Jump to ratings and reviews
Rate this book

Mimar Sinan: Tarihsel ve Muhayyel

Rate this book
Bu kitap bir Mimar Sinan monografisi değil. Yaşamı ve eserleri üzerinde bilinenlerin yeni bir özetini sunmuyor. Onun yapılarının bir dökümünü içermiyor. Neden çok önemli bir dahi olduğunu ve dünya mimarlığına yaptığı katkıları da anlatmıyor. Sinan’a ve eserlerine övgüler düzmüyor. Sinan yapılarının yeni çekilmiş çok başarılı fotoğraflarından oluşan bir albüm bölümüne de yer vermiyor. Böyle çok sayıda kitap zaten var.

Mimar Sinan: Tarihsel ve Muhayyel, birbiriyle bağlantılı iki araştırma güzergâhında ortaya konmuş bir çalışma: Önce, Sinan’ın ve Sinan çağı mimarisinin tarihini yazma yaklaşımlarını tartışıp alternatifler öneriyor, ardından da popüler kültürde varedilmiş ve hâlâ üretilmeye devam eden Sinan imgesinin nasıl inşa edildiğini anlamayı deniyor. İlk kesimde, bugüne kadar yazılagelenden farklı ve gerçekçi Sinan tarihleri yazmak için bazı yeni imkânların nasıl kullanılabileceği gösterilmeye çalışılıyor. En önemlisi, burada kutsallaştırıcı olmayan, aksine soğukkanlı bir tarihsel Sinan metni ortaya konmaya çabalanıyor. Kitabın ikinci kesimiyse güncel Türkiye’deki popüler Sinan algısı hakkında: Ortamda neden Sinan’ı 16. yüzyılın olağan toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel gerçekleri bağlamında görmekten kaçınan bir popüler damar var?

Varlığına bugün fazlasıyla aşina olduğumuz, ancak geçmişte mevcut olmayan imkan ve olguları, düşünceleri, teknikleri, tutumları, örgütsel yapıları, siyasal örüntüleri ve kaygıları iradi bir unutuşa tabi tutmadan tarih yazamayız. Acıklıdır ki, tarihyazımında, hele mimarlık tarihinde bunun kadar sık yaptığımız başka bir yanlış neredeyse yok. Burada aynı yanlış yapılmamaya çabalanıyor, o kadar.

