Kemal Varol külliyatının en yeni parçası Kara Sis, birbirlerine hikâyelerini anlatarak varlıklarını sürdüren mahkûmların mevcut zaman içinde ve zaman dışındaki yaşamlarını konu ediniyor.
Mesut Hoca’nın anlatıcı gözüyle büyüyen ve perdeye yansıyan roman, yeni gelen mahkûmun, müebbet Barana’nın gizemli ve kendini açmayan mühürlü dudakları arasındaki sırra odaklanıyor. Günaşırı türlü bahanelerle dövülen Barana kimdir, ne suç işlemiştir, neden susmaktadır?
Bir kızıl saç telinin rüzgâra uyup geldiği, gelip de avluya, Barana’nın yanı başına durduğu gün değişir her şey. Taşkale Cezaevi’ne çöken kara sis dağılmaz değildir artık. Bir imgedir belki de Barana’yı yaşatan...
Kara Sis, başkalarına anlatıldığında en acımasız suçların, gerçeklerin bile hikâyeye dönüştüğü bir dünyayı resmediyor. Kemal Varol, şiddet ve pişmanlıkların, onarılamaz hataların savruluşlarıyla örülü bir avluya, erkeklerin avlusuna uzanıyor.
“... susanlara, konuşmayanlara, içine atanlara, konuşmaya takati kalmayanlara, sadece izleyenlere kulak vermeliydi dünya. Belki de bir tek susanların içinden geçenler doğruydu.”
1977 yılında doğdu. Yas Yüzükleri, Kin Divanı ve Temmuzun On Sekizi adlı üç şiir kitabı Bakiye adıyla toplu şiirler olarak kitaplaştı. Romanları: Jar, 2011; Haw, 2014; Ucunda Ölüm Var, 2016 yılında yayımlandı. Haw romanı, 2014 Cevdet Kudret Roman Ödülü’nü kazandı. Sabitfikir tarafından 2014’ün en iyi romanı seçilen Haw, ayrıca Bursa ÇGD tarafından 2015 Barış Ödülü’ne de layık görüldü.
Kendini okura kanıtlamış bir romancı Kemal Varol 'un çok kederli kaleminden dökülen son güzellikle karşınızdayım.
Kara Sis, bir cezaevindwki mahkumların ekseninde 90'lar Türkiyesi arka planı ile çok dokunaklı bir roman. 260 sayfalık hacmine kanmayın, her sayfa ilmek ilmek içinizde belki de varlığını bile unuttuğunuz bir yerlere temas edecek. Yazar yine diğer eserlerine bir selam çakmış, benim en bi sevdiğimdir bu ne güzel.
Mesut hoca, Candan İleri, Reco dayı ve Barana bir süre siz de onlarla C-6 koğuşunda hissedecek, çok düşünüp çok kederleneceksiniz.
Hiç Kemal Varol okumadıysanız ne şanslısınız, okuyacak bir sürü şahane eseri var sizi bekleyen, hiç tanımıyorum diyorsanız geç kalmamanızı tavsiye ederim mutlaka okumalısınız.
Yazar bu romanında, Taşkale Hapishanesi’ndeki bir grup mahkumun hikayesini anlatıyor. Okuduğum cezaevi hikayelerinden farklı bir hikayesi var. Çok güzel kurgulanmış, sürükleyici, keyifli okuma sağlayan bir roman.
Kemal Varol’un okuduğum tüm romanlarında , mekan, kahramanlar, hikaye ve sanki zaman bile devamlılık gösteriyor.
Yazarın tüm romanlarında olduğu gibi bu romanında da tanıdıklara rastladım. Dostlarla karşılaşmak gibi mutlu etti beni. Yeni karakterleri sevdim.
Birbirinden farklı karakterlerle bir hapishaneye düşürdü yolumuzu bu sefer Kemal Varol.... Yine ince bir karanlık hüzün satırlarda... Yine merakla sayfaları çevirmeme sebep beynimdeki sorular... Şiirsel bir anlatımla geldim kitabın sonuna....
Okumaktan şikayetçi değilim ama Barana'nın geçmişiyle ilgili biraz daha detay bekledim. Kadın cinayetiyle içeri girmiş karakterlerin hikayesinde biraz kızgınlık, biraz öfke bekledim ya da bu hikayeye başka başka suçlar yakıştırılsaydı, bazı şeyler normalleştirilmeseydi dedim....
