Jump to ratings and reviews
Rate this book

Sergüzeşt

Rate this book
Kafkasya'dan kaçırılıp esir olarak İstanbul'daki konaklara satılan, hor görülen esir Dilber, Asaf Paşa Konağı'nın küçük beyi Celal'e âşık olur. Celal Bey de Dilber'e âşıktır. Fakat arada engeller vardır. Bakalım bu iki genç âşık, tüm engelleri aşıp kavuşabilecek midir? Türk Edebiyatının ilk gerçekçi romanı olarak kendine yer edinen Sergüzeşt, dramatik yapısıyla farklı bir serüvenin kapılarını aralıyor.

144 pages, Hardcover

First published January 1, 1888

78 people are currently reading
1230 people want to read

About the author

Samipaşazade Sezai

14 books15 followers
Sami Paşazade Sezai (Osmanlıca: سامى باشا زاده سزائى), (d. 1859 İstanbul - ö. 26 Nisan 1936 İstanbul) Türk realist öykücü, romancı.
Türk Edebiyatının ilk gerçekçi romanlarından birisi olma özelliğiyle edebiyat tarihinde büyük önem taşıyan “Sergüzeşt” adlı romanın yazarıdır. Türk edebiyatında modern kısa hikâyenin kurucularındandır.

1859 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Tanzimat devrinin ileri gelen isimlerinden, Osmanlı Devleti’nin ilk Maarif Nazırı (Eğitim bakanı) Abdurrahman Sami Paşa ile Paşa’nın ikinci eşi olan Dilarayiş Hanım’ın[1] oğludur.
Babasının Taşkasap, Taşkasap’taki konağında özel öğrenim gördü. Konaktaki eğitim yıllarında Farsça, Arapça, Fransızca, Almanca; daha sonra Londra’da görev yaptığı yıllarda İngilizce öğrendi. Yirmi yaşına kadar resmi bir görev almayıp, edebiyat konusundaki bilgilerini artırmayı tercih etti. “Maarif” başlıklı ilk yazısı 1874 yılında “Kamer” adlı gazetede yayımlandı[2]. 3 perdelik bir piyes olan “Şir” isimli ilk eseri 1879’da yayımlandı.
1880'de, ağabeyi Abdüllatif Suphi Paşa’nın başında olduğu Evkaf Nezareti Mektubi Kalemi’ne memur oldu. Babasının ölümünden sonra da Londra elçiliği ikinci kâtipliğine atandı. Orada kaldığı dört yıl boyunca İngiliz ve Fransız edebiyatlarını yakından izledi. 1885’te elçilik görevlerinin şapka giymesi yasağına uymadığı için elçilik kadrosu azledildiğinde İstanbul'a döndü[2], İstişare Odası’na memur oldu. Bu dönemde Latife Hanım ile kısa süren bir evlilik yaptı[1].
1885 - 1901 arasında İstanbul’da yaşadı ve edebi açıdan verimli bir dönem geçirdi. Abdülhak Hamit ve Recaizade Ekrem ile yakın dost oldu. 17-18 yaşlarında iken tanıştığı Namık Kemal ile sürekli mektuplaştı. Diğer Tanzimat yazarları gibi çok sayıda eser vermedi; bir roman, iki küçük hikâye kitabı, hatıra ve seyahat yazıları yazdı. 1888’de bir paşazade ile cariyenin aşk öyküsünü anlattığı Sergüzeşt adlı romanı yayımlayarak Şemseddin Sami, Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi'den sonra Türk edebiyatının ilk romancıları arasına girdi. Alphonse Daudet'den “Jak” romanını Türkçeye çevirdi. 1891’de hikayelerini “Küçük Şeyler” adlı kitapta topladı. 1897'de İkdam Gazetesi'nde makaleler ve hikayeler yazdı. Bazı makale ve hikayelerini “Rumuzü'l-Edeb” (1898) adlı kitapta topladı.
Sergüzeşt romanı yüzünden göz hapsine alındığını düşünerek bundan kurtulmak için 1901’de Paris'e gitti ve 1908'de Meşrutiyet'in ilanına kadar da orada kaldı. Yurtdışına kaçışını Servet-i Fünun Dergisi’nde yayımlanan “1901‘e Ait Bir Hatıra” başlıklı yazısında anlattı. Paris’te Jön Türkler’le tanıştı; İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı ve cemiyet içinde saygın bir yere geldi. Cemiyetin 15 Şubat 1902’de yayın hayatına başlayan "Şüra-ı Ümmet" adlı yayın organında Osmanlı Devleti politikalarını ve rejimini eleştiren yazılar yayımladı. Paris yıllarını “1901’den İtibaren Paris’te Geçen Seneler”, “Paris Hatıratından”, “Paris’te Yedi Sene” adlı yazılarında anlattı.
II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul'a döndü ve Madrid elçisi olarak görevlendirildi. I. Dünya Savaşı başlayınca Madrid'den İsviçre'ye geçti, savaşın sonuna kadar burada kaldı. İspanya yıllarını “Gırnata ve El-Mescidü’l Camia: Elhamra” adlı iki yazıda, İsviçre’de geçirdiği zamanı “İsviçre Hatıratı” başlıklı yazılarında anlattı.
Mütareke devrinde 1921 yılında yaş haddi dolmadan hükümet tarafından emekliye sevkedildi ve İstanbul'a döndü.
Son yıllarını Kadıköy’ün Mühürdar semtindeki evinde geçirdi. Çok sevdiği yeğeni İclal'in ölümü üzerine yazdığı mensur bir mersiye ile daha bazı nesir v

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
731 (16%)
4 stars
1,357 (30%)
3 stars
1,660 (37%)
2 stars
566 (12%)
1 star
138 (3%)
Displaying 1 - 30 of 188 reviews
Profile Image for Vildan Y..
71 reviews6 followers
December 22, 2013
Bir gün içinde okuyup bitirebildiğim ve hiç sıkmadan cidden bitti mi diyebildiğim kitaplardan....

Fakat bunu yaşatırken çeşitli boşluklar hissettirmedi değil, Dilber'in bir oraya bir buraya savrulduğu esir hayatı onu esir eden ailelerce zamanlaştırılsa bile 9 yaşından 15 yaşına geçişinin çok ani olduğunu ve duygusal dünyasına fazlaca yer verilmediğini düşünüyorum.

