Paperback. 13,50 / 21,00 cm. In Turkish. 56 p. Cover Hamdi Akçay Prep. by Yusuf Korkut Hazirlayan : Devrim Horlu Orhan Veli eger biraz daha uzun yasayabilseydi, kisa ömründe yazdigi siirlerle yarattigi etkiyi hikâyeleriyle de yaratabilir miydi? Buna cevap vermek güç ancak yazdigi az sayidaki hikâyeyle bile hiç de küçümsenmemesi gereken bir yazar oldugunu kanitlamistir. Onun insanlari, tartismalari, söylemek istedikleri, hem bir sairin hem de kendini halktan ayri bir yere konumlandirmayan bir aydinin sesini tasir. Kendini saklama geregi duymayan, dili ve kurguyu ötelemeyen, karakterlere sirt çevirmeyen hikâyeleri ile Orhan Veli sadece iyi bir sair degil, dönüp dönüp okunmasi gereken bir yazar ayni zamanda. "Ölümü düsündüm. Ölümlerin en kötüsü, bir bataklikta, çirpina çirpina, ümidin her an biraz daha azaldigini göre göre ölmekmis gibi duymustum. O geldi aklima. Deniz ugruna, denize el sürebilmek ugruna ölüm!"
Orhan Veli Kanık or Orhan Veli (14 April 1914 – 14 November 1950) was a Turkish poet. Kanık is one of the founders of the Garip Movement together with Oktay Rıfat and Melih Cevdet. Aiming to fundamentally transform traditional form in Turkish poetry, he introduced colloquialisms into the poetic language. Besides his poetry Kanık crammed an impressive volume of works including essays, articles and translations into 36 short years.
Orhan Veli shunned everything old in order to be able to bring about a new 'taste', refusing to use syllable and aruz meters. He professed to regarding the rhyme primitive, literary rhetoric techniques such as metaphor, simile, hyperbole unnecessary. Set out "to do away with all tradition, everything that bygone literatures taught", although this desire of Kanık limits the technical possibilities in his poetry, the poet broke new grounds for himself with the themes and personalities he covered and the vocabulary he employed. He brought the poetic language closer to the spoken language by adopting a plain phraseology. In 1941 his poems embodying these ideas were published in a poetry volume named Garip, released jointly with his friends Oktay Rıfat and Melih Cevdet, which led to the emergence of the Garip movement. This movement had a huge influence especially between the years 1945-1950 on Republican era Turkish verse. The Garip poetry is accepted as a touchstone in Turkish verse for its both destructive and constructive effects.
Başlatmış olduğum #BağımsızKitaplarınİzinde etkinliği için Mayıs ayında @ithakiyayinlari'ndan Orhan Veli | Bütün Hikâyeleri eserini okudum. İçerisinde 7 adet hikâye barındıran bu incecik eser, Orhan Veli'nin dergilerde yazdığı hikâyeleri ve hiçbir yerde paylaşmadığı bir hikâyeyi sunuyor bizlere. Hikâyeleri okurken Orhan Veli'nin şiirsel üslubunu hemen yakaladım. Şiirsel üslubuyla çok güzel hikâyeler sunmuş. Çok uzun olmayan, tadında bırakılan hikâyeler... Epeydir de Türk edebiyatı üzerine okuma yapmıyordum, bana da iyi geldi. Özlemişim doğrusu. Kitabı merak edenlere tavsiye edebilirim, kısacık bir serüven olacaktır.
Nisan 2021'de çıkan kitabı mümkün olan en kısa sürede edinip okudum. Az sayıda öykü derlenmiş. Bunlardan birine çeviri diyelim, bir diğeri öykü olarak tanımlanacak tarzda değil. Diğer beş öyküde benzer ögeler, balıkçılık terimleri ve tekrarlanan cümleler var. Orhan Veli gibi büyük bir şairi seven okuyucuları tatmin edebileceğini düşünmüyorum. Elbette bit tat var, bu öykülerin kitaplaştırılması da bir görev olarak kabul edilebilir; ancak biraz hayal kırıklığı oldu benim için.