İnsan hikayeleri seviyorsanız, biraz da dram hatta, okuyunuz bu kitabı...
Kemal Varol'un kitapları hep bir yolculuk gibi; düşündüren, yüzleştiren,sorgulatan. Kara Sis de bambaşka hayatlara bakma fırsatı sunuyor okura, incelikle örülmüş karakterler, akıcı olay örgüsü nitelikli edebiyatla birleşince böyle müthiş bir edebi eser çıkıyor ortaya. Çok beğendim, edebiyata tutku ile bağlı olan herkese tavsiye ederim. Kemal Varol bizlere dönüp dönüp okuyacağımız bir çok sayfa, altın çizeceğimiz birçok satır hediye etmiş.
Kemal Varol’un bu romanında biraz Sabahattin Ali anlatımı ve duygusallığı buldum. Kadın cinayeti faili bile olsa usta kalemi sayesinde o mahkumlarla empati yaparken hikayenin onlar için en iyi şekilde sonuçlanmasını umarak okudum. Karakterlerin ustalıkla oluşturulması ayrıca keyif verdi. Tadı ise hala damağımda.
"Ayağa kalkıp burnunu demir parmaklıklı küçük penceremize çevirdi. 'Kavak ağacı da içerideymiş,' dedi. 'Hastaneden dönerken özellikle dikkat ettim, dışarıda hiçbir yerde ağaç yoktu. O da bizim gibi hükümlüymüş.' (...) Bir ağacın yasını tutan kimse kalmamıştı dünyada. Barana hariç."
Bundan 11 ay kadar önce, Diyarbakır'da, bir sürü farklı tipte cezaevinin bir araya toplandığı, ayrı bir şehir gibi görünen bir yerleşkede ilerliyordum. Çok uzun bir aradan sonra çok sevdiğim bir insanı görecek olmanın endişeli sevinciyle... Kırk kapı geçmiş, kırk kere aranmış, gözümü makinelere okutmuş, bir sürü insanla konuşmuş, yer yön sormuş, talimat almış, derken kendimi ne tarafa gideceğimi bilemediğim bir açıklıkta bulmuştum. Bir tarafında lojmana benzer bir bina vardı. Hemen önünde üzerinde önlüğü, sırtında çantasıyla bekleyen ufak bir çocukla göz göze geldim. Çalışanlardan birinin çocuğu olsa gerek. Servis bekliyordu herhalde. Bir an için hayatını özgür ama kırk kapıdan geçilerek girilen bir yerde geçirişi içime oturmuştu. "Arkadaşlarını eve oynamaya çağırabiliyor mudur?" diye düşündüğümü hatırlıyorum. Sonra hayat girdi araya, unuttum o çocuğu. Neredeyse bir yıl sonra, Barana'nın havalandırma penceresinden gördüğü kavak ağacının dışarıda değil de içeride olduğunu kederle fark edişi, aklıma o çocuğu getirdi. Bir de o kederi. Kitabın bana dokunduğu çok yer var. Ama en ince sızılısı bu. Bir de yine 11 ay önce ya da belki daha öncesiydi, benim içeri giremediğim... aynı yere giderken Batman-Diyarbakır arası yol boyunca döndüre döndüre dinlediğimiz "Keklik Gibi"... Sanki benim ufalanmış parçalarım, bu hikâyede yer bulmuşlar kendilerine gibi... Gerçekliğinden o kadar eminim ki Mesut Hoca'yla aynı dönemde aynı mahalledeymişiz, aynı sokakları arşınlamışız, muhakkak rastlaşmışızdır hissi var içimde. Her an iki büyük kebapçının arasındaki daracık apartman girişinde ekmek kasası ve taburesiyle oturan Paşa'ya gidip kaçak sigara alacak diye bekledim. Velhasılı, bir Kemal Varol kitabı daha çok dokunanlar rafına girdi.
