Shortly before her death in 1963, the great French singer dictated an autobiographical sketch to journalist Noli. Not intended as a comprehensive history, this previously unpublished volume offers affecting and sometimes melodramatic recollections of Piaf's celebrated yet tragic life. Chapters about her rise from poverty, her philosophical and religious convictions, and her legendary generosity are mixed with chapters on aspects of her life that attracted scandal (e.g., love affairs, drug addiction, alcoholism, profligate lifestyle, etc.). Believing in her eternal quest for love, Piaf defends herself without apology. Translator Crosland, who wrote the first non-French biography of Piaf (Piaf, LJ 10/1/85), clarifies the text, fills in gaps, and tempers exaggerations in a series of end notes. This touching, romantic memoir is recommended for general audiences.
Édith Piaf, born Édith Giovanna Gassion, was a French singer who became widely regarded as France's national popular singer, as well as being one of France's greatest international stars. Her singing reflected her life, with her specialty being ballads. Among her songs are "La Vie en rose" (1946), "Non, je ne regrette rien" (1960), "Hymne à l'amour" (1949), "Milord" (1959), "La Foule" (1957), "l'Accordéoniste" (1955), and "Padam... Padam..." (1951).
Recollections of her life recorded by Piaf shortly before she died. Perhaps not surprisingly she is selective and the chronology is not exactly spot on but she does not hold back. She mentions her early childhood when she was abandoned, her fanciful taste in men and how she moved on from one to another, her drinking and her drug addicition. Overall a moving account of a great singer, despite her addicitions, and it is augmented by a brilliant foreword by Edward Behr in which he states "My Life must be read as a case history rather than history itself" but it still that leaves the reader wanting more.
Aşk, "Kaldırım Serçesi'nden " hep kaçtı. Yani anlattıklarına göre, sevdiği kişiyi, ne kadar cömert davransa da hiç bir zaman uzun süre kollarının arasında tutamadı. Her defasında, tam hayatının adamını bulduğunu sandığında, her şey mahvoldu ve O gene şarkıylarıyla yalnız kaldı.
Bu kitapta ise , ne var ne yok anlatmış hayatındaki her şeyi.
Ne kadar insanlardan kötülük görse de o hep , insanlara iyi davranmaya çalışmış. Bunu da şöyle açıklıyor bu kitapta: Edith çok genç yaşta anne olmuş ve bir gün de küçük çocuğunu bir hastalık yüzünden kaybetmiş. Yavrusunun cenaze masraflarını toparlamak için elinden gelen her şeyi yapmış. Ama yine de eksik kalmış paranın bir kısmı. O kısmı tamamlamak için de en nefret ettiği şeye razı olmuş. Bir adamla bir gece geçirmeye... Fakat olmamış, yapamış ve yatağın üzerinde ağlamaya başlamış. O adam da Edith'e acımış ve ondan hikayesini anlatmasını istemiş. Ve Edith'in hikayesini dinleyince , ona cenaze için eksik kalan miktarı vermiş ve onu yollamış evine, ölü yavrusunun yanına.... Edith işte o günden beri, o adamın yüce davranışı hatrına,tanıdığı tüm insanlara özellikle düşmüş olanlara hep cömertçe davranmış.
An honest and raw glimpse into one of the greatest French singers; Edit Piaf. A very personal account into her life growing up poor in a forgotten Rue in Paris to being discovered, living through the second world war and finding but also losing love along the way. Singing was the only constant in the emotional coaster of her life. 'Non, je ne regrette rien' just got a whole new meaning.