"Bir yazı yazmak istiyordum. Kâğıdı kalemi aldım, taraçaya çıktım. Taraça dediğim, oturduğum otelin en üst katında. Hava da domuzuna güzel. Ilık bir mart güneşi, iliklerine kadar ısınıyor insan. Böyle havalar, kış sonlarında, çok kişileri mesut eder. Saadet nedir? Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada? Bu meseleler üzerinde uzun uzun konuşmak mümkün. Kim bilir, belki o zaman ben de bu söylediğim sözden vazgeçerim. Ama zaman zaman ben de kendimi mesut sansam ne çıkar? Büyük saadetlerden hiçbir vakit nasibim olmayacağına göre bunlarla avunayım bari."
Orhan Veli'nin şiirlerinden sonra bu sitede fark ettiğim bu ince kitap, yine çok duru bir Türkçe'yle sevenine kavuşturmuş. İçinde kısa kısa öyküler barındırıyor. Hep bir azlık içerisinde bolluk. Bir garip Orhan Veli.
Orhan Veli'nin öyküleri olduğunu bilmiyordum veya tamamen unutmuştum. Bütün öykülerinin toplandığı kitapçıkta altısı Orhan Veli'nin, birisi de William Sorayan'ın yazdığı Orhan Veli'nin çevirisini yaptığı toplam yedi öykü bulunuyor. Farklı olarak Yapı Kredi Yayınlarının 'Hoşgör Köftecisi' baskısında -ki yine tüm öykülerini içerir aynı kitaptır Can Yayınlarının baskısı ile- Bahadır Dülger ile ufak bir anketi, edebiyat konuşması diye geçen ve o dönemki edebiyatçılar ile ilgili bir iki satır düşüncelerini de içeren bir yazı bulunmaktadır. Tavsiyem YKY 'den çıkan kitapçığın alınıp okunması yönündedir.
Zevkler renkler tartışılmaz denir her zaman, ben öyküleri hiç beğenmedim. Bir yere bağlanmayan neden yazıldığı belli olmayan kısa durum öyküleri o zaman için çok popüler ve sanırım yazıldığı dönem de bunu gerektiriyor. O zamanın öykücülük anlaşıyışı biraz böyle Sait Faik de benzer şekilde yazar ve hiç sevmem. Zamanın ruhu diye bir şey var gerçekten, bana göre bu öyküler ve edebi anlayış o yıllarda değil de 90'lardan sonra ortaya çıksa asla bu kadar değer görmezdi diye düşünüyorum.
O dönemin edebiyat anlayışına göre diyorum çünkü Orhan Veli isterse çok farklı bir anlayışla da yazabiliyor, potansiyelini ' Baharın Ettikleri' öyküsü ile görebiliyoruz. Demek ki tercih o yönde o dönem.. Velhasıl kelam bu tarz öykü anlayışı benlik değil maalesef beğenmedim..
Kitapta 7 kısa öykü var. Bunlardan 6 tanesi Orhan Veli'nin kendi öyküleri. 1 tanesi çeviri öykü. William Soraya'nın bir öyküsü. İlk kez Orhan Veli öyküsü okudum. Yazarın adını kapatsanız ve birine okutsanız Sait Faik'in öyküsü der bu kitaptaki öykülere. Tıpkı onun öyküleri gibi sade, yalın ve gündelik hayatın detaylarıyla bezenmiş. Meyhaneler, balıkçı dükkânları, sıradan insanlar... Orhan Veli bildiğimiz gibi, şiirde neyse öyküde de o. Küçük insanın küçük dertlerini anlatıyor yine. Benim çok hoşuma gitti. Bu yalın dili özlemişim sanırım ondan.
