MİHAİL AFANASYEVİÇ BULGAKOV, 1891’de Kiev’de doğdu. Genç yaşta doktorluğu bırakarak kendini tümüyle yazarlığa verdi. İlk romanı Beyaz Muhafız (1925), komünist bir kahramana yer vermediği gerekçesiyle Sovyet resmî çevrelerince büyük tepkiyle karşılandı. Sovyet toplumunu eleştiren yergili fantezilerin yer aldığı Şeytanî’de (1925) resmî çevrelerin eleştirisine uğradı. Bulgakov aynı yıl sözde bilim üstüne bir yergi niteliğindeki Köpek Kalbi’ni yazdı. 1930’a gelindiğinde, eserlerinin yayımlanması yasaklanmıştı. Buna karşın Bulgakov, 1930’larda iki önemli eser daha verdi: Moskova Sanat Tiyatrosu’nun perde arkasını acımasızca yeren yarıda kalmış özyaşamöyküsel romanı Teatral Bir Roman ve göz kamaştırıcı bir fantezi olan Usta ile Margarita. 1940’ta Moskova’da ölen Bulgakov’un eserleri, Stalin’in ölümünün ardından, 1950’lerin sonlarına doğru gittikçe saygınlık kazandı.
Mikhail Afanasyevich Bulgakov (Russian: Михаил Булгаков) was a Russian writer, medical doctor, and playwright. His novel The Master and Margarita, published posthumously, has been called one of the masterpieces of the 20th century.
He also wrote the novel The White Guard and the plays Ivan Vasilievich, Flight (also called The Run), and The Days of the Turbins. He wrote mostly about the horrors of the Russian Civil War and about the fate of Russian intellectuals and officers of the Tsarist Army caught up in revolution and Civil War.
Some of his works (Flight, all his works between the years 1922 and 1926, and others) were banned by the Soviet government, and personally by Joseph Stalin, after it was decided by them that they "glorified emigration and White generals". On the other hand, Stalin loved The Days of the Turbins (also called The Turbin Brothers) very much and reportedly saw it at least 15 times.
Normalde Bulgakov'u çok severim. Usta ve Margarita baş ucu kitaplarımdan biridir fakat bu defa adını kitaba veren ilk hikaye ""Kaybolmuş Bir Göz" dışındaki diğer iki hikayeti anlayamadım... Sanki bir eserin ortasından alınıp kitaba eklendikleri için kurgunun içine giremedim gibi. Son hikaye olan "Ayın Üçüncü Gecesinde" ile verilmek istenen mesaja dair hiçbir fikrim yok...
Belki Can yayınları bu seriyi oluşturmak için bu hikayeleri by şekilde bir araya getirdi belki de benim algımın düşük olduğu bir zamana denk geldi bilemiyorum. Usta'yı 2 yıldızla değerlendirmek haddime değil, bu yüzden verdiğim yıldızlar kendime deyip susuyorum.
Merhaba, Can Yayınları Lacivert Klasikler adında yeni bir seriye başlamış. Her kitap 40-60 sayfa arasında ve çok güzel öyküler barındırıyor. Bu kitaba gelecek olursak içinde kitaba ismini veren Kaybolmuş Bir Göz, İspritizma Seansı ve Ayın Üçünün Gecesinde olmak üzere 3 öykü bulunuyor. Kaybolmuş Bir Göz öyküsü köy yerinde doktorun başından geçenleri ve fantastik bir olayı anlatıyor ve tabi ince bir derste söz konusu. İspritizma Seasında ise Ruh Seansı yapan insanların arasında gerilim, konuşma anlatılıyor son öykü de ise Ataman ile Doktor'un arasında ki konuşmalar askerler arasında çatışmalar söz konusuydu hepsi ufaktan ders verir gibi ve yerer gibiydi. Bir çırpırda bitebilecek kitaplar hepsi.
Tam 2 değil ama 3 de değil o yüzden 2,5 vereceğim. Kitap okumak yerine süründürüp uzun uzun okumayı bekleme dönemime bir son verebilme umuduyla başladım. Küçücük kitap hemen biter diye düşünerek... Açıkçası beklediğimden daha da hemen bitti. Daha önce Bulgakov okumadığım için kalemiyle de ufaktan tanışmış oldum. Açıkçası beklediğimin aksine çok sade bir dili olduğunu görünce diğer kitaplarını okumak için de epey bir cesaret toplamış oldum. Bu minik kitap hızlıca okundu ve hemen bitti ancak ilk hikayeyi bir kenara koyarsak şöyle bir sıkıntı yaşadım: İkinci ve üçüncü hikaye sanki başı ve sonu olan bir metnin ortasından alınmış gibiydi. Dolayısıyla anlama konusunda biraz sıkıntı yaşadım ve sık sık neler oluyor diye sorup durdum. Bunu büyük ihtimalle Can Yayınları'nın bu lacivert serisini yapabilmek adına oradan buradan kısa kısa hikayeleri birleştirmiş olmasına bağlıyorum. Ama yine de yeni bir yazarı tanımadan önce kaleminin nasıl olduğunun bir ön izlemesini görmek için gayet güzel bir seçenekti ve ilk öykü de beklemediğim bir şekilde aşırı hoşuma gitti. Ayrıca hızlıca bitti ve kitap okuyamama durumum için çok iyi bir çözümdü. Bu yüzden beni yeteri kadar tatmin etti.