“Peut m’ariver n’import quoi ÇA m’est est egal J’m en fous pas mal...” (Ne olursa olsun fark etmez, Ne olursa olsun etkilemez...) Birdenbire bugün karşıma çıkan kitap, aslında kitap değil tümüyle Edith Piaf. Filmini izlenecekler listesine eklediğim şarkılarını dönüp dönüp dinlediğim, onun şarkılarını en çok Audrey Hepburn’de duymayı sevdiğim şahane kadın Edith Piaf. Şarkıyı söylemeyip sanki yaşamının acısının çığlığını zarafetle basan kadın. Tümüyle en basit dille ama bütün içtenliği ile yazmış kendini. Babasıyla sokaklardaki şarkı söyleyerek para toplamasından, seks işçiliğinin kıyısından dönmesine, alkol, uyuşturucu alışveriş ve aşk bağımlılıklıklarında savrulup dururken en büyük gücü yeteneği Şarkılarına ve sesine tutunan kadın. Bugün beni bir şişe alkol almaktan vazgeçiren kitap oldu aynı zamanda. Hiç aklımda yokkan gözümün önüne düştü bir sahafta. Hemen aldım. Elimdeki başka kitabı bitirir bitirmez Edith Piaf’ın anlatısına kapıldım. Eve gelene kadar içimde sancıyla ve dilimde “La Vie En Rosa” ile çoktan bitirmiştim bile. Filmi de şimdi başlamak üzere. Gece Edith Piaf ile bitecek olmanın şansını yaşıyor olsa gerek. Bir kadının yalnızlığının, aşksızlığının, şefkatsiz kalışının, ona şefkat gösterenlerin bir kısmına da karşılık veremeyecek kadar yabancılık çekişinin, tam alıştım derken tekrar tekrqr kaybedişinin ve inatla kendine sesine tutunuşunun büyük örneği. Ah Edith aşk hep istendi mi, ihtiyaç duyuldu mu kaçar öyle hain bir duygudur.
“Des yeux qui font baisser les miens Un rire qui se perd sur sa bouche Voilà le portrait sans retouche De l’homme auquel j’appartiens”
“bakışlarımı kaçıran gözler dudaklarında kaybolan gülüş işte ait olduğum adamın rötüşsüz portresi”
Aşk çok nankör, bazen çok adaletsiz ama bir o kadar vazgeçilmez ve karşı konulamaz aynı yaşam gibi. Tadı damakta hep kalır. İlişkileri iktidar savaşına, hisleri egemenlik alanına dönüştürenler bunu pek bilmezler.
Acısıyla tatlısıyla sevip tutkuyu tadıp ölmek. Büyük şans belki de.
“Peut m’ariver n’import quoi ÇA m’est est egal J’m en fous pas mal...” (Ne olursa olsun fark etmez, Ne olursa olsun etkilemez...)
Belki de varolmuş en etkileyici seslerden birinin hayat hikayesinin bu kadar yalın ve net anlatıldığı kısa ,öz ama unutamadığım bir kitap, belki de 5-6 yıl önce okumuştum. Arkadaki sözü bile yeterliydi.
Edit Piaf'ın otobiyografisi. Kendi ağzından, tüm samimiyetiyle. Aşkları, ilişkileri, başarısızlıklarını anlatmış ve genel olarak kasvetli olduğunu söyleyebilirim. Başlarken hiçbir fikrim yoktu hayatına dair. Bir Fransız ünlüsünün bembeyaz mutluluk dolu bir hayatı olmasını ummuyordum elbet ama kendi biyografisini yazan bir insanın hikayeyi biraz daha tatlılaştıracağını, kasvetini kıracağını, eh haliyle gerçekten biraz saptıracağını düşünmüştüm sanırım. Öyle değildi, çok yalın ve çok gerçekti.
Eserde estetik bir kaygı yok, edebi bir dil de olduğu söylenemez: tamamen bir anlatı. Ama sıkmıyor ve güzelce akıyor, kendini okuttuğunu söyleyebilirim.
Benim kitabın varlığından haberdar oluşum, Kurtlarla Koşan Kadınlar'ın kaynakça gibi bir derlemesinde önerilmesi ile oldu. O nedenle kitabı da taze bitirmenin etkisiyle okurken benzer pattern'lar yaşayıp dersler çıkaracağımı zannetmiştim. Öyle olmadı ama kötü bir deneyim de değildi. Aslında kendi kararlarının sebepleri konusunda güzel analizleri var, hayatını sorgulayan, başına gelenlerden ders alan, öğrendiği bir şeyi hayatı boyunca sürdürebilen biriymiş Edith Piaf.
Birkaç atlını çizdiğim nokta ile anlatmak isterim: ".. bendeki hastalık derecesindeki sevilme arzusu, kendimi ne kadar çirkin ve değersiz bulursam, o kadar çok sevilmek istememdi." Zaten aşk ile arasının iyi olmayışı, erkeklerle oturtamadığı bir ilişki silsilesi çoğunun sebebi kendisinin de analiziyle bu, içindeki sevilme arzusu. Bu da muhtemelen çocukluğunda anne babasından alamadığı sevgiye dayanıyor.
