“Maalesef,” diye başladı söze. Maalesef, beyaz bir kâğıdın tam ortasına damlayan kocaman bir mürekkep lekesi gibi düştü içime. Sanki iki mememin ortasında bir yer, içine sıcak su dökülmüş çay bardağı gibi patladı, kırıkları ciğerlerime battı sanki...
İlk baskısı 2012’de yapılan Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde…, Mahir Ünsal Eriş’in ilk kitabı. Ancak ilk kitaptan beklenmeyecek bir yetkinliğe sahip, konu ve kişileri açısından da şaşırtıcı bir çeşitlilik sergileyen bu birbirinden güzel öyküler bazen bir çocuğun gözünden hayat yarasını, bazen bir yetişkinin umutsuzluğunu, bazen ergenlerin yakıcı ilişkilerini, bazen de küçük dünyalara sığamayan büyük umutları anlatıyor. Bir kıyı şehrindeki hayata aç gençler, bir meydan kavgasıyla sönen umutlar, rastlantıların savurduğu hayatlar, sancılı büyümeler, küçük kasabalardaki büyük aile trajedileri de bu sarsıcı ve dokunaklı öykülere konu oluyor.
Bu ülke insanlarının yaşama gailesini gençliğine karşın alabildiğine duyarlı ve olgun bir bakışla işliyor Mahir Ünsal Eriş. Yeri geldiğinde kendine özgü mizahını da konuşturarak her tür insanlık haline tercüman oluyor. Ezcümle, daha ilk kitabıyla ustalaşan yazarlardan olduğunu kanıtlıyor.
Keşke bir imkân olsa da bazı kitaplara beş üzerinden on yıldız verebilsek. Ama yemişim puanı. Mahir Ünsal Eriş, yazdığı her şeyle Türk edebiyatındaki puantajları sarsıyor zaten. Fellik fellik aradığım ve ihtiyacını duyduğum ağır samimiyet ve hakikat burada var.
Bir de, "Kadınlar Hep Olmadık Zamanlarda" çok pislik, can sıkıcı, yürek burkucu bir öykü; tıpkı "Ben Evlenmeyi Boşanmaktan Daha Çok Seviyorum" gibi. Kahretmesin.
"Eski acısı yok telefon konuşmalarının ayrılıklarda, bir taraf kapattı mı diğeri bir müddet dıtlayan sesi dinlerdi kesik kesik. Şimdi elinde yüz gram tahin helvası tutuyormuş gibi kalakalıyorsun. Simsiyah, gözünün içine bakıyor ışığı yavaşça sönen telefon."
"Şüphe insanın içini kemiren bir kurt doktor, çürütene kadar kemirir; sonra sen o pis kokuyu karşındakinden geliyor sanırsın."
"İşinin gücünün başına dön yavrum, yapacak bir şey yok burada artık," dedi. Ölümü kimse daha iyi anlatamazdı."
"Yaşı kaç olursa olsun bütün kadınların ağlamasında insanın kendi annesinin ağlayışını hatırlatan bir şey var, canından can yolar adamın."
"Boşanmak çok tuhaf bir şey. Ayrılmak gibi değil. Akşam eve geliyorsun, kendi anahtarınla, anne-babaya yakalanmak istemeyen alkollü ergenler gibi usulca eve giriyorsun ve odana koşuyorsun. Sonra yine hırsızca mutfağa gidiyorsun, kendi yemeğini hazırlayıp yiyorsun bir başına. Ev, hep bir sarı ampul karanlığında sanki. İki yaz önce Çamurlu Göl’de boynuna kadar çamura bulanışınızın fotoğrafları masanın üstünde duruyor odanda. İki yıl önceki kadın içeriki odada televizyon seyrediyor, sen eşya topluyorsun odanda. Ama çamurlu, güleç, güneşli fotoğraflarınızı masanın üstünde bırakacaksın. İnsan bırakırken bile acıtmayı seviyor çünkü. Sen orada eşya toplarken onun orada üzülüyor olduğunu görmek istiyorsun ama gidip bakamıyorsun da. O yüzden diliyorsun ki sen gittikten sonra bu fotoğrafları görünce üzülsün. Üzülecek çünkü biliyorsun. Çok tuhaf bir şey boşanmak, bile bile üzülmeli bir şey."(s.113)
Meramı belli olmayan parça pinçik hikayeler/anlatılar. Bilmediğimiz bir şey anlatacak diye heveslenmemiştim zaten. Bildiğimiz hikayeleri başka bakış açılarından, kurguda azıcık da olsa yaratıcılık sergileyerek anlatır diye ummuştum. Öyle bir Mahir Ünsal Eriş rüzgarı estirdiniz ki ister istemez edebi bir yenilik, kurguda ve anlattığı hikayelerde yaratıcılık bekledim. Umduğumu bulmak şöyle dursun lafı dolandırmayı öykücülük sanan bir yazar buldum bula bula. Mahir Ünsal Eriş değil, bundan böyle Hüsran Mahir Ünsal Eriş.
