İstanbul’un köklü liselerinden birinin aşure gününde, mezunlardan işadamı Murat Karaağaç lise binasının çatısından düşerek ölür. Şüpheli görünen vakayı araştırmaya başlayan Başkomiser Perihan Uygur’un soruşturması yukarıdan gelen emirle engellenir. Ancak bu mezun cinayetlerinin sadece ilkidir. Cinayetler devam edecek, Perihan Uygur ekibiyle birlikte ardında hiçbir iz bırakmayan katilin peşine düşecektir.
Tuna Kiremitçi ilk polisiye romanı Mezun Cinayetleri’nde yepyeni bir kadın başkahramanla tanıştırıyor okuru: Vahşi cinayetleri aklı, tecrübesi, sakinliğiyle çözen Başkomiser Perihan Uygur…
Tuna Kiremitçi (b. February 1973, Eskişehir) is a contemporary Turkish author.
His first poems were published in the magazine Varlık during his Galatasaray High School years. His book entitled "Ayabakanlar" (Moon Watchers) that won him the "Yaşar Nabi Nayır" Award for Poetry met his readers in 1994. In 1997 he shared the "Erguvan Balkan Poetry Award with the Bosnian poet Izzet Saraylic. This was followed by his second book of poems "Akademi" (Academy) in 1998.
Tuna Kiremitçi's first novel "Git Kendini Çok Sevdirmeden" (Leave Before I Fall in) that came out in 2002 excited great interest and was acknowledged as one of the most important literary events of that year. His second novel "Bu İşte Bir Yalnızlık Var" (Way of Loneliness) and "Bazı Şiirler Bazı Şarkılar" (Some Poems Some Songs) a collection of his poems were published in 2003. His books "Yolda Üç Kişi" (Three On The Road) and "A.Ş.K. Neyin Kısaltması?" (What is L.O.V.E.?) published in 2005 have met with a wide audience.
His books that on the whole treat the tragedies of ordinary people, the impasse of relationships between men and women in today's Turkish society and the melancholy of getting old with an expression that is mournful but that evokes a smile here and there, have been appraised by Professor Gürsel Aytaç as being examples in Turkish literature of "romantic irony" (Hürriyet Gösteri: July-August 2005).
Tuna Kiremitçi who studied cinema at the Mimar Sinan University of Fine Arts, and who has received awards for short films at various festivals is engaged on work as a columnist and in writing scenarios. Besides this in the 1990s he did work on Ethnic Rock with the group Kumdan Kaleler (Sand Castles) and put his name to the album ("Denize Doğru"; 1996 Facing The Sea) as composer and soloist. He is married and the father of a son.
İstanbul'un köklü liselerinden birinin aşure gününde şüpheli bir ölüm vakası gerçekleşir, bunu bir dizi cinayet takip eder, kurbanlar aynı dönemin başarılı mezunlarıdır. Başkomiser Perihan ekibi ile beraber hem katili yakalamaya çalışır hem de siyasi baskılar ve teşkilat içi çatışmalarla mücadele eder…
Okumaya başlarken beklentim yüksek değildi, buna rağmen kitabı fena bulmadım. Hikayenin polisiye tarafında, katilin kimliği değilse de cinayetlerin nedeni hemen anlaşılıyor. Bir kadın başkomiser fikri hoşuma gitti, ayrıca Perihan'ı sevdim. Ancak, tüm cinayet büro ekibinin kadınlardan oluşması inandırıcı durmuyor. Umarım gelecek kitapta polisiye kurgu daha iyi olur, cinayetleri çözmek bizi uğraştırır. Evet, okumaya devam edeceğim, zira Perihan'ı neler beklediğini merak ediyorum...
Tuna Kiremitçi için polisiyeye iyi bir başlangıç ama okuduğum polisiye kitaplar içinde değerlendirince ve kurguya bir adli tıpçı olarak bakınca ortalama bir kitap.
oncelikle kimse bu kitabi editlememis mi. kurgu tahmin edilebilir ama fena degil. karakterler inanilmaz yuzeysel. baslarina ne gelecegi okura sunulduklari andan itibaren belli. hicbir derinlikleri veya kompleksiteleri yok, her biri bir dizi ozelligin birlesiminden olusmus karikaturize tipler. neyse okunuyor ama. tam cerez yaz kitabi. derinligi olan toplumsal elestri falan de beklemden girmek lazim kitaba. seriye devam edecegim, zaman gecirmek adina.