"İnsanların olaylara hep iyimser bir açıdan yaklaşmalarının nedeni, kendilerini güvende hissetmeleridir" Bu sav belki dönemin fransız toplumu için doğrudur, emin olamıyorum. Ama kendini güvende hissetmenin bir diğer formu da, bütün kötümser açıları düşünmüş olmaktır (control freaks).
Ve son olarak kendi ağzından: "İnsanlar bana özenmemeli, beni yargılamalıdırlar." Bunu ben olsam kitabın kapağına basardım. Yine kendisinin de söylediği gibi, gençlere anlatılmaması gereken bir hayat öyküsü. Ama çok gerçek.
Büyük bir sanatçıyı, sesini, sanatını tanıma fırsatı yakaladığım kitabıydı, ona sorarlarsa dünya sevgi fedarlığı adına devam ediyordu, ne güzel.
es amants d'un jour* Hayata nereden başlamak gerekiyor?
Kitap, Édith Piaf’ın kendi kaleminden yazdığı biyografisidir. Çocukluğundan itibaren sokaklarda yaşamaya başlayan Piaf sonra insanların kalbinde yaşamaya başladı ve yeşerdi, her an yeniden doğuyor ve güneş görmesine izin verin. Fransız şarkıcı Édith Piaf yaşadığı zamanın Fransa'sında en sevilen sanatçılardan biriydi. Yaşamı boyunca birçok zorlukla, hastalıkla boğuşmuş, güçlü bir kadın. Biz güçlü olalım, biz güçlü olmalıyız, Piaf için yaşam sevgiden ve şarkı söylemekten başka neydi ki! Bir kadının bir erkeğe olan ihtiyacını Piaf kendince yaşadığı ve yaşamı boyunca değişen, gelişen, olumsuzluk yaratan ve en önemlisi sevdiğini hisseden bir kadın olarak olabildiğince yaşamak istediği şekilde inançlarıyla, tutkularıyla, istek ve ulaşılmaz denilen doruklara tırmanma arzusuyla sokaklardan başlayan ve yaşadıkça zamanın Fransa’sında çokça bilindik bir sanatçı olmasıyla bilinir.
Kitap yalın bir dille Piaf’ın kalemindendir. Bir günah çıkartma merasimi diyebiliriz, okumak isteyenlere duyurulur. -İncelemeye başlarken sorduğum soruyu cevaplıyorum; “hissetmeye başladığımız yerden...”
Sevgi her şeyin bir araya geldiği felsefe değil miydi, sevin! Mutlaka sevgi en güzel acıları ve yaşamı sunabilir, sevgiyle kalın...
•Ölümden korkmamaktadır yalnızlıktan korktuğu kadar ve son röportajında şöyle der:
- Bir kadına öğüt verecek olsaydınız, bu ne olurdu?
- Sev.
- Bir genç kıza?
- Sev.
- Peki bir çocuğa?
- Sev.
Ölüm gününde 100.000’in üzerinde sevenleriyle beraber kalbini bir avuç toprak altına yeşermeye bırakan bir ses, bir tutkun çokça da bir yaşamış, bir tanrıça, bir kadın.
* Aşıklar Günü ** Edith Piaf - Les Amants D'un Jour (şarkı)
Zamanda yolculuk ve mücadelelerden kaçındığım yaşlarımdayım, güçlü kalabilmek dileğiyle.
She was 49 when she died. My father was the same age when he too passed away and I am this age now. An odd trinity.
It is impossible to read this without her unique voice bouncing around one's head and heart. Her songs take on a new dimension of pain and suffering in the knowledge that her brief life flittered between these two ghastly poles.
Her entire life is wrapped up in one beautiful melodramatic yet infinity tragic line - "The truth is that in reality, despite my age, I've remained a poor, over-credulous girl, pursing eternally the same dream: wanting to be happy, wanting to be loved!".
The saddest moment is the about the death and funeral costs for her two-year old child - Marcelle. Those 10 francs are the hardest story a mother, father or anyone else will ever hear. She tries to rewrite this history her because the truth is so bleak that it is confined to an endnote, and there it should rest for fantasy must triumph over such adversity.
My respect for Piaf has elevated since reading this, albeit I find many of her decisions to be bad and not thought through; that is however due to significant differences in our personalities, and it is quite amazing how she managed to get through so much. Shameless honesty does in many ways justify for me the possibility of selectiveness and chronology not being spot on, as one reviewer mentions in his review. [1]
I cannot answer whether she was a good person: but I suppose she wore her heart on her sleeve and acted in accordance with her feelings, which I suppose is a virtue. Would like to read more memoirs such as this one.