Boşluk hissiyatımın en derinini son sayfada hissettim, nasıl olduğunu anlamadan Mısır'da bulduğum Dilber, bir hadımın canını vermesiyle sağladığı büyük kaçışı nasıl olur da cebindeki bileti değerlendiremeden Nil'e hediye eder? ? ?
Profile Image for tyranus.
110 reviews303 followers
October 3, 2015
Roman, hem Tanzimat Dönemi edebiyatından Serveti Fünun edebiyatına geçişin hem de romantizmden gerçekçilik akımına geçişin eseri olarak kabul ediliyor. Kafkasyadan köle olarak getirilen ve Dilber adı verilen bir esirin üç farklı konakta geçirdiği hayatı anlatılıyor. Dilberin başından geçen acıklı olaylar genelde Dilber üzerinde oluşan olumsuz etkiyle değil, yazarın yaptığı benzetmelerle anlatılmaya çalışılmış. Haliyle dolambaçlı ve gereğinden fazla benzetme var kitapta. Yazıldığı dönemde köleliğe karşı toplumsal bir eleştiri olması açısından farklı bir yeri var romanın. Samipaşazade Sezai, romanda ele aldığı özgürlük ve esaret teması nedeniyle dönemin iktidarı tarafından uzun yıllar göz hapsinde tutulmuş.

Bu arada, "sanat, toplum için mi yoksa sanat için midir?" tartışmasında, yazar ilkini tercih etmiş. Kitapta toplumun eğitilmesi, yeni durumlara, akımlara, anlayışlara özetle toplumun çağa ayak uydurması amaçlanmış. Bu nedenle kitapta yer yer hikayeye ara verip yazar kendi görüşlerini açıklamış. "işte görüyorsunuz sevgili okuyucular, esaret böyle vicdansız-ahlaksız bir durumdur" ya da "aferin kıza, ne de güzel ahlakla büyütülmüş, eziyet gördüğü evden hiçbir şey (ç)almadan gidiyor" türünden derslerle toplumun hangi durumlarda hangi davranış sergilemesi gerektiği vurgulanmış. Okumanızı öneririm. iyi okumalar.
Profile Image for Öznur (kendimizeaitbiroda).
395 reviews55 followers
November 26, 2019
“Fakat hiç ağlamıyordu. Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin bir feryadıdır. Ağlayamadığımız zamanlar bizde o kuvvetin de mahvolduğu vakitlerdir ki onun yerine geçen etkili bir sakinlik, en şiddetli keder gözyaşlarından daha kalp yakıcıdır.”
Kitabımız, küçücük bir çocukken Kafkasya’dan alınıp zengin ailelere esir olarak satılan Dilber’in yaşadığı zorlukları anlatıyor. Dilber satıldığı ilk ailede çok fazla eziyet görüyor, hor görülüyor. Sonrasında ise bu aile kendi çıkarları doğrultusunda Dilber’i tekrar satıyor ve nihayetinde Dilber Asaf Paşa Konağına geliyor. Bir süre burada nispeten daha rahat bir hayat yaşasa da, zamanla evin oğlu Celal Bey’e aşık oluyor ve Celal Bey’den de duygularının karşılıksız olmadığını öğreniyor. Tahmin edebileceğiniz üzere aile bu durumu öğrendiğinde karşı çıkıyor ve sınıf farkları aralarına giriyor.
Yazar kitabı edebiyat derslerinden aşina olduğumuz bir dille yazmış. Kendini gizlemiyor, zaman zaman araya girerek kendi düşüncelerini belirtiyor. Dönemin şartlarını, esirlere yapılan baskıyı ve yazarın eleştirisini görebiliyorsunuz kitapta. Ayrıca yazar düşüncelerini Celal Bey üzerinden de okuyucusuna iletiyor. Bu yönü Celal Bey’i sevmemdeki en büyük etken oldu. Fakat keşke Celal Bey biraz daha tuttuğunu koparan bir karakter olabilseydi de ailesinin karşısında daha dik duyabilseydi demeden de geçemeyeceğim. Fakat dönemin şartları, yetiştirilme tarzı, aile yapısı düşünüldüğünde bu kadarı bile mucizeydi bence.
Ben daha önce bu anlatımla yazılmış bir kitap okumamıştım, o nedenle benim için biraz farklı biraz da zorlayıcı oldu. Bazen bu anlatım yüzünden konudan koptuğumu hissettim. Fakat dili oldukça sade ve akıcıydı. Bu konuda bir sorun yaşayacağınızı sanmıyorum.
Ayrıca kitabın sonu beni gerçekten şaşırttı. Böyle bir şeyi hiç beklememiştim.Dilber’e kızmadım ve hayal kırıklığına uğramadım dersem yalan olur.🙊
Edebiyatımız açısından önemli eserlerden biriydi Sergüzeşt. Türk klasiklerini okumayı seviyorsanız pişman olmayacağınız bir kitaptı.
Profile Image for Gulen.
408 reviews
November 29, 2021
Human Trafficking ya da daha öznel olarak Women Trafficking her çağda olan ve bugün ise esirlik ve köleliğin sözde olmadığı bir dünyada hala devam eden bir ayıp. Sami Paşazade Sezai, eserinde aslında bunu sorguluyor, kendilerinden madden ve fiziken güçlü toplumların doğal karşılayarak evlerinden kopartıp sattıkları, pazarladıkları mallar aslında bu kadınlar, dövülmek, tecavüze uğramak, ilişkiye zorlanmak ve her halükarda aşağılanmak kaderleri..Aradan geçen 125 yıla rağmen; 1888 yılındaki Dilber ile günümüzdeki pek çok women trafficking mağduru kadın arasında benzerlik var, kurtuluş olarak ölümü seçmek de dahil.

Sami Paşa Sezai'nin dili ve yazımı günümüze göre basit ve sanki karşısındaki ile konuşuyormuş gibi kalsa da , değindiği konu zamanın sınırlarını aşıyor.
Profile Image for Berkant Bağcı.
97 reviews9 followers
August 9, 2020
Bugün karşınıza çok ama çok etkilendiğim ve yeri bende hep ayrı kalacak bir eserle çıkıyorum, Sergüzeşt ile...
• Yaşadığım duyguları tarif etmem ne çok zor, ne de çok kolay. İnanılmaz bir hayatı ve inanılması güç bir aşkı okudum. Bir esirin zorlu başlayan hayatının, bir başka efendiye satılmasıyla tamamen değişen hayatının ve aşkının nelere sebep olabileceğini açıkça görüyoruz. Eserin alt metninde ise bir doğu-batı çatışmasını görüyoruz. Batılı insanların, doğulu insanlara hor davranışlarına, onlara tepeden nasıl baktıklarına şahit oluyoruz
ve elbette hırs, şehvet, güç gibi kavramlarının esiri düşmüş bir batı tarafını görüyoruz.
Çok üzüldüğüm, yeri geldiğinde çok sevindiğim anlarım oldu okurken. Benim için özel kalacak bir Türk klasiği oldu.
Ayrıca bir kitaptan ziyade, bir film izlemiş gibi hissettim kendimi. Çok akıcı ve anlaşılır bir eserdi. Gerçek aşkı, sevgiyi, saf masumiyeti okumak, görmek isterseniz deneyin diyorum. Tavsiyemi de sizlere sunuyorum. Dilerim beğeneceğiniz, faydası dokunacak bir yorum olmuştur.
Hepinizi çok seviyorum, iyi ki varsınız güzel insanlar... Yeni kitaplarda görüşmek dileğiyle, hoşçakalınnn.
Profile Image for Kamer.
68 reviews15 followers
September 17, 2012
Türk Edebiyatı'nın mihenk taşlarından biri.
Roman kavramının edebiyatımızda var olmasına öncülük eden, dönemine göre inanılmaz güzel bir kurguya sahip olan bir kitap.