kitabı bugün bitirdim. kurgusuyla beni baştan sona içine çeken bir kitap oldu. içinde pek çok karakteri barındırması, bu karakterlerin hayat hikayeleri ve içlerinde gizemini neredeyse kitabın sonuna kadar koruyan bir karakter sebebiyle kitap oldukça sürükleyiciydi. birkaç olumsuz eleştirim var: kitabın ana karakteri sayılabilecek Mesut ile ister istemez bir bağ ve yakınlık kurmak istedim çünkü ana kahramanımız kendisi. ancak bunu başaramadım. bunda karakterin iyi yazılmamasının payı olduğunu düşünüyorum. Mesut karakterini tam olarak tanıyamıyoruz çünkü pek gerçekçi bir karakter gibi gelmiyor. yapıp söyledikleri samimi gelmiyor, özellikle tahliye olduktan sonra kendine bir hayat kurmaya çalıştığı sürecin Mesut karakteri açısından çok yüzeysel ve detaysız işlendiğini düşünüyorum, hem de çok detaylı olması gerekirken ne de olsa 14 yılın ardından cezaevinden ilk kez dışarı adımını atan birinden bahsediyoruz. bunların dışında Barana ile kurduğu ilişki her ne kadar ilgi çekici ve merak uyandırıcı olsa da bunun temelini göremiyor dolayısıyla da samimiyetine ve gerçekliğine tam anlamıyla inanamıyoruz. fazlaca romantik geliyor ancak bu romantikliği de temellendiremiyoruz. bir diğer eleştirim ise, kitabın güçlü kurgusuna karşın yetersiz bir edebi dili ve anlatımı olması. yani cümlelerin ve kelimelerin ne kadar güçlü ve anlamlı kullanıldığını kast ediyorum. fantastik, romantik, biyografik her ne tür bir roman olursa olsun benim için edebi anlatım en önemli şey sanırım. ne kadar iyi bir kurgu olursa olsun edebi doyumluluk sağlanmadığında o kitap benim için eksik oluyor. Kara Sis romanında da durum böyle. evet kurgusu kesinlikle kitabı sonuna kadar okutuyor ve keyif aldırıyor, ancak içimde bir yerlere dokunup cümleleriyle beni düşüncelere daldırmadı hiçbir noktada. okuduğum ilk Kemal Varol kitabıydı, şu an benim için kendisi harika bir kurgucu ancak harika bir yazar değil. diğer kitaplarını kesinlikle okuyacağım. şimdilik böyle.
Benim için farklı bir okuma oldu çünkü daha önce hapishanede geçen bir hikaye okumamıştım. Ancsk karakterler ve olay örgüsü bana göre suyun yüzeyinde kalmış gibiydi.
Kitaptaki her karakter bir cinayetten dolayı o hücrede beraber kalıyor ve kendi aralarında bir tür düzen oluşturmuşlar. Kimi temizlikten sorumlu, kimi kantinden alınacaklar için para vermekten. En son hücreye atılan Barana ismindeki karakter olay örgüsünü canlandırıyor. Ana karakterimiz hiç konuşmamayı tercih eden ve müebbet almış olan Barana'ya destek olmak istiyor. Onların bu iletişimi kitabın merkezinde diyebiliriz. Kitap zaman ilerledikçe bazı tarihsel Türkiye gerçeklerini de hatırlatıyor. Seçimler, aflar, TV programları vb gibi.
Yazar karakterlerin hapishaneye girme, bazılarının da çıkma sebeplerinin altını daha iyi doldursaydı keşke dedim. Çoğunun da kadın cinayetinden dolayı hapiste olması sebebiyle bu konuda bir eleştiri de bekledim açıkçası ancak beklediğim olmadı. Türkiye'nin gerçeği olan kadın cinayetlerine daha hassas yaklaşmasını beklerdim yazarın. En çok kızdığım nokta bu oldu. Bazı değişimler ise aniden oluyor ve olaya dair açıklamalar pek mantıklı gelmiyor nedense. Sonlara yaklaştıkça bu durumu daha da fazla hissettim. Sanki bitirmek için farklı bir fikir bulmaya kendisini zorlamış yazar. Sonunu ise biraz romantikleştirmiş, halbuki ilk başlarda çok farklı bir hikaye okuyacağımızın izlerini içeriyor gibiydi. Yine de okunmaya değer olduğunu düşünüyorum. Herkes kendi değerlendirmesini kendi yapmalı.
"Ülkenin hayalleri ile gündelik hayatı birbirine uzaktı." Bir hapishane romanı, Mesut hocanın ağzından dinliyoruz olanları. Roman koğuşa yeni gelmiş olan Barana'yla başlıyor. Kendisini okutan bir kitap. Kesinlikle öneriyorum.