Yılın sonuna yaklaşmışken uzun bir kitabı okumak yerine kısa kısa bir iki kitapla hem ayı hem de yılı kapatmak daha mantıklı geldiği için bu sene okumaya en çok zaman ayırdığım seri ile finali yapmaya başladım. Lacivert Klasikler... Toplamda 50 kitaplık bu seriden okuduğum 27. kitap ise Mihail Bulgakov'dan üç adet öykünün derlenmesi olarak karşımıza çıkan Kaybolmuş Bir Göz adlı eseri oldu. Daha önce bu seride yazardan Çelik Boğaz ve Gelecekten Beklentiler öykü derleme kitaplarını okuyup çok da beğenmemiştim. Yine yazardan İş Bankası Modern Klasikler'den çıkan Genç Bir Doktorun Anıları kitabını okuyup ortalama bulmuştum. Kısacası modern klasikçi olarak okumayı çok da sevmediğim bir yazar kanısına vardığım Bulgakov'un bu serideki son kitabını da böylelikle okumaya başladım.
Kitap 3 adet öyküden oluşuyor. İlk öykü, kitaba adını veren Kaybolmuş Bir Göz. Bulgakov'un klasikleşmiş doktor öykülerinden yine. Bir köye atanıp bir sene geçiren doktor, kurtaramadığı hastalar ve baş edemediği sorunlar yüzünden mesleğinin ilk yıllarında kendisini inanılmaz başarısız ve yetersiz hissediyor ama yıllar geçip deneyim kazandıkça bu konuda ne kadar yanıldığını anlıyor. Ortalama bir Bulgakov öyküsüydü. İkinci öykü olan İspiritizma Seansı, bir araya gelen bir topluluğun ayin yaparak ölmüş liderleri, önderleri çağırdığı bir ruh çağırma seansının absürt bir şekilde sonlanmasını anlatan mizahi yönlü bir öyküydü ama pek de sevdiğimi söyleyemeyeceğim, biraz daha derinliği olsa çok daha iyi bir öykü okumuş olabilirdik. Son öykü olan Ayın Üçünün Gecesinde ise benim bu üç öykü arasında en az sevdiğim öykü oldu. Öyle ki başından sonuna kadar öykünün içine girmekte aşırı zorlandım. Konuyu bile tam olarak anlayamadım diyebilirim. Bir Kazak-Rus savaşında esir düşen doktoru ölü diye bir yerden atıyorlar ve bu doktor direnip hayatta kalıyor. Daha sonra kendisini savaşın ve çatışmanın tam ortasında buluyor. Çok karışık ve anlaşılmaz bir dili olduğunu düşündüm bu öykünün. Bu yüzden beğenmedim diyebilirim.
Bulgakov'u uzun zamandır okumamıştım ama neden bu yazarın kalemini çok sevmemiş olduğumu şimdi hatırlamış oldum tekrardan. Bana göre değil yazıları. Rus Edebiyatı zaten hali hazırda okuması zor bir edebiyat bence. İsimlerin karışıklığı, birbirine benzemeleri, kasvetli hayat, fakirlik ve hava koşulları derken zaten insanı okurken için için sıkan bir dünya edebiyatı iken bir de bu kadar karışık öykülerin yazılması hakikaten okunurluğu ve anlaşılmayı oldukça zorlaştırıyor diye düşünüyorum. Bu yüzden de artık bu edebiyata olan düşüncelerim önyargı olmaktan çıkıp gerçek bir yoruma dönüştü diyebilirim. Bulgakov'un dili yine diğerlerinde de olduğu gibi biraz karışık ve anlaşılması zordu fakat ilk öyküde bunu çok da hissetmedim. Bu anlamda ilk öykü fena değildi ama ikinci ve üçüncü öykü anlatım olarak gerçekten çok daha karmaşıktı. İkinci öykü biraz daha mizahi yönü ile okutsa da kendisini, üçüncü öykü çok daha karışık ve okurken içine giremeyecek derecede sıktı beni. Bunun dışında da fazla söyleyecek bir şeyim yok, ilk defa Bulgakov okumadığım için bu tarz şeyleri de düşünüyor olmak normal gibi geliyor bana.
Lacivert Klasikler'den bir kitap daha bitirdiğim için mutluyum yine de. Her ne kadar Bulgakov okuma konusunda tereddütlerim olsa ve bu kitap da beni haklı çıkarmış olsa da bu serideki kitapları bitirme gibi bir amacım var. Bir kitabın daha üstünü çizmiş oldum. Kitaba puanım 5 üzerinden 2.5 oluyor.
Mihail Bulgakov'dan okuduğum üçüncü kitap, Köpek Kalbi ve Usta ile Margarita'dan sonra kısa öykülerini de okumak iyi geldi. Yetkin, doyurucu bir anlatımı var. Kalemine işleyen dehası okura da tesir ediyor ve alıp götürüyor. Kurgusal eser üretmenin anahtarı, metnin boyutu ne olursa olsun okuru kendi macerasına dahil edip edememesinde yatar. Bu bakımdan Bulgakov ne anlatırsa anlatsın gerçekliğine dair sahici detaylar sunuyor ve hayranlıkla olay örgüsünü takip ettiriyor. Muazzam!
Önemli Not: Kitaba ismini öykünün "Genç Bir Köy Hekimi - Genç Bir Doktorun Anıları" adlı gibi çevirileri olan eserinde de yer aldığını eklemiş olalım!