Tanzimat'ın da etkileriyle, gerçekçi romantizm ve toplumsal norm'lara bakış bir arada işlenmiş.

Okurken insanı bir yandan "kölelik, esir alma" üzerine düşündürüyor, bir yandan sınıf farklılığından dem vuruyor.
Öyle bir şey ki bu illet, insanın en temel parçası 'sevmeyi' ve 'aşkı' bile yasak kılıyor.

Kitabın

Kitap, "100 Temel Eser" içerisinde yer alıyor.

Ayrıca bu kitabı okuduğumda "bookmark" kullandığımı ve kitabın artık bookmark'lardan rengarenk olduğunu hatırlıyorum. Romantizm o kadar gerçekçi ki, her satırda insanın yüreğine dokunan bir cümle bulunuyor..
Profile Image for Ayşe.
238 reviews4 followers
August 31, 2022
Potansiyeli bu kadar harcanmış bir kitabı daha önce okuduğumu sanmıyorum. Böylesine mükemmel bir yazım tarzı, şahane kelime kontrolü ve ne yaptığını bilen bir yazarın elinden çıkan harika bir kurgu… ama böylesine kısa tutularak ne yazık ki harcanmış.
Bu kitap en az 300 sayfa olmalıydı, 500 sayfaya bile varabilecek potansiyele sahipti.
Dilber’in iç dünyasını, esirken yaşadığı çileleri daha ayrıntılı okuyabilirdik. Celâl ile aşık olmaları, tensel çekimleri daha ince işlenebilirdi. Ne ara aşık olduklarını bile anlamadan olay apayrı yerlere sürüklendi. Mısır’a gönderilme yolculuğu, orada çektiği yalnızlık ve aşk acısı gelmiş geçmiş en acıklı sayfaları okutabilirdi bize. O kadar çok boşa gitmişlik çok can sıkıcı.
Bu kitaba hakkı verilerek, her olayın ince ince işleneceği bir film ya da belki de bir dizi yapılmadıkça rahata ereceğimi sanmıyorum.
Tüm eksiklerine rağmen tek oturuşta bitirdiğim ve çok sevdiğim bir roman oldu. Türk edebiyatı için önemi de zaten tartışılamaz, bu nedenle elim 4 yıldızdan azına gitmiyor.

--SPOİLER--

Sonuna gelince, ne kadar üzüldüğümü ve sinirlendiğimi anlatamam. Hiçbir şeyi düşünmüyorsan Cevher’i düşünseydin bari be Dilber…
Profile Image for TheGirlWithTheHeartShapedGlasses.
103 reviews26 followers
November 1, 2014
Sergüzeşt her ne kadar edebi anlamda kusursuz bir dille ve yetenekle yazılmış olsa da,dünya klasiklerinde okumaya alışığız ama bir Türk romanında yaşça küçük sayılabilecek bir genç kızın objeleştirilmesinden hoşlanmadım.Dilber'e dış görünüşünden ötürü aşık olan Celal Bey'in,sanki aşkı bilirmişçesine felsefe yapması yerine keşke olan her şeyi Dilberin gözünden,düşüncelerinden okuyabilseydik ne kadar güzel bir roman olurdu kimbilir...
Profile Image for irem.
102 reviews6 followers
March 14, 2024
Allah kahretsin ne diye okudum ben bunu+#;"+£+_;£("(#)*)"
#feministdamarimpatladi
#heyhaaat
#travmatizeoldum
#ulaaahayat
#koleleigenooo
Profile Image for psk.okuyor.
49 reviews13 followers
January 21, 2024
#okudumbitti 1 günde pofff yine hüzün .. Dilber Kafkasya’dan esir alınmış küçük bir kız.. Evden eve satılıyor, zorlu yıllar , işkence ve dayaklarla geçiyor.. Kücük kızın hayatına Celal’in aşkı girdikten sonra bilmediği bir dünyanın kapıları açılıyor. Pekisonda gençleri neler bekliyor? Sınıfsal ayrım, kadına biçilen kader , toplumsal ve siyasal yaşamı yönlendiren meseleler.. Büyük bir merakla heyecanla simdi ne olacak diyerek okuduğum , Dilber ile bütünleştiğim bir roman .kesinlikle tavsiyemdir.

Eser Türk Edebiyatında romantizmden realizme geçiş kitabı olarak kabul ediliyor. Yazar bu eserden sonra göz hapsine alınıp , Paris’e kaçıyor..
Profile Image for kskl.
15 reviews1 follower
February 25, 2023
Medrese farkının bariz anlaşıldığı, uzun tasvirli ve bol tahlilli cümlelerinden kültür fışkırıyodu resmen. Esaretten ve ilişkilerdeki statü farkına gösterilen tepkiden bahseden bu sadece 120 sayfalık kitapta Schopenhauer'dan tut Jean Jaques Rousseau'ya, Lamartine'den Faust'a hatta oryantalist mimarinin özellikleriyle yok bilmem kaçıncı Macar kralına kadar var. Cidden etkileyiciydi. Neden bu eserle Türk edebiyatında romantizmden realizme, Tanzimat 1. dönemden 2. döneme geçiş yapıldığını nihayet anlamış bulunmaktayım.
Profile Image for Nursena.
128 reviews33 followers
December 27, 2014
Kitabın 3'te 1'ini alıntı olarak ayırabilirim.

O kadar net ve latif teşhisler vardı ki insan okumayı kesip düşünmek istiyor. Realist-romantik tarzda bir roman olan bu kitap, insana birçok farklı duyguyu aynı anda yaşatabiliyor.

Sami Paşazade Sezai'nin nesiri tıpkı bir nazım kadar duygusal ve derin.

Yazar, dönemin koşullarını birçok açıdan çok net ve insaflıca değerlendirmiş. Kafkasyalı Dilber'in sergüzeştini, o dönem ve Türk edebiyatı ile alakadar olanlara kesinlikle tavsiye ederim.
Profile Image for R..
60 reviews31 followers
April 21, 2018
beklediğimden çok daha iyiydi açıkçası, derslerde dönemin edebiyatının zayıf olduğu söylenir hep, bu yüzden basit ve baştan savma bekliyordum ama öyle olmadı. yer yer absürdlüklerin olması da çok göze batmıyor, çünkü hissi olarak kitap beni içine çekti, güzeldi
Profile Image for Constance .
14 reviews40 followers
October 26, 2012
"Çerkezü'l-asl, dokuz yaıda kul cinsi bir esireyi ilelü'l-eskamdan salim olarak Harput Mal Müdir-i sabıkı Mustafa Efendi'nin haremine kırk aded lira-yı Osmani mukaabilinde füruht ettiğimi mübeyyin işbu senedim bi't-tahrir hanım-ı mümaileyhaya teslim kılındı.
Esirci Hacı Ömer"


Tatilin biten ilk kitabı Sergüzeşt oldu. Her ne kadar çok keyif aldığımı söyleyemesem de kesinlikle üzerine söylenecek çok şey olan bir roman.

