Elma Yayınevi ve Ahmet Şerif İzgören, Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır kitabının ikincisiyle tekrar okurlarının karşısında. Çıktığı ilk günden itibaren Elma Yayınevinin en sevilen kitabı olma özelliğini kaybetmeyen, çok satanlar listesinden hiç inmeyen efsane kitabın ikincisinde de güzel bir sohbete eşlik edeceksiniz. Hayatla ilgili birçok konuda yazarın fikirlerine, önerilerine ve sizleri gülümsetecek gerçek hikayelere tanık olacaksınız.
Kendine has çizimleri, tasarımı ve yazarın okuru kucaklayan üslubuyla Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır 2 sizlerle.
İlkini 2002'de yazmıştım, otuzlu yaşların ortasında.
İkincisini 2020'de yazıyorum ellilerin ortasında.
Üçüncüsü zor, babam ve iki kardeşinden 74 yaşını geçebilen yok.
1965 yılında İzmir'de doğdu. 1983 yılında Kuleli Askeri Lisesi'ni, 1987'de Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dilbilimi Bölümü'nü bitirdi. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde üsteğmen rütbesine kadar görev yaptı.
1991 yılında ordudan istifa etti. Aynı yıl Ankara Üniversitesi TÖMER Bursa Şubesi'ni kurdu ve bu şubenin müdürü olarak dört yıl görev yaptı. Bu dönemde, Bursa'nın ilk kültür merkezini açtı. Türkiye'nin tek çeviri dergisini çıkarttı. On altı tiyatro, müzik, resim kulübünün fahri başkanlığını yaptı.
1995 yılında özel sektöre transfer oldu; iki ayrı firmada genel müdürlük yaptı. 1996 yılında AIESEC Yüksek Danışmanlar Konseyi Üyesi olarak hizmette bulundu. İngiltere (Sunley Management Center) ve Türkiye'de zaman yönetimi, finans, liderlik, beden dili, işletme yönetimi ve yönetim modelleri, satış ve pazarlama, iletişim, şirket fonksiyonları, karar alma teknikleri, stres yönetimi, motivasyon, yaratıcı liderlik, benchmarking vb. konularda birçok seminere katıldı ve eğitim aldı. Daha sonra bu alanlarda yurt içinde ve yurt dışında eğitimler verdi. Liderlik, takım çalışması, yönetim ve iletişim alanında yurt dışı da dâhil olmak üzere birçok üniversite ve platformda 500'ü aşkın seminer verdi. Hâlen bu konularda Türk ve yabancı birçok kuruluşa, eğitim ve danışmanlık hizmeti vermektedir.
Bu alanda kitap yazan çok yazar var, size alçakgönüllükten bahseder ama kitabın satır aralarından buram buram kibir yükselebilir. Bir de Ahmet Şerif İzgören gibi yazarlar var, ne zaman okusam satır aralarından buram buram yükselen samimiyetini hissederim. Fikirlerini empoze etmeye çalışmadan dostça paylaşır. O yüzden de onu okurken düşünce ve duygu dünyamı zenginleştiren bir dostla sohbet etmiş gibi hissederim kendimi. İnsan olmanın güzelliğini hissettirdiği için varoluşuna çok seviniyorum.
20'li yaşların başlarında çok severek okuduğum ve tüm hikayelerini indisleyip kimi zaman göz attığım hayattan güzel örnekler veren A.Şerif İzgören'in en sevdiğim kitabının 2.sini görür görmez siparişimi verdim ve gelir gelmez de listemin en başına alıp okudum. Aradan 10 yıl geçmiş olduğunu fark ettim. Muhtemelen ilk kitaptaki önermeler bu kitapta da var. Fakat ben pembe gözlüklerimi ya da umutlarımı bir kenara çoktan koymuşum. Kitap bana çok fazla iyimser ve umut dolu geldi. Bölümlerde anlatılanlar samimi ve dokunaklı gelirken, bölüm başlarındaki hikayeler ise oldukça doldurma hiçbir şekilde kıssadan hisse çıkarabileceğim bir veri vermedi. Elma Yayınevi politikasında iade garantisi veriyor. Kitap bittiğinde düşündüm. Bu kitap bana ne kattı diye. Daha iyi bir insan olmak gerekliliğini, her şeye kızmanın yersizliğini kattı. Bu nedenle iade edilmeyecek kalitede bir kitap olduğunu gördüm. Beklentimin aşağısında kalsa da okuyanlara kısa süreli de olsa umut yükleyebilecek bir kitap.