I really like Edith after reading her side of the story. The forward was written by some else and tells a different side of the story, one that does not put Edith in a great light. But once I read Edith’s side I feel for her and her struggle. She had a very interesting life, filled with adventure, struggle and love.
I would recommend this book to anyone who has never gotten a behind scenes look of an artist’s life, someone who needs to read a story of struggle and indulgence, or someone who is looking for a story with adventure and love.
Fun fact, Krista Muir recommend this book to me during the summer she was teaching me piano on weekends. I’m so grateful for her recommendation.
ein interessanter einblick in das leben der „la vie en rose“ sängerin! furchtbar, wie sehr sie unter patriarchalen zwängen und internalisierter misogynie litt… ich hätte gerne mehr über ihren musikalischen werdegang und ihren aufstieg in der französischen chanson-szene gelesen, anstelle von all den männergeschichten, auf die sie hier den fokus legt. das ist ein bisschen schade. an einer stelle schreibt sie „das wichtigste im leben ist glücklich sein und geliebt zu werden“. ich weiß nicht ob edith piaf am ende wirklich glücklich war, aber wenigstens wurde sie geliebt. und das von einer breiten masse auch noch nach ihrem tod!
A warts and all autobiography of the world-famous singer. Some of her hits will be played and enjoyed for years to come. The time in which she existed, her upbringing, and her personality contributed to her life situation. She was an easy target for men, plagued by addictions, and prone to poor decisions which made her life harder than it need have been. The picture she paints is not likeable. I picked this up at a bookfest, and now it's time to move it along. Rating 3.0.
Edith Piaf survived each day of her life and shared her gift of song with the world. Never escaping the trauma of her early years, she continued to seek love and happiness without believing she deserved it. Her songs are an expression of her desires and heartache.
Elulooraamatute puhul (eriti veel nende, mis inimese enda poolt kirjutatud) ei saa ju hakata üldse rääkima sellest, kas lugu meeldis, sest see lugu lihtsalt oli selline. Igaühel on üks elu. Küll aga saab rääkida sellest, kas meeldis see viis, kuidas lugu jutustati, või teemade valik, mida otsustati jagada. Selle raamatu neelasin ühe ööga alla, sest jutustamise viis oli nii kaasakiskuv, pöördumine tundus nii aus ja otseselt minu/lugeja poole, et ei saanud ju pihtija mälestuste voogu kaktestada. Paneb mõtlema, miks keegi kujuneb just selliseks, nagu ta kujuneb, mis on need murdepunkltid, ja kas need näiteks üldse on need, mida inimene ise arvab nendeks olevat. Peamine teema on selles raamatus laulmise kõrval armastuse otsimine ja samas suutmatus seda leida või leidmise korral hoida. Sai nutta, naerda sai vähe, aga kogu narkootikumide ja tülide õuduse, haiguste ja lahkumiste kõrval oli ikkagi selles raamatus ka palju liigutavat ja isegi helget.
Gerçekten çok güzel bir kitaptı.Bitmesin diye yavaş yavaş okudum.Edith samimi bir şekilde kendini ve hayatını anlatmış.Çok zarif, kendini gerçekçi bir şekilde eleştirebilen, hayatındaki hatalarını açıkça itiraf edebilen bir kadın.Kesinlikle okunmasını önerdiğim bir otobiyografidir. İkinci kez okudum. Yine ve yine güzeldi. Gerçekten okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Bu otobiyografileri sevmemden de kaynaklanıyor olabilir. Otobiyografilerin okuyunca bitmediğini düşünüyorum. Her kitap öyle aslında. Ama birkaç ay sonra yeniden okumaya başlamak benim için ilk oldu.
Reading Piaf's story was as moving as hearing her voice. Edited together from various interviews, Piaf spoke about her early street life, lost love and her morphine addiction candidly. I do not know a word of French, yet her voice astounds me to the very core of my being. After reading this book, I realized that music doesn't need translation. It is the one language all can understand.
A singer discusses her life, work and struggles with men / drugs / alcohol.
I didn't really know much about this singer before I read this book, but I found her recollections of a brutal / destructive life very interesting and moving.