Küçük bir not: Arka kapakta şiirselliğini düz yazılarında da görmek mümkün yazıyor. Garip'e bakacak olursak Orhan Veli tam tersi buna karşı bir şair/ yazar. Şiirsel değil öyküleri de.
Hikaye yazmak roman yazmaktan daha zor. Bir iki sayfada insanı konunun içine çekmek kolay değil. Ben çok beğendim. Kısa cümleler akıcılığı artırıyor. Ataç gibi, Türkçe'de olmayan, 've' bağlacını kullanmamış. Kitap çok kısa geldi. Keşke daha fazla hikaye yazsaymış. Keşke daha uzun yaşasaymış.
Çok net hatırlamamakla birlikte, sanırım hayatımda ilk kez Orhan Veli okuyorum. Belki şiirlerini okumuşumdur lise yıllarında falan; ama elime alıp bir kitabını okuduğumu hatırlamıyorum açıkçası. Daha çok şair yönüyle bilinen Orhan Veli, Garip Akımı'nın da temsilcisi olduğu için beni hep çeken edebiyatçılardan biriydi. Fakat şiirleri çok seven bir insan olmadığım için daha çok hikayelerini okumak istedim Orhan Veli'nin. O yüzden yakın zamanlarda bu kitabını edinip Orhan Veli'nin şairaneliğinden ziyade yazarlığı ile haşır neşir olmak istedim ve bu kitapla da bu ayın okumalarına giriş yapmış oldum.
Kitapta 7 adet öykü var. Hepsinin ortak yanı olaydan ziyade durum hikayeleri olması. Aslında daha da ortak yönü hep deniz kenarlarında bir restoranda, bir çilingir sofrasında, İstanbul'un sahillerinde falan geçen; hep bir deniz ve mehtap karşısında hayatı sorgulamak gibi temalara dayandırılan durum öyküleri desek daha doğru olur sanırım. Tüm hikayelerdeki tat aynıydı benim gözümde. Son hikaye Yaşasın Aşk, çeviri bir öykünün yeniden düzenlenmiş hali şeklinde karşımıza çıkarken geri kalan diğer 6 öykü tamamen Orhan Veli'nin zihninden ve kaleminden çıkan öyküler olma özelliğini taşıyor. Öyküler de genel olarak kısa kısa, bu yüzden çok da uzun soluklu okunulacak; sayfadan sayfaya koşturacak şeyler yok öykülerinde yazarın. Hoşgör Köftecisi öyküsü bir balıkçı sofrasındaki ortamı anlatırken, Kan hikayesi tam bir kabadayı hikayesi. Baharın Ettikleri ise yazarlık deneyiminden sanat akımına kayan bir iç dökümü anlatıyor. Öğleden Sonra ve İşsizlik öyküleri ise biraz Hoşgör Köftecisi ve Baharın Ettikleri karışımı gibi. Denize Doğru tam bir denize özlem yazısı. Yaşasın Aşk ise ayrılan bir çiftin ayrılmalarını anlatan çeviri bir öykü. Bu şekilde kısa kısa 7 öyküyü okuyarak okuma serüveninizi noktalayabiliyorsunuz.