Bundan herhalde 6-7 sene önce, Migroslarda büyük sepetlerin içinde Bordo Siyah yayınlarının kitapları satılırdı. Biz de annemle birkaç tane almıştık. Bu kitap da onlardan biri işte. Fiyatı da 2.990.000 TL. Dün Twitter'da bir nabız yoklamak istedim, bu yayınevi ile ilgili. Çünkü hakkında çok fazla şey duyuyordum. Anladığım kadarıyla uygun fiyatları bir yana kitaplardaki yazım hataları, çeviri bozukluklarından epey şikayetçi çoğu kişi. Galiba Sergüzeşt ilk okuduğum kitap bu yayınlardan. Ben en çok gerekli gereksiz düşülmüş dipnotlardan rahatsız oldum. "Herif", "adilik", "mizaç" kelimelerinin bile açıklanması bana garip geldi. Her neyse, biz geçelim kitaba.

163 sayfalık bu roman, yayın evinin tercihi üzerine 30 sayfalık bir açıklama ile başlamış. Fena da olmamış bence. Yazar, eser ve dönem hakkında yüzeysel de olsa bazı temel bilgiler ile başlıyor. Buradan da yazarın hayatı hakkında bir şeyler öğreniyoruz. Sezai Bey 1859 yılında İstanbul'da doğuyor, son derece varlıklı bir aileye ve bir konağa. Servet-i Fünun dergisinde yazıları yayınlanmış, 1937'de de İstanbul'da vefat etmiş. Anladığım kadarıyla, hayatına dair çok da fazla bir şey kalmamış geriye.

Çok fazla yazacak şey var, nereden başlasam?

Öncelikle şunu da bir kez daha fark ettim. Ben galiba kitap okumak kadar okuduğum kitap üzerine yazılmış şeyleri okumaktan da zevk alıyorum. İşte bu nedenle, iyi ki Güzin Dino'nun şu yazısı karşıma çıktı. Ama önce kısa bir özet vermek lazım.

Bir aşk hikayesi. Maceralı. Sergüzeşt de zaten macera demekmiş. Kafkasya'dan 9 yaşlarındayken getirilen bir küçük esir. Adı Dilber. Dilber esasında ilk hanımının ona verdiği isim, gerçek adını hiç öğrenmeyeceğiz. Üç farklı evin esiri oluyor. İlki kötü, sonraki iyi. Kendi kızları gibi bakıyorlar. Sonrasında bu evin küçük beyi Celal Bey'e aşık olunca, aşkı karşılık da bulunca Dilber'e yine yol görünüyor. Yolculuk Mısır'da bir sarayda son buluyor. Aşıklar kavuşamayınca ne olur? Ya mecnun olurlar ya da ölü. Celal Bey avare avare dolaşırken bir de beyninde kötü hastalık çıkıyor, Dilber'in ölümü ise daha kısa ve acısız oluor, Nil'in suları onu yutuyor. Sezai Bey Nil'in sularının Dilber'in vücudunu hürriyetine götürdüğünü söylüyor bize. Belki de öyledir. Orasını burasını geçelim de, kavuşamayan aşıklar ölüyor, içimiz rahat olsun. O yüce aşka leke meke sürülmüyor.

Sergüzeşt öyle çok da bilinen bir eser değil bana kalırsa. İlginç olan, buraların edebiyatında bir ilki gerçekleştirdiğine inanılan bu romana gerekli ilgi gösterilmemesi. Gösterilen ilginin ise birazcık sınırlarını aşması. Nedir? Denir ki Sergüzeşt bizim edebiyatımızın realist özellikler gösteren ilk romanıdır. Diğer bir deyişle, gerçekçiliğe geçişe önemli adımı atandır. Gerçekten öyle mi peki? Dino çok iyi cevaplar veriyor bu argümana karşı. Bu konulara girmeden başka bir şeylerden bahsetmek istiyorum.

Sergüzeşt ya da Sezai Bey denince akla hemen Namık Kemal de geliyor, belki biraz da Ahmet Mithat. Bana kalırsa Sergüzeşt'i okuduktan sonra, daha önce okuduysanız dahi bir kez daha İntibah ya da Araba Sevdası'na göz atmak isteyaceksiniz. Sanki bu dönem romanları yapboz parçaları gibi birbirlerini tamamlıyorlar.

Sezai Bey'in diline gelecek olursak, süslü, benzetmeler ve tasvirlerle dolu. Ama ona bir kere realizmin bizim buralardaki babalarından biri demişiz, bu benzetmeleri farlı anlamlar yükleyerek okuyoruz. Gözüme romantizmin laf kalabalığından farklı bir şeyler gibi görünüyor. Peki gerçekten o kadar farklı mı? Buna da birazdan değineceğim, Dino'dan yardım alarak.

Sergüzeşt acıklı bir hikaye. Nokta atışı gibi hüzünlendiğiniz yerler. Yani sanki yazar oturmuş da demiş, hop şimdi ağlatıyorum, hop şimdi şurada gözler dolsun. Bilmiyorum, acıklı geldi acıklı gelmesine de bir türlü dahil olamadım ben bu hikayeye. Belki bu iki farklı dönem Tanzimat romanlarında sıklıkla görülen iyinin kötüyle savaşı beni sıktı. Çünkü nedir, iyi insanlar vardır, kötü insanlar vardır. Ama kötüler diğer tüm kötülerin kopyasıdır. İyiler de aynı şekilde. Misal, alın Dilber'in ilk hanımını koyun onun yerine esirciyi, hiçbir şey değişmez. Çok şematik ve tektiplerdir çünkü.

Dilber neden esir oldu? Özlediği annesi ölü mü diri? Bu sorular hiç yanıt bulmuyor, benim gibi okuyucuların da aklına akılıp kalıyor. Bir de bence epey ilginç bir anlatıcı var romanda. Hani nasıldır, dışarıdan bir göz olan anlatıcı genelde anlatır, olan biteni iletir biz okuyucuya. Sezai Bey'in öyle bir anlatıcısı var ki, coşkulu mu coşkulu, aferin denecek yerde ilk o diyor. Birine kızılacaksa sövgüye ilk o başlıyor. Dilber'in hali ise onu mahvediyor. Hadi size bir görev, bir soru: Böyle anlatıcaların yeri var mı realist romanlarda? Üstüne düşünmesi iyi bir nokta bu.

