HENRY JAMES, 1843’te New York’ta doğdu. ABD’li düşünür Henry James’in oğlu, pragmatizmin öncülerinden William James’in kardeşiydi. Aile dostları arasında Thoreau, Emerson, Hawthorne gibi düşünür ve yazarların bulunduğu bir ortamda yetişti. 25 yaşına geldiğinde ABD’nin en yetenekli öykü yazarlarından biri sayılıyordu. Paris’te yaşadığı yıllarda Turgenyev, Flaubert, Zola, Maupassant’la tanıştı. İngiltere’de Victoria döneminin seçkinleri arasına katıldı; Tennyson, Gladstone, Browning gibi dönemin ünlü adlarıyla yakınlık kurdu. Amerikalı, Daisy Miller, Avrupalılar, Washington Meydanı, Yürek Burgusu, Bir Kadının Portresi, The Bostonians (Boston’lılar) gibi yapıtlarında, masum, demokratik ve bereketli Amerika’yı, daha eski ve aristokrat Avrupa kültürünün dünyevi bilgeliği ve çürümüşlüğüyle karşı karşıya getirdi. İçsel yaşamı yansıtmasıyla, 20. yüzyılda gelişen “bilinç akışı” tekniğinin öncülerinden oldu. 1916’da Londra’da öldü.
Henry James was an American-British author. He is regarded as a key transitional figure between literary realism and literary modernism, and is considered by many to be among the greatest novelists in the English language. He was the son of Henry James Sr. and the brother of philosopher and psychologist William James and diarist Alice James. He is best known for his novels dealing with the social and marital interplay between émigré Americans, the English, and continental Europeans, such as The Portrait of a Lady. His later works, such as The Ambassadors, The Wings of the Dove and The Golden Bowl were increasingly experimental. In describing the internal states of mind and social dynamics of his characters, James often wrote in a style in which ambiguous or contradictory motives and impressions were overlaid or juxtaposed in the discussion of a character's psyche. For their unique ambiguity, as well as for other aspects of their composition, his late works have been compared to Impressionist painting. His novella The Turn of the Screw has garnered a reputation as the most analysed and ambiguous ghost story in the English language and remains his most widely adapted work in other media. He wrote other highly regarded ghost stories, such as "The Jolly Corner". James published articles and books of criticism, travel, biography, autobiography, and plays. Born in the United States, James largely relocated to Europe as a young man, and eventually settled in England, becoming a British citizen in 1915, a year before his death. James was nominated for the Nobel Prize in Literature in 1911, 1912, and 1916. Jorge Luis Borges said "I have visited some literatures of East and West; I have compiled an encyclopedic compendium of fantastic literature; I have translated Kafka, Melville, and Bloy; I know of no stranger work than that of Henry James."
Henry James'dən daha əvvəl nəsə oxuduğumu xatırlamıram (oxumuşamsa da yəqin hansısa kiçik hekayəsini oxumuş olaram). Yazarın qələmi ilə tanışlıq üçün uyğun hesab edirəm bu kiçik hekayəni. Çünki qələminin axıcılığı, sadəliyi və gözəlliyi xoşuma gəldi.
Hekayəni olduqca sirli bir havası varmış kimi qələmə alıb yazar. Amma açıqcası, sonlara doğru elə də adına uyğun hekayə olmadığını düşündüm. Mənə qəribə gələ biləcək elə də bir hadisə olmadı. Qaldı ki, sonu məncə sönük bitdi. Daha fərqli və dərin işlənə bilərdi məncə hekayə. Əvvəldən insanda gözlənti yaradır yazar və sonda bu gözləntini yox etməsi hekayəni zəiflədir.
Amma ümumilikdə götürsək, müsbət cəhətləri də az deyildi hekayənin. Müharibədən sonra fiziki və mənəvi zərbə almış, xəstə halda yataqda yatan bir insanın yaşadıqları, psixoloji vəziyyəti, yanlızlığı yaxşı çatdırılmışdı məncə. Ona görə də ona uzadılan əl, göstərilən diqqət ona həyatda yaşanmağa dəyər bir şeylər olduğunu xatırlatmışdı. Mən ruhsal vəziyyətimizin sağlamlığımız üzərindəki təsirinə inanıram, ona görə də sağalmaq üçün ilk öncə mənəvi olaraq yaxşı və güclü hiss etməli, ümidli olmalıdır insan.