Kitabın en başlarında bir yerde (syf:11) "İyi yazar mıyım bilme şansım yok ama iyi bir insan olma çabam var." diyordu yazar... İlk kitabını tanışma sayarsak serinin ikinci kitabına başlarken yüzümde aşinalığın getirdiği bir tebessüm vardı... Son bölüm olan "Son Söz"ü okuduktan sonra samimiyetine iyice inandım diyebilirim.
Fakat ilk kitabında da gördüğüm "argomsu" hikayecikler ve bazı soğuk esprilerin verdiği rahatsızlık hissi ne yazık ki bu kitapta da devam ediyor:
"Bütün konu doktorun şaplağıyla, imamın pamuğu arasındaki o kısa süreyi doğru dürüst ve hakkını vererek geçirebilmek." (Syf:12)
"Van Gogh "Sıkıntıdan ölmektense tutkularımdan ölmeyi tercih ederim." demiş, biliyorsunuz eski kulağı kesiklerden kendisi." (Syf:17)
Bu güne kadar okuduğum kişisel gelişim kitaplarının temel problemi yazarın ütopik şeyleri reel yaşamla ilişkilendirmeden akademik bir yayın edasında sunması ya da anlatımın tekdüzeliği oldu. Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır ikilisinde bu durum yok, yukarıda paylaştığım iki örnekte de görüldüğü gibi samimiyetin fazlası benim için sıkıntı oldu. Fakat yazarın hedefi herkese ulaşabilmek diye düşününce bana sıkıntılı gelen bu ifadeler başkalarının kitabı sevme nedeni olabilir demeliyim sanırım.
İçeriğe gelince... Genel olarak keyifli ve en başta söylediğim gibi samimi anlatımlar var. Anlatımlar dedim zira İzgören burada gözlemlediklerinden, yaşadıklarından çokça örnekler vererek çıkarım yapmayı okuruna bırakmış. Bazen daldan dala geçiyormuş hissi verse de oku geç yapmak yerine üzerinde düşünerek ilerlemek faydalı olacaktır.
Kitaba dair en ciddi eleştirim ise devrik cümlelere: "Sistine Şapelin yapımında, 1500'lü yılların başları, tavan resimleri için bir ressamla anlaşır Vatikan." (Syf 19) gibi şarampole giden cümleler çokça... Umarım sonraki baskılarda düzelir...
Genel olarak okuruyla sohbet eder üslupla yazılmış bu kitapla İzgören kitapları okuma serüvenimin sonuna geldim. İkinci kitapta daha çok ülke ve kişisel sorunlara işaret eden yazarın diğer kitaplarını okuyacak vakit bulabilir miyim bilmiyorum, okumayı düşünürseniz çok şey beklemeden değerlendirebilirsiniz. Mutlaka size katkıları olacaktır.
Ilk kitaptan 20 yil sonra yazildigi icin daha olgun bir kitap, ama yine de samimiyet kokuyor. Ilk kitaptan bazi alintilar olsa da icinde yasadigimiz guncel hayattan daha somut ornekler var. Ekonomi, politika ve yasanilan diger sorunlar bu kitapta daha fazla dile getirilmis dolayisiyla ilk kitaba gore ben de daha olumlu bir etki birakti. Yine hizlica okuyabileceginiz durustukle yazilmis bir kitap. Yazari tanimasam da alcak gonullu ve gercekten iyi niyetli, samimi biri oldugunu dusunuyorum. Yalniz kitabin sonunda kendi hakkinda olumsuz dusunen ya da yazanlar (yersiz ve haksiz olsalarda, troll da olsalar) hakkinda cok fazla geri bildirim yapildigi dikkatime carpti. Sanirim bir cesit cry for help, destek istiyor okurlarindan belli ortamlarda karsilasilirsa bu olumsuz dusunculerin duzeltilmesini istiyor ama acaba baska mecralarda yapilsa daha iyi olmaz miydi sorusunu da sordum kendime...Ama elbette okumaya engel teskil etmiyor bence.