2021 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı Adayıdır. Bu kitabı tahmin ettiğimden daha çok beğendim. Tuna Kiremitçi kalem-klavye kullanmayı iyi biliyor. Bu bakımdan söyleyecek söz yok. İlaveten ilk polisiyesinde gerçekten iyi bir polisiye yazmış. Köklü bir lisenin içindeki altı kişilik zorba çetesi 'Melekler' yıllar sonra teker teker öldürülüyor. Kurgu iyiydi, tutarlıydı. Polisin çözümdeki katkısı yerli yerindeydi. Zevkle okudum. Kitapta en çok hoşlandığım kısım karakterlerin çok gerçek yansıtılmasıydı. Erkek yazarlarda sıklıkla karşılaştığım, 'kadın karakterlerin kadın doğasına aykırı hareket etmesi' sorunu bu kitapta hiç yok. Baş karakterlerin tamamının kadın olduğu bir romanda kadınlar ancak bu kadar doğal, bu kadar gerçek yansıtılabilirdi. Perihan her hali, tavrı, söylemi ile son derece tutarlı bir karakter. (Hafıza kartını duvara fırlattığı kısmı hariç tutacağım. Bir tek o hareket Perihan'a yakışmadı. O da nazar kestirir diyelim.) Okul ve içindeki ağır atmosferi film izliyormuşum gibi gözümde canlandırdım. Neslihan'ın sorgusu sırasında "ay konu yine illa tecavüze gelecek" diye endişelendim. Neyse ki Tuna Kiremitçi bu klişeye kaptırmadı kendisini. Büyük alkış! Çok hoşuma giden benzetmeler vardı. Sayfa 210'daki Migros torbaları taşıyan beyaz yakalı aile aynı bize benziyordu mesela :) Şuraya takıldım: Kurbanların mason olduklarını nereden anladılar, onu hiç anlayamadım. Ben bugüne kadar mason olduğundan şüphelendiğim kimsenin gerçekten mason olup olmadığını öğrenemedim. Ve hiçbirisinin masasında da mason rozeti görmedim :) 2021 senesinde Kristal Kelepçe'de benim başka bir favorim vardı. Eğer o kitap olmasaydı benim için en yüksek puanlı kitap bu olabilirdi.
tuna kiremitçi kendisine olan ön yargılarım nedeniyle çok okumadığım bir yazar ama bu ara Türk cinayet romanlarından gidiyorum yeni çıktığını gördüğüm bu kitabı da okumak istedim. kitabın kurgusunu genel itibarıyla beğendim. perihan'ı da sevdim. bazı eksikler ve bazı zorlama sahneler var ama genel itibarıyla güzel bir ilk kitap. serinin devamını bekliyorum.
2 ya da 3 vermek arasında çok gidip geldim. Bu kitabı sesli kitap olarak dinledim.Basılı halini okusam muhtemelen yarım bırakırdım. Yazar Perihan Uygur'un sonradan dahil olduğu sahnelerde bakış açısını (PoV) korumakta çok zorlanıyor. Ayrıca romanın ritmi de bir polisiye için çok çok yavaş. Karakterler derinlikten uzak, suç unsuru çok üstünkörü işlenmiş. İyi bir polisiye yazmak sadece emek değil adeta bir akademisyen gibi araştırma yapmayı da gerektirir ancak yazarın bu çabayı sergilediğini göremedim ne yazık ki. Neyse, yazarın ilk polisiyesiymiş, ilkin günahı olmaz diyelim. Serinin ikinci kitabına sesli kitap olarak bir şans vereceğim ama o da bu minvaldeyse okumaya/dinlemeye devam edeceğimi sanmıyorum
Tuna Kiremitci, daha once hic okumadigim ve cok da sempatim olmayan bir yazar olmasina ragmen konu ilgimi cekti ve denemeye karar verdim. Memnuniyet verici sekilde hataya yer birakmayan titizlikle ve gercek detaylarla ordugu bu surukleyici hikaye aslinda belki polisiye kalibi olarak cok standart ama Turk polisiye romanlari arasinda bence parlak bir yer edinebilir.
Çok yüzeysel, olaylar ise saçma. Araştırma yapılmadan yazılmış eksik bilgilerle dolu yürütülen soruşturma süreci. Mantık hataları çok fazla. Kurbanlardan bir tanesi boş yere öldü mesela. Sonunda da bir durum olmuyor. Bütün betimlemeler ve karakterlerin düşünceleri birbirine benziyor. Çocuklar için olan bir tiyatro oyunu gibi, tek farkı kanlı canlı olması. Dile de önem verilmemiş çok sayıda Arapça/İngilizce sözcük geçiyor. 20. yüzyılın dili diyeceğim değil, 21. yüzyılın dili diyeceğim o da değil. Olmamış.