544 pages, Paperback

Published December 1, 2020

7 people are currently reading
214 people want to read

About the author

Uğur Tanyeli

26 books21 followers
1952 yılında doğan Uğur Tanyeli İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde mimarlık eğitimi aldı. Doktorasını İstanbul Teknik Üniversitesi'nde veren mimar, her iki üniversitede de araştırma görevlisi olarak görev aldı. 1992 ile 1998 yılları arasında da Anadolu Üniversitesi'nde görev aldı. 1998 yılında profesör ünvanını alan Uğur Tanyeli, aynı yıldan 2011 yılına kadar Yıldız Teknik Üniversitesi'nde görev yaptı. 2011-2012 akademik yılından itibaren Mardin Artuklu Üniversitesi'nde görev alacaktır.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
20 (74%)
4 stars
3 (11%)
3 stars
3 (11%)
2 stars
0 (0%)
1 star
1 (3%)
Displaying 1 - 9 of 9 reviews
Profile Image for Bahadır.
25 reviews1 follower
January 20, 2021
Emek verilmiş, okuması keyifli bir kitap. İlkokuldan başlayıp, fakültede anlatılan Mimar Sinan anlatılarını sorunlaştırıp, bu destansı anlatı düzenini kuran düşünce yapılarını kritik ediyor. Sinan dönemi üzerine bugün söz söylemeden önce akılda tutulması gerekenleri de sıralıyor.
Profile Image for Bige.
68 reviews15 followers
April 19, 2023
Osmanlı düşünce biçimini anlamak adına önümde yeni ufuklar açtı bu kitap. Yazarın tabiriyle anakronik " Osmanlı şimdiciliği" yerini kronolojik tarih algısı ve milliyetçiliğe bıraktığı dönem, Osmanlı da diğer devletler gibi dönüp tarihyazımı için kendi panteonunu kurmak üzere geçmişine baktığında kültür kahramanları göremiyor, çünkü bireysellik yok, çünkü "şöhret afettir" denmiş, deneysel yaklaşım, yenilik şüpheyle karşılanmış, kadim kusursuz düzen mitine sıkı sıkıya bağlılar, zihniyet bu. O yüzden panteonumuz askeri ve siyasi kahramanlardan müteşekkil. Herkesin üzerinde uzlaştığı kültür kahramanımız biricik Mimar Sinan'ımız var sadece. Belki bir de Yunus Emre.
Mimar Sinan üzerine anlatılan efsaneler, onu modern bir müellif mimar olarak çağında icat olmamış karmaşık hesaplamaları bilen biri olarak yeniden inşa etme motivasyonu üzerine yazdıkları çok ilginçti.
Okuması kolay bir kitap değil, dili ağır cümleler uzun, tekrarlar çok. Okuduğuma memnunum, yazarın " Korku metropolü İstanbul" kitabını da okuyacağım.
Profile Image for Burak.
12 reviews1 follower
September 14, 2021
İtiraf etmek gerekirse, bir inşaat mühendisi olarak Mimar Sinan ile ilgili bir çok hikayeyi eğitimim esnasında hocalarımdan ya da öğrenci arkadaşlarımdan dinledim. Akademik bir ortamda bu hikâyeleri dinlemek, hikayelerin doğruluğunu araştırma isteği oluşturmadı. Bu popüler hikayelerin ne amaçla oluşturulduğunu, nasıl ortaya çıktığını bu kitaptan öğrendim.

Aslında Mimar Sinan özelinde Türkiye'nin tarihe/tarihine bakış açısını çok güzel özetliyor: aşağılık psikolojisi. Aynı şekilde, özellikle diziler vesilesiyle, son zamanlarda farklı siyasal ve askeri isimler bu kahramanlaştırma akımına girmiş görünüyor. Bu nedenle bu tarz çalışmaların okunup yaygınlaştırılması önem taşıyor.

Puan kırdığım nokta ise kitabın birçok noktasında kendini tekrarlayarak okuyucuyu zaman zaman sıkması. Kitabı daha okunabilir hale getirmek, tekrarlardan kaçınmak bu tip konularda bir çok insanın bilinçlenmesini sağlayacaktır.
Profile Image for Osman Tümay.
377 reviews8 followers
December 25, 2022
Bu kitabın yazarı, iddia ettiğinden fazlasını yapıyor. Mimarlıkla kısıtlanmaması gereken bir sorunsallaştırmadan söz ediyorum. Doğu-Batı, Osmanlı-Garp dünyası eksenlerinde neden karşılaştırma ve eşitleme yapılamayacağını anlıyoruz. “Bizim de evrensel değerlerimiz vardır” iddiasına neden gereksinim duyduğumuz, ama tam da bu yüzden, neden bunun mümkün olamayacağını anlama yolunda atılacak ilk adımlar, bu kitabın satırlarından başlıyor.
Profile Image for bihter sabanoglu.
43 reviews5 followers
April 18, 2021
I love you and all your metaphors and “tournures de phrase” Ugur but you didn't start your book with an error on the very first page did you? Oeuvre compléte is so wrong. Please kindly inform your editor to change it to "Œuvre complète" for the 2nd edition.

