğa, acıya, üzüntüye ve hatta şiddete rağmen böylesine kendinden emin, ne istediğini bilen, dirayetli, onurlu ve gururlu ama bir yandan da öteki gibi değil,sıradan insanlar olarak hayat vermesi çok hoşuma gitti.
Tetik'in bu eseri sanıyorum ki, öykülerin bir çoğunda karşımıza çıkan cinsiyet meselesi ve bu husustaki "queer" perspektifi sayesinde beğeni topladı, okuyucu kazandı. Kendisini ilk defa okuyan birisi olarak şahsen ben bu cinsiyet temalı öykülerde dilini biraz çocukça, kurgusunu da yetersiz buldum. Dildeki derinlik eksikliği kendini hissettiriyordu diyebilirim. Öte yandan Çocukluğumun Evi gibi duygu yoğunluğu çok yüksek, okuyucunun iliklerine işleyen, vurucu cümlelere sahip öyküler de barındırıyor içinde.
Genel itibariyle iyi bir okuma deneyimi sunduğunu belirtmek gerekir. Okumaktan pişmanlık duyacağınız bir eser kesinlikle değil, kendimce ısınamadığım öyküler de buna dahil.
İlk kitap için güzel bir başlangıç. Sürprizli sonlar, cinsiyet meselesi, kimlik arayışı, aşk, yalnızlık, basmakalıp aile gelenekleri ve ikiyüzlü ahlak meselesine içeriden bir bakış hakim öykülerde. Cesur ve duyarlı hikayelerden oluşan isminin hakkını veren bir kitap... Gökkuşağının bütün renklerini barındırıyor öyküler