Okuduğum ilk tuna kiremitçi kitabı. Ne yazdığını bilmiyorum ama doğrusu polisiye yazdığını da bilmiyordum ☺️ bir arkadaşımın önerisiyle sahil kitabı kategorisinde okudum, yani kötü diyemeyeceğim kadar iyi ama iyi demeye de dilimin varmadığı bir yerde... "Sahil için uygun, yazlığa bırakayım gelen okusun" diyerek buranın kitaplığında terk edip eve döneceğim bir kitap...
Hakkını yemek istemem, akıcı, sade, açık bir kitaptı. Kahramanın "senin benim gibi" dediğimiz bir kadın olması hoşuma gitti. Aykırı gibi dursa da o senin benim gibilik antikahraman anlayışına yüzde yüz uyan bir tip yaratmış perihan'la. Bunları sevdim. Pıt diye başladım, bitirdim. İkinci kitabını da okuyacağım, merak ettim...
Ancak...
Finali tahmin etmesi aşırı kolay, tipler aşırı klişe, hikaye biraz tırt geldi (daha uygun bir kelime şu an zihin koridorlarımda bulunamadı) ☺️ Ama bunlar polisiyelerde "bence" sık sık karşılaştığımız şeyler. Her şeyiyle tatmin eden bir polisiye bulmak huysuz teyze olma yaşıma koştururken benim için artık kolay değil. Benim açımdan asıl sıkıntı başka yerdeydi...
Hikâye boyunca hiç merak etmediğim yazarın fantezi dünyasındaki klişe kadınlarla tanışmak beni gerdikçe gerdi. Kadın kahraman kasayım, eşitlikten yürürüm derken öyle klişelere batmış ki kiremitçi bir kadın okur olarak kafasındaki kadın imgesini bir çekiç darbesi ile yıkıvermek istedim.
"Rakı içen kadın" klişesi sıkıcı, asi rastalı özgür kadın sertliği bayağı idi ama bunlara alıştık. Benim tadımı kaçıran perihan gibi saygıdeğer bir kadın olmanın ancak evli barklı sıradan yaşantı içindeki bir "abla"ya tıkıştırılması/yakıştırılması oldu. Klişelerden kaçayım, bakış açısını yerle bir edeyim derken içine gömülmüş sanki tuna kremitçi. Gerçek hayatla eşleşmeyen daha doğrusu yetersiz kalan, binlerce alternatif arasında hep en gözdeleri oluşturan kadın tipleri/mitleri bir noktada baydı. Yine de kadın kahramanları okumayı sevmedim diyemem. Belki ikinci kitabı daha iyidir bile diyorum şu an. Bakalım...
Çok bir beklentim olmasa da yine de hayal kırıklığı yarattı. Polisiye kısmına bakarsak, daha kitabın ilk sayfalarında cinayet yerini öğrenince sebebini de tahmin edebiliyoruz. Yazar lisede geçen olayları siyasi bir yerlere bağlamak için oldukça uğraşmış ama başarılı olamamış. Bu kısımlar hiç oturmamış. Zaten kendilerine “melekler” denilen suç çetesi falan çok Amerikan özentisi. Karakterlere gelirsek, başkomiser Perihan dahil olmak üzere tam karakterler çok sığ, tek boyutlu ve klişe yazılmış. Yazarın “kadın sempatisi”ni kazanmak için yarattığı Bacılar bölüğü de hiç gerçekçi durmuyor. Zaten oradaki karakterler de hiç olmamış. Bir karaktere 3-5 sayfa partneriyle kavgasını yazınca karakter derinleşmiyor.
Son olarak devamı da gelmiş ama bu kitapta Perihan’da hiçbir dedektiflik ya da polislik zekası görmüyoruz. Cinayetin sebeplerini onlara gelen eski öğrenci sayesinde öğreniyorlar. Katilin kim olduğunu ise artık finalde, şans eseri kızının bir cümlesiyşe tahmin ediyor. Nasıl bir polis ki bunlar, adamın yalan söylediği Kapadokya gezisini kontrol etme gereği bile duymuyolar. Ya da yazarın öyle böyle zeki dediği karakter, turizm şirketi olmasına rağmen kendine uygun bir mazeret yaratmıyor da bir telefonla yalan söylediği ortaya çıkacak bir bahane uyduruyor.