Love from Süleymaniye,
B.
Profile Image for Beybulat-Noxcho.
273 reviews9 followers
July 14, 2025
MİMAR SİNAN, TARİHSEL VE MUHAYYEL

“Her şeyden önce Osmanlı, Türkiye tarihinin olağan bir dönemi değildir. Sinan da sayısız mimardan biri değildir. Osmanlı neredeyse hiçten başlayarak var edilmiş bir dünya imparatorluğudur; neredeyse bir mucizedir. Tabii ki mucize değildir, tarihsel her olgu gibi sadece olağan değildir.” (s.9)

Bu kitabı okurken, karşınızda sadece çok ama çok akıllı biri değil, aynı zamanda kendi alanında derinlemesine bilgili ve bu alandan çıkarak birçok farklı disiplinde yazı yazabilen bir yazar var. Kitabın her sayfasında bu zekâyı takip ediyor, dikkatle izliyorsunuz. Mimarlık konusunda neredeyse hiçbir temelim olmamasına rağmen —eğer kendimi İstanbul gezgini olarak sayarsam— iyi bir gezgin olarak çok akıllı bir adamı adım adım takip ettim bu kitapta.

Kitabın adı, içeriğe mükemmel uyum sağlamış. Evet, Mimar Sinan var; mimarlık var, tarih var. Ama asıl olarak, 16. yüzyıldan bugüne uzanan bir zihinsel köprü kuruluyor. Kitabı okurken düşünsel olarak nerede durmamız gerektiğini daha baştan belirleyen bir metin. Gadamer’in “Her anlama bir yanlış anlamadır” sözüyle, Tanyeli Hoca hem zaman farkının çok büyük olmamasını hem de Osmanlı dönemine ait yazılı ve yazısız kaynakları kullanarak bize 16. yüzyıl Osmanlısı nasıl düşünürdü, bunu mimari üzerinden gösteriyor. Ama mimarlık, kitabın yalnızca bir parçası. Mimari altyapım eksik olduğu için yaklaşık %20’lik bir kısmı verimsiz geçti; fakat bu kitabı okuduktan sonra İstanbul’a ve özellikle Osmanlı mimarisine asla aynı gözle bakamayacağımı biliyorum.

“Leonardo’nun veya Michelangelo’nun imanından, Bramante’nin etnik kimliğinden konuşan bir mimarlık tarihçisi bilmiyorum.” (s.17)

Kitabın daha ilk sayfalarında, Tanyeli Hoca Sinan’ın kişisel inancıyla ilgilenmediğini ve meselenin bu olmadığını açıkça belirtiyor. Ve bu yaklaşım kitabın sonuna kadar korunuyor. Bugün konuşulan “Sinan” aslında o dönemde yaşamış Sinan değildir, olamaz da.

“Çağdaşları Sinan’ı çağının Öklid’i olarak kutsarlar. Ama Süleymaniye’nin iki boyutunu doğru olarak ölçüp bir kenara yazmayı düşünmeyen bir kültür ortamında olduğumuzu unutmamalıyız.” (s.62)

“Cansever’inkiyse İslamcı denebilecek uçları oluştururlar. Cansever, Sinan’ı Müslüman bir ülkede Müslüman bir mimarın İslam’ı düşünerek İslami yapılar yaptığı şeklinde bir denkleme oturtur. Ülke ve başkent nüfusunun yarısının gayrimüslim olduğu bir ortamda, bu ikincil yorum en azından eleştirel zeminde irdelenmelidir. İnanç sistemi eksenli her analiz, 16. yüzyıldaki karmaşık etno-kültürel ortam bağlamında nüanslı açıklamalar yapma gereğini akla getirir.” (s.63)

“Yeryüzünde bugünkü fizik, matematik ve teknik uygulama bilgimizle yorumlandığında yanlışsız eski inşaat yoktur. Sinan mimarisi de dahil.” (s.204)

Kitabın benim açımdan en verimli bölümlerinden biri, hocanın neden Osmanlı mimarisinin bu kadar kısa sürede tamamlandığını, buna karşılık Avrupa’daki yapıların on yıllar, hatta yüzyıllar sürdüğünü Osmanlı’nın ekonomik modeli üzerinden açıklamasıdır. Bu kısımlar başlı başına olağanüstüydü. Özellikle şu satırlar, Osmanlı'nın siyasi ve kültürel dehasını gösteriyor:

“Sünni-Şii rekabetinin zirve yaptığı dönemlerden birine isabet eden Sinan mimarlığında, cami yazı programlarında dört halifenin yanı sıra Hasan ve Hüseyin adları eşdeğer bir ağırlıkta yer alabiliyordu. Şehzade (Necipoğlu’nun iddiasının aksine orada da Hasan ve Hüseyin adları vardır) ve Süleymaniye’den başlayarak Selimiye de dahil pek çok Sinan camisinde, üstyapıda madalyonlar halinde konumlandırılmıştır. Gülrü Necipoğlu, bu camilerin yazı programının sultanın Sünni siyasetinin bir manifestosu olduğunu ileri sürer; Hasan ve Hüseyin adlarının zikredilmesini Kanuni’nin Irak seferinin ardından önemli Şii merkezlerini ele geçirmesiyle ve onların koruyucusu haline gelmesiyle ilişkilendirir.” (s.377)

Hammer’in dediği “Osmanlı cehennemi bir zekâdır” sözünü hatırlatarak eklemek isterim ki: Osmanlı, Türk tarihinin yalnızca zirvesi değil, aynı zamanda zirvesinin de zirvesidir ve TEK kutbudur.


-------------------------------------

Şöhret isteme ki şöhret afettir.”- Kınalızade Ali Çelebi, Ahlak-ı Alai (s.9)

“Sinan’ın 20.yüzyılda yeniden kurulan “modern” olarak nitenebilir şöhreti, onu historiyografik bir sükunetle yazılamaz kılan en önemli etmen. Sorun şu ki, onun şöhretini de aynı dönemde yazılan historiyografik çalışmalar inşa etti” (s.9)

“Her şeyden önce Osmanlı, Türkiye tarihinin olağan bir dönemi değildir. Sinan da sayısız mimardan biri değildir. Osmanlı neredeyse hiçten başlayarak varedilmiş bir dünya imparatorluğudur; neredeyse bir mucizedir. Tabii ki mucize değildir, tarihsel her oldu gibi sadece olağan değildir” (s.9)

“Mevcut siyasal ve epistemik iktidarlara tabi olmak istemiyorsak, dar kapsamlı kronolojik ve/veya tematik tarihsel yazmak dışında şansımız yok.” (s.14)

“Uluslar ideolojik konstrüksiyonlardır, biyografilerse bireysellik mitolojilerinin ürünüdür.” (s.13-14)
“Leonardo’nun veya Michelangelo’nun imanından, Bramante’nin etnik kimliğinden konuşan bir mimarlık tarihçisi bilmiyorum” (s.17)

“Teceddüd ve Tekaddüm: Yenilik ve Eskilik Üretimi”, Sinan çağında inovasyon diye bir meselenin söz konusu olmadığına ilişkin bir bölüm. Yeniliği yücelten böyle bir Osmanlı dönem metni yok. Yaratıcı mimar biçiminde bir tamlama da 16.yüzyıl Osmanlıcasında mümkün değil. Üstelik bu sadece Osmanlıya ve İslam dünyasına özgü de değil. Aziz Augustinus şöyle ifade ediyordu : Creatura nın potest creare / Yaratılmışlar yaratmaya muktedir değillerdir” (s.24)

“İran kültürüne derin bir saygı duyan, hem reel hem de simgesel anlamda onu idealleştiren, model alan 16.yüzyıl Osmanlı entelijensiyası, çatışmayı ideolojik anlamda din alanına sınırlayarak onunla kültürel yabancılaşmayı hiç gündeme getirmeyecektir. Ancak varlığını dolaylı veya doğrudan bu kavgayla açıklamanızı gerektiren bir dizi mimari ürün ve davranış mevcut. (s.25)

“Mimarlığı dönem metinlerinin içindeki mimari göndermeler, anlatımlar aracılığıyla okuma yaklaşımının ikinci zaafıysa, koşulların çıktısı olarak varlık kazanan bir mimarlık tahayyül etmek; mimarlığı ekonominin, toplumsallığın, inancın, siyasetin vb.’nin bir sonu.-ürünü olarak görmek” (s.44)