Açıkçası durum öykülerini seven biri olsam da, çok da bir duygu aktaramayan öyküler benim gözümde hep havada kalıyor. Orhan Veli'nin öyküleri de aşağı yukarı öyle oldu benim için. Kendisi de Baharın Ettikleri hikayesinde bundan bahsediyor aslında. Bir öykü yazmak istediğini ama konuyu nasıl seçeceğini, nasıl aktaracağını falan sorup duruyor kendi kendine. Velhasıl, bunu kendisi de çok yapamamış gibi geldi bana. Bu yüzden öyküleri çok da sevmedim açıkçası. Kan, Denize Doğru ve Yaşasın Aşk öyküleri bir nebze diğerlerine göre ilgimi çekse de çok daha başarılı şeyler çıkabilirmiş, bu yüzden onlar da beni pek tatmin etmedi açıkçası. Orhan Veli'nin kalemini bu anlamda merak eden biri olarak çok da memnun olmadığımı söylemek istiyorum. Daha fazla hikayesi vardır illa ki, ama Can Yayınları bu 7 hikayeyi bir araya getirerek kitaplaştırmış. Bize de bu seçkiyi bu şekilde okumak düştü o yüzden. Aslında betimlemeleri de çok güzel yazarın, belki de şairliğinin etkileridir hikayelerindeki betimlemelerin iyi olması da. Bu betimleme tarzıyla ve anlatımıyla çok daha iyi öyküler çıkabilirmiş karşımıza ama bilmiyorum, ben okuduklarımdan çok da tatmin olmadım açıkçası. Şiir seven biri olmadığım için alıp şiirlerini okur muyum bilmiyorum ama öykülerine belki bir şans daha verilebilir eğer başka öykülerinin derlemesi kitapları da varsa, araştırmadım bilmiyorum o yüzden. Çünkü bu güzel anlatımdan çok daha iyileri çıkmıştır diye düşünüyorum, umuyorum.
Benim için çok tatmin edici bir okuma deneyimi olmadığı için kitaba puanım 5 üzerinden 2.5 oluyor. Belki daha çok seveceğim eserleri ile karşılaşırız ileride yazarla, olabilir mi? Bence olabilir.
Ben gayet beğendim öykülerini. Orhan Veli şiirlerini de seven biri olarak düşündüm ki keşke canına mal olan o çukura düşüp genç yaşta bizlere veda etmeseymiş de daha çok öyküler yazsaymış diye. Ama ne yazık ki hala çukurları ile ünlü bir diyarda yaşıyoruz. Sade anlatımlı kısa öyküler. ___________
"... Küçük burjuvanın hayatını anlatan, onun zaaflarını, onun adiliklerini dünyanın en büyük kahramanlıkları, en asil heyecanları gibi gösteren hikâyelerden illallah dedik artık. Bütün ıstıraplar aşktan doğuyor. Oysaki öte yandan milyonların, milyarların ıstırabı var. Ama ne yazık ki biz o insanı tanımıyoruz. Girmişiz küçük burjuvanın içine, yuvarlanıp gidiyoruz. Başka cemiyetlerin, başka sınıfların adamı olduğumuzu bile bile. Bizim dertlerimiz, içinde yaşadığımız adamların dertlerine benzemiyor. Ne parada gözümüz var, ne pulda. Geçenlerde bir kadın, “Benim için şiir,” diyordu, “beyaz bir otomobildir.” Biz, en küçük menfaatlerini bile korumaktan âciz zavallılar, nasıl onlarla bir oluruz. Biz, tanımadığımız o büyük sınıfın, o fakir sınıfın adamıyız. Ama tanımadığımız için de onlardan, onların hayatından bahsedemeyiz. Üstelik tehlikeli bir iş o. İnsana sol diyorlar, komünist diyorlar. İyisi mi, bir yazar hep suya sabuna dokunmayan yazılar yazmalı. Ben de öyle yapacağım.
Türk şiirinin önemli isimlerinden biri olan ve şiire tema, biçim açısından getirdiği yenilik ile Garip akımının öncülerinden olan daha çok şair kimliği ile tanınan Orhan Veli; öykülerinde de basit bir anlatımı tercih ederek toplumun tüm kesimlerine hitap etmeyi başarmıştır. Belli bir kesimin zevkine değil; tüm toplumun zevkine hitap eder şekilde öykülerini kaleme almıştır.
Kitapta yer alan öyküler, ilk kez 1947-50 yılları arasında Tanin gazetesinde, Seçilmiş Hikâyeler ve Yaprak dergilerinde yazarın sağlığında; William Saroyan’ın Love, Here is my Hat isimli öyküsünden Yaşasın Aşk başlığıyla yapılmış serbest çeviri ise yazarın ölümünün ardından kâğıtları arasında bulunmuş ve Vatan gazetesinde 1952 yılında yayımlanmıştır.