Ne kadar az farkındayız sahip olduklarımızın, ne kadar az şükrediyoruz bunlar için... Ama zaman geliyor bir dalın çıtırdamasını, ipte asılı çamaşırların rüzgarla çıkardıkları sesi, yaprakların hışırtısını hasretle anımsayacak ama sanki bir daha asla duyamayacakmışız gibi özlüyoruz. Kemal Varol’un bu romanı Taşkale cezaevinde C-6 koğuşunda geçiyor. Çıkmasına az kalmış mahkumlardan müebbet almış mahkumlara kadar çıkış süreleri değişen kişiler var. Onların özlemleri, hayal kırıklıkları, pişmanlıkları, sevinçleri; isteyip de yapamadıkları, görüp de ulaşamadıkları, yanlış olduğunu bildikleri ama düzeltemedikleri var.
“ Geç kalmış, önemsiz, pek kullanılmayan bir harf gibiydim dünyada. Diğer harflere yardım eder, durmadan başka harflerin yardımına koşar, oradan oraya seğirtirdim ama dünya üzerinde bir kelime bile benim adımla başlamazdı sözlüklerde.”
Beni tanıyanlar ve yazılarımı takip edenler, içimdeki Kemal Varol sevgisinin başka olduğunu bilir. Kemal Varol, tanıklık edebiyatının en sahici kalemlerinden biri bana kalırsa. Romanlarındaki karakterleri, onların hikayelerini ve aslında Türkiye’nin hikayesini anlatmasını seviyorum ve üslubunun da etkileyici olduğunu düşünüyorum. Kara Sis, cezaevindeki mahkûmların birbirlerinin hikâyelerine ortak olmasını, dostluğu, düşmanlığı ve hayallerin nasıl da ufacık bir çatlaktan sızıp filiz verebileceğini anlatıyor.Mesut Hoca karakterinin şahitliği ile okuduğumuz romanda imgelerin, seslerin, uykusuz gecelerin Barana’daki izlerini anlamaya çalışıyoruz. Eğer daha önce Kemal Varol okumasıysanız, Haw isimli romanıyla başlamanızı öneririm.
Kara Sis" Bir taraftan cezaevinde hayatlara yazarın güçlü betimleme ve öykülemeleriyle tanıklık ettiğimiz bir taraftan da hikayesini tam öğrenemediğimiz odak figür Barana'nın kızıl bir saça sahip olduğunu öğrendiğimiz sevgilisine yazdığı mektuplarla bizi duygulandıran yapıtta Barana'nın kimsenin haberi olmadan ilmek ilmek kaçış planını örmesini görüyoruz ve yapıtta anlatıcı Mesut Hoca asıl sorgulamayı yaptırıyor bize. Sizce aşk için tüm ömrünü harcamaya değer mi? Sizi sizin onu sevdiğnizden daha çok seven biri ile mi evlenmelisiniz? Ya da soru tam tersi; insan aşık olduğu biriyle mi evlenmeli?... Sorular bitmedi, bitmez... Peki ya sizce aşk nedir?
E tipi, örnek bir cezaevinde, birbirlerinin hikayeleri avunan cinayet suçundan hükümlülerin yaşamlarını gerçekçi bir dille, abartmadan anlatan bir roman. Kemal Varol, deprem, cezaevi isyanları gibi 90’larda yaşanan güncel birçok konuya değinirken sürekli gündemimizde olan bu sorunun üzerinde özellikle duruyor.
Çok beğendim. Tüm kitapları güzel bu kitabı da güzel. Hemde çok. Mahkum olmak, dört duvar arasında çürümek, bir daha otobüse binememek, yağmura çamura hasret kalmak iliklerime kadar hissettirdi bana. Çok beğendiğim bir başka Kemal Varol hikayesi var olsun çokca yazsın
Verilen cezaları hak etmelerine rağmen ince olmaktan geri durmayanların hikayesi. Taşkale Cezaevi'nin, Taşkale'nin kara sisinin hikayesi. Menekşe tohumlarının, küçük hediyelerin hikayesi.
Bu nasıl etkileyici bir hikaye, bu nasıl güzel bir romandır. Bir cezaevinin bir koğuşundaki 7 mahkum üzerinden yaşam yolculuğu. Gizem de var, hüzün de...Çok çok iyi.
Bir solukta okutuyor... Arada betimlemeler çok uzunmuş gibi geldiği oldu ama kitabın güzelliğinde kayboldu herşey. Dışarısı da zor içerisi de diyelim bitsin gitsin.