“Ancak Sinan’ın dinsel kökeni revize edilemeyecek kadar açık olduğundan, etnik kimliğinin revizyonuna ciddiyetle çaba harcanacaktır. Hatta 1930’larda kafatasının inceleme amacıyla mezarından çıkarıldığı bilinir. Bu antropolojik araştırmanın ve ırk merkezli köken arayışının millyetçi ideoloji bağlamında ne anlama geldiği üzerine detaylı bir akademik yorumsa ancak 2000’lerde yapılabilir.” (s.52)

“Jacob Burckhardt ; Gerçekten zengin olan bir kavim, ancak başkalarından çok şey almak ve aldıklarını ilerletmek suretiyle zenginleşir” (s.57)

“Çağdaşları Sinan’ı çağının Öklid’i olarak kutsarlar. Ama Süleymaniye’nin iki boyutunu doğru olarak ölçüğ bir kenara yazmayı düşnmeyen bir kültür ortamında olduğumuzu unutmamalıyız” (s.62)

“Cansever’inkiyse İslamcı denebilecek uçları oluştururlar. Cansever, Sinan’ı Müslüman bir ülkede Müslüman bir mimarın İslam’ı düşünerek İslami yapılar yaptığı şeklinde bir denkleme oturtur. Ülke ve başkent nüfusunun yarısının gayrimüslim olduğu bir ortamda ikincil yorum en azından eleştirel zemin irdelenmelidir. İnanç sistemi eksenli her analiz 16.yüzuıladki karmaşık etnokültürel ortam bağlamında nüanslı açıklamalar yapma gereğini akla getirir. “(s.63)

“Mimarlık hiçbir yer ve dönemde yalnızca inşai araçlarla varedilmiyordu. Her mecra, her zihinsel pratik mimarlıklar kurar. Hepsinin de evrensel ve zamanötesi değil, fakat tarihsel nitelikte olduğu aşikar” (s.67)

“Fiziksel dünyayı şiirle betimlemek, düzyazıyla veya bürokratik belgeyle anlatmaktan kuşkusuz farklı” (s.67)

“Yazının düşünceyi kayda geçirerek pasif bir rol oynadığı değil, düşünceyi yeniden yapılandırdığı fark edilmiştir” (s.74)

“Krautheimer’in belirttiği gibi, modernöncesi dünyada görsel sanatlarda bile betimleme non-visual’dır. Resmedilen görsel gerçekliğine doğrudan göndermede bulunmaz” (s.85)

“Osmanlı 16.yüzyıl Osmanlıların bilgi üretim biçimlerini, gündelik yaşam pratiklerini, düşünsel alışkanlıklarını, metinlerle kurdukları ve kurmadıkları ilişkiler araştırmayı gerektirir” (s.113)

“16.yüzyıl Osmanlı minyatürleri hemen daime sultanı herkesten iri betimlerler” (s.152)

“Rönesans resimde dünya gözlemleyen, algılayan öznenin, insanın gözünden betimlerken, ters perspektifte insan göre değil, görülendi. Dış dünyanın kavranışını biçimleyen insan değil, tanrıydı. Merkezi tanımlayan özne yer değiştirmişti” (s.154)

“Şu anda varolan herşeyin her zaman varolduğu şeklinde özetlenebilecek bu şimdicilik...”(s.161)

“Orta Avrupa’da da Osmanlı yayılmasının aynı oradan ekonomik büyüme getirmediği bilinen bir gerçek. Sözgelimi yeni araştırmalar Macaristan’da Osmanlı fethinin çok ciddi boyutta ekonomik ve demografik küçülme yarattığını ortaya koyuyor. Aynı saptama Osmanlı fethi sonrasında küçülen Suriye kentleri için de yapılabilir. Halep ve Şam esaslı nüfus düşüşleri yaşamıştır. Özetle, Osmanlı dünyasında para hacmi büyümesinin önünde ciddi engeller olduğu anlaşılıyor” (s.184)