Yazarla tanışma kitabımdı ve Mahir Ünsal Eriş ile tanıştığım için inanılmaz mutluyum. Özellikle ilk öyküye kalbimi bıraktım, keşke sona saklanmış olsaydı. Beklentimi inanılmaz yükseltti çünkü :)
Yazarı okudukça içimden parçalar bulmaya devam ediyorum yazılanlarda.Güzelliğin çoğu zaman basitlikte ve arınmış cümlelerde olduğunu anlıyorum.Yorulmadan, pek çok duyguyu yaşatabiliyor Mahir Ünsal Eriş. Bu kitabındaki öyküler de öyle. Okuduğum bir önceki kitabı 'olduğu kadar güzeldik'teki öykülerden daha koyu ama ağırlık yapmıyor, gülümsetiyor da aksine. Eriş yazdıkça ben de her eserini edinecek ve keyifle okuyacak gibiyim--
O Mahir Ünsal Eriş, içimizden biri, mahalleden, okuldan arkadaşımız. Aynı evde büyüdük. Aynı denize taş attık. Aynı sokakta oynadık. İşte kitapları hep bizi anlatıyor. Öykülerinde yaşıyorsunuz. Satırlarıyla arkadaşsınız. Mutlaka evinizdeki çay tabağı ile tanışıklığı vardır. Nerden mi biliyorum? Okuduğunuz da anlayacaksınız. Keyifli okumalar…
Dunya Bu Kadar ile tanimistim Mahir Unsal Eris'i... iyi ki de oyle yapmisim. Bu kitap ile tanissam belki bu kitap ayni etkiyi yaratmazdi. Icinde cok vurucu, insani oturup dusunmeye sevk eden cok derin cumleler ve oykuler var.
Herkes aynı bağı kurabilir mi bilmiyorum ancak insanı derinden sarsan, kalbini sıkıştıran öyküler var kitapta. Bir ilk kitap olmasının samimiyetini hissediyorsunuz. 4,4/5
Bitirmedim. Ergence, zayıf, orijinallikten uzak yalnızlık romantizmi. Yazar çay edebiyatını çok seviyordur gibi düşünüyorum. Kız çocukları hakkında bir takım rahatsız edici yorumlar, çıkarımlar.
“Ama seviyordum onu. Yani galiba seviyordum, sanırım sevmek böyle bir şeydi. Hiç yanımdan gitmesin istemekti. Yanımdan gitmesin, gündüz de gece de benimle dursun, başka odada uyumasındansa gelsin benimle balkonda başlı-kıçlı yatsın gerekirse, benimle simit satmaya, mahalle maçına, okula, denize de gelsin. Ekmeği, babamın sigarasını birlikte alalım, birlikte büyüyelim, okulumuzu bitirip evlenelim, el ele tutuşalım, annesi de iyileşsin, bayramlarda hem onun annesini hem benimkini ziyaret edelim. Ben askere gittiğimde bile o her hafta sonu beni görmeye gelsin. Onunla aile olalım, “Araba aldık çok borcumuz var,” diyelim, “Çocuk ne zaman, çocuk?” desinler, biz utanalım. Ama hiç ayrılmayalım.”
Son zamanların en keyifli, iştah açıcı, bitmesin dediğim kitabı oluverdi bir anda...
Özellikle aynı dönemin insanıysanız, mahalle bakkalının önünde kaldırımda birlikte oturmuş gazozunuzu içerken sohbet eder gibi dinliyorsunuz Mahir Ünsal'ı...
Dili, kelimeleri zorlamadan kullanması, edebi oyunlara girmeden, jenerik cümle yazma kaygısı duymadan kalemini akıtması en güzel ve etkili tarafı.
Daha çok yazsın, hep yazsın okuruz dedirtenlerden...
İyi ki yazmış; kitaplığımıza, hayatımıza hoş gelmiş...
Mahir Ünsal Eriş biz çocukken arka sokakta oturan Sıdıka teyzenin istanbul'a okumaya gitmiş de, bir daha görülmemiş, arada bir "evlenmiş, çocuğu olmuş, bir iş de dikiş tutturamamış, boşanmış" gibi haberleri gelen oğlu Mahir'in öyküsünü yazmış sanki. O kadar tanıdık, bir o kadar yabancı.
İkinci hatta üçüncü kez okurum dediğim bir tat bıraktı bende. doyamadım! Gezdiği, anlattığı, ağladığı yerlerde de bir ömür geçirdiğim dendir belki de.
