“Bir kadının aşkı uğruna, istikbalimi, hayatımı, inançlarımı bir kenara koydum ve bir kez bile pişmanlık duymadım bundan. Bu utanç, bu aşk ve bu inatçı halimle bu çöldeyim ben de. Ariflerden biri, ‘İnsan eksik doğar, eksilerek büyür, ölünce tamamlanır,’ derdi. Eksik doğdum, eksilerek büyüdüm, âşık olunca tamamlandım. Şu dünyada yaşanan onca kötülüğe rağmen cennetim, ilk zamanlar tenburum, sözüm ve sonra da sevdiğim kadın oldu. Tenburumun telini sevdiğim kadının sesiyle buluşturan Tanrı’ya şükürler olsun. Yolculuk bizim muradımızdı, hakikat çölünde kaybolduk. Aşk yola düşmek değilse nedir?”
Eyüp bir sabah ısrarla çalınan kapısını açtığında, on yıldır görmediği oğlunun akranı iki kişiyle karşılaşır. Delikanlılar mesajlarını bırakıp ayrılırken Eyüp kendisine, oğluna ve geçmişine dair muğlak sorularla kalakalır. Aradığı cevaplar onu adım adım karanlık bir dünyanın eşiğine sürükler. Sorular çoğalır fakat cevaplar sorulara yetişemez. Sıkışıp kalmışlığın ortasında geriye tek bir seçenek kalır: Siderya’dan ayrılmak. Şehri terk etmekle günahlarından arınacağına inanan Eyüp onunla yolculuğa çıkacak altı kişiye ihtiyaç duyar. Altı adamı bulmak ve onları ikna etmekse hiç kolay değildir ve zamanı hızla tükenmektedir.
Yediler Teknesi Abdullah Aren Çelik’in üçüncü romanı. Bir marangozun hayatına odaklanan kitap, okuru kolay kolay unutamayacağı çarpıcı bir tanıklığa davet ediyor. Bir cevap uğruna heba edilen bir hayatın şaşırtıcı hikâyesiyle Yediler Teknesi insana, aidiyet hissine, yurt ve yurtsuzluğa dair sisteme yöneltilmiş sert bir eleştiri aynı zamanda.
2022 Vedat Türkali Edebiyat Ödülleri’nin, Roman jüri özel ödülüne 'Yediler Teknesi' romanıyla ile Abdullah Aren Çelik layık görüldü.
Yazarı ödülü almadan önce tanımıyordum. Romanını çok etkileyici buldum. Az işlenmiş -ya da benim az rastladığım- ve gelecekte çokça işleneceğini düşündüğüm konuyu içeren bu romanı ilgiyle ve merakla okudum.
Yediler Teknesi , 2022 Vedat Türkali Jüri Özel Ödülü aldı. Kitabı okumamdaki tek sebep bu değil tabi ki ,kitabı bana önerenlerin sayesinde elime aldığım ve neden bunca zaman beklettim dediğim bir roman oldu. Kitabın kapağına bakınca acaba konusu nedir ,bu sazın ve üzerindeki kemiklerin anlamı nedir diye düşünüp durdum. Fantastik olayları,karakterlerin geçmişi ve gelecek kaygıları içerisinde geçen ,her karakterin bir müzik enstrümanı ile olan bağı,azınlıklar ama en çokta onların yaralarını konu edinmiş ve bence sisteme göndermeler yapan bir roman. Savaşı,savaş sonrası yıkımı ,otoriteyi, bir de savaşın kurbanlarını o kadar etkileyici anlatmış ki kitapta gecen Kule yani otorite dönemimize hiçte yabancı gelmeyen bir kavram. Yasaklı saatler,kontroller ,yerinden yurdundan sürülenler,kayıplar kimliksiz mezarlar,kayboluşlar … yediler teknesi dil bakımından zorlamayan ama değindiği konular bakımından zorlayan bir kitap. @abdullah_aren_celikk ‘ azınlıklara olan duyarlılığı,onların yaşadıklarını,yurtsuzluklarını yani onların yaralarını öyle bir anlatmış ki beni en cok etkileyen kısım Ezidi’lerin konu edinildiği bölümler oldu… ilk sayfasından son sayfasına merakla okunan bir roman,hatta sonunda baya da şaşırtan.çok etkilenerek okudum , cok fazla cumlenın altını cızdım ;hepsini paylasabılmek mümkün olsa keske !! Kısa ama dönüp dolaşıp on defa düşündüren alıntılar …. 👇🏽 🍃 ama benim içimi acıtan gerçeklere değil,hayat tutunacağım yalanlara ihtiyacım vardı. 🍃 açıda ortak olamayan insanların vatanı,yaşadıkları cehennemdir. 🍃İndanı hakikati ölürken yıkanacağı iki tas sudan başka şey değildir. 🍃küçük bir çocuğun en cok ihtiyacı olan şey , bir annenin şefkatle bakan gözleridir. 🍃her baba eksik bir oğul bırakıp gidiyordu dünyadan . 🍃insanın hikâyesi başkalarının onun adına karar vermesiyle değil,kendi adına kararlar almasıyla başlar. 🍃hangi Tanrı’ya inanıyorsan, o senin yardımcın olsun. 🍃Dağılmıştık,bir kavim perperişan olmustu . ( Ezidiler) 🍃Tanrım bizi ülkenizden koparıp bilmediğimiz bu yola düşürenlere lanet etsin. 🍃İnsanın hayatı koca bir yalan,onu neyin beklediğini asla bilmiyor .