“Wallersstein’in kapsamlı olarak anlattığı gibi, Avrupa kapitalistleşir ve dünya kapitalizmin küresel egemenliği altına girerken, Osmanlı 16.yüzyılını karakterize eden, prekapitalist bir harcama ve tüketim rejimidir. Burada servetin yeniden üleştirlerek sisteme iade edilmesi yaşamsal önem taşır. Dolayısıyla hayır etkinlikleri ve pnların ayrılmaz bileşeni olan mimari içerikli harcamalar yapmak böyle bir ekonomide kişisel bir tercih olmaktan çok, ekonomik bir zorunluluktur. Bunlar aracılığıyla piyasadan düzenli olarak çekilen kaynaklar yeniden piyasaya iade edilir. Hayır etkinlikleri sisetmi bir tür emme-basma tulumba gibi çalışır. Kaynakların sermayeye dönüşerek belirli ellerde temerküzünü değil, geçici olarak belirli kişilerde duraklamasını sağlar” (s.184)

“16.yüzyıldaki Osmanlı banilerinin dinsel hayırseverliklerinin ardında bu sistematik ekonomik gerçeğin yattığını görmeksizin aynı yüzyıldaki yoğun inşai etkinliği kavramak mümkün değil. ....Mecidilerin kendileri için inşa ettirdikleri Palazzo Medici’yi onyıllarca bitirmeyip (1444-1484), yapımı her yıl küçük miktarlar tahsis ederek yürütmeleri, kuşkusuz servetlerinin kapitalist sistemki anlamıyla ilişkilidir”. (s.184)

“Dolayısıyla mimari üretim sistemi uzun vadede sürekliliği değil, süreksizliği merkeze alarak örgütlenir. İnşaat hızlı bitirilmeli, vakfiye düzenlenmeli, vakıf gecikmeden işbirliğe kavuşturulmalıdır. Hızın hiç kuşkusuz mimari sonuçları vardır. Bunların birincisi şu; Sitemin uzun planlama süreçlerine tahammülü yoktur. Bir kilisenin sadece ön cephesini tamamlamak için birkaç yüzyıl zaman harcayan, yapıyı kullanıma soktuktan sonra çok sayıda cephe tasarım seçenekleği hazırlayan, tartışmalar yapan italyan mimarlık ortamı Osmanlı yapı üretim sistemine hiç benzemez. Ortaçağ Avrupa mimarlığındaki gibi bir kiliseyi zaman içinde bir yandan hizmete sokup öte yandan aşamalı olarak onyıllar, hatta yüzyıllar boyu inşa etmeyi sürdürmek de söz konusu olamaz. Bunun inşaat teknolojisinde çeşitli yansımaları vardır. Örneğin yapım etkinliklerini kışın yavaşlatmak, hatta durdurmak Avrupa’da olduğu gibi Osmanlı’da da olağandır, ama inşa edilmiş ancal tamamlanmamış kesini kışın etkilerinden korumaya yönelik tedbir alınmaz. Bitmemiş yapıyı koruyucu çatı yapımı, dış yüzeyini geçici olarak çamurla sıvama gibi girişimlerle müdahalede bulunulduğu ilişkin tek bir 16.yüzyıl pratiği bilinmez. Oysa bu Gotik ve sonrası yapımcılarının bildik bir pratiğidir” (s.187)

“Mimari anlamda sabır bir Osmanlı erdemi değildir” (s.187)

“Yeryüzünde bugünkü fizik, matematik ve teknik uygulama bilgimizle yorumlandığında yanlışsız eski inşaat yoktur. Sinan mimarisi de dahil” (s.204)