Qısacası, yazarın qələmini tanımaq üçün oxuya bilərsiniz. Mən yazarın geniş həmcli və çox sevilən əsərlərini oxumaq üçün səbirsizləndim bu hekayədən sonra. Çünki qələmi həqiqətən maraqlı və axıcıdır👌🏻❤️📚
"-...İnsanın canı ıstıraptan sıkılacağına zevkten sıkılsın, daha iyidir. -Bunu inkar etmiyorum. Ama acıya kayıtsızlık diye bir şey var. Keşfettim demiyorum ama hastalığım sırasında görür gibi oldum. Ama zevke kayıtsız kalmak beni aşıyor. Kısacası, sevecenlik yüzünden ölmekten korkuyorum."
Henry James severim ama diğer kitaplarıyla karşılaştıracak olursam onlar kadar tatmin etmedi. Kitabın isminden Yürek Burgusu'na benzeyeceğini düşünmüştüm, en azından gotik elementler açısından. Fakat iki kitabın birbiri ile alakası yok (yazarın akıcı dilini saymazsak). Hikaye Amerikan İç Savaşı'ndan hemen sonraki zamanda geçiyor. Albay Mason yaralı şekildeyken teyzesi Maria onu himayesi altına alıyor. Orada zaman geçirirken Mason yavaş yavaş Bayan Hoffman'a aşık olur. Savaş, aşk, iyileşme, yalnızlık gibi temaları işleyen genel olarak beğendiğim bir kitap fakat sonu biraz aceleye gelmiş gibi hissettirdiği için çok tatmin etmedi. Yine de Henry James'in başta Amerikan Edebiyatı olmak üzere bütün dünya için ne kadar önemli bir yazar olduğu ortada.
"Ferdinand boşuna askerlik yapmamıştı. Ağır bir darbe yemişti ve buna erkekçe katlanmak niyetindeydi. Kendine bir an olsun acımaya bile göz yummadı. Tersine tutkulu dağarcığının bulduğu sert sözleri hiç sansürlemeden söyledi kendine. Caroline'in sırrını tahmin edemeyişi bağışlanabilirdi belki. Kadınlar anlaşılmaz varlıklardı, hele Caroline iyice öyleydi. Ama Knight kendisi gibi bir adamdı... saygı duyduğu, ama kendi duygu akıntısından daha derinine sahip olduğuna inanmak istemediği biriydi, çünkü kendisininki yeşil yaprakların arasından akarken yönünü ele veren şırıltılı bir dere değildi. Knight iddiasız ve edepli, ama içten ve candan sevmişti, yaptığı şeyden utanmayan biri gibi ve eğer gerçeği keşfetmemişse bu onun suçu değildi. Başka ne yapacaktı ki? Kendisi sersem bir hayalperestken arkadaşı gerçek bir âşık gibi davranmıştı. Kendisi yaralanmayı hak ediyordu ve buna sessizce katlanacaktı. Bir yanılsamayla iyileşememişti; şimdi bir gerçekle iyileşmeyi deneyecekti. Sert bir tedaviydi bu, okuyucunun da kabul edeceği gibi, iyileştirmezse öldürebilecek bir tedavi." Sf.45
O kadar da tuhaf bir durum değildi bence Dr Knight. Tabii siz Ferdinand'ın tam olarak ne durumda olduğunu, neler hissettiğini bilmiyorsunuz. İç savaşta gazi olmasam da uzunca bir zamandır süren bir musibet hastalık ve Covid gazisi olarak Ferdi'nin neler hissettiğini çok iyi anladım. Savaştan hasta ve kayıp çıkmış bir genç adamın samimi uyarılara rağmen ilk gördüğü kadına tutulmasını *msalaklık olarak görenler olabilir ama adamcağızın bu zamana kadar işten güçten askerlikten gönül meselelerine vakti olmamış. Zaten kadın nedir bilmiyor. O otel odalarından kurtuluşun, saygı ve sevgiyle bakılmanın mutluluğuyla da gönül yayları gevşiyor. Yengesine tutulacağını düşünmüştüm başta, hasta yatağında kadını ilk gördüğünde "diri" olarak betimlemesinden yazarın, ama Ferdi o ahlaksızlığa bulaşmadı. Caroline de ne Avrupalı royaller, mevki mal mülk sahibi adamlar istemiş olsa da basit ama bilgili ve eğlenceli fakir doktoru tercih etti. Sağlıklı olsa, açık sözlü olsa Ferdi'yi seçer miydi bilinmez. Ama Ferdi sağlıklı olsa zaten yengesinin evine gelmez, Caroline ile de tanışmazdı. Caroline onu seçse, Ferdi sevilmenin ve seçilmenin gazıyla iyileşir miydi, o da bilinmez. New York'taki otelde öleceğine, arada hayatına bir çeşni katıp gitti Ferdi, böylesi daha iyi değil mi?