Fakirlik üzerine söyledikleri, denize olan sevgisi, şairliği, avareliği, pişmanlıkları, sevgileri, sohbetleri, edebiyat üzerine düşünceleri kısa ama Orhan Veli ile dolu dolu olan kitabın bazı öykülerinde yazar, gerçek hayatta gittiği yerleri ve karşılaştığı gerçek insanları anlatmıştır. Kitapta yer alan altı öykü şunlardır: Hoşgör Köftecisi, Kan, Baharın Ettikleri, Öğleden Sonra, İşsizlik, Denize Doğru ve çeviri öyküsü Yaşasın Aşk’tır.
Yalnızca şiirlerinden tanıdığım Orhan Veli’nin öykülerinin de olduğunu görünce hemen okumak istedim. Başarılı bir şairin düz yazıda nasıl olduğu merakımı celbetti. Bundan 70 sene evvel yazılan öykülerle bugünkü öykü anlayışını kıyaslamak elbette doğru olmayacaktır. O dönemde yazılan öykülerde okuyucuya daha çok anı okuyor hissi veriliyor. Orhan Veli’nin öyküleri de bu şekilde. Bu bir anı mı yoksa kurmaca bir öykü mü çelişkisi yaşadığım bir anda yazarın aklımdan geçenleri okurcasına bunların hepsi olabilirdi aslında ama hepsini ben uydurdum demesi hoşuma gitti.
Kitaptaki öykülerin çoğu yazarın Yaprak dergisinde yayınlanan yazıları. Çevirisini Orhan Veli’nin yaptığı bir öyküye bu kitapta yer verilmesi de ilginç ve bence gereksiz olmuş. Kendi öyküleri ise birbirine benziyor ve günlük hayattan enstantaneler şeklinde.
Yürek (öğleden sonra) “Hikayede konunun pek o kadar mühim olmadığını söyleyen nerede çıktı. Ama ne olursa olsun, bir vaka lazım. O bakalım bir baş bir sonu olması lazım.” “Yeryüzünde realist olay yahut romantik olay diye bir şey yoktur bir yazarın edebi hüviyetini sadece işçiliği tayin eder.” “Aşk, insanı güzelleştirirmiş.” “Bu kötü göz defa beni düşündürmeye başladı. Öyle ya, ben bu kambur kızdan hoşlanmışsam, onu sevmesem neden ona kötü gözle bakmış olayım? Büsbütün tersine, iyi gözle bakmışım ki sevmişim.”
Garip akımının kurucularından Orhan Veli’nin pek bilinmeyen öykülerini okuyunca aklıma Orhan Kemal’in “Nazım Hikmet’le 3.5 Yıl” kitabında, o sıralar şiir denemeleri yapan Kemal’i asıl yetenekli olduğu nesir alanına yönlendiren Nazım Üstad düştü. Orhan Veli bu öyküleri yazdığında belki çoktan Orhan Veli olmuştu ama şiir yolundan hiç ayrışmaması gerektiğini söyleyen bir ağabeye ihtiyacı varmış gibi geldi. Kısa ömrüne belki birkaç unutulmaz şiir daha sığdırırdı. Öyküleri yakın dostu Sait Faik’in tarzını andıran kısacık eserler. Göz atılabilir.
Orhan Veli Kanık'ın şairliğinin haricinde düzyazıda da başarılı olduğunu gördüğümüz öykü kitabında gündelik hayattan hikayeler yer alıyor. Ben çoğu hikayesinde Sait Faik Abasıyanık hikayelerinin esintilerini aldım. Cumhuriyetin ilk yıllarında geçen öykülerdeki alkol içeren hikayeleri şahsen çok seviyorum. Deniz kokusu, alkolün tadı ve dönemin huzurlu yapısında sanki o dönemde beni yeniden var ediyor. Sırf bu yüzden keyifle ilerledim. Bazı şairlerin düzyazıda afalladıklarını gördükten sonra bu derlemede Orhan Veli'ye saygım bir kez daha arttı.