#kitapagaciankara buluşması için okumaya karar verdiğim ve tek kelimeyle bayıldığım bir kitap oldu #bangırbangırferdiçalıyorevde Bütün öyküler birleşip bir insan oldu ve saçlarımı okşadı resmen.. Ya da ne bileyim, koltukta uyuyakalmışım da üstüme battaniye örtülmüş gibi hissettim. Bu sözlerime bakıp "yumuşak içimli yani" diye düşünmeyin ama; sertliği dozunda, lezzeti sonunda anlaşılıyor. Şimdi hiç ara vermeden #olduğukadargüzeldik okumaya... =)
Sıkmadan çabucak bitti ama sürekli ayyaş, bacak arası, meme ve orospu kelimelerinden de gına geldi o sürede. Yazar sanırım solcu ve anti militarist görüşe sahip ama polislere karşı bir antilik söz konusu, bunun çok bariz verilmesi de hoşuma gitmedi😒 Öykü okumayı çok sevmiyorum o sonundaki yarım kalmışlık hissinden sıkılıyorum ama ara ara kitapları okunabilir bir yazar. Kitaba adını veren öykü ise içlerinden en güzeliydi.
Hepsi birbirinden sağlam, kenarından köşesinden insanı hafifçe gülümseten kesişimlerle bezenmiş bir öykü evreni. Toplumsal gerçekçilikle bezenmiş çocukluk anıları. Öykülerin hepsinden apayrı bir tat aldım. Son dönemlerde okuduğum en başarılı, en hüzünlü, en acıtıcı öykü kitabı diyebilirim.
Gene guzel kucuk hikayeler. Sanirim yazarla yakin yaslarda olmak, onun anlattigi donemleri onun yaslarinda yasamak ve tanik olmak kitabi daha da lezzetli hale getiriyor. Yasasin 80'lerin sonu ve 90'lar.
Öykü okumayı sevmeyen be bir instagram postuyla bu yazarımızı keşfettim ve bütün kitaplarını aldım. Hunharca okuyorum. Her öykü bir roman tadında, alıp götürüyor. Bundan önce 'Olduğu Kadar Güzeldik' kitabını okudum. Bu iki kitapta paralel anlatılan öyküler var. 'Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde' kitabındaki 'Çok Sıkılır Arkadaşı Ölen Çocuklar' ve 'Mektup Yazacak Gün' öyküleri 'Olduğu Kadar Güzeldik' kitabındaki 'Zehir Miktarda' ve 'İşe Çıkılacak Gün' öyküleriyle paralel. Aynı olayları diğer taraftan dinliyorsunuz. İki kitapta da farklı öykülerde 'Partici Faik' geçiyor. Böyle tatlı tesadüfler okurken eski bir tanıdıkla karşılaşmış gibi hissettiriyor insana.
Her öyküde duyguyu geçiren, lafı uzatmış veya kısa kesmiş havası vermeyen, sizi kendi yaşadıklarınızla ya da şahit olduklarınızla paralel hayatları izlemeye çağıran öyküler. Beğenmediğim bir tane bile öykü yok. Ama bence de ilk öykü en sona konmalıydı, iddialı bir açılış oluyor. Mahir Ünsal Eriş'i podcastinden tanır ve çok severdim, artık çok sevdiğim bir öykücü de oldu.
İlk defa bir Mahir Ünsal Eriş kitabı okudum, bambaşka hayatlardan kesitlerin detaylarını bu kadar gerçekçi verebilmesine, bu kadar yoğun duygular hissettirmesine bayıldım.
Oykuleri dinlerken icimde Sait Faik okuma istegi uyandi. Ya da Selcuk Baran. Bu oykulerin daha iyisini okumustum hissi olustu bende. Yanlislikla hapse giren adam, bir Aziz Nesin hikayesi gibiydi. En son oyku en cok begendigim oldu. Kesisen yasamlar hosuma gidiyor.
"Ne de cok severler zamansiz gitmeyi kadinlar. Insan, evladina bunu yapar mi? Insan boyle bir memlekette yesil isikta karsidan karsiya gecer mi? Evinden hic cikar mi? Pazara gider mi? Bu kadar seven bir oglu varken bunu ona yapar mi? Hazir hayattayken gereksiz yere ölür mü? O ôldü."
Özellikle “Sarıyaz” ile sevdiğim Mahir Ünsal Eriş’in ilk kitabı. Yine hem birbirine benzeyen, hem farklı olan ve birlikte garip bir bütünlük oluşturan hikayeler. Özellikle 80’lerin çocukları için biraz buruk ama güzel bir his bırakıyor.
mahir bey'e benden yine 3*. sanki sarıyaz daha güzeldi, bitirdiğimde okuduğum için iyi hissetmiştim. bu kitabı bitirdiğimde okumasam da olurmuş gibi hissettim.