İzgören’in yıllar sonra kaleme aldığı az biraz zorlama bir kitap olmuş. Devam filmleri olur ya hani pek tat vermez ama ilkninin hatrına okursun. Bu kez çok yakın yıllardan hepimizin muzdarip olduğu olmaz olası yeni Türkiye’ye çok eleştiri gitmiş ama bunları zaten biliyoruz. Birkaç tatlı hikaye ve özlü söz kenara not düşüldü ama işte bu kadar...
Yine de Pazar köşesi tadında okunuyor, okutuyor...
İlk kitaba göre çok daha olgun çok daha yürekten yazılmış bir kitap .Ahmet abimin eline sağlık bize dünyasını görüşlerini yüreğini açtığı için .alın okuyun okutun gönlünüzde gül yetiştirin belki bir gün bir saka konar.
İlk kitaptaki anlatılan öğelerin bir çoğu bu kitaptada anlatılmıştı o biraz beni sıktı. Yazarın vermek istediği mesaj gayet uygun bir dille okura aktarılıyor bu da kitabı hızlıca bitirmenize sebep oluyor.
Diğer kitaplarını da, Şu hortumlu dünyada fil yalnız bir hayvandır’ı da çok severek okumuştum. İnsanın ufkunu açan, bakış açısını değiştiren kitaplardan.
Akıcı bir kitap, çok iyi bölümlerin yanında bunlara nazaran bir daha yavan bölümler de var. Araya sıkıştırılan, zorlama olduğu hissini veren espriler olmasa daha iyi olabilirdi.
Anlamak isteyene çok şey anlatacak bir kitap. Ufkunun dar balkonlarında gezenler için boş olacak. Ama unutmayın bu sizin karakteriniz. Kendinizi anlamlandırdığınız kadar anlamlısınız.
Zor bir dönemden geçerken okuduğum, bir nebze olsa umutsuzluğumu dindirmeme yardımcı olmuş bir kitap, terapi seansı gibi sizi hayat üzerine düşünmeye itiyor. En çok hoşuma giden ve aklımda kalan kısmı Hz. Süleyman ile Kuş hakkındaki kısa öykü oldu. Bir de "siz hiç sevdiğiniz birinin ölmesini dilediniz mi?"
İlk kitabın tadını tam olarak alamadım. Güzel, başarılı, hoş örnekler veriyor ve fakat sokak ağzı ile yazılmış, sözde bizim düşüncelerimizi yansıtması, hele hele hiçbir kelimenin doğru olarak yazılmaması güzel olmamış.
Önerir miyim? İlk kitabı okuyanlar merak edecektir, o yüzden olabilir. Onun haricinde çok da önereceğimi düşünmüyorum. Bunun sebebi, hayata bakış açımın kişisel gelişim kitaplarına karşı çok pozitif olmayışıdır.
Birkaç alıntı;
- "Bütün konu doktorun şaplağıyla, imamın pamuğu arasındaki o kısa süreyi dğru dürüst ve hakkını vererek geçirebilmek".(syf.12)
- "Doğan Cüceloğlu, "Şükür duygusunun iki kaynağı vardır: Sahip olduklarının bilincinde olmak ve onların her an kaybolabileceğinin farkında olmak" diyor".(syf44)
- "Hayatla ilgili farkında olmamız gereken en önemli gerçek ne derseniz; asla canlı çıkan olmadı kardeşim buradan, hani onu bilin diyorum".(syf.45)
- "Adalet olmayınca devlet büyük bir çeteden başka nedir ki?".(syf.47)
- "Şems-i Tebrizi der ki; Eğer hala kızıyorsan, kendin ile kavgan bitmemiş. Eğer hala kırılıyorsan, gönül evinin tuğlaları pekişmemiş. Eğer hala kınıyorsan, af makamına ulaşmamışsın öfke ve kin seni cayır cayır yakıyor".(syf.89-90)
- "Nipsen Hussle diye bir rapçı "Senden daha fazlasını yapan birinden eleştiri alamazsın, hep senden daha azını yapan birinden eleştiri alırsın" diyor".(syf.124)