Tanzimat romanlarının aceleciliği (belki de acemilik demeli buna) dikkatimi çeker hep. Yazar heveslidir, artık yeni bir anlatım türü olan romana sahiptir. Yazmak büyü bir tutkudur, yazmasa delirecektir. Ama bir türlü dengeyi tutturamaz. Ya tasvirlerden geçilmez, başınız döner konakların bilmem kaçıncı Louis dönemine ait koltuklarından ya da İstanbul'un tepelerinden izlenen mehtaplardan fenalık gelir. Bana diyaloglar hep az gelir. Bu insanlar hiç mi konuşmaz yahu? Hadi bakışıyorsunuz anladık, haremlik-selamlık, edep, örf adet de azıcık da dile gelin be dostlar. Köşk, konak, manzara tasvirleri karın doyurmuyor.

Adettendir, gelin bir de bu romanda kadının yerine, yurduna, adına, sanına bakalım. E tabi marksist-feminist bir bakış açısı, söylem beklemiyordunuz değil mi Sezai Bey'den? Ben de beklemiyordum. Kadınımız düşmüş, kadınımız yine yine çaresiz. E zaten kör göze parmak dercesine bu kadın, Dilber, bir köle, esir. Daha ne diyelim. Aslında birazcık daha bir şeyler denebilir. Şöyle ki, hani aşk yüceydi, leke sürülemezdi, Celal Bey tüm o asaletine soyluluğuna rağmen tevazü gösterip, lütfedip bir esire aşık oluyordu ya, e zaten bu demek değil mi annesinin kuzusu Celal evin bir eşyasına aşık oluyor? Sezai Bey'in de hakkını yemeyelim, sık sık Dilber'in Celal'in oyuncağı olduğuna parmak basıyor. Kınıyor mu? Sanmıyorum. Dediğim şu ki, Celal çok aşık, Celal aşkından ölüyor. E peki Dilber'in evin hanımı tarafından esirciye geri verildiğini duyduğunda neden hemen acaba o şimdi kimin oldu diye düşünüyor? Birinin olmak, yeni sahipler, mülkiyet... Kadın burada eşya değil de ne? Ama o köle diyebilirsiniz. Ben de size derim ki, kim köle değil yahu? Ha, bir de komik bir şey söyleyeyim size, Dilber ki bir esir, bir köle, Celal Bey'in ona taktığı lakap şahane: Kleopatr.

Kadın dedik, erkeklerden bahsetmezsek olmaz. Ben biraz şeye değinmek istiyorum. Bu bizim romanlarda, filmlerde sevdiği kadına kavuşamayınca (bu kavuşmak da problemli bir terim. kavuşamadığından mı mahvoluyor yoksa sahip olamadığından mı?) delirme ritüeli epey tanıdık. Erkek adam neden deliriyor bu durumda? Deliriyor ama nasıl? Aklın kaybı geliyor benim hemen aklıma. Bir kayıp. Bir iktidar alanının kaybı. Kadınının kaybı ilk kayıp ise bunu ikinci bir iktidar alanının kaybı izliyor. Darbe üstüne darbe. Nedense akıl kaybı güç kaybı ile hiç ilişkilendirilmiyor gibi geliyor bana. Nedense.

Romana birazcık daha geri döneceksek, Sezai Bey'in bir taktiğini sevdim. Şimdi Celal Bey neden delirdi? Çünkü Dilber başka bir yere yollandı, ortadan kayboldu. Nerede olduğunu bilememek, hiçbir şey yapamamak da delirtti Celal Bey'i. Bu noktada biz okur olarak sadece Celal Bey'in ona buna saldırmalarına şahit oluyoruz. Biz de onun gibi Dilber'den hiç haber almıyor, ve merak ediyoruz. İşte bence bu Sergüzeşt'i döneminin diğer eserlerinden birazcık da olsa farklı bir noktaya koyuyor.

Şimdi Güzin Dino'ya ve onun incelemesine geri dönelim.

Dino'nun da belirttiği gibi, iki ana konu var bu romanda. Birincisi kölelik. ikincisi ise evlilik özellikle de farklı sosyal sınıflara ait bireylerin izdiviçları ki bu izidivaçların gerçekleştiğine pek şahit olamıyoruz. Bu iki konuyu bir yana bırakalım, Dino'nun sorusuna dönelim. "Sergüzeşt bizdeki realist romanın başlangıcı mı?" Sezai Bey bir konakta yaşamış, onların da esirleri olmuş. Şahit olduklarını yazmış bu romanda bir bakıma. Peki gerçekleri görüp bir şekilde onları kağıda dökmek, realist yazar olmaya yetiyor mu? Bence önemli diğer bir soru da bu. Dino bazı örnekler veriyor romanın romantik akımdan nerelerde ayrıldığına dair. Mesela Celal Bey ve Dilber birbirlerine ilk görüşte aşık olmuyolar, biraz zaman geçiyor. Evet çok tasvir var bu romanda ancak belirli bir amaca hizmet ediyorlar. O tasvirleri alıp attığınızda, bir şeyler eksik kalıyor. Dino da diyor ki, bu romanın realist bir roman sayılması zor çünkü esaslı eksikleri var, "şeyler" realist bir biçimde ortaya konmuyor. Ancak bu eserin Edebiyat-ı Cedide'nin yolunu hazırladığı da bariz.

Peki o eksikler ne? Şöyle ki, Dino da diyor bunları, evet böyle şeyler olagelmiştir kesinlikle. Yani evin küçük beyi mutlaka güzel esir kızlardan birine gönlünü kaptırmıştır. Ona eyvallah. Ama sonrasında olaylar böyle mi gelişmiştir? Gerçek hayatta kişiler böylesine yavan ve sinik tepkiler mi vermişlerdir? Dino şöyle diyor, Sezai Bey fikirlerini yaşayan gerçek tiplerle ve olaylarla ortaya koymadı. Hayal ettiği tip ve olaylarla romanesk bir konu meydana getirdi. Ve de ekliyor, Sergüzeşt o devrin canlı vesikası değil.

Gerçekçi bir anlatım var mı bu romanda? Evet var. Ancak esirlerin hayatları tasvir edilirkenki gerçekçilik, Celal Bey ve Dilber'in aşkına gelince aynı oranda gerçekçi kalmıyor, kalamıyor. E tabi bir de tipler, tiplemeler. Dino bu konuda emin, diyor ki Sezai Bey tip yaratma konusunda Namık Kemal ya da Ahmet Mithat'tan öteye gidememiştir. Ancak ilginç olan, Celal Bey'in psikolojik özellikler taşıyan ilk yerli tiplerden biri olması. Dino'ya hak verdiğim bir diğer konu ise şu oldu: Celal Bey'i konak hayatı dışına taşıyamıyor Sezai Bey. Belki bunun sebebi, kendisinin de konak dışında oldukça tecrübesiz olmasındandır. E konak hayatı haricinde bir şeyler anlatamıyorsa bize roman, biz kalkıp da ona nasıl realist roman diyelim?