Çok karanlık atmosferli, zaten de ölüm teması etrafında dolanan bir roman. Bazı yazarların yazınsal kardeş olduklarını düşünüyorum, mesela Kemal Varol, Abdullah Atasci ve Abdullah Aren Çelik'in bu ödüllü romanındaki atmosferleri, meseleleri, insana bakış açıları, edebi usluplari bence çok benzer. İyi anlamda yani..
Kayıp oğlundan gelen mektupla maddi - manevi bir maceraya atılan Eyüp, tam anlamıyla bu macerada vicdanıyla hesaplaşmaya korkan insanların ve dolaylı yoldan da toplumların bu hesaplaşmadaki öznesi olur.
Distopik bir toplum çizilir romanda. Okudukça bize ne kadar uzak olduğunu göreceksiniz. Bizim kendi gerçeklerimiz varken distopyaya ne hacet değil mi?
Dini ve mitolojik motiflerle bezeli olan roman, sizi doğu masallarının da kıyısında şöyle bir gezdirip sürükleyiciliğini sonuna kadar koruyor ve sırrını faş etmiyor.
Hani çatışmaların en büyüğü insanın kendisiyle olandır derler ya, bu romanda bunun her türlüsüne şahit olacaksınız. O çatışmalar farklı öznelere doğru yayılacak ve önü alınamayan bir mesele haline gelecek hâlâ da alamıyoruz o da ayrı!
"Kendimle kendim arasında kocaman bir uçurum var sanki."
"Kendini tanımak, kendine yanmak, kendine dönmek, kendinde kaybolmak ne zormuş."
"Dünya kötülerin yaptığı kötülük yüzünden değil, iyi insanların sessizliği yüzünden bu haldeydi. Başkasının malına göz dikenler, sevdiklerine ihanet edenler, hırsızlık yapanlar, cinayet işleyenler, insanları hor görenler iyilerin sessizliği nedeniyle bunca karanlığı yaşatabiliyorlar."
Bazı kitaplar okununca biter bazıları okununca tamamlanır. Bu kitap ikinci türden. Bir yere kadar bu kitabın nereye varacağını, ne anlatmayı amaçladığını anlayamadım. Kitabın son bölümünde anlatılmak istenen hikaye güzel bir şekilde tamam olmuş. "Ne kitaptı be!" diyemem ama sonunu güzel bağlayarak görünenin ardında, söylenenden fazla bir anlatı olduğu mesajını vermiş oldu. Hoştu.
Çok derin, çok edebi, çok duygu yoğun 500-600 sayfalık bir romanın sinopsisini okumuşum gibi hissettim. Güzel bir hikayeyi, hızlıca, sanki hemen bitirmesi gerekiyormuş gibi anlatmış yazar. Belki ilk defa bir romanda uzun ve daha detaylı, duygulu tasvirler görmek isterdim. Çünkü konu ve kurgu buna çok müsait idi.
Kim tarafından önerildiğini hatırlamadığım bir kitap okudum. 3 kitabı yayımlanmış yazarı Ben yeni tanıdım. Pazar günü YouTube'daki bütün söyleşi videolarını izledim 🤓 . Hem çok değişik hem çok tanıdıktı yazarın dili ve hikayesi. Sürrealist, alegorik bir roman olsa da hani bir tat, bir koku, bir isim hatırlatıverecek her şeyi. . Bildiğimiz bir coğrafya, içinden Arın adlı bir nehrin geçtiği bir şehir. . Eyüp bir sabah yine kabuslardan sıyrılıp uyandığında kayıp oğlu emir'den bir kutu getiren hırpani kılıklı iki kişi dalar eve. Kutudan bir gemi maketi, eşi sabahat'a verilmek üzere bir saat ve bir defter çıkar. Gelen mesaja göre bir görevi vardır. . Mezar taşı bile olmadan, duasız, namazsız gömülen ölüleri toplayıp 7 kişi ile birlikte cenaze namazlarını kılıp insana yakışır bir şekilde defnedeceği yere götürmek üzere kendi yaptığı gemiyle Arın nehrinde bir yolculuğa çıkacaktır. Bu yolculuk arındırabilecek mi eyüp'ü günahlarından? Nuh gibi bir kurtarıcı mı yoksa cezasını çekmeye giden bir zalim mi? . Her biri ayrı bir acıya sahip 7 kişi: Talip (minberinden sürülmüş imam), Sedat( kambur santurî), Enes ( kör) ,Sadi (kaçak aşık), Arzuhalci (hafızasını yitirmiş yazar), Yezdan (Ezidi güzeli) ve Eyüp çıkarlar yolculuğa kendilerine vaadedileni bulmaya... . Bir umut uğruna yola düşen mülteciler, faili meçhul cinayetler, dilini -yasak olduğu için - konuşamayanlar, kayıp yakınları, işgal ettikleri topraklardaki insanlara zulmedenler...90'larin genci olarak ben böyle bir yerden okudum hikayeyi. Belki bu yüzden tanıdıktı. . Dini hikayelere, mitolojiye, gayet iyi bildiğimiz dünyaya dair bu distopik kurguyu yeni bir yazarla tanışmak isteyen herkese tavsiye ederim. .