This entire review has been hidden because of spoilers.
Henry James bu öykü için, sanki roman yazmayı amaçlayarak başlamış ve bir noktada yorulup öykü olarak kalsın diye düşünmüş herhalde. Anlatımı ustalıkla işlenmiş ama kitabın sonu tatmin edici değil.
Ay bitmeden kalan bir kaç günde bir Lacivert Klasik daha sıkıştırayım araya diye okumalarıma bu ay yine bu seriden bir kitap daha aldım. Artık on kitaptan daha az okumadığım kitabı kalan bu seriden bir kitabı beğenmem bayağı zor oluyor. Yine de kitaplığımda okunduktan sonra kalmayı başaran bir kaç kitap var. Henry James'in kitabı da bu tarz bir potansiyele sahip gibi gelmişti bana. Yazarı daha önce hiç okumadım ama Yürek Burgusu adlı ikonik kitabı ile adını sıklıkla duymuştum. Öyle bir eser ki kaç defa filmleri yapıldı, yetmedi Haunting of Bly Manor dizisinde anlatıldı. Bu noktada güzel bir şeyler okumayı beklemedim desem yalan olur.
İlk kez bir eserini okuduğum bu yazarın Son Derece Tuhaf Bir Durum eseri aslında bir novella ya da direkt hikaye. Genelde bu seriden çıkan kitaplar, ilgili yazarın bir kaç yazısından, hikayesinden derleme olduğu için ben de bu seride her başlayacağım kitap için bir derleme bekler oluyorum ama bu kitapta sadece bir öykü var. Savaştan yeni çıkmış genç bir baş karakterimiz var, kendisi New York'da kiraladığı bir otel odasında kalıyor ve savaştan sonra yorgun ve hasta bir biçimde yatıyor. Bir gün kendisine bir kart geliyor, karttaki soyad ile kendi soyadı aynı. Çok geçmeden bu kartı atan kişinin amcasının eşi olduğunu öğreniyor. Yengesi, onu ziyarete geliyor ve ona kendisine bakmasını ve onu iyileştirebileceğini söylüyor. İkisinin de birbirlerinden daha yakın bir akrabası yok şu an. Bu yüzden bu ikili yakın bir hale geliyor ve yengesi çok geçmeden şehre iki saat mesafede kırsal bir bölgedeki yazlığına eşinin yeğeni olan bu genç adamı alıyor ve yanında ona bakıyor. Hali vakti yerinde bir kadın olan bu yengenin evinde hizmetçileri hatta doktorları bile var. Doktorla tanışan adam onu askerlikten tanıyor aslında. Evde bir de yengenin yeğeni var. Bu genç kız da bizim karakterimizin yaşlarında. Tahmin edilebileceği gibi bir romantik çekim oluyor ve bu evde geçen bir kaç aylık olayı okurken bir yandan bu hasta genç adamın da hastalıkla mücadelesini okuyoruz.
Yürek Burgusu'ndan dolayı hafif Viktoryen hatta belki gotik bir hikaye okuyacağımı düşünmüştüm. Kitabın adı da öyle bir hava verdi bana ama alakası bile yoktu bu durum ile. Gayet döneminin dram ve romantizminin karışımını veren bir öyküydü bana kalırsa. Savaş sonrası modernleşen Amerika'nın o zamanki yaşantısından izler taşıyan, çok da değişik bir kurguya sahip olmayan düz bir hikayeydi bana kalırsa. Daha yirminci sayfasından falan neyin ne olacağı çok belliydi, bu yüzden bence kitabın adı gibi tuhaf bir durum yoktu ortada. Ben bu hikayenin orijinalini de bulamadım bu arada, bayağı bir araştırdım ama çıkmadı karşıma. Nereden bulunup da çevrilmiş bilemedim o yüzden. Yine de yazarın dilini sevdiğimi söyleyebilirim. Bence Henry James zaten önemli bir yazar ve çok güzel eserlere imza atmıştır. Fakat tanışma öyküsü olarak bana pek hitap etmedi. Evet dilini ve anlatımını sevdim, çeviri de Dost Körpe'ye ait olmasına rağmen iyiydi. Fakat hikayenin kurgusu ve olay-durum akışı bana zamanına göre bile oldukça basit geldi, bu yüzden farklı ve şaşırtan bir şey okumadığımdan dolayı hikayeyi çok benimseyemedim.