E sonuç olarak, Dino Sergüzeşt'in kısmen realist bir roman olduğunu söylüyor. Katılıyorum.
Profile Image for Eren.
379 reviews5 followers
February 20, 2021
Her ay bir Türk Klasiği okuma planımın ikinci ayına, yine ismini edebiyat derslerinden sıklıkla duyduğum Sergüzeşt kitabı ile devam ettim. Eskiden evimizde çok eski baskısı bulunuyordu fakat ben İş Bankası'nın titizlikle hazırladığı Türk Edebiyatı Klasikleri dizisinden okudum bu kitabı. Seriden okuduğum ikinci, yazardan okuduğum ilk kitap olduğu için Samipaşazade Sezai; yeni tanıştığım bir yazar olmuş oldu. Bu seriye devam etmeyi çok istiyorum çünkü gerçekten klasikler öyle ya da böyle okunmalı diye düşünüyorum.
Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat kitabında dediğim gibi, bu kitaplar aslında şu an yazılmış olsa oldukça klişe sayılacak konulara sahipler ama günümüzden en az yüz yirmi yıl önce yazıldıkları düşünülürse, ki bence klasik eserleri dönemine göre değerlendirmek oldukça önemli, gayet edebi ve güzel bir kitaptı. Ve Tanzimat Edebiyatı eserlerinin hep toplumsal olayları eleştirmesi kısmı da benim hoşuma giden bir tutum oldu. Bu kitapta da zengin insanların fakirleri esir olarak alması olayları çokça eleştirilmiş. Konumuza gelirsek, adının sonradan Dilber olarak konulduğu küçük bir kız, bir gemiyle Kafkasya'dan İstanbul'a getiriliyor ve zengin bir aileye halayık adı altında köle olarak satılıyor. Oldukça çelimsiz ve küçük bu kızı evin diğer hizmetçileri bile beğenmiyor fakat dinleyen kim! Küçücük kızı var gücüyle çalıştırıp, yapmadığı ya da yapamadığı bir işten dolayı aşağılayan ve döven iğrenç bir aile var. Zavallı kız bir süre sonra dayanamayıp evden kaçıyor ama yine buraya dönüyor. Neyse ki kaldığı evden ayrılması gereken bir şey oluyor ve yeni ailesine giderken yüzünde güller açıyor kızın. Daha sonra yeni bir aileye malmış gibi satılan Dilber, bu yeni evinde eskisi kadar çok hor görülmüyor ama yine de çok çalışıyor. Burada büyüyüp olgunlaşan Dilber, daha sonra bu evin erkek çocuğu ve kendi yaşlarında olan Celal Bey'e aşık oluyor ve bu iki genç birbirlerine kavuşma hayali kurarken; erkeğin bey olup da kızın halayık olması gibi sosyal statü farkından dolayı başta evin hanımı olmak üzere herkesin tepkisini çekiyor ve bu yüzden Dilber sürülüyor evden.
Evet biraz spoilerlı gibi oldu ama bunları söylemeden kitaptan nasıl bahsedebilirdim gerçekten bilmiyorum. Konuya bakılacak olursa, dediğim gibi oldukça klişe ama yazıldığı döneme bakarsak oldukça normal karşılanacak bir konuya sahip. Kurgusu ve ilerleyişi güzeldi kitabın ama kitabı bana sevdiren yazarın dili oldu açıkçası. Tabii ki günümüz Türkçesi ile düzenlendiği için farklılaştırılmış biraz ama anlatım gerçekten çok başarılıydı, sanırım Tanzimat sanatçılarını gözümde pek büyütmemişim ki bu anlatım bana oldukça kaliteli geldi. Samipaşazade Sezai, gerçekten dilini beğendiğim bir yazar oldu bu yüzden. Fakat nedense Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat kadar sevemedim kitabı, sanırım bunun sebebi karakterleri çok derinlemesine işlememiş olması yazarın. Bir de duygusal bir ilerleyişe rağmen o hissi bana Talat ve Fitnat kadar vermedi. Bu iki eseri neden karşılaştırıyorum, çünkü arka arkaya okudum ve konuları az çok benziyor. İmkansız aşklar olarak falan... Yoksa ikisi farklı yılların ve farklı yazarların eseri tabii ki. Yine de oldukça güzel ve okunması gereken bir kitaptı Sergüzeşt.
Türk Klasikleri'ne başlamak için de güzel bir adım sayılabilecek bu kitap benim seriden okuduğum ikinci kitap oldu. Yazarın "Küçük Şeyler" adlı öykü derlemesini de çok merak ediyorum. Türk Klasikleri okumak isteyenler bence okumalı.
Profile Image for moi, k.y.a..
2,076 reviews380 followers
April 12, 2020
descriptionDilber artık oyuncak değildi. “Kleopatr”, “Julitte”ye dönüşmekteydi.

bir oturuşta bitecek uzunluk ve sürükleyicilikte olan bu kitabı, günlerce elime almamakta diretmekten dolayı ancak bitirdim.

Türk Edebiyatı’nda önemli bir yere sahip, toplumsal hususların üzerinde duran gerçekçilik akımının ilk örneklerinden kendisi ayrıca. uzun, bol betimlemeli, insanı soluksuz bırakan cümlelerin etkisiyle biraz yorsa da alıştıktan sonra sayfalar akıp gidiyor.

okurken sonundan çok olayların gelişimi ilgimi ayakta tutarken üzerinde durduğu konular; devam etmekte olan esirlik sistemi, toplumdaki tabakalaşmaya bir pencere açmıştı.
description“Yıldızlar karanlıkta parladığı gibi, fakirlik ve sefâlet içinde de sâfiyet ve ulviyetle parlayan ruhlar yok mudur? Bir kalb, sevmek için mutlak servete, asâlete mi muhtaçtır? Bence, en hâlis ikbâl, ruhun göründüğü iki güzel göz; en büyük servet, kalbin hissini gösteren gül renginde dudaklardan akseden tebessümdür. Güzellikten büyük asâlet, kalb sâfiyetinden büyük servet mi olur?”

description“Ben, izdivaçta asâlet fikrini pek faydasız görüyorum.”
Amcası elinde olmadan, “Niçin?” diye sordu.
“Zira, bir güzel bakış, bir tatlı tebessüm, en şiddetli bir asâlet tarafdârına, acaba fikir değiştir(t)ecek bir kuvvete mâlik değil midir?”