Sonuç olarak ne polisiye anlamında ne de edebi anlamda tatmin etmedi beni. Sevenlerine afiyet olsun.
This entire review has been hidden because of spoilers.
aynı liseden mezun bir grup erkeğin sırayla öldürüldüğü bir seri katil hikayesi. kitabın akıcı bir dili var. hikayenin inşa edildiği ilk yarıyı soluksuz okurken, ikinci yarısına geldiğimde ve olay örgüsü açığa çıkmaya başladığında hevesimi kaybettim. şiddet uygulayan "erkeklik" hadisesinin sadece 80 darbesi sonrası oluşmuş otorite boşluğu ve birtakım "kötü niyetli insanlara" bağlanması beni romandan kopardı. hem faile, hem de maktüllere dair ilgimi kaybettim. küresel feminist hareketinin etkisinde olduğunu gördüğüm romanda sadece kadınlardan kurulu bir cinayet birimi var. Bu birimde en ilginç karakter bence Ayla idi. Perihan çok sığ bir karakterdi. Ona derinlik katmak için eklenen tek özellik "özel" anneliğiydi. Bir de tersine özcülük (essentializm) yapılmıştı kitapta. Kadınlar çok titizmiş, dikkatliymiş, keşke polis dedektiflerinin çoğu kadın olsaymış. Kendi halinde bir kadın isterse sosyal medyada dedektife dönüşebilirmiş. Bu kadar "stalker" erkek varken, bunu kadınlığı övecek bir özellik olarak kullanmak yıl olmuş 2021 dedirtiyor mu, evet.
Tuna Kiremitçi’nin Mezun Cinayetleri adlı kitabı, kısa sürede okunabilen, temposu yüksek bir polisiye örneği. Ancak bu akıcılık, ne yazık ki edebi derinlikten ve güçlü bir olay örgüsünden feragat edilerek sağlanmış gibi hissettirdi. Kitap, klasik anlamda bir dedektif polisiyesinden beklediğim zihinsel bulmacayı sunmadı. Başkomiser Perihan Uygur’un olayı çözüm sürecinde zekasından çok olayların akışına bırakılmış bir çözüm vardı; bu da karakteri derinleştirme fırsatını kaçırmış.
Yine de, yazarın kadın karakterlere güç, statü ve bağımsızlık vermesi olumlu bir yaklaşım. Toplumsal mesajlar açısından özellikle Asperger sendromuna sahip bir karaktere yer verilmesi dikkat çekiciydi. Bu yönleriyle roman, popüler polisiyenin sınırları içinde bazı farkındalık alanları yaratmaya çalışmış.
Genel olarak ise, Mezun Cinayetleri bana basit yapısıyla daha çok “çıtır çerez” kategorisinde bir kitap gibi geldi. Edebi beklentisi yüksek okurlar için yetersiz kalabilir, ancak yorucu olmayan, hızlı akan bir hikâye arayanlar için uygun olabilir.
Olay örgüsü tatmin etmedi bu nedenle (gereğinden fazla olan ve hikayeye katkı sağlamayan) betimlemler/tasvirler rahatsız etti. "Barcelona formalı fitness sahibi" ve "kuaför salonu büyüklüğünde arsa" en dikkatimi çeken iki tasvir oldu. Mason locası, siyasi bağlantılar (cenazede MİT mensuplarının olması) vb. kitabın ilerleyen bölümlerinde çeldirici olarak kullanılacak diye düşünürken çözüm aşamasında bahsi dahi geçmedi. Diyaloglarda ısrarla soyad kullanılması enteresan (özellikle sayfa 66 "... Avukat Sedef Erkan ablan..." ifadesi, günlük yaşamda ortak tanıdığımız insanlar için soyadını ne kadar sık kullanırız ki?). İsmail'in motorsiklet ile kaçırılabilmesi ve Petek'in nefret ettiği okulunun aşure gününe gitmesi, hafıza kartının şifresinin 3. denemede tahmin edilebilmesi, Petek'in sorgusunun ardından hayatta kalan meleklerin değil mağdurların peşinden gidilmesi... Polisiye olmasa akıcı anlatımıyla güzel bir roman diyebilirdim ancak polisiye tarafı zayıf kalmış.
