Paperback. 13,50 / 19,50 cm. In Turkish. 408 p. Edited by Handan Akdemir Vahsi seylere dair evcil bir dil kullanmak yok artik. -Martin Shaw Okan, ölü, yatakta yatiyordu. Persembe gecesi beraber yattigimiz yatakta. Sagdik ikimiz de, daha persembe gecesi sagdik. N'oldu da pazartesi gecesi ölü ölü yattik o yataga? Ölü olmak yetmedi, bir de sali denen o lanet günde, ölülerin bir tanesini topraga mi koyacaktik?Artik verebilirim demistim, o sabah. Artik verebilirim. Benim verebilmem önemli miydi? Ölüm alirken bana sormus muydu ki, toprak, verirken soracakti? Benim fikrim sorulmuyordu ki. Âsik olurken de sorulmamisti. Bana sadece, al bu adami, çok sev, tamam mi, denmisti, sevmek ne kelime, tapmistim adama, tapmistim. Ask fikir sormaz. Ask sadece hakkini ver der, tamam mi, der. Hakkini vermezsen hakkimi vermem der. Agitlarin Tanrisi bir ask mektubu... Yazar, egitmen Sepin Inceer'in ölen esi, sevgilisi, çocuklarinin babasi Okan'a yazdigi bir ask mektubu. Bir agit. Bir kadinin sevdiginin ölümüne ve bu ülkede ömrü kelebeklerden daha kisa süren, büyükler tepisirken ölen bütün çocuklara yaktigi, kalbi parçalayan bir agit. Ve bir manifesto. Bu topraklarda yasanmis bütün acilarla yüzlesmeden, bir hiç ugruna ölen bütün çocuklarimizin yasini tutmadan yola devam etmenin mümkün olmayacagini haykirarak ilan eden bir manifesto.
Eşi Kaçlarlar’da ihmal sonucu ölen Sepin, yasını ve yas ile gelen dönüşümünü, değişimini (ben kısaca böyle dedim yoksa tüm kitap tamamen bu olanlar zaten) anlatıyor. Yasın içinde yası okudum. Çok sevdiğin biri ölünce bir daha aynı kişi olmak mümkün değil. Aynısın ama başka birisin. Sepin çok güzel anlatmış.
Ben bu kitabı daha bitirmeden buraya geldim oyladım. Ben bu kitabın daha en başındayken hakikatine aşık oldum. Kafamı sokmaktan daha çok zevk aldığım ve daha çok acı duyduğum bir şey olmadı bugüne kadar. Kafamı çıkardım çıkardım geri soktum. Çok uğraştım bitmesin diye ama bitti. Bazı şeyler bitiyor, güzel de olsa, çok çok güzel de olsa bitiyor. Ardında bitmeyen çok şey kalıyor ama. Çok şey kaldı bitmeyen. Sen çok yaşa Sepin. Borcun borcumdur.
Sepinin kitabi, ölümden kacan yas nedir bilmeyen bilebilmek icin hic bir caba gostermeyenler icin bir yuzlesme imkani. - bir cogumuz boyleyiz aslinda. Ilginc, cok agir seyler var icinde ama okudukca sanki hafifliyorsunuz, yuzlesmek iyi geliyor. okurken cok gizli ve ozel bir gunlugu okur gibisiniz. Sepin hayatinin cok kuytularina davet ediyor hepimizi. Cok yerde midemin kasildigini bogazimin dugumlendigini hissettim ama en cok ‘alir misiniz?’ Yazisi beni darmadagin etti. Bir de o taslarinin pesine dusen kisi... birini kaybettiyseniz okuyun, kimseyi kaybetmediyseniz okuyun, haber izleyemem ben diyenlerdeyseniZ okuyun, herkes mutlaka birseyler bulacaktir bu kitaptan...
mahvoldum ya. mahvetti beni. kafayı yedim okurken, bir şey kemirip durdu içimi. ne mesai gördü gözüm, ne ev, ne yemek. her yerde sadece Sepin'i okumak istedim. ona olanlar olurken bunları yazdıran kuvvete döne döne minnet ettim. bütün bunlar bir kitap okumaktan öte, edebiyattan öte, otobiyografik olmasından da öte, ondan bile öte. ben yaşamanın yasını, yani bütün dünyanın işte böyle yaşamasının yasını, kimisinin duvarlara sürttüre sürttüre soyularak yaşamasının yasını duyan bir kişi olamaz diyordum. çok duyarlıyım, çok çok duyarlıyım diye değil. bu hepimizin içine zaten böylece dert olur diyordum. 5 yaşından bugüne. yaşım arttıkça hepimize niye dert olmuyor diye yolda birilerini döndürüp sorasım gelirdi. sormazdım ama gelirdi. hani başınız üst üste ağrır, ağrır, benim zaten başım hep ağrır demeye başlarsınız, bu dert de işte öyle oturdu kaldı benim içime, benim içime hep dert olur zaten.
Sepin'in yazabilmesine minnetle almıştım ben bu kitabı. o da "bu kitap benim unutamamam olsun" demiş. oldu hakikaten. Sepin'in unutamaması oldu.
yas baki. duyulsa da duyulmasa da, farkına varılsa varılmasa, olur olmadık çarpılmasıyla yüze, yas herkeste baki. Sepin'i yoğuran, Sepin'in yoğurduğu yasa, Dünya'ya çok saygı duydum. evet bak hiç okumamış birine nasıl desem bu kitabı, çok çok saygı uyandıran bir yasın unutulmaması. içim sızlaya sızlaya, yana yana, önünde eğildim, çöktüm, secdede büküldüm okurken. kapağı kapattım, kitap bitti oldu. ama bana bu orta yerinde döndüğüm Istanbul, biraz da Sepin'in gördüğü Istanbul artık. müzik Sepin'in de kendinden geçtiği müzik. bunda beraberiz Sepin.
Ağıtların Tanrısı adını verdiğin aşk mektubunu bir çırpıda okudum. Sözcüklere dokundum, sözcükleri kokladım ve bizzat tattım onları hemhal olarak. Gözlerim tüm duyularımla bir oldu da ancak öyle okuyabildim yazdıklarını. Ödünç aldığın tüm küfürlere hayali ama gerçek denden işaretleri koya koya okudum tüm satırları. Türkiye’nin kendine batırmaktan imtina ettiği o ucu yassı, eğri koca iğneyi, o çuvaldızı taşımaktan yorgun ve şarkının nakaratına bir türlü girememesinden son derece bıkkınım ben de senin gibi. Ancak bunda, ülkenin hayal kırıklıklarının zehrini akıtmaya yetecek yüreğine de ortağım. Seni; tek bir anne figürünün içinde iç içe yerleştirilmiş bebeklerden oluşan o Türkiyeli Matruşka kadını, çekülün gösterdiği doğrultunun gökyüzüne doğru olan yönüne, ta başucuma koydum. Aşkınla, öfkenle ve yasınla yarattığın tüm imgeler göğsümde genliğin sonsuza gittiği büyük rezonans frekansları yarattı. Teslim olduğun aşka ve yaşadığın o yüce yasa sarılır, aklınla kalbinden öperim.
Bu kitabı okumayı başarınca,beğendim yazmaya utanıyorsun. Böyle derin ve gerçek bir acıyı,yası nasıl beğenebilirsin. Beğendim. Yüzleştim beğendim. Keşke elimden bir şey gelse dedim beğendim. Keşke acısını hafifletecek bir yol bilsem dedim beğendim. Keşke aynı acıyla sınanma ihtimalim olmasaydı dedim beğendim. Okuyun ağlayın kalbiniz ağrısın ne diyeyim...