“Deneme ve deney 16.yüzyıl Osmanlı söylemlerinde olmadığı gibi, pratikleri içinde de mevcut değildir. Farklı düşünebilme, eyleyebilme, davranabilme olasılıklarının gündeme geldiği bir örnek bilmiyoruz. Yapı üretim alanı da dahil hiçbir konuda bir özneni kişisel iradesiyle o güne kadarki işleyiş biçimi değiştirilmez. “Kadimisi üzre a’mel olunur” (s.211)

“Tarihin yavaş işlediği Ortaçağ’da” (s.285)

“Hızlı, iyi örgütlenmiş, harcama kesitirimleri gerçekçi yapılmış bir Osmanlı mimarlık ve yapım mekanizması tahayyülü Türkiye’de yaygındır. Oysa bu tür bir örgütsel rasyonalite ancak gelişmiş kapitalist ekonomilerde ortaya çıkar, çünkü ancak onlarda işlevsel ve anlamlıdır. Kaldı ki orada bile ender olarak geçerlidir. Frank Lloyd Wright’ın veya Mies van der Rohe’nin öngörülmemiş tırmanan yapım masrafları nedeniyle müşterilerle çatışmalarının öyküleri mimarlık yazının ve mimar biyografilerinin sevilen anektodları arasındadır” (s.347)

“Sünni-Şii rekabetinin zrive yaptığı dönemlerden birine isabet eden Sinan mimarlığında cami yazı programlarında dört halifenin yanı sıra Hasan ve Hüseyin adları eşdeğer bir ağırlıkta yer alabiliyordu. Şehzade (Necipoğlu’nun iddiasının aksine orada da Hasan ve Hüseyin adları vardır) ve Süleymaniye’den başlayarak Selimiye de dahil pek çok Sinan camisinde üstyapıda madalyonlar halinde konumlandırılmıştır. Gülrü Necipoğlu bu camilerin yazı programını sultanın Sünni siyasetinin bir manifestosu olduğunu ileri sürer, Hasan ve Hüseyin adlarının zikredilmesinin Kanuni’nin Irak seferinin ardından önemli Şii merkezlerini eke geçirmesiyle ve onların koruyucusu haline gelmesiyle ilişkili olduğunu söyler” (s.377)

“Modernöncesi insan deneyimlemez; sadece yaşar, günlük yaşamını sürdürür. Günlük yaşamın bir dizi kişisel ve özgül deneyimle tanımlı olduğunu düşünmeye başlamak yenidir. Daha doğrusu, kişinin yaşadığı gündelik yaşama mesafelenmesi, onu “sadece yaşamak”la kalmayıp üzerinde düşünmesi, sorunlaştırması, kendi yaşamın başkalarının yaşamları bağlamında irdelenmesi yenidir. İşte o zamana artık sabit zaman ritmi, katı kurallara, zaman tarifelerine, hemen daima parasal değerlere bağımlı kılınmış modern gündelik yaşam sıkar” (s.396)

“Kahramanlar, grup kimliği inşa etmenin araçlarıdır” (s.389)

“Türkiye’deyse bugünün ekonomik başarılarına “kaçmak” mümkün olamayacağından, dünün başarılarına kaçılır.” (s.435)