İlk başta şunu demek istiyorum Tuna Kiremitçi ve polisiye ? Evet ilk bunu dedim storytelde görünce bu senemi polisiye serilere adamışken buna da başlayayım dedim çünkü bu ekonomi de yazılı baskısına net şans vermezdim. Ve başladım muazzam mı hayır. Ahmet Ümit'in Başkomser Nevzat'ın siyasi dokundurmalari olmayan ve karşı cinsten versiyonu Perihan.
Günümüzden bir karakter,polis teşkilatı tam Türk polis teşkilatı (Bacılar birimi,Kadın olduğu için aşağılanmaları ve birazda polis olmamaları gereken insanların ne yazık ki ekonomik koşullar nedeniyle polos olmak zorunda kalması gibi...) Tabii bozkurtların aevmeyeceği Lezbiyen polisimiz Ayla... ve Ayla'nın cinsel yönelimi nedeniyle gizlenmesi... kriminal yönü daha iyi çalışabilirdi. Asperger sendromuna değinmesi de ayrıca güzeldi okunabilir ya da dinlenebilir.
Tuna Kiremitçi'nin daha önceki kitaplarından bir kaçını okumuş ve polisiye okumayı çok seven bir okur olarak başarılı buldum kitabı. Sadece bir baş komiser maaşı çok mu azdır ki sürekli geçim sıkıntısı vurgusu var onu merak ettim. Bugün Türkiye'de geçim sıkıntısı olmayan kim kaldı ki sürekli buna vurgu yapıyor diye düşündüm. Perihan Uygur Baş komiser Nevzat'a benziyor gibi bir şekilde onun daha az depresif ve kadın olanı gibi... Seslendirme ayrıca çok iyi idi, onu da belirteyim. Ece Okay'ın ağzına sağlık...
En son Tuna Kiremitçi okuduğumda sanırım üniversitedeydim ve çok farklı tarzda bir kitaptı. Biraz da meraktan aldım bu kitabı ama Perihan başkomiseri sevdim. Bazı eksiklikleri vardı tabii yine de sıkılmadan okudum ben. Bazıları Komiser Nevzat'a benzetmişler ama ben öyle düşünmüyorum. Oradaki babacan komiser ile buradaki ablalık yapan komiser tiplemesi arasında bir sürü fark var. İlk cinayet romanı için bence gayet iyi.
Tuna Kiremitçi polisiye yazmaya heves etmiş. 20 yıl sonra bir şans daha vereyim dedim ama ittire kaktıra bitirdim. Ne yarattığı kadın başkomiser karakteri okuyucuya geçiyor ne kendi kişisel mesajlarını vermeye çalıştığı seri cinayet hikayesi. Bir de sanki çok sıra dışı, çok muazzam bir hikaye anlatıyormuş gibi uzattıkça uzatmış.
Herkes Ahmet Ümit olmak zorunda değil, sen yine popülist aşk hikayeleri yazmaya devam et Tunacığım.
Klasik bir intikam hikayesi. Elit liselerden birinde işlenen mezun cinayetleri. Sırf kadınlardan oluşan Başkomiser Perihan Uygun’un ekibinin başarısı. Ve Perihan’ın Asperger sendromlu kızının bir kelimesiyle çözülen gizem. Eğer bu kitabı Ahmet Ümit yazmış olsaydı bir yıldız verirdim, ama ilk kez polisiye yazan Kiremitçi’ye biraz hoşgörü göstermek gerektiğini düşündüm
Kitap vasat bir polisiye, üstüste korkunç cinayetler ve ortada inandırıcı olmayan nedenler, genc kadın polis olunca böyle özel yaşantılarını dağıtmaları mi gerekiyor, anlayamadım, Cingöz Recai romanları bile daha inandırıcı, yine de sonunu merak ediyorsunuz, diğer Perihan Komiser romanlarına şans vermek istiyorum çünkü kadın polisler bana çok sempatik gorundu
Kitabı özellikle yazarın Oksijen Gazetesindeki polisiye kitap tavsiyeleri sonrası meraktan aldım. Rahat okunan bir kitap çok hızlı akıyor fakat yaratılan atmosfer, karakterler , oluşturulmaya çalışılan suni kurgu havada uçuşuyor, tavsiye etmiyorum.
Çok severek okudum, polisiye kitapları çok seviyorum. Başkomiser Perihan hoşuma gitti, devamını bekliyorum. Kolay okunan bir kitap, elinden bırakmak istemedim