descriptionAfrika, benim de çocukluğumda duygularımı uyandırmıştı; ara sıra kendi kendime derdim ki: Sarmaşıklar gibi bir kere sarıldığı kalbi bir daha bırakmayan bu kıvırcık saçlar pek tehlikeli. Ah! Ne bileyim? Ben gökte uçuştuklarını işittiğim melekleri bile siyah zannederdim. Şimdi! Ah şimdi! Gel, istersen birbirimizin haline ağlayalım!”
Profile Image for Zeynep Gunduz Seyhan.
299 reviews19 followers
November 28, 2018
🍂 Dilber, küçücük bir çocuk iken Kafkasya’daki ailesinden kopartılarak esir edilip İstanbul’a getirilir. İlk verildiği ailede evin hanımından kalfasına kadar herkesten eziyet görür. Sahibinin Anadolu’ya çıkan tayini ile tekrar esircinin eline düşer ve bu sefer soyu Mısır’a dayanan bir aileye verilir. Ailenin ressam oğlu Celal’e vurulur. Fakat heyhat, bu aşk karşılık bulur ve hayat artık çok farklı yollar çizer Dilber için. .
🍂 kitabı daha önce Osmanlı Türkçesi öğrenirken eski alfabe ile okumuştum. Tabi orada amaç öğrenim olduğu için tat almamıştım. @beyazbalinayayinlari nın özenle günümüz diline uyarlanmış bu halini okumak, müthiş keyif verdi. Daha önceki klasikleri gibi, #sergüzeşt te de konunun ehli insanlarla çalışılmış. Bu özenle hazırlanan klasiği herkese tavsiye ederim. .
Profile Image for Tuna Çavuşoğlu.
29 reviews2 followers
January 22, 2021
Bazen yazarın oksidentalist tavırları bayat gelse de dili kullanışı, uzun uzun tümcelerin içinden rahatlıkla çıkması ve edebi diline bayıldım. Dönemini suçlamakta kullanılan romantik -havai anlamında- sözcüğünü oldukça yıkan bir yazar. Osmanlı dönemindeki köleciliği, gerek hadım edilmiş zenci köleler gerekse önemsiz bir mal gibi alınıp satılan kadın köleler üzerinden umulmadık sertlikte eleştirisiyle döneminde realizmi yakalamış biri. Adeta İntibah yapıtındaki köleciliğe karşı donukluğa ve köleciliği sessizce onaylanmasına tepki olarak yazılan satırlar oldukça etkileyiciydi. Dönemi bağlamında ele alındığında beş yıldızı hak eden bir yapıt.
Profile Image for Şeyma.
26 reviews10 followers
August 26, 2017
Sonun nasıl olacağına değil, gidişatın nasıl olacağına dair merakımdan bi' gecede bitirdiğim kitap.

"Zavallı hafıza! Günden güne yok olduğunu hissettiğimiz şu vücut denilen toprak yığınının üzerinde hiç durmaksızın bekaya çalışır durur. Bir hüznü andıran bakışı senelerce saklar. Bir sözü, bir gülümsemeyi yıllarca saklar."
Profile Image for Ece Mut.
14 reviews
January 23, 2024
Çok boşluklar olduğunu düşünüyorum kitapta. Dilber'in iç dünyasına psikolojisine de hiç yer verilmedi. Kitabın sonu da vasattı bence. Cebinde İstanbul bileti varken esiri olduğu evden kaçmışken Nil nehrine gidip yok olması nasıl oldu? Bir anda yaşandı ve hiç beklemiyordum. Anlamsız olmuş gerçekten. Beni çok fazla içine de çekemedi. Merakla ve istekle okumadım pek.
This entire review has been hidden because of spoilers.
243 reviews4 followers
June 6, 2018
İlk romanlarımızdan, kültürümüzün köklerinden sayılan bir eser. Okudukça anladım ki edebiyatımız ne çok değişmiş, şimdinin insanına keyif vermeyebilir. Ama değişmeyen tek şey, edebiyatın her türünde konu insan. İnsan değiştikçe roman da biçim değiştirmiş.
Profile Image for Nurhayat Turna.
358 reviews18 followers
September 22, 2021
Yine yerinden yurgundan koparılışı hikayesi ve yine boğazda düğüm bırakan bir kitap Sergüzeşt.
Hissettiklerimi nasıl ifade edeyim kestiremiyorum. Daha önce de okumuştum kitabı ve her okuyuşumda aynı duyguları daha arttırarak hissettiriyor ve bu ağırlıkta yüreği eziliyor insanın. Yazılan her kitapta bir gerçeklik olduğunu düşünüyorum, elbette gerçek hikayelerden yola çıkan kurgular kitaplar var. Ve eskileri, o dönemlere bakınca o kadar büyük kayıplar acılar ve yarım kalanlar var ki, kurgu olarak elimize aldığımız kitaplarda ille de bir gerçeklik gizli.

Kitaba gelecek olursam;
Dokuz yaşında iken Kafkasya’dan kaçırılır Dilber. İstanbul'a getirilir, önce Mustafa Efendi'nin evine satılır, orada gördüğü eziyetler de çabasıdır. Tayini çıkan Mustafa Efendi'nin kızı yine esirciye satmasi ile Dilber'in çilesi bitmemiştir. Tüccar onu zengin bir konağa satar. Orada az da olsa rahat bir hayata kavuşur, ahir ömründe talihi biraz olsun yüzüne gülmüştür ve lisan bile öğrenir. Derken konağın Avrupa'da öğrenim görmüş genç beyi olan Celal, onu gördüğü andan beri aklından çıkaramaz ve zamanla da yüreğine yer açarak yanlarında hizmet eden Dilber'e aşık olur.

Celal'in duyguları karşılıksız değildir ve Dilber de bu sevdaya ortak olmuştur. Fakat onların sevdasına engel olacaklar ve evliliklerine izin vermeyecekler olacaktır. Dilber'in çilesi bitmemiştir ve üçüncü kere esirciye satılır. Mısır'a sürülen Dilber'i yine bir zengin satın almıştır. Onu satın alanlara bas kaldırıp isteklerini yerine getirmediği için dövülür, hapsedilir. Haline acıyan ve bu kimsesiz kıza karşı içten duygular besleyen haremağası ona yardım etmeyi teklif eder. Dilber'in ardından Celal perişan olur, hastalığından dolayı vefat eder. Dilber ise artik dayanacak gücü kalmamış yolun sonuna geldiğini düşünerek Nil'in soğuk suyuna kendini atarak canına kıyar.