Bence en güzel öykü “Baharın Ettikleri” idi. Tam da mart aylarının insana, doğaya iyiye dönüşüme dair ne varsa sundukları muazzam bir duygu geçişi ile okuyuca sunuluyor. Mekansal tasvirler insan hareketleri ile görselleştirilerek öyle ustaca veriliyor ki yazar kolunuzdan tutup sizi adeta oraya götürüyor. “Denize doğru” öyküsünü Bülent Ortaçgil’in “Denize doğru” şarkısı eşliğinde okudum, ne de zevkliydi. Çok yaşa Orhan Veli! . . “Bütün rahatsızlıklar imsanların kendi dünyalarının dışında kalmalarından geliyor.”
Daha önce YKY'den çıkan tüm öykülerinin yer aldığı ve Hoşgör Köftecisi ismiyle basılanı e- kitap şeklinde okumuştum. Kütüphanemde de olmasını istediğim için aldım ve tekrar okudum. Orhan Veli iyi ki o güzel şiirleriyle devam etmiş.
"İsmim bana bile lazım değil, sen ne yapacaksın?"
"Nazım Hikmet'i severim; bir türlü anlaşamazdık. O bana 'şiirle maddenin bağdaşamayacağını, şiirin görünmez parmakların içimizdeki tellerden çıkardığı ilahi nağmeler olduğunu' söylerdi."
Şiirlerine bayıldığım Orhan Veli'nin öykü yazmada bu kadar usta olacağını asla tahmin etmemiştim. Deniz aşkı, işsizlik, yalnızlık, geçim derdi ve şiir yazmak üzerine iç sesleri takip eden, Sait Faik öykülerini animsatan muhteşem öykülerden oluşuyor. Keşke daha çok yaşayıp, daha çok öykü yazabilseymiş Orhan Veli. Sesli kitap olarak dinledim ama sanki tüm detayları film sahnesi gibi gözümde canlandı. Kesinlikle okunası/dinlenesi.
Orhan Veli'nin hepi topu 7 öyküsünden en çok "Baharın Ettikleri", "Öğleden sonra" ve "Denize Doğru"yu beğendim, zaten son ikisi sahil fonunda geçmekte. Sıcacık dilini özlemişim garibin, iyi ki var, iyi ki hâlâ okuyoruz. Kısacık ama sıcacık bir kitap.
Orhan Veli iyili şiirden devam etmiş 😅 Başka bir yazarın bir hikayesini çevirirken kendinde uyarladığı son öykü hariç pek beğenmedim. Ama çok kısa ve bir oturuşta bitirilebilecek bir kitap. Merak eden okuyabilir
Canım Orhan Veli, keşke bu kadar erken ayrılmasaydın aramızdan... Kitap tertemiz bir kalple yazılmış öykülerden oluşuyor. Storytel üzerinden dinledim, zaten kısacık. Yazarım deniz sevgisi ve geçim derdi ortak noktalarımız. Ama onun da söylediği gibi, ağacın yeşili, denizin mavisi bedava 💚💙
İtiraf edeyim şiirlerinden çok öykülerini severim (aslında tüm şairler için geçerli bu benim için... belki uzatmayıp ben şiirden çok öyküyü seviyorum demeliyim ama bu da ben kahvaltıyı akşam yemeğinden çok seviyorum gibi anlamsız bir noktaya çıkartıyor beni.... Kısacık kısacık öyküler... Keyifli... Bu sıra okuduklarım hep eski yıllarda okuduklarımın tekrarı, sanki apayrı bir ben okuyor gibi aynı kitapları... Bu da ilginç....