“Dünya tarihi bir ulusal kavgalar tarihidir ve tek aracı da zor kullanımıdır. O zor kullanım tekekşine Türklerde (kimi yönetici Türklerde) olduğu müddetçe dünya doğru işler. O tekel elden kaçtıysa, her şeyin bozulması olağandır. Hiçbir olumsuzluktan, hiçbir başarısızlıktan ve yanılgıdan sorumluluk duymayan politik özne böyle bir mantıkla inşa edilir. İçte ve dışta her sorun içteki ve dıştaki “ötekiler”e yansıtılır. Geçmişte böyle olmadığına inanıldığı takdirde tüm tahayyül yıkılacağı için “biz” bir zamanlar tüm yer yüzünü gücümüzle mükemmel yönetirdik düşü asla terk edilemez. Temel politik haklara karşı duyarsızlık, Türkiye’nin güncel sınırlarının yanlış olduğu inancı, dış politikanın dost-düşman kutupsallığıyla tarifi, siyasal eylemleri sadece itaat etmekle tanımlamak gibi sayısız uzanımları” (s.435)
Profile Image for Sener Dagasan.
4 reviews
October 24, 2021
Klasik "Mimar Sinan" portrelerine karşı bir başkaldırı olarak düşünebiliriz. Birazcık düşünmekle bile yanlışlanabilecek efsanelere karşı tarih bilimi metodu ile yaklaşması bile takdire şayan. Ağır bir dili, "avam"a hitap etmeyen bir üslubu bulunuyor. Bir Mimar Sinan portresi arıyor, hayatını merak ediyor veya dehası hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorsanız bu kitap sizi oldukça sıkacaktır. Klasik tabirle sizi rahatsız etmeye gelmiş bir kitap. Fazlası değil.
Profile Image for Can Arat.
188 reviews1 follower
March 7, 2024
Mimar Sinan isminin başlıkta olmasına aldanıp, bu kadar sayfa Mimar Sinan hakkında ne anlatmış olabilir diye de ürkümeyin derim. Uzun olmasının sebebi, sonuçta Mimar Sinan'a bağlanan çeşitli konularda tarihi kaynaklara dayanan çok derin analizler yapılmasıdır. Klasik Dönem Osmanlı'da Mimari'nin algılanışını anlatmak için sadece mimariyle "ilgili" dönem metinlerinden çıkarımlarla yetinilmemiş, bütün bir kültür dünyasının, şiirin, sanatın algılanışı derinlemesine irdelenmiş. Bununla da yetinilmemiş, adeta dönem Osmanlısı'nın felsefesi, hayatı algılayış biçimlerine kadar inilmiş. Mimar Sinan'ın neden birçok efsane ve safsata-vari, doğaüstü mitik hikayeye konu olduğuna, adeta putlaştırıldığına dair katmanlı ve sağlam da kaynaklara dayanan, ikna edici analizler yapılmış. Emrah Safa Gürkan'dan duyduğumu zannettiğim bu kitabı okurken, tavsiye eden kişiden dolayı beklentim çok yüksek olmasına rağmen yine de beklentilerimi ciddi manada aştığını belirtmeden geçemeyeceğim. Hayatımda okuduğum en bütünsel metinlerden biri olabilir. Elde olan kaynakların sınırlılığı sebebiyle daha çok Klasik Çağ Osmanlı Mimarisi'nin, entelektüelinin(okuryazarının) ve Mimar Sinan'ın ne olduğundan ziyade neler olmadığının analizini yapan bu eserde, yazar, konuya hiçbir şeyi gözden kaçırmayacak şekilde geniş bir çerçevede bakarken, açıkçası bahsi geçen herşeyi de detaylı ve etraflıca incelemiş.

Mimarlık ekseninde, ana teması çevresinde daireler çizen bu uzun kitabın ister istemez mimarlıkla ilgili olabilecek, elde olan her türlü kaynağa ve bilgiye yer vererek ciddi analizler yapması, bir yerde, Mimarlık ana ekseninde bütün bir Osmanlı kafa yapısı ve algı biçimi analizi yapan ciddi bir tarih kitabı haline gelmesi kaçınılmaz olmuş. Müthiş. Okurken harbiden heyecanlandım ve sanırım sadece bu kitap hakkında iki kelam edebilmek bile şuan heyecanlandırıyor beni. Mimari ve Osmanlı'ya / tarihe ilgisi olan herkesin okuması gerekecek, hatta kütüphanede bulundurması gerekecek bir başyapıt.
80 reviews1 follower
May 17, 2021
Çok bozuk bir Türkçe. Anlatacağı şeye bir türlü odaklanamayan, sürekli uzmanı olmadığı konulara girip çıkan "geveze" bir yazar... Tümüyle hayal kırıklığı, zaman kaybı bir kitap.
Displaying 1 - 9 of 9 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.