Çocuk yaşta aileden koparılmak, esaret altında geçen zorlu yıllar, birinden başka bir efendiye satılması ve nahif masum bir aşkın boğazda kalması yürekte yarım bırakılması...
Okumamış iseniz mutlaka bir şans vererek okumalısınız bu kitabı.
Profile Image for Hltsevim.
35 reviews
May 25, 2018
Kitabın Yorumu
Türk roman yazım tarihinde, gündelik hayata dair gerçek durumları anlatan ilk ve önemli yazarlardan olan Samipaşazade Sezai (Tanzimat yazarlarından/ Jöntürklerden); kendisini üne kavuşturan “Sergüzeşt“ adlı romanında/roman denemesinde; Kafkasya’dan esir olarak İstanbul’a getirilen genç bir kızın (Dilber) yaşadığı trajik esaret hayatını anlatır.
Kitabın başında yer alan yazarın 1924 tarihli önsözü, edebiyat tarihi bakımından bir vesikadır. Okuduğumuz kitap, 1989’da basılan romanın işte bu ikinci baskısının sadeleştirilmiş halidir. Bu nedenle, cümleleri uzun ve tasvirleri detaylı da olsa, dili kolaylıkla anlaşılıyor.
Romanda, Dilber’in; ucuz bir fiyata sahibesine satılması ve ilk sahibesinin yanında gördüğü zulüm, evden kaçışı, âşık olması, Mısır’a gidişi ve nihayet Nil’in girdaplarında ölümü konu edilir.
Romanın ana temasının, “özgürlük ve insan onuru” olduğunu düşünüyorum. Yazar, önsözde; “En büyük eserler duyguyla değil, fikirle yazılır.” diyor. Romanda; geleneksellik – batılılaşma çekişmesi gibi fikri konuların yanında, yazarın diplomatik görevleri ve yurt dışı geçmişinin izleri de görülüyor. Yine o dönem de sahneye konan “Faust Tiyatrosu” gibi sanatsal bir faaliyete de vurgu yapılıyor.
İlk roman denemelerinden olan “Sergüzeşt”te, yazarın anlatım tarzının günümüz romanlarından farkı daha ilk sayfalarda hissediliyor. Yazar; romanın akışı içinde, bazen romana adeta ara vererek okura açıklamalar da bulunuyor, hatta kendi hislerini de anlatıyor ve bazen doğrudan roman kahramanına samimi hitaplarda bulunarak onunla diyaloğa giriyor.
İlk klasik romanlarımızdan sayılan bu romanı fazla eleştirmek belki haddimiz değil ama okuyunca; kitapta Türk Romanının ilk hallerini, bebeklik ve emekleme dönemini görüyor, günümüz romancılığının aslında epey yol aldığını da düşünüyoruz.
Kitabı tamamlayıp, kapağını kapatınca okurun aklında; biraz karanlık ve hüzünlü olarak 130 yıl öncenin tarihi bir resmi canlanıyor. Okur, özellikle; güçlünün güçsüzü sömürdüğü, zengin - fakir ayrımının daha acımasız olduğu, daha sert bir hayat tarzının yaşandığını anlıyor.
Sonuç olarak; “Özgürlük vurgusunun ve erdemin” ön planda tutulduğu, didaktik bir yaklaşıma sahip bir roman olan “SERGÜZEŞT”i, romancılığımızın başlangıç dönemlerini okumak isteyenlere ve tabii ki; edebiyat tarihi için önemli olduğundan ortaöğretim öğrencilerine rahatlıkla tavsiye ediyoruz.
Profile Image for Senagg.
610 reviews6 followers
March 6, 2018
Kitap güzel miydi? Emin değilim. Bazı durumlar fazla hızlı gelişti bana kalırsa. Kısa olupta konusu gayet güzel işlenmiş kitaplar okudum; bu sebeple bir klasik olmasının da etkisiyle daha iyi bir yazım bekliyordum ama beklediğim gibi olmadı. Bazı geçişler de, bocalamama sebep olan karmaşıklıklar oldu. Kitabın sonunu da beğenmedim. Bu tarz biten sonlar bana zorlama geliyor; eski zamandan ileri gelen çoğu yazar, bu tarz bir son yapıp bilmediğim bir amaca hizmet ediyorlar. Okuyucuyu üzüntüye boğarak daha akılda kalıcı olmak için sanırım, dediğim gibi, bilmiyorum ama bana etki etmedi. Belki daha anlamlı, daha hissedilir yazılsaydı, bu kadar zorlama gelmezdi. Bir iki yerde o küçük kıza üzüld��m ama bu kadar.
İnsanların, hele ki küçük çocukların istemeden, zorla dayatılan bir hayatı yaşamasına; bazı insanların, insani duygulardan nasıl da yoksun olmasına vurgu yapıyor, kitap. Aslında konu güzel ama dediğim gibi yazımı beklentimi karşılamadı kesinlikle.

Kitapta; küçük, genç kızlar üzerinden insan ticareti yapılması ve bu kızların, hele ki başroldeki kızımız Dilber'in yaşadığı zor anları okuyoruz.
Profile Image for Oguzcan Yesilyaprak.
331 reviews27 followers
May 20, 2020
Kafkasya'dan 7-8 yaşlarında 3 kız ile birlikte ailesinden alı konulup esir getirilen Dilber'in hayatını anlatan kitap ilk Türk klasiklerinden biridir. İlk başlarda bir eve esir verilip daha sonrasında ikinci ve üçüncü eve esir verilen eve gidişinin ardından zengin Asaf Paşa ve Zehra Hanımlar'ın İstanbul'da ki evine esir verilen Dilber ile evin iyi eğitim gören ressam Celal Bey aşk yaşamaya başlar fakat sonrasında bunu anlayan Zehra Hanım kuşak çatışması nedeniyle Dilber'i Mısıra gönderir fakat bu çare değildir. Zehra Hanım'ın Dilberi Mısır'a yollamasından sonra ona aşık olan Celal Bey aklını yitirir ve bunun üzerinde annesi Zehra'yı geri getirtmeyi düşünür fakat Zehra'da aşk acısına dayanamıyordur. Mısır'da harem kurulan evden kaçar ve kendini Nil Nehrine atar.
Profile Image for Özgür Özer.
104 reviews6 followers
November 18, 2018
Sergüzeşt, 1888 yılında yayınlanmış. Türk Edebiyatının ilk birkaç romanından birisi. Buna rağmen konusu çok orijinal, bir cariyenin hayatını anlatıyor. İki verdim. Okunabilir. Hem iyi vakit geçirmiş olursunuz, hem de Türk romancılığının daha başlangıç evresine ilişkin fikir edinirsiniz. Böylece bu konular hakkındaki araştırmaları takip etmeniz daha kolay olabilir.
Profile Image for Fearless.
737 reviews105 followers
November 9, 2017
Esir diyerek ilk yerleştiği evde küçücük bo kızken horlanmayla ve dayakla karşılaşıyor Dilber. Dayanamayıp kacsada sığındığı evden o iyi yürekli ninenin evinden bile zorla alınıyor. Ona ki aşk bile ne gerek diyerek satılıyor ve hem kendisinin hem sevdiğinin kaderini böyle çiziyorlar.
Cevherde kavusamasada en azından istediği gibi oldu ona sevindim.
Profile Image for Kübra.
6 reviews
April 17, 2017
Sınav için okuduğumdan biraz baskı altındaydım ayrıntılara falan dikkat ettim. Onun dışında sevdim ben kitabı. Vermek istediği mesaj var ve o da hissediliyor. Sonu üzücü olsa da bence olması gerektiği gibiydi.
Displaying 1 - 30 of 188 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.