Biraz beklentim ortalamanın üstünde başlamış olsam da kitaptan istediğimi alamadım, yine bu seride sevmediğim bir kitap ile bir okumayı daha sonlandırmış oluyorum.
#sonderecetuhafbirdurum #amostextraordinarycase #henryjames Herkese merhaba Henry James benim en sevdiğim yazarlardan bir tanesi çünkü hem duygusal hem ürpertici hem de gerçekçi yazmayı başarabilmiş. Birçok kitabını ve hikayesini okudum Amazon için özel üretilen #lacivertklasikler 'de ise henüz okumadığım Bu kitabı buldum. Ancak bu lacivert klasiklerde künyelerin doğru yazılımayışı Daha doğrusu eksik yazılması Çok sinir bozucu bir durum hikayenin orijinal ismini bulabilmek için kitap karakterlerini aratmak zorunda kaldım. Normalde goodreads'te yazdığımda çıkardı ancak eşleştirmesi de yapılmamış kitabın. Büyük bir yayınevi olmasına rağmen Amazon gibi bir siteye Bir iş yaparken çok özenmemişler anladığım kadarıyla. Neyse hikayeye geçecek olursak, Ferdinand Mason, savaştan sonra hasta yatarken yengesi tarafından yazlık eve götürülür. Yıllar sonra onu bulan yengesi artık amcasından ayrıdır ve yeğeni ile birlikte yaşamaktadır. Ferdinand, Caroline'a aşık olur ama iyileşince aşkını itiraf etmeyi beklemektedir. Tabii beklemenin farklı sonucu olacağını tahmin edemez. Hastalığı iyiye gittikçe sevinen doktoru bir anda kötüleşen Ferdinand için son derece tuhaf bir durum diye açıklama yapar. Bence gayet iyi biraz esprili biraz hüzünlü bir kitaptı. Bu arada kitabı #kısakısaokuyoruz (53 sayfa) grubum ve @meltembige nin grubu olan #canlandıranokumalar için okudum.
Albay Mason, çok hasta bir şekilde savaştan dönmüştür. Yengesi bir tesadüf eseri ona ulaşıp durumunu öğrenince kendisine evinde bakıp iyileştirmek istediğini söyler. Mason kabul eder ve yengesinin evine götürülür. Burada tanıştığı yengesinin yeğenine gönlünü kaptırınca olanlar olur.
Kitap çok kısa olmasına rağmen gerçekten çok güzeldi. Çok fazla olay yaşanmamasına rağmen akıcı ve sürükleyici. Karakterlerin gelecekte neler yaşayacağını merak ederek çeviriyorsunuz sayfaları. Oldukça dingin, hoş bir hikaye. Eğer kısa bir yolculuğa çıkacaksanız ya da uzun bir roman yerine kısa bir şeyler okumak isterseniz bu kitabı tavsiye ederim. 50 küsür sayfada duygudan duyguya sürükledi, çok iyi geldi.
Yazarları Can Yayınlarının bu kısa serisi üzerinden eleştirmek doğru gelmiyor bana. Bu seriler, bir yazarla tanışma adına güzel. Özet de olsa o yazarın dilini, akışkanlığını ve tarzını görme adına faydalı.
James'in kelimeleri kullanma tarzını sevdim. Hikayeye gelince sonu çok kestirme olmuş. Daha güzel bir son yakışırdı sanki.
Bazı eksikliklerine rağmen güzel bir hikayeydi. Yazarın savaş ve aşkı ortak bir paydada birleştirişi hoş bir benzetme olmuş. Yalnız bana bazı cümleler çok iyi çevrilmiş gibi gelirken bazıları ise çok bayağı geldi, belki de cevirmenle değil yazarla ilgisi vardır bu durumun bilemiyorum. Can yayınları lacivert klasiklerine bu kitap ile girmiş bulundum, güzel bir başlangıç oldu.
Son derece tuhaf bir durum adı ama bence tuhaf değil insanların hastalıkla mücadelesinde psikolojinin önemi gayet mantıklıdır yani iyi psikolojiye sahipsek ne kadar kötü bir hastalıkla bile mücadele edip ömrümüzü uzatabiliruz işte Albay Mason'ın durumu da buydu.